Bölüm 22: Yüzleşme

662 Words
İbrahim akşam işten her zamanki gibi yorgun argın konağa döndüğünde, girişte alışılmadık bir sessizlik vardı. Ancak mutfaktan gelen kıkırdamalar ve konuşmalar dikkatini çekti. Normalde hizmetçilerin bu kadar rahat bir şekilde konuşmalarına alışkın değildi. Sessizce mutfağa doğru ilerledi, merakla dinlemeye başladı. Fatma’nın sesi mutfakta yankılanıyordu: “Vallahi, İbrahim Ağa gibi bir adam onu nasıl kız bırakır, aklım almıyor.” Kahkaha atarak devam etti: “Hani ne bileyim, ben onun karısı olsam, İbrahim Ağa bırak beni kız bırakmayı; beni bir an bile yalnız bırakmazdı!” Ayşe, Fatma’ya göz devirdi ve alaycı bir sesle karşılık verdi: “İstersen Ağaya git sor, kim bilir belki de seni kuma alır?” Hizmetçilerden biri daha katıldı konuşmaya. “Ama gerçekten, Ağa onunla neden yatmamış ki? İbrahim Ağa’nın huyunu suyunu bilmeyen yok, onun böyle bir sabrı olacağını hiç sanmam!” Fatma tekrar konuştu: “Belki de kızı sırf babasını vurduğu için konakta tutuyordur. Acıdığından yani, başka bir şeyden değil.” Bu sözler İbrahim’in sabrını taşıran son damla oldu. Yüzü öfkeyle karardı. Elleri istemsizce yumruk haline gelirken, mutfakta duyduğu bu dedikoduların Simya’nın bekaretiyle ilgili olması onu çileden çıkarmıştı. Derin bir nefes alarak öfkesini bastırmaya çalıştı, fakat başaramadı. Hızla yukarı çıkarak odasına yöneldi. Simya odada kıyafetlerini düzenliyordu. İbrahim’in aniden içeri girmesiyle başını kaldırdı. Fakat İbrahim kapıyı öfkeyle kapatıp kilitlediğinde, onun bakışlarındaki karanlık ve gerginlik Simya’yı şaşkına çevirdi. Simya, elindeki kıyafeti bırakarak yavaşça ayağa kalktı. “İbrahim?" diye şaşkınlıkla sordu, sesi tedirgin bir tona bürünmüştü. İbrahim bir adımda yanına geldi. Gözlerindeki öfke ve hayal kırıklığı karışımı, Simya’nın yüreğini sıkıştırdı. “Bakire olduğunu herkese söyledin mi?” diye sordu, sesi gür ama bir o kadar da tehditkârdı. Simya, onun ne demek istediğini anlamakta zorlanıyordu. Gözleri büyüdü ve kelimeleri birbirine dolanarak, “Y-yo... yok! Ben kimseye bir şey demedim,” diye kekelemeye başladı. İbrahim daha da yaklaştı. Artık Simya’nın nefesi onun yüzüne değecek kadar yakınındaydı. “Eğer öyle birsey varsa bu konağı inlete inlete seni öyle bir sikerim ki sesini tüm Mardin dinler” diye hırladı. Simya, İbrahim’in gözlerinde gördüğü öfkenin büyüklüğü karşısında adeta küçüldü. Onun yaklaştığını görünce, istemsizce bir adım geriye çekildi. Ellerini önünde birleştirerek savunmasızca, “Ben kimseye bir şey söylemedim. Yemin ederim! Belki yengemle konuşurken duymuşlardır…” dedi. Sesi, neredeyse duyulmayacak kadar zayıftı. İbrahim’in yüzü daha da karardı. “Ne?” diye sordu, sesi gergin ve tıslayan bir sesle. “Yengene ne söyledin?” Simya, onun bu sorusuyla daha da panikledi. Gözlerini yere indirerek, “Bana... bana el sürmediğini söyledim,” diye itiraf etti, sesi titrek ve neredeyse bir fısıltıydı. Bu sözler İbrahim’in sinirini tamamen alevlendirdi. Derin bir nefes aldı, ama bu nefes sinirini yatıştırmaya yetmedi. Öfkeyle Simya’ya bir adım daha yaklaştı ve alçak, tehditkâr bir sesle, “Sen benim itibarımı hiçe sayarak nasıl böyle bir şey söylersin? Senin kime ne söylediğinin bir önemi yok mu sanıyorsun?” dedi. Simya korkuyla bir adım daha geri çekildi, ama odanın duvarına dayandığında artık kaçacak yeri kalmamıştı. “Ben… ben sadece yengeme söyledim,” dedi çaresizce. İbrahim, onun bu savunması karşısında daha da sinirlendi. Elleri istemsizce yumruk olmuştu. “Sadece yengene mi söyledin” diye bağırdı. “Daha başka kime söylecektin?” Simya başını salladı, gözleri hâlâ yerdeydi. Ama İbrahim’in bu öfkesi, onu daha fazla savunma yapmaya itti. “Ama ben… ben yemin ederim ki kötü bir niyetim yoktu,” dedi. İbrahim bir an sustu. Öfkesi hâlâ yüzünden okunuyordu, ama gözlerinde bir an için farklı bir ifade belirdi. Belki hayal kırıklığı, belki de kontrolsüz bir arzu… Simya’ya doğru bir adım daha attı ve kısık bir sesle, “Senin ağzından çıkan her kelime bu konağın duvarlarından yankılanır. Bunu hâlâ öğrenemedin mi?” dedi. Simya, onun bu kadar yakınına gelmesiyle kendini daha da savunmasız hissetti. Gözlerini kaldırmaya cesaret edemedi. “Özür dilerim,” diye fısıldadı. İbrahim, onun bu savunmasız hâline baktı. Simya’nın beyaz teni ve korkuyla titreyen bedeni, öfkesini daha da kamçılıyordu. Ama bununla beraber içinde hiç istemediği başka bir his de uyanıyordu: şiddet dolu öfkeli bir arzu. Derin bir nefes aldı ve birkaç saniye durdu. Sonra, sert bir sesle, “Düşünmeden konuşmanın cezasını çekeceksin" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD