Hikayesi kardelen yazar❄️
author-avatar

kardelen yazar❄️

HAKKINDAquote
İnsta= yazar_kardelen Dağın ardı🩷 Mardin\'in kanatlı gülü 🥀 Askerin Hatunu 🦅
bc
Dağın Ardı (Berdel)+18
Güncellenme zamanı Dec 14, 2025, 13:45
🔥+18🔥 Yetişkin içerik🔞 Sahneler detaylı anlatılacaktır. “Çok garip oluyorum Şerwaan.” Adımı bile söylerken ki sesinden, doğru yolda olduğumu anlıyordum. Karımın gerdek için çok büyük korkuları vardı... Günlerdir şehvetle kabaran erkeklik duygularım artık beni zorlarken, Her yaklaştığımda yediğim tokatlardan bıkmıştım artık! Çareyi onu sürekli zirveye çıkarıp, oraya varmasını izin vermemekte bulmuştum. Her defasında dokunuyor, okşuyordum ama ötesine geçmiyordum, yalvarması artık an meselesiydi. Koyulaşan gözlerindeki tereddütle karışık şehvet, parmaklarımın ucundaki ıslaklıkla karşılık veriyordu. Beni arzuluyordu. Görüyordum... “Bırakayım o zaman” dediğimde elimi kadınlığından çekerken elini elimin üstüne koyup engel oldu bana. “Yap! Bana ne yapmak istiyorsan yap... Yeterki beni bu illet acıdan kurtar! Her dokunuşunda daha dayanılamaz hale getirdin! Ne yapacaksan kabul” Mevlam sonunda benimde yüzüme gülmüştü!!! Günlerin acısı bu gece son bulacaktı.... “Dayanamayan yalnız sen değilsin gülüm! Islaklığına her dokunuşumda neler hayal ettim bir bilsen!” Ona aklımdakileri söylemeye hiç niyetim yoktu! Yoksa bu yataktan kaçıp gider birdaha sittin sene dönmezdi! Evli bir adam olarak karımın hayalinde rüyalanmakta, soğuk duşlarda bitmişti artık!!! “Önce bu fazlalıklardan kurtulalım” dediğimde mini elbisesini başından çekip almıştım. O da yatakta oturur vaziyete gelince, ondan beklemediğim bir şekilde kucağıma oturup beni yatağa sırt üstü attı. “Sen çok yavaşsın ağam! Yanıyorum diyorum hala anlamadınmı!” Elini pantolonumun kemerine atmasını ben bile beklemiyordum. Doğrulup belinden yakaladığım gibi tekrar yatağa yatırdım onu. “Sabret gülüm, merak etme kocan bugün seni istemediğin kadar rahatlatacak!” Beraberinde iç çamaşırına elim giderken “Seni zorlamayalım bugün 6 ile başlayalım” dediğimde “6 derken? Nasıl neyle başlayacağız?” “Benim saf, masum gülüm, bir başlayalımda anlayacaksın. Merak etme iyi bir öğretmenimdir sana herşeyi öğreteceğim.” dediğimde güldü hınzırca “Mesleği Öğretmen olan benim ama” dediğinde göğüslerine yumulmadan hemen önce son kez konuştum “Sen öğrencilerin öğretmeni olabilirsin. Bende senin yataktaki öğretmeninim!”
