İbrahim, ağır adımlarla konağın geniş kapısından çıktı. Yusuf, her zamanki gibi arabayı hazır etmişti. Onun gelişini fark edip hızla aracın kapısını açtı. İbrahim hiçbir şey söylemeden arabaya bindi.
Yusuf tam kontağı çevirecekken, bir an durdu ve İbrahim’e bakarak "Nereye Ağam?" diye sordu. İbrahim “Seda’ya gidiyoruz,” dedi soğuk bir tonla.
Yusuf hiçbir şey demeden başını salladı. Sessizce arabayı sürmeye başladı.
Araba sessizce ilerlerken, İbrahim arka koltukta sessizce oturuyordu. Gözlerini dışarıdaki manzaradan ayırmadan, şakaklarını ovmaya başladı. Başındaki ağrı, dün yaşananların bir hatırası gibiydi.
Düşünceleri sürekli olarak Simya’ya ve Seda’ya kayıyordu. Simya’nın sözleri, gururunu incitmişti. Ama daha fazlası, onun masum yüzünde gördüğü acı, İbrahim’i kendi iç hesaplaşmasına sürüklüyordu.
Arabaları sonunda Seda’nın evine vardığında, İbrahim arabadan inmedi. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Yusuf’a dönüp, “Git, onu getir,” dedi sert bir şekilde.
Yusuf, İbrahim’in öfkesini fark etmişti. Sessizce arabadan indi ve Seda’nın kapısını çaldı. Seda kapıyı açtığında, yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Ancak Yusuf’un sessiz duruşundan İbrahim’in onu beklediğini anladı.
“İbrahim Bey sizi bekliyor,” dedi Yusuf, kibar ama kesin bir tonla. Seda, kısa bir tereddütten sonra hazırlanmak için içeri girdi ve kısa sürede döndü.
Seda, arka koltuğa oturduğunda İbrahim’in ona bakmadığını fark etti. Onun soğuk duruşu ve gerilimli tavrı, Seda’yı rahatsız etmişti. Arabada bir süre sessizlik hüküm sürdü.
İbrahim, gözlerini yola dikmişti. Kalbindeki karmaşa, sessizliği daha da boğucu hale getiriyordu. Bir yandan Seda’nın söylediklerinin doğruluğunu öğrenmek istiyor, bir yandan da gerçeğin ne olursa olsun kendisini daha büyük bir karmaşaya sürükleyeceğini hissediyordu.
Seda ise gerilimi hissetse de, inadından, hiçbir şey söylemedi.
Yusuf, arabayı özel hastanenin önüne park etti. İbrahim sessizce arabadan indi ve kapıyı çarptı. Seda, onun bu öfkeli ve kontrolsüz tavrından tedirgin olmuştu. Yavaşça arabadan çıktı ve ardından hastanenin geniş, modern giriş kapısından içeri girdiler.
Hastanenin soğuk beyaz ışıkları ve steril kokusu, Seda’nın içindeki endişeyi daha da artırıyordu. İbrahim, hiçbir şey söylemeden resepsiyona ilerledi ve sert bir tonla, "Dr. Cenk Bey burada mı? Hemen görüşmemiz gerekiyor," dedi. Resepsiyondaki görevli, İbrahim’in sert tavrından etkilenmiş olacak ki hızlıca telefonu kaldırıp doktorun uygun olup olmadığını kontrol etti.
“Buyurun, doktor bey sizi bekliyor,” dedi kadın, korkuyla karışık bir nezaketle. İbrahim, başını hafifçe sallayarak teşekkür etti ve Seda’ya dönüp sert bir bakış attı.
Seda bir an tereddüt etti ama İbrahim’in kararlı adımlarıyla ilerlemesini izleyince istemsizce onu takip etti.
Dr. Cenk Bey’in geniş ve düzenli ofisine girdiklerinde, doktor onları güler yüzle karşıladı. "Hoş geldiniz İbrahim Bey. Buyurun, oturun," dedi. İbrahim koltuğa otururken Seda ayakta kalmıştı.
"Bu kadar aceleci olmanıza şaşırdım," diye devam etti doktor, şakayla karışık. Ancak İbrahim’in ciddi ifadesini görünce gülümsemesini kesti.
Seda, hâlâ odanın köşesinde duruyordu. "Benim kendi doktorum vardı. Niye buraya geldik?" dedi tedirgin bir sesle. İbrahim ona dönüp baktı, ama hiçbir şey söylemedi. Onun sessizliği, Seda’nın içinde daha büyük bir huzursuzluk dalgası yarattı.
"Buyurun Seda Hanım, burada rahat olun. Önce bir kontrol yapalım," dedi doktor, profesyonel bir tavırla.
Seda, içindeki korkuyu bastırmaya çalışarak muayene koltuğuna geçti. Doktor dikkatlice kontrollerini yaparken odada sessiz bir hava hâkimdi. İbrahim, karşısında duran masada ellerini birleştirmiş, gözlerini doktorun her hareketine dikmişti.
Bir süre sonra doktor, muayenesini tamamlayıp yerine oturdu. Bilgisayar ekranında bazı notlar alırken yüzünde ciddi bir ifade vardı.
"İbrahim Bey, Seda Hanım..." diye söze başladı doktor, duraksayarak. Seda’nın kalbi göğsünden çıkacakmış gibi atıyordu.
“Kesinlikle hamile değil,” dedi doktor sonunda.
Odada bir anlık sessizlik oldu. Seda’nın gözleri büyüdü. "Ama... ama birkaç aydır adet görmüyorum," diye itiraz etti, sesi panik doluydu.
Doktor ona sakin bir şekilde baktı. "Bu, stres, hormonal dengesizlikler veya başka nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Ancak şu an bir gebelik yok," dedi kesin bir ifadeyle.
Doktorun bu sözleri İbrahim’in içinde bir volkan gibi patladı. Koltuğundan hızla kalktı, masaya sert bir şekilde vurdu ve Seda’ya öfkeyle döndü.
"Demek yalan söyledin," dedi, sesi buz gibi soğuktu.
Seda, çaresizlikle ellerini kaldırdı. "Ben yalan söylemedim! Gerçekten bilmiyordum, sadece... sadece şüphelenmiştim," diye yalanını savunmaya çalıştı. Ancak İbrahim onun açıklamalarını dinleyecek halde değildi.
Doktora dönüp kısa bir baş selamı verdi. “Teşekkürler, Cenk Bey,” dedi. Sonra hızla odadan çıktı, kapıyı ardında çarparak kapattı.
Hastanenin koridorunda hızla yürürken İbrahim’in zihni karmaşık düşüncelerle doluydu. Öfkesi sadece Seda’ya değil, aynı zamanda kendisineydi. Onun kendisini bu duruma düşürmesine izin verdiği için kendisine de kızgındı.
Onun hızla uzaklaştığını gören Seda, doktorun odasından çıktı ve ardından bağırdı. "İbrahim, bekle! Her şeyi açıklayabilirim!"
Ancak İbrahim arkasına bakmadı. Hızlı adımlarla arabaya yöneldi. Arabaya bindiğinde Yusuf’un şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. "Ağam, nereye?" diye sordu Yusuf.
İbrahim, bir an düşündü. Eve dönmek istemiyordu. "Sadece sür," dedi sonunda.
Yusuf, hiçbir şey sormadan arabayı çalıştırdı. İbrahim, arka koltukta otururken kendi öfkesiyle baş başaydı. Düşünceleri sürekli olarak Seda’ya ve onun yalanlarına kayıyordu. Ama aynı zamanda kendi hatalarını da görmezden gelemiyordu.