BEN HAZIRIM

2465 Kelimeler
Yazarın Anlatımından Sude ve Kemal gittiğinde okullar kapanmak üzereydi. Bir süre hem okula gidip hem de iki günde bir akıl hastanesine gidip geldiler. Okullar kazandıktan bir kaç gün sonra vedalaşıp Kutay, Uğur ve Hülya ailelerini görmek için memleketlerine döndüler ama sadece bir aylığına gittiler. Çünkü bir ay sonra temmuz sonu gibi Selda ve Kürşat'ın düğünü vardı. Onların düğünü için hem Aydın'a hem de Erzurum'a gideceklerdi. Hangi gün Aydın'a hangi gün Erzurum'a gideceklerini giderlerse birlikte gitmelerinin iyi olacağını düşünüp günlerini bile kararlaştırmışlardı. Ali Fırat, Antalya'da bir hafta daha kaldı, Sedat beyi yalnız bırakmamak için. Sedat bey, kendisi için burada kaldığını bilmesine rağmen Ali Fırat'ın: "Ben şimdi bu mükemmel evi bırakıp yayladaki o tahtadan eve nasıl giderim? Ne kadar geç gidersem o kadar çok işten kaytarırım." demesine gülmeden edememişti. Kemal ve Sude gittiği günden beri bir durgunlaşan çocuğa kendi evladı gibi bağlandığını o gidince evin hepten sessiz kalacağını biliyordu. Kemal'in yokluğu onu çok etkilese de Ali Fırat'ın varlığı bir nebze de olsa ona teselli oluyordu. Ali Fırat'ta gidince Sedat bey iyice yalnız kalmıştı. Selda ve Kürşat okul tatil olmadan önce ev ve eşya bakmaya başlamışlardı. Sonunda Sudelere yakın 3+1 çok güzel bir ev buldular. Kürşat, hem kendi birikimi hem de abilerinin maddi desteği ile evi satın aldı. Buna en çok Selda sevinmişti. Sonraki günlerde de hem evin içinin dizaynı hem de eve alınacak herşey için alışverişler yapıldı. Bu süreçte hem Selda'nın babaannesi hem Elif hem de Asiye ve Hande gelip ona destek olmuşlardı. Erzurum'daki düğün hazırlıklarını Kazım ve Turan halletmişti. Ayrıca Selda'nın gerek yok demesine rağmen Aydın'da babaannesinin evinin önünde de bir düğün yapılacaktı. Onun hazırlıkları da Sedat bey sayesinde tamamlandı. Kürşat ve Selda'nın itirazlarına rağmen Sedat bey, benim düğün hediyem demişti. 22 temmuz cuma günü Aydın'da davullu zurnalı harika bir düğün yapıldı. Selda, telli duvaklı babaannesinin evinden gelinliği ile çıkınca çok ağladı. Babası ve diğer kadından olan kardeşleri de gelmişti ama beline kırmızı kuşağı Uğur bağladı. Babasının belli ki bu durum ağrına gitmişti. Selda'dan düğün boyunca uzak durdu. Selda'nın annesi gibi peşinden Suzan dolandı. Altan ve Sedat bey de babası gibi en ufak ayrıntıyı bile atlamadan sorunsuz bir düğün olmasını sağladılar. Selda, kendisini sarıp sarmalayan öz ailesinden çok kendine aile olan insanlara bakıp şükrederken gözleri hep Sude'yi aradı. Selda, Sude'nin sayesinde tanımıştı, bu insanların hepsini. Hatta Kürşat'la bile o yapmıştı arasını. Selda gözleri dolu dolu etrafa bakınırken Kürşat, onun kimi aradığını bilmenin de verdiği üzüntü ile elini daha sıkı tutup destek oldu. Sorunsuz ve çok güzel geçen bir düğünden sonra Selda, babaannesini de yanına alıp Kürşatlarla Erzurum'a uçtu. 23-24 temmuzda Erzurum'da iki gün iki gece