like
bc
Askerin Hatunu+18
Güncellenme zamanı Dec 22, 2025, 11:52
2025 Aşk nöbeti yarışması 'İLHAM ÖDÜLÜ' sahibi🏆🏆🏆 +18 içerir (Yıllar önce imam nikahı ile Zoraki evlilik yaptıktan sonra Azem Devran, Geşayı terk eder ve Asker olduğu için görevinin başına döner. Konakta türlü türlü eziyetlere maruz kalan Geşa ise bu zulümden kurtulmak ister ve gizliden gizliye hep istediği askerlik için çalışmalara başlar. Kaderinin kilit noktası olan o gece, kaynanası onu bir adama satacakken Askeri akedemi okuluna alındığını görür ve oraya gider... Kaderin cilvesi de buradadır çünkü oraya gittiği zaman onu yıllar önce terk eden kocasını Yüzbaşı Devran olarak görmeyi beklemez, o dakikadan itibaren ikili arasında şehvetli bir aşk başlar❤️‍🔥) Avluda sert bir sessizlik vardı. Spot ışıkları kızların üzerine dikilmiş, hepsi sıra halinde duruyordu. Yüzbaşı Devran’ın sesi, paslı bir bıçak gibi havayı yardı: “Koğuşta hırsızlık şüphesi var! Hepiniz burada hesap vereceksiniz!” Kızlar birbirlerine bakıyor, kimileri korkudan tir tir titriyordu. Sinan ile Alp sırayla üst araması yapıyordu. Sinan hızlıca geçip bakış atıyor, Alp daha sert davranıyordu. Alp tam Geşa’nın önüne geçtiğinde Devran’ın sesi keskin bir emir gibi yankılandı: “Dur!” Alp şaşkınlıkla geriye çekildi. Devran’ın bakışları Geşa’ya kilitlenmişti. Gözleri, sanki bir şeyi hatırlamak istercesine uzun uzun inceledi onu. “Adın ne?” dedi. Geşa, yutkundu. Kalbi küt küt atıyordu. Eğer kendi adını söylerse, her şey ortaya çıkabilirdi. Dudakları zorla aralandı: “…Arya.” Devran başını hafif yana eğdi, gözlerinde şüphe kıvılcımları parladı. “Arya… kenara geç.” Geşa dizlerinin bağı çözülmüş gibi kenara adım attı. Diğer kızların üst aramaları bitmişti. Sinan omuz silkerek, Alp de homurdanarak başını çevirdi: “Kızlarda bir şey yok, yüzbaşım.” Devran bakışlarını tekrar Geşa’ya çevirdi. O an, avludaki tüm sessizlik ona yüklenmiş gibiydi. “Şüphelerin yoğunlaştığı insan sensin… Arya!” dedi, sesi sertleşerek. Geşa geri çekilmek istedi ama onun ağır adımları üzerine geldi. Devran yüzünü eğdi, sesini neredeyse fısıltıya indirdi: “Soyun… küçük sıçan!” Geşa’nın gözleri dehşetle büyüdü. Diğer kızlar nefeslerini tutmuş izliyordu. Bir asker adayı olarak emre itaatsizlik edemezdi. Dişlerini sıktı, öfkeli bir hışırtıyla üniformasını çıkardı. Üstündekileri birer birer attı. En sonunda iç çamaşırlarıyla kalmıştı. Omuzları öfkeyle titriyor, bakışlarını yere indiriyordu. Devran’ın bakışları bir an için irkildi. Çünkü gözleri Geşa’nın boynuna takıldı. O kolye… Kod adının şerefine yaptırmış ama en son olaylı bir şekilde konaktan çıktığı için odasında unuttuğu kartal işlemeli kolye asılıydı. Devran’ın nefesi kesildi. Yavaş, ağır bir adım attı. Yüzünde bir öfke ve şaşkınlığın çarpık karışımı vardı. “Adın ne küçük sıçan?” dedi yeniden, bu defa sesi daha tehditkârdı. Geşa başını eğdi, dudakları titreyerek söyledi: “Arya, yüzbaşım.” Devran’ın gözlerinde karanlık bir ışık yandı. Histerik, neredeyse deli bir gülümseme yüzüne yayıldı. Birkaç adım daha atıp Geşa’nın üzerine eğildi, yüzü yüzüne değecek kadar yaklaştı. “Tam adın ne?” dedi, kelimeleri dişlerinin arasından sızarcasına. Geşa nefesini tuttu. Artık saklanacak yeri yoktu. Gözleri yanaklarından süzülen yaşlarla parladı. “…Arya… Geşa.” O an Devran’ın kalbi göğsünde patladı sanki. Gözlerini kapadı, ellerini yumruk yaptı. Onun karşısında yıllarca unutmaya çalıştığı, kaçtığı ama asla silemediği kadın vardı. Karısı. İmam nikâhlı karısı. Avlunun sessizliği bu kez onların nefesleriyle bozuldu. Geşa yarı çıplak, titreyerek karşısında duruyordu. Devran’ın eli havada kaldı — ona dokunmak ile onu boğmak arasında gidip gelen bir el… Ama kolyesine, boğazına, gözyaşlarına baktıkça öfkesiyle arzusu birbirine karışıyordu. “Sen… benim…” diye fısıldadı, sesi hem lanet hem dua gibiydi. “Bittin sen, küçük sıçan!” Adımları sertçe yere vurdu, bir kez daha ona döndü. Gözlerinde acımasız bir parıltı vardı. “İç çamaşırlarını da çıkar!” (Tamamen kurguya dayalı bir hikayedir, gerçek kurum ve kuruluşlarla alakasızdır)
