İbrahim’in siyah arabası, gecenin sessizliğinde özel bir kadın doğum kliniğinin önünde durdu. Klinik binasının loş ışıkları, steril bir yerin soğuk havasını taşıyordu. Arabanın motoru sustuğunda, çevredeki tek ses İbrahim’in derin nefesiydi. Arka koltukta sessizce oturan Simya, yüzünü pencereye çevirmiş, kayıtsızca dışarıdaki karanlığı izliyordu. Genç kızın yüzündeki yorgun ifade, bu geceye ait karanlık bir hikaye anlatıyordu.
İbrahim, ağır bir şekilde araçtan indi. Kapıyı kapatırken çıkardığı ses, gecenin içinde yankılandı. Kliniğin girişine doğru yürüdü. Simya, biraz tereddüt ettikten acıyla onun peşinden gitti. Genç kız, zayıf ve güçsüz adımlarla onu takip ederken, İbrahim bir an bile arkasına bakmadı.
Klinik kapısının önüne gelince, İbrahim bir an duraksadı. Duyguları, yüzüne yansımayacak kadar derindi. Derin bir nefes alıp kapıya üç defa vurdu. İçeriden gelen hiçbir ses yoktu. Simya, tedirginlikle arkasına baktı, burada ne işleri vardı, kendisine ne olacaktı hiçbir şey bilmiyordu ve korku içini kemiriyordu. İbrahim, ikinci kez kapıyı çaldı. Bu kez, içeriden ayak sesleri duyuldu.
Kapı, yavaşça aralandı. Yaşlı bir doktor, gözlüklerinin üzerinden bakarak dışarıdaki ikiliyi süzdü. Beyaz gömleği ütüsüz ve kırışıktı, belli ki aceleyle buraya gelmişti. Gözleri yorgun ama keskin bir zekayla doluydu. İbrahim’e dikkatle baktı ve soğukkanlı bir sesle konuştu.
“Beni bu saatte buraya senin hatrın dışında hiçbir şey getiremezdi, İbrahim,” dedi. Sözleri, ağır bir yorgunluk taşıyordu. Ardından Simya’ya kısa bir bakış attı. Genç kız, doktorun bakışları altında titredi ama kendini toparlamaya çalıştı. İbrahim, doktorun sözlerini karşılıksız bırakıp başını minnetle eğdi. Sessizce kafasını salladı.
Doktor, kapıyı sonuna kadar açarak içeriye girmelerine izin verdi. İbrahim hızlıca içeri geçti, ardından Simya da zorlukla onu takip etti. Kliniğin içi, dışarıdaki karanlığın aksine steril bir parlaklığa sahipti. Ancak bu temizliğin ardında bir soğukluk vardı; duvarlardaki beyaz fayanslar bir mezar sessizliğini yansıtıyordu. Simya, kapının yanında, ayakta durarak beklemeye başladı. Ellerini birleştirmişti, titreyen parmaklarını kontrol etmeye çalışıyordu.
Doktor, odasının köşesindeki çalışma masasına oturdu. Gözlüklerini çıkarıp masanın üzerine koydu. Uzun süre İbrahim’e baktı. Bakışlarında hem merak hem de sorgulayıcı bir ton vardı. Daha fazla bekleyemedi. İbrahim’e doğru hafifçe eğilerek konuştu:
“Reşit mi?”
İbrahim, sessizce başını iki yana salladı. Doktorun yüzünden bir anlık bir gerginlik geçti. Kaşları çatıldı, bakışları sertleşti. Odayı bir sessizlik kapladı. Simya başını eğmiş, yerdeki fayansları sayıyor gibiydi. Doktor, derin bir nefes aldı ve İbrahim’e tekrar baktı.
“Peki İbrahim, niçin buradasın?” dedi, sesi bu kez daha dikkatliydi. Sorusu, odadaki gerilimi daha da arttırmıştı.
İbrahim, bakışlarını doktorun gözlerinden kaçırdı. Sessizce yere baktı, ardından derin bir nefes alarak konuştu. Sesindeki kararlılık, soğuk bir gerçeklik taşıyordu.
“Onu temizle,” dedi. “Hamile kalmasın.”
Doktor, bir an yerinden kımıldamadan oturdu. Cümle, odaya bir buz gibi yayılmıştı. Doktorun yüzünde belli belirsiz bir şaşkınlık ifadesi vardı, ancak duygularını kontrol etmesini bilen biri olduğu her halinden anlaşılıyordu.
“Peki,” dedi sonunda, alçak bir sesle. Gözleri, İbrahim’den Simya’ya kaydı. Genç kızın yüzündeki masumiyet, doktorun zihninde farklı sorular uyandırıyordu. Ancak, İbrahim’in kararlılığı, bu soruları yüksek sesle sormasını engellemişti.
“Bu işi yapacağım, çünkü bende büyük hatrın var,” dedi. Gözlerini İbrahim’e çevirdi. "Ama başka kimse için böyle bir riske girmem, bilesin."
İbrahim, başını salladı. “Biliyorum,” dedi. Sesi boğuk ve cansızdı.
Doktor, dolabın diğer tarafına yönelerek bazı tıbbi malzemeler çıkardı. Elinde bir takım sterilize edilmiş ekipmanlarla masanın önüne geri döndü. Simya’nın yanına yaklaştı ve nazik bir sesle konuştu:
“Beni takip et, kızım.”
Simya, doktorun sesine kayıtsızca başını kaldırdı. Yavaşça hareket ederek onun peşinden yürüdü. Odanın arkasındaki küçük bir kapıdan geçerek başka bir muayene alanına yöneldiler. İbrahim, kapının arkasında kalıp sessizce beklemeye başladı. Sırtını duvara yasladı ve gözlerini kapattı. Düşüncelerinin ağırlığı, bedenine fazlasıyla yük olmuştu.
...
Doktor, Simya'yı muayene masasına yatırırken göz ucuyla genç kızın bedenini inceledi. Vücudundaki morluklar, kızarıklıklar ve anüs çevresindeki yırtıklar dikkatinden kaçmamıştı. Yutkundu. Bu işi kabul ettiği için pişmanlık duyuyordu. Neden böyle bir şeyin parçası olmayı seçmişti? Derin bir nefes alarak öncelikli yaralara müdahale etmeye karar verdi.
Elindeki steril eldiveni çekiştirip dikkatlice çalışmaya başladı. Yaraları temizleyip, dikiş atması gereken yerlere odaklandı. Tüm bu süre boyunca Simya'nın yüzündeki donuk ifade ve hareketsizlik, doktoru daha da rahatsız ediyordu. Bitkin bir sesle, “Dayan, bitmek üzere,” dedi ama cevapsız bir boşlukla karşılaştı. İçinden, bu kızın yaşadığı her neyse normal bir insanın dayanabileceğinden çok daha fazlası olduğunu düşündü.
Sonunda anüs bölgesini temizleyip yaraları dikti. Şimdi sırada vajinal muayene vardı. Kızın bacaklarını hafifçe açarak inceledi ve bir an için elleri durdu. Gözleri irileşti, yüzüne bir şok ifadesi yerleşti. Emin olmak için tekrar kontrol etti. Gördüğüne inanmakta zorlanıyordu. Ayağa kalkıp eldivenlerini çıkartırken içindeki huzursuzluk daha da arttı. Odanın havası sanki bir anda iki kat ağırlaşmıştı.
Tedirgin bir şekilde Simya'yı bırakıp yan odada kendisini bekleyen İbrahim’in yanına geçti. Kapıyı açarken yüzündeki şaşkınlık hâlâ silinmemişti. İbrahim ona doğru yaklaştı, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. “Ne oldu?” diye sordu, sesi gergindi.
Doktor, İbrahim’in gözlerine bakarak alaycı bir tonda, “Bana kötü bir şaka mı yapmaya çalışıyorsun, bilmiyorum ama...” dedi, kelimelerini seçerken dikkatli davranıyordu. “Bu kız bakire.”
İbrahim’in yüzü kireç gibi bembeyaz oldu. Gözleri irileşti, sanki dünyası başına yıkılmıştı. “Ne?!” diye bağırdı. “Hayır... Bu olamaz. Bu doğru olamaz!”
Doktor, kendisini zor sakinleştirerek tekrar etti, “Bu kız bakire, İbrahim.”
İbrahim, yere yığılacak gibi oldu, duvardan destek alarak ayakta durmaya çalıştı. Kekeleyerek konuştu, “Ama... ama... ben... ben onunla birlikte oldum! Bakire olamaz!”
Doktor, sabrının son kırıntılarıyla derin bir nefes aldı. “Bazı kızların bekaret zarı esnektir. İlişki sırasında bozulmaz ve kanama olmaz. Bu, nadir bir durumdur ama mümkündür. Tıbbi bir gerçek. Ve bundan emin olmak için 2 kez kontrol ettim”
İbrahim’in başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibiydi. “Hayır...” dedi, sesi çatallaşıyordu. “Hayır, bu doğru olamaz. Eğer... Eğer bu doğruysa...” dedi, sesi giderek daha cılız bir fısıltıya dönüştü. Sonunda dizlerinin üzerine çökerek elleriyle yüzünü kapattı. Titriyordu. “Ben... ben ne yaptım?” diye inledi, pişmanlık ve şokla sarsılarak yerde çömelmiş halde kaldı.
Doktor, derin bir nefes alarak odadan uzaklaştı. Bu karmaşanın daha fazla içinde olmak istemiyordu. Odanın kapısını sessizce kapattı ve genç kızın yanına döndü. Simya ifadesiz bir yüzle, hala onu bıraktığı halde, öylece duruyordu.