dillere destan bir düğünle evlendiler. Bir gün kına gecesi diğer gün de düğün yapıldı. Selda ve Kürşat, düğünün öğle vakitlerinde olması ile bütün sevdikleri ile vedalaşıp aynı gün uçakla balayına çıktılar. Selda ve Kürşat, Sude ve Kemal'in yokluğunda balayı yapmak istemese de Sedat bey bunu Kemal'in istediğini söyleyince ikna olmuşlardı. Bu yüzden Bodrum'da Sedat beyin ayarladığı 5 yıldızlı bir otelde bir haftalık bir balayı yapmışlardı. Kürşat ve Selda, bir 3 günde bir kına, iki düğünün ve uçak yolculuklarının yorgunluğu ile otele varır varmaz kendileri için ayrılan balayı suitine çıktılar. Odanın ambiyansı her ne kadar ateşli bir ilk gece için hazırlanmış olsa da ikisi de üzerlerindekileri çıkarıp gecelik ve pijama ile bir birlerine sarılarak uyuyakalmıştı. Sabah gözünü ilk açan Kürşat olmuştu. Uyku sersemliği ile gözünü aralayıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yanında üzeri açılmış, kalçasına kadar çıkmış beyaz bir gecelik giyen karısını görünce yüzünde bir gülümseme peydah oldu. Kürşat ilk gecelerini böyle hayal etmemişti. Nerede ise bir yıldır Selda ile birlikte olma hayalleri kuruyordu ve iple çektiği gün geldiğinde ise sadece ona sarılıp uyumuştu. Eğilip yatakta sere serpe yatan karısının saçlarını okşadı. Anında kendini Selda'nın altında buldu. Selda yine ani bir refleks ile Kürşat'ın olduğunu algılayamadığı eli tutup anında üzerine çıktı. Kürşat bu ani hareketle şaşırmış ve Selda'ya engel olamamıştı. Şaşkınlığını üzerinden atınca hemen ardından aklına gelen şeyle kaşlarını çattı. Saçı başı birbirine girmiş bir şekilde üzerinde oturmuş hala uyanamamış kıza baktı. " Bakıyorum da beni hiç takmıyorsunuz hanım efendi! Sana dokunan ben olmasam milletin şeyinin üzerine mi oturacaksın sen böyle? Bak bu iki oldu karıcığım! Son kez söylüyorum. Sana dokunmaya çalışan olursa kır elini ama bu şekilde bir daha yapma! Beni deli etme kadın! Kalk üzerimden!" dedi Kürşat, sahte bir kızgınlıkla. " Ne bileyim aşkım ya! Sende böyle yaklaşma ödüm koptu." dedi Selda, Kürşat'ın haklılık payını düşünüp uzatmadan. " Günaydın kocacığım." deyip eğilip Kürşat'ın dudağından öptü. "Tövbe bismillah! Adamın üzerine çıktığı yetmiyor bir de adamı öpecek! Beni katil mi edeceksin sen?" dedi, Selda'ya. Selda, hemen Kürşat'ın üzerinden kalkıp kenara attı kendini. Üzerini düzeltip lavaboya doğru gitti. Kürşat, Selda'nın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Selda Kürşat'a dönüp bir hışım: "Madem kocamı öptüm diye azar yiyorum, öyleyse bir hafta boyunca bana yaklaşmayacaksın, Kürşat efendi! Kocam elin adamı oldu ise ben de yabancı bir adamla birlikte olamam o zaman. " deyip lavaboya girdi. Ne halt yediğini farkeden Kürşat anında yataktan fırlayıp Selda'yı tutmak istedi ama Selda lavaboya girip kilidi çevirmişti. " Canım karıcığım! Aşkım, gülüm, hayatım, herşeyim, bitanem benim! Ben şaka yapıyordum ama yavrum. Açar mısın lütfen kapıyı?" dedi Kürşat, Selda'yı ikna etmek için. "Ben hiç şaka yapmıyorum. Gerçekten söyledim. " dedi Selda, gülmemek için kendini zor tutarken. " Offf! Aklımı s.keyim ben ya! Balayında yediğin boka bak, Kürşat! İyi halt ettin! Aferin sana!" diye diye gidip odanın bir köşesinde duran valizden çıkardığı kıyafetleri giymeye başladı. Lavaboda işlerini bitiren Selda, biraz geç çıkmasının daha iyi olduğunu düşünüp duş aldı. Malum Bodrum'da temmuz sıcağı çekilmezdi. Odalar klimalı olsa da günde 3 öğün duşta alınsa çekilecek sıcak değildi. Lavabodan çıkıp odaya girdiğinde karşısında spor tarzda giyinmiş ve haddinden fazla yakışıklı olan Kürşat'ı görünce yüzünün ifadesi değişti. Kendisine hayranlıkla bakan adamın yanına yaklaşıp: "Hayırdır? Nereye gidiyorsun?" dedi Selda, merakla kaşlarını kaldırmışken. "Nereye olacak yavrum? Acıkmadın mı? Hem 1 saat sonra kahvaltı saati de bitmiş olur. Hadi giyin de gidelim, güzelim." dedi Kürşat, Selda'nın havlu ile sarılı haline bakıp yutkunurken. "Haaa! Tamam o zaman. Giyinirim hemen." dedi Selda, yanlış anladığı için utanarak akşam valizinden çıkarıp dolaba astığı ince askılı, dizde biten, bebek mavisi yazlık bir elbiseyi giyip saçlarını kuruttu. Hızlıca hafif bir makyaj yapıp yatağın köşesine oturmuş ve hayranlıkla kendisini izleyen Kürşat'ın yanına gelip elini uzattı: "Hadi gidelim, aşkım. " dedi Selda. "Gitmesek mi acaba? Yatakta kahvaltı yapıp sonrada gerdeğe mi girsek?" dedi Kürşat, anlık bir hareketle belinden tutup kendine çektiği kıza. Selda, kendini son anda toparlayıp Kürşat'ın üzerine düşmekten kurtulurken duyduğu şeyle yüzü kızardı. Yutkunup geri çekilmek istedi. "Kürşat! Kalk hadi! Ben çok açım ama!" diye sızlandı. "Tamam, kaç bakalım. Ne zamana kadar kaçacaksın? Eninde sonunda benim olacaksın karıcığım. " dedi Kürşat, Selda'nın o işi yapmaktan korktuğunu bilmenin verdiği rahatlıkla gülerken. Selda, Kürşat'ın omzuna bir tane yapıştırdı. Elinden kurtulup üzerini düzeltip kapıya doğru gitti. " Pislik! Benim korkumla dalga geçiyor bir de! Duşa girerken dediğim şey geçerli. Balayında havanı alacaksınız, Kürşat bey!" dedi, kapıyı açmış dışarı çıkmak üzere olan Selda. Kürşat, kapıdan çıkmadan belinden tutup kendine yasladığı kızın saçlarından öpüp sonra da boynuna bir öpücük kondurduktan sonra: "Sen ne dersen o güzelim. Sadece espiri yapıyorum. İstemezsen yapmayız. Seni incitecek birşey yapmam. Senin canın yanarsa benim ki misliyle yanar. Kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman yaparız. Güzel karım benim. Sen artık benim yanımda, benim evimde, benim hayatımda ve benim yakınımda olduktan sonra gerisinin bir önemi yok. Seni çok seviyorum. Sana aşığım, kurban olduğum. " dedi Kürşat, aşk ile. Selda, duydukları ile sakinleşip kocasına dönerken gözlerinin içi gülüyordu. Ellerini Kürşat'ın yanaklarına çıkarıp okşadı. Gözlerine bakıp dudaklarından öptü. "Teşekkür ederim, aşkım. Anlayışın için beni çok sevdiğin için hep yanımda olduğun ve olacağın için seni çok seviyorum kocacığım. İyi ki sevdim seni. İyi ki sevdin beni." dedi Selda, dudaklarından geriye çekilip gözlerine aşkla baktığı adama. "Asıl sen benim iyikimsin! Hadi güzelim. Gidip yemek yiyelim yoksa ben dayanamayıp saatlerce öpeceğim seni." diye kıkırdadı, Kürşat. Açık büfe kahvaltıda çeşit çeşit kahvaltılıkla karınlarını doyuran çiçeği burnunda evli çift bir süre Bodrum sokaklarında gezip Su Altı Müzesini ve Zeki Müren evini gezdikten sonra aşırı sıcaklardan dolayı serin bir kafede soğuk birşeyler yiyip içtiler. Hava biraz daha ısınınca gidip mayo bikini falan satan yerlerden birinde bir kaç tane aldılar. Kürşat, Selda'nın beğendiği avuç içi kadar bikinileri alıp yerine koymaya çalışınca küçük çaplı bir kriz yaşadılar. "Ben onca adamın içinde karıma bunları giydirmem. Selda! Beni sinir etme! Kızım daha ben görmeden millet mi görecek her yerini? Bırak şunları lütfen!" diye diretti, Kürşat. "Offf! Senin bu kadar öküz olduğunu bilsem, evlenirken bir daha düşünürdüm Kürşat! Bırak şunları! Millet bize bakıyor! Rezil ettin bizi! Almıyor birşey! Hadi gidelim!" dedi Selda, kızgınlıkla. "Tamam! Sakin ol, güzelim. Bak bunlar sana çok güzel olur. Lütfen hadi! Şunları alıp gidelim. " dedi Kürşat, Selda'yı sakinleştirmek için etrafında dolanırken. Selda, daha fazla milletin içinde tartışmak istemediği için Kürşat'ın elindekileri bir hışım çekip almış; kasada alıp paketleri de Kürşat'ın kafasına atar gibi üzerine attı. Kürşat, gıkını bile çıkarmadan paketleri alıp Selda'nın peşine takıldı. Sahile gidip bir kaç saat yüzerken Kürşat, Selda'nın gönlünü çoktan almıştı. Sahilden denizden ayrılamayan Selda'yı Kürşat alıp akşam olduğu için yemeğe götürdü. İki mutlu insan romantik ve deniz manzaralı bir yemek yediler. Deniz onları çok yormuş olduğu için yemekten sonra biraz sahilde yürüyüp otele gittiler. Odalarına çıkınca ilk iş denizin tuzundan tam arınamadıkları için rahatsız oldukları için duşa girmek oldu. Selda, duşa girmek isteyince Kürşat'ta onunla girmek istedi. Selda önce itiraz etse de artık evli olduklarını ne zamana kadar Kürşat'tan kaçıp duracağını düşünüp duşa kendisi ile birlikte girmesine izin verdi. Selda, sıcak suyu açıp suya ayarlamaya çalışırken Kürşat üzerindeki şort ve tişörtü çıkardı. Selda, suyu ayarlayıp arkasına döndüğünde üzerinde sadece baksırı kalmış olan Kürşat'ı görünce öylece kaldı ve yutkundu. Kürşat, onun yaşadığı stresi anlamış olacak ki atağa geçip: "Su hazırsa hadi güzelim duşumuzu alıp çıkalım. " dedi gelip Selda'nın elini tutarken. Selda kendine gelip ince askılı elbisesinin arkadaki fermuarını açmaya çalıştı. Heyecan yaptığı ve eli titrediği için açamadı. Kürşat, elini fermuarın kopçasına atıp aşağı çekti. Selda o tarafa dönmeden elbisesini çekip başından çıkardı. Altında kalan el kadar iç çamaşırını gören Kürşat sesli yutkundu. Bu kadar cesur şeyler giymesi hoşuna gitti ama o istemeden ona el süremeyeceğini de biliyordu. Duşa doğru gidip suyun sıcaklığına baktı. Ilıktan az