like
bc
Mardinin kanatlı gülü🥀[+18]
Güncellenme zamanı Oct 8, 2025, 09:09
Bir tek onda vardı anahtar. Konak, dedesinin son hediyesiydi ona. Anasının kanıyla lekelenmiş ev, ona doğum günü hediyesi olmuştu. Ronya ağır adımlarla divana oturdu. Defterini açtı. Tükenmez kaleminin ucunu sayfanın beyazına bastırdı. El yazısı düzgün ama öfke doluydu. “O geceyi unutmadım ana.” “Kanını gördüm. Sesini duydum. Bir çocuğun sessizliğine gömdüler seni. Ama ben büyüdüm.” “Aladağlılar... o gece seni benden çaldı. O gece bizim soyumuzu kurutmak istediler.” “Ama bilmiyorlardı... kalan son dal en keskinidir.” Ronya tekrar yazdı:“Onların konağına çalışan gibi gireceğim. Ellerini sıktığım gün, mezarlarını kazacağım.” “Yalancı sofralarına oturacağım... ve birer birer masalarını devireceğim.” “Yeminim var ana.”“Sana, bu taşların şahidinde söz veriyorum.” “Onları yakıp kül edeceğim.” Defteri kapattı. Başını geriye yasladı. Karanlık içeri çökerken, konak artık sessizliğini değil, bir intikamın ayak seslerini dinliyordu... 🔞🔗🔞 Kan kokusu, eski ahşap duvarların arasına sinmişti. Ronya’nın elleri Botan’ın omzunda titriyordu; solgun ışık, çatlak ampulden sarı sarı akıyor, her şeyi daha da kırılgan gösteriyordu. Botan, sol omzundaki kurşun yarasına inat, gözlerini Ronya’nın ellerine dikmişti. Sesi, susturulmuş bir öfkenin içinden çıkıyordu: "Silahı tutarken elin titremiyordu. Şimdi tedavi ederken mi titriyor?" Ronya bir an durdu. Gözlerini kaldırdı. Hafif bir gülümseme dudağının kenarına ilişti—bir parça meydan okuyan, bir parça umursamaz. "O zaman seni öldürmem gerekiyordu. Şimdi yaşatmam gerekiyor. İkisinde de hata istemem." Botan hafifçe güldü, ama sonra yüzü aniden ciddileşti. Gözleri Ronya’ya kilitlendi; bu kez içinde sır saklayan bir ağırlık vardı. "Senin hemşire olduğunu biliyorum." "O yüzden düzgün yap şu işi." Ronya’nın yüzü bir an dondu. Gözleri büyüdü, elleri kısa bir an için duraksadı. Ronya, titreyen nefesini bastırarak sargıyı omzuna sarmaya devam etti. Ama Botan kıpırdadı, başını hafifçe yana eğdi ve fısıltıya yakın bir sesle konuştu: "Yarayı sararken bu kadar nazik olmana gerek yok. Canımı yaktığın kadar, başka şeyler de yapıyorsun." Ronya'nın yanaklarına sıcaklık yürüdü ama belli etmemeye çalıştı. "Yarayı temizliyorum. Eğer başka bir şey hissediyorsan, onu kendi zihninde çöz." Botan başını geri yasladı. Gülümsedi, ama gözlerinde başka bir şey vardı. Ronya sargıyı bağlamaya çalışırken bir anda kolunu kaldırdı ve onu belinden yakalayıp kucağına çekti. Kasıklarının üstüne koyduğu yetmezmiş gibi kendisine bastırınca, Ronya refleksle ellerini onun göğsüne koydu, nefesi kesilmişti. "Ne yapıyorsun?!" Botan gözlerini onun gözlerine kilitlemişti. Sesi, artık o karanlık alaycılıkla karışık ciddiyeti taşıyordu: "Sen bana kurşun sıktın. Şimdi de kalbimi kurşuna diziyorsun." Ronya bir an kıpırdamadı. Kalbi gürültüyle atıyordu. Elleri hâlâ göğsünde duruyordu ama direnci kırılmaya başlamıştı. Bu, öfkenin sınırında gezinen o ince, keskin çekimdi. Kucağında oturuyordu şimdi; ne kaçacak kadar güç topladı ne de kalmaya karar verdi. Gözleri, Botan’ın gözlerinden kaçamıyordu. O bakışlar... Yaralı bir adamın değil, bildiklerinden fazlasını bilen, plan yapan bir adamın bakışlarıydı. "Sen fazla şey biliyorsun." Sesi neredeyse fısıltıydı. "Benim bilmeni istemediğim şeyleri bile." Botan umursamadı. Kucağındaki kadını kasıklarına daha fazla bastırırken konuştu, "Dedem seni benim hizmetime vermemişmiydi? Şimdi işini yap ve beni rahatlat! Kurşundan daha çok yakıyor bu keratanın acısı!'
like