bc

Yarım Kalan Aşk

book_age18+
214
FOLLOW
1.7K
READ
HE
confident
gangster
bxg
bodyguard
like
intro-logo
Blurb

O cümle ağzımdan çıkmıştı ancak geri almak için hala bir şansım vardı. O şansı kullanmadım. Sessiz kaldığım her saniye kararlılığım aramızda giderek var oluyordu. Dönülmez olan o yola giriyorduk.

Yaptığımız onca tartışmadan, defalarca bırakmasını istedikten sonra ilk kez onun gözlerinde düşüşümü izledim.

Birbirimize sevgiyle bağlı olduğumuz zincirden kurtulduğumu, yer çekimine kanatları koparılarak bırakıldığımı ve henüz yere düşmeden onun gözlerinde paramparça oluşumu kelimelere ihtiyaç duymadan aşkla boğulduğum mavilerinde an be an seyrettim.

Ben şimdiye kadar bizi bitirmek istemiştim.

Ama onun için biz bitmemiştik. Ben bitmiştim...

"Sen, bana yılların unutturamadığı tek aşksın!

Sen, benim gecem gündüzüm değilsin, dünyamsın!

Bir tek senin etrafında döndüm, bir tek sana gölge oldum!"

Her cümlenin sonunda sert nefesi yüzümü yalıyordu. Hala öfkeliydi ama öfkesi benden çok kendineydi. Dayandığım kapıya iki kolunu uzatarak beni kapıyla arasına hapsetti.

Bedenlerimiz birbirine değmiyordu ama gözlerimiz duygularımızla savaşıyordu. Beklemediğim yavaşlıkla alnını alnıma dayadı. Sakinleşmiş gibiydi.

Sıcak nefesi dudaklarıma çarptı.

Fısıldadı.

"Tüm bunlara rağmen bana git dersen," yutkundu.

"Giderim!"

Ellerimi göğsüne bastırarak onu uzaklaştırdım. Gözlerine bakıp tek kelimeyle yanıtladım.

"Git!"

chap-preview
Free preview
Tuz Buz
Saatlerdir yürümekten ağrıyan ayaklarıma son diye diye biraz daha yürüdüm. Mayıs ayının serin rüzgarı gözyaşlarımla ıslanan yüzümü üşütüyordu. Rüzgar bir kez daha esince deri ceketimin yakalarını birleştirerek olabildiğince kapattım. Bir yanda rüzgarın dalgalandırdığı deniz bir yanda kulağıma vızıltı gibi gelen arabaların sesi ve ben... Kaderin ikinci kez aynı yerden vurmasıyla paramparça, tuzla buz olan ben... Tükenene kadar akmasını istediğim gözyaşlarıma bir yenisi eklenirken adımlarımı durdurdum. Bakışlarımı, gecenin rengini çalan siyah denize çevirdim. Zihnimin çarklarında yankılanan, birkaç saat öncesinde öğrendiğim gerçekler hala oradaydı. Yüksek topuklu siyah ayakkabılarımı diğer elime alarak minik taştan setin üzerinden atladım ve kayalıkların üzerinde dikkatle ilerledim. O, beni hak etmiyordu! O, göz yaşlarımı hak etmiyordu! Kırılmış kalbimden kanlı irinler akıtıyordum. Yaralıydım, yara almıştım ama iyileşecektim! Karşılaştığımız zaman bende, ondan geriye hiçbir şey kalmamalıydı! Gittikçe rahatlayacağım yere bedenimin güçsüzleştiğini hissediyordum. Sanki dizlerimden can kesiliyordu. Saatlerdir ağlamak beni yormuştu. Buna rağmen aklım ondan uzaklaşmıyordu. Karmakarışık görüntülerle yüzü hala gözlerimin önüne geliyordu. Kendime kızdım. Sen bu kadar zayıf değilsin! Şerefsiz ve adi bir adam seni bitiremez! Tüketemez! Kendine gel! Kendime söylediğim telkinlere kahkahalarla gülmek geldi içimden. O kadar kırılmış hissediyordum ki, o kadar çok acı çekiyordum ki; söylediklerim kulağıma yalanmış gibi geliyordu. Kendime inanmakta güçlük çekiyordum. Ancak acım dinince inanacağımı da biliyordum. Zamanla... O kanlı irinler bir an önce dinmeliydi. Dindirmeliydim. Mini elbisemin açıkta bıraktığı bacaklarımda rüzgarı hissedince titredim. Bu iyi bir şeydi. Soğuk onu düşünmeme engel olacaktı. Aklım o adam ve çirkefliklerinden sıyrılıncaya kadar orada durmaya karar verdim. Çok sürmeyeceğini düşünüyordum, yaşlarım kurumaya başlamıştı. Biraz daha üşümeye ihtiyacım vardı. Biraz daha soğuğa. Denize yakın olmak için birkaç adım atarken duyduğum sesle irkildim. Daha çok tanıdık tını beni ürküttü ancak o an bunun farkında değildim. "Hey sen! İntihar etmeyi düşünmüyorsun, değil mi?" Elimde ki ayakkabılar ve çanta yere düştü. Aynı şeyin başıma gelmemesi için kaybettiğim dengemi korumaya çalışarak kollarımı iki yana açtım. Saniyeler içinde duruşumu düzeltirken topuklu ayakkabılarımın ayağımda olmamasına sevindim. Yoksa yeri boylamam hiçte zor olmayacaktı. Arkamı dönmeden yere eğilip düşen ayakkabılarımı ve çantamı alırken yeniden, daha yakından gelen kalın sesle ikinci kez korkup dengemi kaybettim. "Korkutmak istememiştim." Ayaklarım birbirine dolanıp biriyle diğerinin üzerine basınca çanta ve ayakkabılarımla aynı kaderi paylaşacağımı anladım. Çok canımın acımamasını umarak çırpınmayı bıraktım. Yana doğru savrulduğum anda belime dolanan iki kuvvetli elle havada asılı kaldım. Bedenim yan bir şekilde duruyordu, kumral, düz saçlarımın birazı yüzüme birazı yana dökülmüştü. Denizi ve kayalıkları eğik bir şekilde görüyordum. Beni bu duruma getiren adama öfkelendim bir an. Düşmekten kurtarması benim için hafifletici bir neden değildi. "Korkutmak istemiyorsun ama ikidir aynı şeye sebep oluyorsun!" Tiz çıkan sesimde kızgınlıktan zerreler vardı. "Düşmene izin vermediğimi varsayarsak durumu kurtardığımı söyleyebiliriz." Sesindeki pişkinlik, tanıdık tonlamaları algılamamı güçleştiriyordu. Söylenmeye devam edecekken hırsla başımı kaldırdım ve maviler... Yüzüme bakınca şaşkınlıktan küçülen göz bebekleri, Belirgin, sert çene kemikleri, Çukurdan çok çizgi olan gamzeleri, Ve asla vazgeçmediği asker tıraşını andıran kısa kumral saçları, O kadar çok ağlamıştım ki; gözlerim bana oyun oynuyor olmalıydı! Aklım, algılarım o kadar birbirine girmişti ki geçmişte kalan aynı acının hayaleti hortlamıştı ve gözlerimin önünde beliriyordu. Gözlerimi kapadım ve bunun bir hayal olduğunu kendime tekrarladım. "Armağan!" Hayal değildi. En az benim kadar şaşkın olduğunu ifade eden o kalın ses, inkar ettiğimi gerçek kılmıştı. O hayalet, kanlı canlı karşımda duruyordu. Henüz gözlerimi açıp bu gerçekle yüzleşmesem de, öyleydi. Yıllar sonra bir sahil kenarında, böylesine yıkık dökük bir gece de karşılaşmamız... Kaçamazdım. Gözlerimi aralayınca merakla yüzümü izleyen gözlere baktım. "Sinan?" Sesimi duyunca rahatlamış gibi gergin mimikleri gevşedi. Yanılmıyorsam o da bu anın gerçekliğini sorguluyor gibiydi. Bakışları bana bunu fısıldıyordu. "İyi misin?" Başımı aşağı yukarı salladım. Beni doğrultmak istercesine kuvvetle kendine asıldığı zaman deri ceketini yumruklarımın arasında sıkıştırarak dengemi bulmaya çalıştım. Ayakta durabileceğimden emin olunca yere eğilip ayakkabı ve çantamı aldı. Bana vermek yerine az ileride ki bankı gösterdi. "Şuraya oturalım mı?" Şaşkınlığım hala sürerken ona uyarak adım attım ancak başımın aniden dönmesiyle olduğum yerde durdum. Düşmemek için Sinan'ın omuzuna tutunduğumu sonradan fark ettim. "Anlaşıldı, gayet iyisin." Sözlerine eş belime dolanan koluyla beni kendine yasladı ve yavaş yavaş ilerledi. Minik taş setin üzerinden geçerken beni hafifçe havalandırıp ayağımın takılmasını önledi. Nedense bu hareketini yadırgamadım. Sinan güç konusunda her zaman iyiydi. Spor ve beslenme alışkanlıklarını devam ettirdiği, olduğu gücü kaybetmediği, hatta fazlalaştırdığı gerçekti. Yönlendirmesiyle banka oturdum. Bir yanıma küçük çantamı bırakmıştı diğer yanıma da kendi oturmuştu. Birbirimize bakmıyorduk. Onunla bir daha karşılaşırsam nasıl olur diye hiç düşünmemiştim. Düşünmemi gerektiren bir ayrılık yaşamamıştık. Ancak şu an durum benim öngörülerimden farklıydı. İkimizde suspus oturmuş denizi seyrediyorduk. İlk pes eden ben olmuştum. "Ne zaman geldin?" "Çok olmadı." Cevabıyla dönüp yüzüne bakınca o da bana döndü. "Akşam üzeri geldim." Şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. Meraklı yanımın dilimin ucuna getirdiği diğer soruları yutkunarak yok saydım ve yeniden denize döndüm. Birkaç dakika sonra onun sorusunu duydum. "Neden bu saatte, buradasın?" Ahh, bu soruya bağıra çağıra verecek öyle güzel cevaplarım vardı ki; hepsini gözlerimi kapatarak bunu yapmayacağımı kendime hatırlattım. Yapamazdım. İçimde ki öfkeyi kusacağım son insanla yan yana oturuyordum. Sinan bir zamanlar benim en yakınımken şimdi o kadar uzağımdı ki, kelimeler o uçurumu anlatmaya yetmezdi. "Hava almak için çıktım." Attığım yalana inanıp inanmaması umurumda değildi. Zaten daha fazlasını sormaya cesaret edemezdi. O hakkını kaybedeli çok olmuştu ve bunu adı gibi biliyordu. Uzun parmaklarını çenemde hissetmemle başımı kendine döndürmesi aynı anda oldu. Sadece gözlerime baktı. Harelerinde milim milim gezdi bakışları, sonra göz altlarıma indi yüzümün her köşesini okuyormuş gibi uzun uzun baktı. Zayıfça ona direnmeye çalışıp başımı çekmeye çalışmam faydasızdı. Ancak kendisi vazgeçinceye kadar... Parmaklarını çekip denize döndü. "Güzel hava almışsın." Sesinde ki kinayeyi boş verip döndüm. Birkaç saniye sonra yarısı içilmiş bira şişesini bana uzattı. "İçer misin?" Başımı sağa sola salladım, cevabı alınca şişeyi kafasına dikip bir yudum aldı. Neden onunla oturduğumdan emin değildim. Yıllar sonra karşılaşmamızın aklımda dönen görüntüleri unutturduğu kesindi. Belki bu yüzden konuşma ihtiyacı duymadan, varlığının bana hatırlattığı acılara katlanarak oturuyordum. Eve gidince düşüneceğim başka şeyler olacaktı. Önüme uzatılan beyaz sigara paketiyle Sinan'a döndüm. "Sigara?" İçmediğimi biliyordu. Yine başımı dumanlamanın bana iyi geleceğini düşünmüş olmalı ki, soruyordu. Bir acının üzeri, zehirle kapatılabilir miydi? Acı o kadar basit miydi? Bu yaşıma kadar tatmin olamadığım cevapların sorularıydı. Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Çakmağın yanışı ardından gelen derin nefes sesi ve rüzgarın dumanını yüzüme savurduğu sigara. Rahatsızlık duyunca başımı yan tarafa çevirdim. Daha fazla durmamın anlamı yoktu. Kalkmak için hareketleneceğim sırada düz sesini duydum. "Neden ayrıldınız?" Meraklı görünmese de merak duyduğu ortadaydı. Bunu gizlemeye çalışması beni nedensiz yere öfkelendirdi. Kaşlarım ortada birleşirken ona baktım. "İnsan sadece ayrılığa mı ağlar?" İnkar niteliğindeki sorumun onu geçiştireceğinden emindim. "Hayır, sadece sen ayrıldığında böyle ağlarsın." Gözlerinde başka anlamlar geziniyordu ama onun ne olduğunu çözemiyordum. Kaşlarım çatılı bakmaya devam ederken ekledi. "Birde, galiba hamilesin ve ne yapacağın konusunda kararsızsın." İkinci kurduğu cümleyle öfkem iki katına çıktı. Ona sormak istediğim hesapların sandığını kilitli tutarken kilidin kurcalandığını hissettim. Yine de kendime hakim oldum. Oturduğum yerde siyah ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Ayağa kalkmadan önce ne yaptığımı izleyen yüze döndüm. "İyi geceler." Olumlu ya da olumsuz bir cevap vermeden önünden çekip gidecekken bileğimi tutarak beni durdurdu. "Ben bırakırım." Rica veya soru cümlesi değildi. "Kendim giderim." Bileğimi kurtarıp yürürken bir şangırtı sesi duydum. Muhtemelen Sinan bira şişesini çöp konteynerine basket oynar gibi atmıştı. Kısa sürede yan yana yürür hale geldik. Ne yapmaya çalışıyordu? Kaldırımın kenarına durup taksi beklemeye başladım. Sinan yanımda değildi ama dönüp nerede olduğuna da bakmadım. Neredeyse on beş dakika geçmesine rağmen bir tane bile taksi durmamıştı. Saat on ikiye geliyordu ve artık araçlar seyrelmeye başlamıştı. Issızlaşan çevre beni ürkütüyordu. Aradığım birkaç kişiden olumlu bir yanıt da alamamıştım. Uzun süre ayakta durmaktan dolayı bacaklarım yorulmuştu. Öğleden beri bir şey yememiştim ve iyice güçsüz hissetmeye başlamıştım. "Daha ne kadar inat edeceksin?" Duyduğum ses, üçüncü kez korkmama neden olsa da bu kez belli etmemeye çalıştım. Elimin biri ceketimin yakasını birleştirirken diğeri bedenimi sarıyordu. Tüm vücudumla sesin geldiği yöne döndüm. Sinan motoruna yaslanmış kaçıncı olduğunu bilmediğim sigarasını içiyordu. Gitmemişti. Ondan yardım istemek istemiyordum. Bir yandan da daha fazla burada kalmak. Ayaklarımı huzursuzca birkaç kez kıpırdattım. "Hadi gel. Bu saatten sonra taksi bulamazsın." Haklıydı. Haklı olduğunu biliyordum, başka çözüm yolu da bulamamıştım. Pes ederek ona doğru yürüdüm. Bir an yüzünden bir gülümsemenin geçtiğini sandım. Uzun bacağını son model olduğunu tahmin ettiğim bmw motora atarak üzerinde denge sağladı. Güçlü bir sesle motor çalışır hale geldi. Sinan gidonu zorlanmadığını belli eden bir tutuşla dizginliyor gibiydi. Bense motora nasıl bineceğimi düşünüyordum. "Ne zamandır motora binmiyorsun?" Ayrıldığımızdan beri... Neredeyse ağzımdan çıkacak olan cümleyi dilimin ucunu ısırarak susturdum. Zaten Sinan söylemesem de bunu anlamış gibiydi. Ellerini siyah kaskın üstünde dolaştırmayı kesip başına geçirdi. "Korkma! Hadi atla." Cesaretlendirmesi içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Omuzuna tutunup motora bastım ve diğer bacağımı havalandırarak motora atladım. Sinan'ın belli belirsiz bir şeyler söylediğini duysam da motora binmekle ilgilendiğim için anlamadım. Sormadım da. Yukarı sıyrılan eteğimi olabildiğince çekiştirdim. "Tamam." "Sıkı tutun." O an gaza yüklendi ve söylediği şeyler geride bırakılan dumana karıştı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

AFET-İ DEVRAN (+18)

read
29.9K
bc

ZÂLİM: KÖTÜ ADAM +18

read
86.7K
bc

Mafyaya tutsak

read
15.5K
bc

Vincent Raphael +18

read
15.0K
bc

Askerin Zeynosu [+18]

read
626.2K
bc

TÖREYLE YAZILAN +18

read
16.8K
bc

Berdel Kanunu

read
189.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook