Yazmak, benim için sadece kelimeleri bir araya getirmek değil; düşüncelerimi, hayallerimi ve duygularımı ifade etmenin en doğal yolu. Küçük yaşlardan itibaren kalemle kurduğum bağ zamanla bir tutkuya dönüştü. Gözlem yapmayı, insan hikâyelerini dinlemeyi ve bunları içten bir dille aktarmayı seviyorum. Yazarlık serüvenimde hem kendimi hem de dünyayı keşfetmeye çalışıyor, her metinde yeni bir kapı aralıyorum. Amacım, okuyanların satırlar arasında kendilerinden bir parça bulabileceği yazılar üretmek ve kalıcı izler bırakmak.
Kara: “Güneş... Tatlı sevgilim… Beni bu halinle fena kışkırtıyorsun.”
Ben: “Kara! Saçmalamayı bırak, beni buradan çıkar artık. Ellerimi çöz!”
Kara: “Güzelim... Beni çıldırtma. Bana boyun eğ ve itaat et.”
O an dudaklarımı öpmeye başladı.
“Ihh!”
Kurtulmak için onu ısırdım.
Kara: “Uhh! Vahşi kız... En sevdiğim tarafın bu.”
Ben: “Kes sesini Kara! Bir daha bana zorla dokunursan…”
Bir anda yüzündeki ifadeyi göremeden sesini alçalttı.
Boynuma hafifçe yaklaştı.
Kara: “ Eee ne olur Güneş... Beni gerçekten delirtme.
Ya benimsin.. Ya benim bunu aklına koy.”
Ve işte o an…
Asıl hikâyem o ilk gördüğüm anda başladıBazı hikâyeler yavaşça başlar, bazılarıysa bir yangın gibi içini sarar…
Bu, yanılgılarla dolu bir aşkın, ihanete uğrayan bir kadının ve yeniden doğan bir ruhun hikâyesi.
Bu satırları yazarken, her cümleye bir yara izi bıraktım.
Güneş’in gözyaşlarında kendimi, Kara’nın karanlığında bir zamanlar kaçtığım korkuları gördüm.
Ama her gecenin sabahı, her düşüşün bir yeniden ayağa kalkışı vardır.
Eğer sen de bir zamanlar birine fazlasıyla güvendiysen…
Eğer sevdiğin kişi en derininde bir yara olduysa…
Bu hikâye senin için.
Unutma, en büyük karanlıklar bile bir Güneş doğurur.