-4-

1656 Words
-KRİSTEN Odanın önüne geldiğimde dolan gözlerimi hızla sildim ve tam elimi kapıya atmak üzereyken Harry kolumdan tuttu ve beni kendine doğru çekti. Sersemlemiştim. Şaşkın ve ürkek bir şekilde kolumu ondan çektim. Pişmanlıkla bakıyordu yüzüme.  " Burada olmaz... " dedi ve benimle birlikte odaya girdi. Kapısını kapattığında ise tüylerim diken diken olmuştu... Bu oda... Yatak, tavandaki ışık... Brad'le patlatmıştık... Biraz sonra oda burada olacaktı... Yastık savaşlarımız, didişmelerimiz... İçim dolu dolu olmuştu odayı görünce. Kalp atışlarım hızlanmıştı, duygulanmıştım... Elena burada kaldığım ilk gece beni sürükleyerek işkenceye götürmüştü... Yani bugün!  " Kristen! " diye seslendi Harry ve irkilerek döndüm ona. " Efendim... Planın işe yaramadı mı? Elena hala beni öldürmeye gelmedi... " dedim titreyen sesimle. Harry üzgün bakışlarını bana sabitlemişti. Ne söyleyecekti merak ediyordum doğrusu... " Kristen... Böyle olması gerekiyordu... Sonuçları bilerek Elena'ya verdim. Her şey böyle ilerlemek zorunda Tıpkı tılsımdaki gibi. Elena'nın en başından beridir senin insan olduğunu biliyor olması gerekiyordu... Yaşayacağın bütün işkenceleri ve eziyetleri bu yüzden yapacak. İnsan olduğunu bildiği için seni öldürmeyecek. Her defasında daha fazla acı çekmeni isteyecek... Tılsımda gördüklerinin hepsinin sebebi bu... Eğer Elena sana bütün bu eziyetleri yapmazsa, Bruce'a yakın olamazsın. Hatırlıyor musun, burada uyuduğun ilk gece... Elena seni işkence odasına götürdü ve seni oradan Bruce kurtardı... Bruce'la yakınlaşmanın ilk evresiydi bu. " dedi ve ben irileşen gözlerimle bakışlarımı devirdim. " Sen miydin... En başından beridir. Yani her şey aynı gidiyor öyle mi? Peki ya neden? Niye yapıyorsun bunu? " diye sordum korkuyla. " Kristen senin burada insan olduğunu anlamaları o kadar kolay ki! Elena bunu bilmese bir başkası anlayacak ve hemen infaz edileceksin... Ama Elena insan olduğunu bildiği için seni ölümden kurtarmaya çalışıyor... Tabii işkence etmek için hepsi bu... Her şey tılsımda gördüğün gibi Kristen... " " Ben... Ben nasıl dayanacağımı bilmiyorum Harry... Başarabilecek miyim onuda bilmiyorum... Her şey o kadar karmaşık ki... " dediğimde başımı ellerimin arasına almıştım. Harry çaresiz halime daha fazla dayanamadı ve başımı göğsüne yasladı.  " Merak etme Kristen... Aynı şeyleri yaşamaman için elimden geleni yapacağım... Bana güven... Hemde her zaman... " dedi ve o sırada odanın kapısı hızla açıldı. Aniden kapattım gözlerimi. Brad... O gelmişti öyle değil mi... Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı, ellerim titriyordu. Gözlerimi açabilecek cesaretim henüz yoktu. Harry usulca indirdi ellerini omzumdan ve ben yavaşça araladım gözlerimi. Bakışlarım Brad'in ayaklarında buluşmuştu ve donup kalmıştım. Daha sonra derin bir nefes aldım ve başımı Harry'nin göğsünden çektim. Brad... Uzun boylu, yeşil gözlü çocuk... Gözleri parlıyordu yine...  " Merhabalar, uygunsuz bir zamanda mı geldim? " diye sordu tek kaşını kaldırarak. Harry ne diyeceğini şaşırmış vaziyette yüzüme bakarken gülümsedim. " Teşekkür ederim sevgilim. Yine gel, görüşürüz. Seni seviyorum! " diye bağırdım birden. Harry'nin yüzünde anlamsız bir ifade oluştu ve kaşlarını çattı. Bir kaç saniye donuk bakışlarıyla seyretti yüzümü ve ben daha sonra kolundan tutarak onu kapıya doğru çektim. " Üzgünüm... " diye fısıldadım kulağına. Daha sonra kapıyı açtım ve Harry tekrar dönüp yanağımdan öptü. " Bende seni seviyorum limon çiçeğim! " deyip tebessüm etti ve dışarı çıktı. Ne? Limon çiçeği mi... Aman tanrım Harry... Kararsız bir yüz ifadesi ile döndüm Brad'e. " Limon gibi koktuğum için bana hep böyle söyler... " deyip kahkaha attım ve Brad bir aptal edasıyla bakıyordu yüzüme.  " Pek limon gibi koktuğun söylenemez. Bence artık; Bozuk konserve balığım, sana çok aşığım demeli... " dedi ve yüzünü ekşiterek yatağına doğru ilerledi. Bende bir müddet ayakta bekledikten sonra yatağıma doğru geçtim. Ayağımdaki ayakkabıları çıkartıp yatağıma uzandım ve o meşhur konuşmayı yaptım. " Ben Kristen Stay... Burada seninle aynı odayı paylaşıyorum çünkü bunu ben seçmedim... Eğer seçseydim sevgilimle aynı odayı paylaşmayı tercih ederdim. Yani benim bir sevgilim var. Sevgilisi olan kişiler başkalarıyla sevgili olamazlar ve aşık olamazlar. Yani sen ve ben sadece arkadaşız. Anladın mı beni? " dediğimde ne saçmaladığımı düşünüyordum. Brad söylediklerim karşısında yüzünü ekşitti. " Aman tanrım... İlk sevgilin falan mı? Korkma gay değilim, sevgilini senden çalmam! Ayrıca ismin çubuk kraker markası gibi Kristen, hiç sevmedim... " deyip kahkaha atmaya başladı ve devam etti. "Yini sin vi bin sidici irkidişiz! Hiç güleceğim yoktu. Peki bundan benim haberim var mı? Yani arkadaş olduğumuzdan? Baksana Kristen, asla tipim değilsin. Bunu unutma olur mu? Eğer bir gün sana bakacak olursam, gözlerimi kör etme yetkisini veriyorum. Ne olursun bunu yap... Bu arada bende Brad... Yalnızım, yakışıklıyım, taş gibiyim, beni gören dağ taş yıkılır o derece muazzam bir fiziğim var ve Kristen Stay sadece arkadaşız anladın mı? Sakın bana yan gözle bile bakmaya çalışma! Arada bir baklavalarımı gösterebilirim ama asla dokundurtmam! Sakın o patates çuvalına benzeyen sevgilini benim kaslı vücudum için bırakmaya çalışma bebeğim çünkü ben sana bakmam... Yanlışlıkla bile...  " dedi ve ona yastığımı fırlatıp bağırmaya başladım. " Sen ne kendini beğenmiş, ne hadsiz ne boş bir insansın! Saman! " diye haykırdım ve çarşafımı sıkıyordum. Brad ise kahkahalarına yeni bir boyut kazandırmıştı. " Vay canına muhteşem bir ikiliyiz! Ben saman, sen ise bu durumda inek? Ya da daha küçüksün şey diyelim biz sana; buzağı... " dedi ve yatağımın uzunda duran ayakkabıyı da elime alarak kafasına fırlattım. " Kafanın içi o kadar boş ki çıkardığı sese bakar mısın... Aman tanrım... " dedim hayretle. Brad eli kafasında gülmeye devam ediyordu. " Ah Kristen... Beni böyle şeylerle kendine aşık edemezsin. Daha çok çabalaman gerekli. Mesela kafama ayakkabı değilde üzerindeki tişörtü fırlatman lazım... Böyle dans ederek... Ah bebeğim hiç bir şey bilmiyorsun... " dedi dalga geçerek.  " Sapık! Tişörtmüş! Senin kafana beyin fırlatmam gerekiyor benim beyin! " diye haykırdım ve üzerime fırlattığı yastığı alarak öfkeyle başımın altına koydum. Sonrada elimle kulaklarımı kapattım ve o haykırmalarını duymamaya çalıştım. Ben sadece gelecekte bana aşık olmasını engellemek ve onu kaybetmemek için böyle bir önlem almak istemiştim hepsi bu... Ah eşek! Ne çok özlemişim... Aradan bir saat geçmişti. Tüm binada ışıkların kapatılması yönünde bir anons verilmeye başlandı ve koridorda birileri geziniyordu. Bunlar gece bekçileriydi. Anons verildikten sonra dışarıya çıkılması kesinlikle yasaktı ve ben yasaklara bayılırdım... Brad üçüncü rüyasını görüyor olmalı ki horlamaya başlamıştı. Bu ses yerimden kalkmak için yeterli bir sebepti. Bir kaç saat sonra Elena işkence için odama gelecekti. Aman tanrım...  Kapıyı hafifçe aralayıp uzun koridora doğru bakınmaya başladım. Dev bir görevli bana arkası dönük bir şekilde yürüyordu. Yani koridorun sağ tarafı boştu... Yavaşça açtım kapıyı ve dışarıya çıktım. Koridorun ışıkları tek tek sönüyordu. Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum fakat yürüyordum... Yürürken aynı zamanda da saçlarımı bağladım ve derin bir nefes aldım. Bir kaç adım sonra ise koridor gittikçe kararmaya başladı ve bazı fısıltılar çarptı kulağıma. Bu Bruce'un sesiydi... Adımlarımı yavaşlattım ve duvara yaslanarak sesin olduğu yere doğru ilerledim. Nihayetinde kapısının önüne gelmiştim... Koridorun çıkıntısına saklanarak konuşmalarına kulak kesildim.  " Bugün oldukça yorgunum. Biraz dinlenmek istiyorum Elena. Görevlilerle sen ilgilen. Sorun çıksın istemiyorum, hepiniz çok dikkatli olacaksınız, anladın mı? " dedi ve Elena odadan çıktı. O sırada yüreğim ağzıma gelmişti. Neyse ki ters yöne doğru ilerlemişti. Sinsi... Bana işkence yapmanın planlarını kurmaya gidiyorsun tabii...  " İçeri gel! " diye haykırdı birden. Bu sesle birlikte sarsıldım ve elimle ağzımı kapattım. Hayır... Hayır Bruce... Kristen! Değiştirme, kaderini değiştirme!  " Sana içeriye gel dedim! " diye bağırdı tekrar ve ben tüm cesaretimi toplayarak kapıya yaklaştım. Başımı hafifçe uzattım ve titriyordum. Bruce yavaşça döndü bana doğru... Göz göze geldik ve bana doğru yaklaştı. Bir kaç minik adımın ardından ise duraksadı. Koca gözleri yüzümü süzüyordu. Tuhaf tüm korkum kaybolmuştu... Tüm duygular sıfırlanmıştı... Peki ya ne diyecekti bana? Ne olacaktı şimdi? " Kimsin Sen? " diye sordu birden. Soğuk sesi yüzüme çarpmıştı... " Kristen... Kristen Stay. " deyip başımı öne eğdim. " Gitmeni istiyorum Kristen Stay. Hemen... Ama yanımdan değil, bu binadan... " dedi birden ve ben donup kaldım... Ne? " Anlamadım? Ne dedin? " diye sordum hayretle. " Binayı terk etmeni istiyorum, hemen şimdi. Görevlilere söyleyeceğim. Seni buradan çıkartacaklar. " dedi ve kısık bakışlarıyla kafasını çevirdi. " Bu imkansız... Bunu yapamazsın! Ben deneyin bir parçasıyım! 100... 100 tane melez olmak zorunda! Bir tanesi bile eksik olamaz! Buradan çıkış imkansız! Yapamazsın! " diye haykırdım birden. Bruce soğukkanlılığını koruyarak köşeye doğru ilerledi ve bir kadeh şarap doldurdu. Bense tedirgin bir şekilde seyrediyordum onu. " İmkansız diye bir şey yoktur Kristen... Senin yerine bir başkasını bulurum ama seninle değil... " dedi ve kırmızı dudaklarına götürdü şarabı... Tüylerim diken diken olmuştu. " Peki ama neden? " diye sordum. " Sende bir şey var... Daha önce hiç hissetmediğim, bilmediğim bir şey... Bu beni korkutuyor. Buna engel olmaya çalışıyorum hepsi bu... Sana bir şans tanıyorum. İtiraz etmen şaşırtıcı... " deyip kadehinden biraz daha aldı. " Beni gönderemezsin. Beni bu binadan çıkartamazsın! Bunu bize yapamazsın... " diye fısıldadım ve dudaklarım titremişti... Bruce'un bakışları değişti. Elindeki kadehi döndürmeye başladı.  " Kristen Stay... Sizinle hiç karşılaşmadık varsayın lütfen. Geri kalan hayatınızda başarılar dilerim. Beni ve deneyimi rahat bırakın. Düşüncelerinizin odanızdan çıkıp bana ulaşmasını engellememin başka bir yolu yok ne yazık ki! " dedi ve gidip kadehini tekrar doldurmaya başladı. " Bunu yapamazsın! Ben senin için buradayım aptal! Bizim için! " diye haykırdım öfkeyle. Elim ayağım titriyordu sinirden. Sağ gözümden akan yaşla irkildi bedenim ve hemen elimin tersiyle sildim. " Sen benim için buradasın Kristen Stay. Ama ben bunun için burada değilim... Sana baktıkça korkuyorum... İçimden bir şey burada olmaman gerektiğini söylüyor. Ne demek istediğini de anlamış değilim. Aldığın darbelerin sana yaramadığını düşünüyorum hepsi bu. Senin için farklı bir deneyim olmuş olabilir... Hayattaki bütün şansını şuan kullanmış olabilirsin Kristen... Seni serbest bırakıyorum... " dedi ve ben donup kaldım... " Bruce... " diye fısıldadım acı bir sesle... " Sana yaşama hakkı tanıyorum ve sen bunu sorguluyor musun? " diye sordu merakla. " Bende sana yaşama hakkı sunuyorum Bruce ve sen buna engel oluyorsun... " dediğimde sesim titremişti. Bruce bakışlarını değiştirip ufak bir kahkaha attı ve bir kaç adım daha geldi bana. " Kristen Stay, kaderi asla değiştiremezsin. " dedi ve birinin koluma girmesiyle irkildim. Bu koridordaki görevliydi. Sıkıca kavramıştı kolumu.  " Onu binanın dışına bırak ve sakın zarar verme... Hoşça kal Kristen... " dedi ve görevli çekiştirerek beni odadan dışarı çıkardı... Kapı sertçe kapandığındaysa göz yaşlarıma engel olamadım... Bruce... -Yeni bölüm için bol bol yorumlarınızı bekliyorum. Tabii votelemeyi de unutmayalım. Bence çok şeker bir bölümdü... Ya sizce?  Bundan sonra her bölümün sonuna #TutsakKitapOlsun etiketini koyacağım. Hoşuma gidiyor. Ne güzel olurduuuuu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD