Atlas’ın ağır, kanla bulanmış bedeni araçtan indirildiğinde hava hâlâ gecenin koynundaydı. Ay, gri sislerin ardında solgun bir yüz gibi asılı duruyor, rüzgâr sabaha yaklaşan saatlerin serinliğini taşıyordu. Can ile Bade nefes nefese kalmış, ellerinde kayarcasına kayan bu yükü eve taşırken Kayra onlara dönüp kısa ve soğuk bir sesle talimat verdi. “Tarık’ı oyalarken siz Atlas’ı benim odama çıkarın. Sessiz olun. Gözden kaybolana kadar dikkat çekmeyin.” Kayra önden yürüdü. Yürüyüşünde acele yoktu, telaş yoktu. Sanki biraz önce ormanda bir kurt adamla boğuşmamış, kasaba başkanının oğlunu ölüme yakın hâlde yanlarında getirmemişlerdi. Öyle rahattı ki, bu sakinlik Can ile Bade’nin sırtında taşıdığı yükü daha da ağırlaştırıyordu. Onların kalbi korkuyla çarparken, Kayra’nın adımları sabit bir ritim

