Simya, Harun’un sert bakışlarının altında bocaladığı o kısa anı aklından bir türlü atamıyordu. Odanın kapısını kapattığında bir rahatlama beklemişti, ama aksine, içindeki huzursuzluk giderek büyümüş, göğsünde ağır bir baskıya dönüşmüştü. Duvardaki lambanın soluk ışığıyla aydınlanan odaya bakarken kendi kendine mırıldandı. “Bana ne oluyor böyle?” Harun’un o yemyeşil gözleri, sözleri ve tavırları zihninden çıkmıyordu. Daha önce de sert ve soğuk biri olduğunu biliyordu, ama bu kez farklıydı. Onun bakışlarında ne vardı? Öfke mi, merhamet mi, yoksa başka bir şey mi? Simya, bu sorularla saatler boyunca döndü durdu. Yatağına uzanmasına rağmen gözlerini kapatamıyor, kapatsa bile Harun’un gözleri zihninde beliriyordu. Harun, İbrahim’in çok daha iyi bir hâli gibiydi. Tanıdık ama iyi... Belki de