daha soğuk bir su olmuştu, tam istediği gibi. Selda, onun su ile uğraşmasını fırsat bilip sütyenini çıkarıp ellerini de üzerine kapadı. Kürşat, Selda'nın utandığını görüp elini tuttu ve kabine soktu. Üzerlerinde iç çamaşırları varken burun burunaydılar. "Görmediğim şeyler mi güzelim? Onları daha önce kaç kez okşayıp yaladım öptüm, sayısını hiç hatırlamıyorum. Benden utanma, yavrum." deyip Selda'nın alnından öptü. Selda ellerini göğüslerinden çekti. Duş başlığı altında ılık suyunda verdiği rahatlama ile Selda, Kürşat'ı dudaklarından öptü. Selda'nın bu hamlesi ile hem şaşırıp hem de sevinen Kürşat'ın dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Selda'nın öpüşüne karşılık veren Kürşat, ateşli geçecek gecenin fitilini yakmıştı. Dakikalarca suyun altında birbirini öpüp birbirini okşayan yeni evli çift sonunda kurulanıp banyodan çıktı. Kürşat'ın beline bağladığı düştü düşecek gibi duruyordu. Saçlarını hafif kurulamasına rağmen saçlarından düşen su damlaları göğsüne düşüp oradan da karın bölgesinden belindeki havluya ulaşıp kayboluyordu. Selda, bu manzara karşısında yutkunup gözlerini başka bir yöne çevirmişti. Selda, banyodan ilk çıkan Kürşat olunca buna sevinmişti. İç çamaşırını çıkarıp son bir kez yıkandıktan sonra büyük havlulardan birini alıp göğüslerinin üzerinden tutturup bedenini sardı. Küçük havluyla ise saçlarını iyice kurulayıp sardı. Odaya döndüğünde Kürşat'ı o şekilde havlu belinden düştü düşecek gibi görünce içinden başka duygular geçtiği için yutkunmuştu. Kürşat'ın ise onun kendisine farklı bakışını yakaladığında dudağının kenarı yukarı kıvrılmıştı. Aynı anda Selda'nın yanında buldu, kendisini. Selda'nın karşısında durup ona daha bir görsel manzara izleme şansı verdi. "Sen beni mi izliyorsun karıcığım?" dedi Kürşat, elini Selda'nın başındaki havluya gidip onu çekip alırken. Selda'nın saçları havlunun alınması ile ıslak ıslak omuzlarına düştü. Anında kalbi küt küt atmaya başladı. Yüzü kızarmaya başlayınca Kürşat daha fazla onu korkutmamak için elinden tutup aynanın karşısına oturttu. Selda ne olduğunu anlamaya çalışırken Kürşat eline aldığı saç kurutma makinesi ile onun saçlarını kurutmaya başladı. Selda, aynadan gördüğü manzara karşısında duygusallaştı. Annesinin taraması gereken saçlarını eşi kurutup tarıyordu. Çocukluğuna gitti, o an. Saçlarını okula giderken babaannesi tarar ve bağlardı. Çok güzel toplayamaz ve bazen tararken canını yaktığını bilmeden saçlarını sıkı sıkı bağlardı. Annem olsa daha güzel örer daha güzel tarardı deyip hep annesi olan kız arkadaşlarının düzenli taranmış ve değişik değişik örülmüş saçlarına özenirdi. Annesi olacak vicdansız onu daha doğduğu zamanlarda bir damla süt vermeden terketmemiş olsa onunda saçlarını tarayan bir annesi olurdu. Bunu düşündüğü an derin ve içli bir nefes aldı. Sol gözünden bir damla yaş düştü. Kürşat, saçını kurutup incitmeden saçlarını taramaya çalıştığı kızın gözlerinin daldığını bir süre sonra derin ve acı bir nefes aldığını ardından da gözünden düşen bir damlayı görünce endişe ile saçlarını taramayı bırakıp Selda'nın elinden tutup ayağa kaldırdı. Elleri direkt Selda'nın yanaklarına gitti. Onları okşayıp baş parmağı ile göz yaşının yanağında bıraktığı ıslaklığı sildi. " Canın mı yandı güzelim? Özür dilerim. Dikkatli taramaya çalıştım oysa." dedi Kürşat, endişeyle. Selda, kendisinden af dileyen mükemmel adamın gözlerinin içine baktı. "Ben dünyanın en merhametli, kalbi en büyük ve en mükemmel adamını bulmuşum. Benden daha şanslı kimse yok. Ne olacaksa onunla olsun. O benim bile isteye canımı yakmaz, zaten." deyip Kürşat'ın dudaklarına uzandı. Onu açlıkla öpüp sömürürken gözünden bir damla daha düştü ama bu kez mutluluktandı. Kürşat, ağladığını farkedince geri çekildi. Eli yanaklarında yine yanaklarını okşarken cevap bekler gibi bakıyordu, Selda'nın gözlerine. "Sen benim bu dünyada canımı yakmayan tek insansın! Babaannem bile saçlarımı tararken bilmeden canımı yakardı. Beni doğuran kadını tanımıyorum ki saçımı tarasın. Sen benim bu hayattaki şansımsın. Seni çok seviyorum çok. O kadar güzel tarıyorsun ki saçımı, ilk defa hiç canım yanmadı." dedi Selda, kalbinden kopan cümlelerle. Kürşat, neden ağladığını anlayınca kalbi inceden sızlasa da Selda'ya annesizliğini hissettirmeyeceğini düşündüğü için onun alnından öpüp kendine çekip sardı. Kalbine sokmak ister gibi sardı, karısını. Hem saçlarını okşayıp hem de öptü. Sanki yıllarca acıyan o saçların acısını almak ister gibi okşayıp öptü. Selda bunu hissetmiş olmalı ki yüzünden hüzünlü bir gülümseme belirdi, daha sıkı sarıldı Kürşat'a. "Asıl sen benim en büyük şansımsın. İyi ki tanıdım seni. İyi ki sevdim. Sen benim diğer yarımsın. Sensiz eksikmişim ben. Seni çok seviyorum karıcığım. Bundan böyle üzülmek yok. Hatırladın mı annem ne demişti. Babam onu evlendiği günden sonra hiç ağlamatmış. Ben de o babanın oğluyum ama seni daha evlenir evlenmez ağlattım. Özür dilerim güzelim. Bir daha olmayacak." deyip daha sıkı sardı. "Ben özür dilerim aşkım. Senin bir suçun yok; benim salaklığım. " dedi Selda, hala Kürşat'a sarılırken. "Bak bozuşuruz, Selda Hanım! Sen benim karıma salak diyemezsin. Bir daha durmayayım." dedi Kürşat, sahte bir kızgınlıkla. "Kürşat!" dedi Selda, boğuk bir sesle. "Efendim, karıcığım?" dedi Kürşat, karısının saçlarına öpücük kondururken. "Ben hazırım. " dedi Selda, yutkunurken. Selda'nın neyi ima ettiğini anlamayan Kürşat, Selda'ya sarılmayı bırakıp ondan biraz uzaklaştı. Onun gözlerine baktı, sorar gibi. Selda ise biraz yüzü kızarmışta olsa Kürşat'ın gözlerine bakarken göğsünün üzerinde tutturduğu bedenini saran havlunun ucundan çekip serbest bıraktı. Havlu bedenini okşayıp yere düştü. Kürşat'ın karşısında çırılçıplak kalan Selda onun şaşkın ve sorgular bakışları eşliğinde: "Senin olmaya hazırım. Seni istiyorum, kocacığım. " dedi, kısılmış ama şehvet içeren ses tonuyla.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE