Bölüm 29: İç Çekiş

1039 Words
Simya, odanın kapısını yavaşça açtığında İbrahim’i yatağın üzerinde uzanmış halde buldu. Yüzü hala yara izlerini taşıyordu, kaşındaki kesikten aşağı süzülen ince iz kurumuştu, ama solgun teninde hâlâ bir belirti bırakmıştı. Esmer yüz hatları ve sert duruşu, yara izleriyle daha da dikkat çekici hale gelmişti. “Ne oldu?” diye sordu Simya, hafifçe yatağa yaklaşarak. Sesi endişeliydi ama içinde bir çekingenlik de vardı. İbrahim’in bu hali, genç kadının içini sıkıştırıyordu. İbrahim, gözlerini hafifçe açtı ve ona baktı. Dudaklarında ince bir gülümseme belirdi. “Önemli bir şey değil,” dedi, sakin bir tavırla. Yüzündeki yaralara rağmen, sesindeki özgüven yerindeydi. Simya, yatağın kenarına oturdu. Onun gözlerinin içine bakmaya başladı ama ona ısrar edemedi. İbrahim, genç kadının yüzündeki endişeyi izledi. Kısa bir an için onun yüzüne dalıp gitti. Simya’nın narin yüz hatları ve gözleri, ona birini hatırlatıyordu. Sinan. Düşünceleri hızla o sabaha kaydı. Simya’nın, Sinan’la ne kadar benzer olduğunu fark ediyordu. Aynı gözler, aynı yüz hatları... Fakat farklar da bir o kadar belirgindi. Sinan’ın güçlü ve erkeksi duruşunun aksine, Simya’nın cılız ve narin bir yapısı vardı. Sinan yaşından büyük gösterirken, Simya tam tersine yaşından küçük ve kırılgan görünüyordu. İbrahim içinden, *“İkizlerde hep böyle olur,”* diye düşündü. *“Biri her zaman daha güçlü ve iri yarı olurken, diğeri geride kalır.”* Bu, Simya ve Sinan’ın hikayesiydi. Sinan, doğduğu andan itibaren güçlü ve baskın bir figür olmuştu. Simya ise narin, korumaya muhtaç bir kız olarak kalmıştı. Simya’nın sesi, onu düşüncelerinden çekip aldı. “Yaraların için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu genç kadın, nazikçe. İbrahim, onun bu sorusunu duyunca bir an durakladı. Simya’nın bakışlarındaki samimiyet ve şefkat, kalbine ve vücudunda bir sıcaklık oluşturdu. Ama hemen ardından aklına Sinan’ın sözleri gelince kafasının karıştığını hissetti. İçindeki karmaşa, yüzüne yansımasın diye kendini toparladı. “Var,” dedi, gözlerini onun gözlerine dikerek. “Ama o yaralarımdan daha fazlasını kapsıyor.” Simya, ne demek istediğini anlamasa da onun gözlerindeki derinliği görmüştü. Bu sözlerin anlamını çözmeye çalışırken, İbrahim’in bakışlarındaki karanlık onu tedirgin ediyordu. Ama aynı zamanda o bakışlardan gözlerini alamıyordu. İbrahim, Simya’nın yüzündeki ifadesi izlerken bir kez daha Sinan’ı düşündü. Onun duruşunu, tavırlarını... Ama en çok da onunla Simya’nın arasındaki bağı. İbrahim’in aklında bir an için, Sinan’ın kendisine vurduğu o yumruklar ve o öfke dolu sözler belirdi. Sinan’ın, Simya’ya olan koruma güdüsünü hatırladı. Ama bu güdü, İbrahim’in sahiplenici tavırlarının yanında sönük kalırdı. Simya’nın gözlerinde hâlâ anlamayan bir bakış vardı. İbrahim, bu masum bakışların içinde yarattığı arzuya daha fazla dayanamayarak başını çevirdi ve derin bir nefes aldı. “Yaralarım geçer,” dedi kısık bir sesle. “Buraya gel.” Bu sözler, Simya’nın yüzünde şaşkın bir ifade bıraktı. Ama İbrahim’in gözlerindeki o keskin bakış, ona daha fazlasını sormasını engelledi. Sessizce yerinden kalktı ve onun yanına oturdu. Yanına otururken onun bu karmaşık ve güçlü ruhunu anlamaya çalışarak derin bir nefes aldı. İbrahim ona doğru, sinsi bir sırıtışla gözlerini kıstı. “Kaç gündür yoktum, beni özlemedin mi?” diye sordu, sesinin tonundaki gizli arzu belli oluyordu. Simya, önce utanarak gözlerini kaçırdı ve yere baktı. Kalbi hızla atmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra, İbrahim’in yumuşak ama kesin bir şekilde “Yüzüme bak” demesiyle başını kaldırdı. O an, gözleri İbrahim’in gözlerine kilitlendiğinde içindeki çelişkili duygular arttı. İbrahim ve Simya, yatakta yan yana oturuyorlardı. Aralarındaki mesafe, görünürde kısa olsa da, aslında çok uzaktı. Odada elle tutulacak kadar yoğun bir gerilim vardı. Odadaki hava, ağır ve arzu doluydu. Nefes alışverişleri, ikisinin de farkında olduğu bir beklentiyi taşıyordu. İbrahim, Simya’ya arzulu bir bakış attı. Gözlerinde, geçmişin izleri olsa da, şimdi daha farklı bir şey vardı. Daha yumuşak, daha özlem dolu… Yavaşça konuştu, sesi yumuşak ve güven vericiydi: "Merak etme, bu sefer sana o kadar da sert davranmayacağım." Simya’nın gözlerinde karışık duygular vardı. Korku, endişe, ve beklenmedik bir şekilde arzu… İbrahim’in sözleri, onu rahatlatmıştı ama geçmişin hatırası aklında hala canlıydı. İbrahim, ona daha da yaklaştı. Eliyle, Simya’nın çenesini tuttu ve kendine çevirdi. Gözlerinin içine bakıyordu. "Beni kızdırmazsan, korkmana gerek yok," diye fısıldadı. Sözlerindeki yumuşaklık, Simya’yı şaşırtmıştı. Bu yumuşaklık, onun içindeki acı ve korkuyu biraz olsun azaltıyordu. Simya, İbrahim’e bakarken, içindeki karmaşa gittikçe arttı. Ama her nasılsa içindeki arzu ve İbrahim tarafından isteniyor olmanın hissi, içindeki korku ve endişeyi bastırıyordu. İbrahim’in artan yakınlığı ve çenesini nazikçe tutuşu, onun içinde garip bir heyecan uyandırmıştı. Bu heyecan, onu hem korkutuyor hem de cezbediyordu. İbrahim’in dudaklarında sinsice bir gülümseme belirdi. Yavaşça eğildi, aralarındaki mesafeyi kapattı. Dudakları Simya’nın dudaklarına dokunduğunda, aralarındaki hava tamamen değişti. İlk başta hafif ve nazik bir dokunuştu, ama kısa sürede derinleşti. Simya, bu beklenmedik yakınlık karşısında şaşırmıştı. Tüm bedeni bir sıcaklık dalgasıyla kaplandı. Dudaklarının bu dokunuşu, ona karışık duygular yaşattı. Bir yandan korku, bir yandan utanç, ama her şeyin ötesinde bir çekim vardı. İbrahim’in sıcak nefesi, dudaklarındaki basınç, bütün duyularını ele geçirmişti. Zihni karmaşa içindeydi; bu kadar yoğun bir duygu yaşamayı beklemiyordu. Bu, Simya ve İbrahim’in ilk gerçek öpücüğüydü. İbrahim’in dudakları, Simya’nın dudaklarına yavaşça dokunuyordu. Öpücük, Simya’nın vücudunda tam anlamıyla bir şok dalgası yarattı. Bu İbrahim’in ona ilk kez doğrudan yaklaşmasıydı. Yıllardır hissetmediği bir duygu selinde kapılmıştı. Korkusu, yerini garip bir arzu ve isteğe bırakmıştı. Kalbi heyecanla deli gibi atıyordu. İlk başta, Simya İbrahim’e karşılık vermekten çekindi. Geçmişin acıları, ve İbrahim’in ona olan şiddet dolu tavrını hatırlamak, onu tereddüt ettiriyordu. Dudakları ve aklı arasında bir çatışma yaşanıyordu; bir yandan İbrahim’in öpücüğüne kapılmak istiyordu, diğer yandan ise geçmişin acı hatıralarından kaçamıyordu. İbrahim, Simya'nın çekingenliğini hissetmişti. Dudaklarını, Simya’nın dudaklarına daha sıkıca bastırdı. Yumuşak ve ısrarlı öpüşüyle, Simya’nın direnişini kırmaya çalışıyordu. İbrahim’in dudakları, Simya’nın dudaklarını yumuşakça emiyordu. Bu yumuşak emme, Simya’nın içinde bir karışıklık yaratmıştı; bir yandan korkuyor, diğer yandan ona daha fazla karşı koyamayacağını hissediyordu. Simya, İbrahim’in ısrarlı öpücüğüne karşı koyamamaya başladı. Onun dudaklarının yumuşaklığı, ve öpücüğünün şehveti, onu esir almış gibiydi. Yavaşça, direnci kırıldı ve dudakları aralandı. İbrahim’in dudaklarının ısısı ve gücü onun ruhundaki savunmaları yıkıyordu. Bir an için, geçmişin kötü anıları unuttu. Sadece şu an vardı, ve İbrahim’in dudaklarının sıcacık erkeksi tadı… Simya’nın dudakları sonunda tamamen açıldı. İbrahim, bu anı kaçırmadı. Bir hırlamayla sertçe Simya’nın saçlarını kavradı ve kendine çekti. Öpücük, artık çok daha derin ve şiddetli hale gelmişti. İbrahim’in dili, Simya’nın ağzının içinde geziniyordu. Her hareketi, hem şehvet dolu hem de yoğun bir isteğin ağırlığını taşıyordu. Simya, İbrahim’in şiddetli öpücüğüne deneyimsizce karşılık vermeye başladı. Dudakları açılmış, ve İbrahim’in diline karşılık veriyordu. Vücudunda, tutkuyla karışık bir heyecan yükseliyordu. Ama tutku, giderek daha ağır basıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD