İbrahim sabah kahvaltıya her zamanki gibi erkenden inmişti. Taş konağın geniş yemek salonunda hizmetliler sessizce masayı hazırlarken, aile üyeleri birer birer masadaki yerlerini alıyordu. Simya, nazik adımlarla odaya girdiğinde İbrahim’in gözleri hemen ona kaydı. Ona göz ucuyla ama derin bir arzuyla bakıyordu. Simya, gece yaşananları hatırlayarak kafasını önüne eğdi ve dikkat çekmemeye çalıştı. Yüzündeki hafif kızarıklık, gece boyunca ona hâkim olan duyguların yansıması gibiydi.
İbrahim, onu izlerken Simya'nın sessiz ve masum haliyle bu kadar etkileyici olduğunu daha önce hiç düşünmemişti. Gecenin anıları zihninde taze ve canlıydı. Masum yüzünün altında keşfedilmek için bekleyen o arzu dolu derinlik, İbrahim’in zihninde hâlâ yankılanıyordu. Onun utangaç bakışlarını, ince ellerinin hareketlerini düşündükçe kahvaltıya odaklanmakta zorlanıyordu. Ara ara ağzına birşeyler atarak gözlerini Simya’dan kaçırmaya çalıştı, fakat her defasında yine ona bakmaktan kendini alıkoyamıyordu.
Kahvaltı bittiğinde İbrahim hemen sofradan kalktı. İş için ofisine gidecekti ama kafası dağınıktı. Şoförü Yusuf ile arabaya binerken, İbrahim sessizdi. Yolda, gecenin hatıraları ve Sinan'ın oluşturduğu tehdit zihninde çatışıyordu. Sinan’la yaşanan son karşılaşma, onun soğukkanlı bir şekilde plan yapmasını gerektiriyordu. Onun durmayacağını biliyordu. Hem dengeleri korumalı hem de Simya’yı bu tehditten uzak tutmalıydı.
Arabayla iş yerine vardığında kararını vermişti: Konaktan bir süreliğine uzaklaşmak en doğrusu olacaktı. Simya’yı başka bir yere, Sinan’ın gölgesinden ve konağın meraklı bakışlarından uzak bir yere, götürecekti. Aynı zamanda bu, baş başa kalmaları ve aralarındaki ilişkiyi ilerletmeleri için de iyi bir fırsat olacaktı. Telefonu eline aldı ve civardaki otelleri araştırmaya başladı. Kaplıcalarıyla ünlü bir otelin özel suitini bir haftalığına ayırttı. Bu suit, İbrahim’in mahremiyet ve konfor açısından tam da aradığı yerdi.
Gün boyunca, İbrahim hem işleriyle ilgilendi hem de Simya’yla geçireceği bu kısa tatilin planlarını yaptı. Onun yüzündeki o utangaç ve masum ifadeyi tekrar görmek ve ona sahip olmak için sabırsızlanıyordu. Eve dönmeden biraz alışveriş yapması gerekecekti. Aklına gelen düşüncelerle erkekliği hareketlendi ve hafifçe sırıttı.
Konağa döndüğünde, kapıdan girer girmez içerideki atmosferin ağırlığını hissetti. Konağın kadınları, erkekleri ve hizmetlileri, onun yüzündeki izler için hâlâ bir açıklama bekliyor gibiydi. İbrahim sinirlenerek yukarı çıktı; birkaç işini halletti, ardından yemeğe inmeden önce Yusuf’a bir şeyler fısıldadı. Şoförü başını sallayarak dışarı çıktı.
Simya, odada kendi işleriyle ilgileniyordu. Tam o sırada, İbrahim salonda otururken, hizmetçilerle Simya’ya haber gönderdi: “Simya'yı çağırın yanıma gelsin.”
Simya, şaşkın bir ifadeyle ayağa kalktı. Hizmetlilerin ve diğer aile üyelerinin meraklı bakışlarını hissederek sessizce İbrahim’in yanına gitti. Odaya adım attığında, İbrahim pencerenin yanında duruyor, dışarıya bakıyordu. Gömleğinin kollarını katlamıştı ve kararlı bir duruş vardı. Simya sessizce yaklaşıp “Beni emretmişsiniz, ağam ” dedi utangaç bir sesle.
İbrahim ona döndü, yüzünde ifadesiz bir ciddiyet vardı. Gözleri bir an Simya’nın gözlerine kilitlendi. “Hazırlan,” dedi kısa ve net bir şekilde. “Çıkıyoruz.”
Simya şaşkınlıkla ona baktı. “Nereye gidiyoruz?” diye sormaya çalıştı, fakat İbrahim’in bakışları ona başka bir soru sormaması gerektiğini söylüyordu. İbrahim, “Sorularını sonra sorarsın,” diyerek konuşmayı bitirdi ve odadan çıktı.
Simya, telaşla yukarı çıkarak eşyalarını hazırladı. Ne götürmesi gerektiğini bile tam olarak bilmiyordu ama İbrahim’in bu kararlı tavrı, onu sorgulamaktan alıkoyuyordu. Kısa sürede hazırlandı ve aşağı indi. Yusuf, arabayı konağın önüne çekmiş, bagajı yerleştiriyordu. Simya, İbrahim’in otoriter bakışları altında sessizce arabaya bindi.
Yol boyunca İbrahim çok fazla konuşmadı. Sadece arada bir Simya’ya dönüp onu baştan aşağıya inceler gibi bakıyordu. Simya ise bu bakışların altında hem utanıyor hem de gizliden gizliye hoşnut hissediyordu.
Otele vardıklarında, İbrahim her şeyi çoktan ayarlamıştı. Suite geçtiklerinde Simya, odanın genişliği ve lüksü karşısında şaşırdı. İbrahim ise hiç vakit kaybetmeden odadaki küçük bir oturma alanına geçti ve ceketini çıkarıp rahat bir şekilde oturdu.
“Burası… çok güzel,” dedi Simya, nazik bir şekilde.
İbrahim ona dönerek hafif bir tebessüm etti. “Öyle olması gerekiyordu,” dedi. Sesi yumuşaktı, ama hâlâ otoriterdi. “ İkimize de iyi gelecek.”
Simya ona bakıp başını hafifçe eğdi. İbrahim’in ne planladığını tam olarak anlamasa da, onun yanında ilk kez mutlu hissediyordu. Ama aynı zamanda, bu mutluluğun ardındaki tehlikeyi de fark ediyordu.