İLK GECE (+18)

2886 Kelimeler
Selda'nın Anlatımından Senin olmaya hazırım. Seni istiyorum, kocacığım. " dedim, kısılmış ama şehvet içeren ses tonumla. Şuan Kürşat'ın karşısında çırılçıplak olmaktan son derece utansam da bu Kürşat'ın kocam olduğu ve cinselliğin de evliliğin temelinde olan en önemli şeylerin başında geldiği gerçeğini değiştirmiyordu. Kürşat, bana emin misin der gibi bakarken bile gözlerinin karası iyice koyulaşmaya başlamıştı bile. Onu öyle görünce yutkunup gülümsedim. Benden işareti alan kocam zaten tam karşımda olduğu için daha geniş bir gülümseme ile elimden tutup beni kendine çekti. İki yanağımdan tutup okşamaya başladığında alnımdan öpüp: "Emin misin aşkım? Kendini mecbur hissetme. Ben beklerim." dedi, son bir kez emin olmak ister gibi. "Ben hazırım. Seni istiyorum. Senin olmak istiyorum, kocacığım. " dedim cilveli bir tondan. "Kocacığım diyen o diline kurban olayım. Benim güzel karım! Merak etme, tamam mı? Seninle bir olunca bundan zevk alacaksın. Sadece o zamana kadar acıya biraz dayanırsan geçecek güzelim. Acının az olması için elimden geldiğince yavaş olacağım. Seni seviyorum. " deyip dudaklarımdan öpmeye başladı. Bende ona karşılık verirken öpüşündeki bana güven der gibi naif bir duyguyu bana geçiriyordu. Kendimi kasmayı bırakıp kollarımı onun boynuna çıkardım. Anında belimden tutup beni kucağına aldı. Bu anlık hareketi ile düşmemek için kollarımı boynuna iyice kenetlerken bacaklarımı da beline sardım. O ise hala beni öpmeye devam ediyordu. İki elinden biri belimi desteklerken diğer eli kalçama pençe gibi geçmişti. Benimle birlikte yürüyüp yatağa oturdu. Ben kucağında öylece kaldım. Bacaklarımı ve kollarımı gevşetip nefeslenmek için geri çekildim. Nefeslenmek isterken üzerine oturduğum sert şey kalçama batarken pek rahat değildim. Nefes nefese ayrıldığımız andan beri birbirimizin gözünün içine bakıyorduk. Öyle bir tutku ile bakıyorduk ki birbirimize her an birimiz diğerine saldıracak gibi duruyordu. "Kürşat! Altımda ne var? Bu bana batıyor!" dedim, elimi kalçama batan şeyin üzerine atınca ne olduğunu anlayıp yüzüm yanmaya başlamıştı bile. Elimi hemen geri çektim, kazık gibi olmuş şeyden. Kürşat benim her hareketimi izlerken kırdığım pot yüzünden gülmek isteyip gülemiyormuş gibi dururken çok daha fazla utandım. Rezil olmuştum, işte. Kesin bunu anlatıp anlatıp yıllarca bana gülecekti. Elinin biri çeneme gitti. Çenemi yukarı kaldırıp gözlerime bakarken bana gülümsedi. "Senin o masumiyetine kurban olurum ben. O bize en çok lazım olan şey, gülüm. " deyip elinin birini belime atıp okşarken diğer eliyle de boynumdan tutup kendine çekti. Boynumda açtığı yere dudakları ile mührünü bıraktı. Öptü, emdi, yaladı ve okşadı. O bedenimde ellerini ve dilini vücudumda gezdirdikçe vücudumun her yeri ona karşılık verir gibi cayır cayır yanıyordu. Bütün ateş yavaş yavaş kadınlığımda birikirken bana ne olduğunu anlamaya çalışırken beni kucağından indirip sırt üstü yatağa yatırdı. Karşımda ayağa kalkınca o kadar devleşti ki gözümde, gözüm korkmadı, değil hani! Gözlerimin içine tutku ile bakarken elini, belini saran havluya atıp ayağının dibine düşmesini sağladı. Artık oda karşımda çırılçıplak duruyordu. Erkekliği dimdik ortaya çıkınca gözlerimi ondan çektim. Utandığımı anlayıp yanıma doğru yaklaştı. "Utanma. Kocanım ben senin. Benim olan her şey nasıl seninse bu da senin. Onu kullanmayı bilirsen sana sonsuz bir zevk ve mutluluk verir, karıcığım. Bak bana." deyip elini çeneme atıp dudaklarımdan öptü. Bir süre sonra üzerime doğru gelip ağırlığını üzerime vermeden boynumu öpmeye başladı. Elleri hiç durmadan vücudumu okşarken o göğüslerime inmiş onları öpüp emiyordu. İnlemelerime hakim olamadım. O ise ben inledikçe daha çok öpüp emdi. Yüzündeki ifade durumdan memnun olduğunu gösteriyordu. Bu beni de mutlu ediyordu. Yavaş yavaş aşağılara doğru inmeye göbeğime öpücükler kondurmaya başladı. Daha aşağılara inmek istedi ama ben geri çekilmeye başladım. Bacaklarımdan tutup kafasını kaldırdı: "Rahat dur, aşkım! Seni hazırlamazsam çok canın yanar. Kendini bana bırak. Güven bana." deyip bacaklarımı iki yana ayırdı. Kadınlığıma yaklaşıp öpmesi, yalaması ve emmesi beni benden aldı. İnlemelerim daha çok çığlıkvari bir hal aldığında daha önce Kürşat'la yaptığımız küçük çaplı sevişmelerimiz de olduğu gibi gökyüzüne çıkıp duruyordum. Ama bu hiç birine benzemiyordu. Daha da yükseklere çıkıp oradan düşüyormuş gibi hissediyordum. İnlemelerim çığırından çıkmışken; "Şimdi karıcığım, sakin ol. Biraz sonra bitecek herşey. Çok daha fazla zevk alacaksın." deyip kadınlığımdan çekilip üzerime doğru geldi. Eliyle kadınlığıma hizaladığı erkekliğini ıslaklığıma sürdü. Ben ne zaman böyle ıslandım diye düşünürken elinin biriyle de yanağımı okşadı. Gözlerimin içine bana güven der gibi bakıyordu. Erkekliğinin daha başı girmişken çok canım yanmadı ama acımıştı. Yüzümdeki acıyı görmüş olmalı ki dudaklarımdan öpüp eli saçlarıma gitti. "Bak girdi, aşkım. Yavaş olacağım. Sen sıkma kendini çok darsın. Bu yüzden ben de çok zorlanıyorum. " derken bile yüz ifadesinden onunda zorlandığını farkettim. Onu öyle görünce kendimi sakinleştirmek için içimden geçirdim: "Sakinleş! Bu acı geçecek. Kürşat için sakinleş. Çok zorlanıyor. Hadi Selda. Yaparsın. " dedim kendi kendime. Biraz daha gevşemiştim ki Kürşat birden içime girdi. İçimden birşeylerin yırtıldığını hissettim. Yok böyle bir acı. Ağzımdan bir çığlık kaçtı. Gözlerim acıdan doldu taştı. Ellerimle iki yandan çarşafları avuçlayıp sıkarken Kürşat'ın sesini duydum: "Bitti aşkım! Özür dilerim. Canını yaktım, biliyorum ama bitti bak. " deyip gözyaşlarımdan öptü. Yüzümün her yerine acımı almak için küçük öpücükler bahşederken içimdeki doluluk o kadar fazlaydı ki nerede ise onu her şekilde hissediyordum. Acı çok belirgin şekilde yerinde dururken elimin birini Kürşat'tan destek almak ister gibi sırtına koydum. Öyle sıkı tutuyordum ki kesin tırnaklarım sırtına saplanmıştı. O ise hiç acı emaresi göstermeden benim sakinleşmemi bekliyordu. "Kürşat, çok acıyor! Beni kandırdın sen! Seni döveceğim! Bu iş bitsin senin kafanı kıracağım, Kürşat!" dedim, acıyla ne dediğimi bilmeden. "Tamam, karıcığım! Ne istersen öyle yap. Zaten dövmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun, bunun içinde döv!" deyip kıkırdadı. İçimden çıkarmış gibi olunca ondan oluşan boşluk beni rahatsız etti. İnledim aynı anda. Çıktı sandığım anda tekrar girdi. Hem de daha fazlası ile girdi. Bir çığlık daha koptu, benden. O acıyla bir tane çarptım, Kürşat'ın ağzının üzerine. Neye uğradığını şaştı, birden. Bir bana baktı bir de başını yukarı kaldırıp tavana baktı. Sabır dilenir gibiydi. "Bu böyle olmayacak! Biraz canın yanacak ama geçecek güzelim. Eline sahip çık, hanımefendi! Kocaya vurulmaz!" deyip gülümserken içime tek seferde girdi. Benim ellerimin üzerine ellerini koyup biraz bekledikten sonra tekrar girdi. Artık eskisi kadar acımıyordu. Acı yerini zevke bıraktı ama hala içime girerken çok zorluyordu. Acımın geçtiğini anlamış olmalı ki daha seri girip çıkmaya başladı acı nidalarım zevk nidalarına dönüşünce ellerimi bıraktı. Ellerim direkt boynuna gitti. Sızının yanı sıra öyle bir zevk almaya başladım ki böyle birşeyi daha önce hiç hissetmediğimi farkettim. Bulutların üzerinde yürür gibiyken birden Kürşat'ın hareketleri öyle hızlandı ki inlemeleri bana daha çok zevk verir oldu. İkimizin bedenlerinin çarpışma sesi odaya yayılırken: "Aşkım, ahh! Ben daha fazla dayanamayacağım. Yok böyle birşey! Bırak kendini! Hadi gel, karıcığım." deyip içimi döverken resmen böğürdü. Bende bunu bekliyormuşum gibi inlemelerim eşliğinde o bulutlardan aşağı düştüm. Bütün bedenim seğirmeye başladı. Sıtmaya tutulmuş gibi titrerken aynı titreme Kürşat'tan da geldi. Bu benim için son oldu; çığlıkvari bir şekilde bağırarak boşaldım. Kürşat, içimde seğirmeye başlayınca hemen çıkıp karnıma doğru boşalmaya başladı. İlk defa bir erkeğin bu şekilde inleyerek boşaldığı görüyordum. Ona baktım, nefes nefese. O da gözlerimin içine bir başka bakıyordu. Bana olan gülümsemesi genişlerken yan taraftan aldığı peçete ile erkekliğini sildi. Peçete kan olmuştu. Kanı görünce kalbim küt küt atmaya başladı. Çok mu abartmıştık acaba içim ağrıyordu zaten, yırtılmış kanamış olabilir mi? diye gözlerim büyümüş bir şekilde ona bakarken o başka peçeteler alıp yavaş bir şekilde kadınlığımı silmeye başladı. "Korkma! Yok birşey karıcığım. Kızlık zarın yırtıldı sadece. Benim olduğunun, kadınım olduğunun kanıtı. " dedi, yüzüme aşk ile bakarken. " Niye? O olmadan senin kadının olmuyor muyum?" dedim, ona ters ters bakarken. Babaannem demişti aslında düğünden önce. "İlk gece ilişkiden sonra kan gelir. Korkma tamam mı kızım? Kocanla birleşince kızlık zarı yırtılır. Kan gelmezse de korkma. O zaman da esnek olduğu için yırtılmamıştır. Kocan bilgiliyse bunu sorun etmez zaten. Edecek olursa da ondan er olmaz!" demişti, yeni aklıma gelmişti. Kürşat öyle deyince kızmıştım. Sanki kanama olmasa kadını olmayacaktım. "Gülüm! Öyle mi dedim şimdi ben! Sen benim seni ilk görüp kalbime bir ağacın kökleri gibi kök saldığın gün kadınım oldun, sevdiğim, aşkım, hayatım, yaşama sebebim yani herşeyim oldun! O bir damla kan mı seni kadınım yapacak? Selda! Kızıyorum bak!" dedi kadınlığımı sildiği peçeteyi yan tarafa bırakıp yanıma gelip uzanırken. Kolunu uzatıp üzerine gelmemi bekledi. Kendimi onun kollarına bırakıp yanına doğru taşıdığım bedenimle kasıklarımdaki ağrı kendini gösterince yüzüm ekşidi. Anlamış olmalı ki kendisi bana yaklaşıp beni göğsüne çekti. Alnımdan ve saçlarımdan öpüp bel oyuğumu elleri ile okşadı. "Biraz kendimize gelelim, bir ağrı kesici alıp ılık bir duşa girer rahatlarsın sonra da uyuruz, sabaha birşeyin kalmaz, hayatım. " deyip kasıklarıma elini atıp yavaş yavaş ovalamaya başladı. Yaptığı masaj işe yarıyordu. Göğsünde yorgunlukla uyuyakalmıştım. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda hala Kürşat'ın kollarında olduğumu farkedince gülümsedim. O ise zaten bana bakıyordu. "Uykucu seni! Sen ne güzel uyuyorsun öyle? Uyurken bir melekten farksız olduğunu biliyor musun? Daha önce de seni uyurken izledim ama bugün karım olarak izledim." dedi bana aşk ile bakarken. Elini saçlarıma atıp okşadı. Alnımdan öptü. Saçlarımdan öptü. Biraz daha kendine çekip sardı, beni. "Sen benim herşeyimsin. Hala senin karım olduğuna benim olduğuna inanamıyorum. Seni çok seviyorum. " deyip dudağımdan öptü. Sanırım evlilik dedikleri şey güzel birşeymiş. Onun kollarında aşk sarhoşu iken o kadar mutluydum ki annem geldi yine aklıma. Madem evlilik böyle güzel birşey annem neden çekip gitti? Neden beni istemedi? Bu düşüncelerle geçmişe gitmiştim. "Güzelim? Beni duyuyor musun? Korkutma beni! Neyin var?" diyen Kürşat'ın sesini duyunca daldığım düşüncelerden çıkıp ona sıkı sıkı sarıldım. Ne olduğunu anlamasa da beni sıkı sıkı sarıp bana güven aşıladı. Başımı kaldırıp ona baktığım da merakla bana baktığını gördüm. "Beni böyle sev. Beni hiç bırakma! Gitmek istersem bile asla izin verme! Tamam mı aşkım?" dedim, ondan ayrılmaktan korkarken. "O da nereden çıktı, güzelim? Tabi ki seni hep çok seveceğim! Asla bırakmayacağım! Sen benden gidemezsin! İstesen de izin vermem. İnsan diğer yarısını nasıl bıraksın! Korkma! Gel buraya gülüm benim. Gidip abdest alıp aşağı inelim ya da buraya birşeyler söyleyelim?" dedi, saçlarımı okşarken. "Yalnız ben aşağı inemem, aşkım! Bacaklarım ağrıyor." dedim, utanarak. "Ha! Onu diyorsun. Bir kaç gün ağrır aşkım. O yüzden kalk bir duş alıp birşeyler yiyelim. Ağrı kesici alırsın. İyi olur." dedi, bana gülümserken. O yataktan kalkıp elimi tuttu. Yerimde doğruldum ama kasıklarımdaki ağrıdan iki büklüm hale gelince doğrulamadım. Ağrıdan o halde olduğumu anlar anlamaz beni kucağına aldı, bir prenses gibi. Düşmemek için boynuna tutunurken beni banyoya soktu. Bu kez duş başlığının altına gitmedi. Camın kenarında durup dışarıyı görebildiğimiz bir yerdeki küvete benzer şeyin kenarına oturtup içini su doldurmaya başladı. "Gel güzelim. Beş yıldızlı otellerin en güzel yanı bu bence. Jakuzi var." deyip beni tekrar kucağına alıp jakuzi dediği şeyin içine oturttu. Su ılıktı ve çok hoşuma gitmişti. Jakuzi dediği şeyin kenarlarından tutundum, su doldukça içine gömülmemek için. Kürşat, hemen ardımdan gelince ona yer açtım. Arkama geçip bacaklarını açtı. Beni bacaklarının arasına alıp iyice kendine çekti. Sırtımı ona yasladığım da anladım ki ben ona ne olursa olsun güvenebilirim. İyice kendimi onun göğsüne bıraktım. Elleri ile beni sarıp saçlarımı öptü. Elleri kasıklarıma gitti. Ilık suyunda etkisi ile biraz daha ağrıyan yerlerime masaj yapmaya başladı. Elleri sihirli gibiydi. Ağrım geçtikçe ona daha çok sokuldum. Bir süre öylece masaj yaptıktan sonra birlikte kalkıp duş aldık. Önce o abdestini alıp çıktı. Ardından da ben çıktım. Beni görünce gülümsedi. Altına bir şort giyip üzerine birşey giymemiş şekilde karşımda duruyordu. Yutkunarak yanına gittiğim zaman: "Daha iyi misin güzelim benim?" dedip elleri ile saçlarımdaki havluyu alıp beni sandalyeye oturttu. Bu bir rutin haline geliyordu, sanırım. Saçlarımı kurutup taradı. Sonra da onları toka ile tutturup öptü. Ayağa kalkıp ona sarıldım. O da beklemese de hemen bana sarıldı. "Seni çok seviyorum. İyi ki çıktın karşıma. Sen benim herşeyimsin, kocacığım!" dedim, kalpten gelerek. "Sende benim herşeyimsin, yarim. Hadi gel otur. Birazdan birşeyler gelecek. Biraz ye de ilaç al bitanem. " deyip beni yatağa oturttu. Elinde kırmızı bir gecelikle gelip başımdan geçirerek beni kendisi giydirdi. İç çamaşırı olarakta sadece kırmızı bir kilot giydirdi. Kapı çalınınca gidip içeriye almadığı personeli gönderip getirdiği tepsiyle geri geldi. İçindeki çeşit çeşit atıştırmalık, meyve ve yiyecekleri hemen yanıma koyup bana elleri ile birşeyler yedirmeye başladı. Ben bu adamı nasıl sevmem? Beni benden daha çok düşünen başka kimim var ki? Ona o kadar aşıktım ki gözüm ondan başka birşey görmüyordu şuan. Yemeğin ardından bir ağrı kesici aldım. Ağrım biraz olsun azalmıştı. O gün kollarında huzur içinde gözlerimi yumdum. Kürşat'la 6 gün daha o otelde kalıp Bodrum ve çevresindeki tatil yerlerini gezmiştik. Öyle mükemmel bir balayı oldu ki ikimizin de sevgisi aşkı ona katlandı, sanki. İlk birlikte olduğumuz günden sonra iki gün benimle birlikte olmadı ama ben onu çok istiyordum. 3. gün iyi olup olmadığımı defalarca kez sorup iyi olduğuma ikna olduktan sonra yine birlikte olduk. Ondan sonraki her gün birlikte olduk. Bir kezle doymadığını anladığım da ise ilk gün beni incitmemek için bir kez yaptığını farkettim. Tabi ki ilk seferinde beni hazırlamasına rağmen neden o kadar canımın yandığını da anlamış oldum, bu sürede. Öyle büyüktü ki her seferinde içimi yara yara giriyordu. Yine de ilk gün ki gibi acımıyordu artık. Ona olan aşkım bana verdiği acıdan çok zevke odaklanmamı öğretmişti. Antalya'ya dönüp evli olarak yeni evimize ilk girişimizde de beni prenses gibi kucağına alıp içeriye girmişti. Her an her dakika bana bir prensesmişim gibi davranıyordu. Yeni evimize, yeni düzene, onunla yan yana yeni bir hayata çok çabuk alışmıştım. Geldikten 5 gün sonra Kürşat işe yeniden başladı. İşe gitmeden kendi evimizdeki 5 günde bol bol gezip denize girdik ve eve her geldiğimizde sanki hiç birlikte olmamışız gibi aynı heyecanla defalarca birlikte oluyorduk. Allah'tan evin yalıtımı çok iyiydi. Yoksa her an birileri benim zevk çığlıklarımı duyup kadını kesiyorlar diye polisi arayabilirdi. Sudelerin evine çok yakındı, evimiz. Bunu biz istemiştik, Suzan anne için. Anne diyorum çünkü benim annesizliğimi bana hissettirmeyen iki kadından biri O. Düğünlerde bile annem gibi bir annenin yapması gereken herşeyi o yapmıştı. Tabi ki babamın yerini de Altan, Kazım ve Sedat abilerim almıştı. O yüzden onun yalnız kalıp Sude'yi düşünerek kendini perişan etmesini asla istemiyordum. Hülya tatil dönemi olduğu için Kahramanmaraş'ta ailesinin yanındaydı. Bu yüzden hepten yalnız kalmasın diye iki günün birine oradaydım. Akşam olunca Kürşat geliyor onunla birlikte evimize dönüyorduk. Yine Suzan anneden eve dönerken Kürşat'a merak ettiğim birşeyi sordum: "Aşkım, Sude ve Kemal neredeler? Nasıllar? Sude ne halde? Sen biliyor musun? Kimse birşey demiyor! Çok merak ediyorum. Bildiğin birşey varsa lütfen benden saklama, aşkım!" dedim, üzgün bir şekilde. "Hayatım, inan ki neredeler bilmiyorum. Senin kadar bende merak ediyorum, Sude'yi. Sedat beye bir kaç kez sordum. Bana dediği tek şey şu: 'Onlar güvenli bir yerde. Sude çok iyi bir tedavi görüyor. Önemli birşey olursa sizinle mutlaka paylaşırım.' O öyle diyorsa mutlaka güvendedirler. " deyip aracı evin önünde durdurdu. Araçtan indiğimizde bahçeye girmeden elimi ellerinin arasına alıp bana baktı: "Güzelim biliyorum, onu çok özlüyor ve merak ediyorsun. Bende öyle ama onların güvende olması bizim özlememizden daha önemli, gülüm benim. Sen merak etme. Ben inanıyorum. Kemal'in aşkı ve ilgisi Sude'yi iyi edecek. Onlar bize er ya da geç geri gelecekler. Ben hissediyorum. " deyip ellerimden öptü. "İnşallah aşkım! Onlar iyi olsun da bu ayrılık bir şekilde biter. Hadi evimize gidelim. Seni çok özledim. Çocuklarda yok, okulda yok. Hep seni özlüyorum; evde olunca da başka yere gidince de." dedim, gözlerinin içine bakarken. "Sen var ya! Sen benim her şeyimsin! Çalışırken her an aklımdasın. Bir an önce akşam olsun senin yanına geleyim diye akşamı iple çekiyorum. Bana ne yaptın bilmiyorum ama ne yaptıysan iyi yaptın, bitanem. Hadi gel, evimize gidelim. Seni kollarıma almak için sabırsızlanıyorum." deyip elini omzuma atıp beni bahçe kapısına doğru yönlendirdi. Ondan önce bahçe kapısından girerken: "Bugün olmaz, aşkım! Dün çok yordun beni. Yarın olur en erken. Yorgunum ben. Yemek yiyip yatalım. " dedim, gülmemek için kendimi zor tutarken. Hemen arkamdan homurdana homurdana geliyordu: "Ama aşkım, bak böyle yapınca kalbimi kırıyorsun. Lütfen, acı kocana. Ekmek parası için akşama kadar deli gibi çalışıyor. Kocanın gönlünü hoş tutman gerekmez mi?" derken yetişti, bana. Birlikte asansöre binerken kapı kapanır kapanmaz beni köşeye sıkıştırdı. Böyle yapınca ona dayanamadığımın farkındaydı, sevgili kocacığım. "Her gün her gün gönül görülür mü kocacığım? Benim de canım var ama ya! O şey bana giriyor sonuçta. " dedim, başımı yukarı dikerken. "Güzel karım benim! Seni çok seviyorum, biliyorsun, değil mi? Sana susamış gibiyim. İnsan su içmeden yaşayamazsa bende seni sevmeden yaşayamam." derken asansör kapısı açıldı. Hemen kollarının arasından çıkıp evin kapısına doğru koştum. O da arkamdan geldi. "Nereye kaçıyorsun, sen? Kaça kaça evimize mi kaçtın, karıcığım? Kaç tabi ki! Geliyorum." deyip açtığım kapıdan beni belimden tutup kendisi ile birlikte içeriye sokarken ayağıyla kapıyı kapatıp salona yöneldi. Ben ise yaşadığım şokla söylenip duruyordum. "Bırak beni! Bak seni şikayet ederim! Öküz ya! Belimi kırıyordun! Bırak beni! Yok sana! Hatta bir hafta yok sana!" diye saydırıyordum ki benimle birlikte kanepeye oturup beni yan bir şekilde kucağına aldı. " Ne diye şikayet edeceksiniz, küçük hanım? Kocam beni her akşam beceriyor! Diye mi? Öküz dediğin adam sana ölüyor, ölüyor! Bir gün bile ayrı kalamam, kusuru bakma karıcığım!" dedi, boynuma yumulurken. "Öküzsün işte! O ne biçim laf! Terbiyesiz! Vermeyeceğim işte! Bana ne!" dedim, omzuna bir tane geçirirken. İyice terbiyesiz olmuştu, evlenince. " Ne diyeyim, güzelim! En kibar böyle söyleniyor! Terbiyesizim evet ama sadece sana! Of şura ne güzel kokuyor be kadın! Senin bu kokuna ölürüm ben! Offff be!" deyip göğüs aramı öpüp kokladı. Ben tabi yine yelkenleri suya indirdim. Farkına varır varmaz kucakladığı gibi bir sevinçle yatak odasına götürdü. Ne desem fayda etmedi. Zaten bende onu istiyordum. Yarın zaten pazardı. O yüzden sabaha kadar dinlenip dinlenip birlikte olduk. Günler böyle gelip geçerken okullar tekrar açıldı. Hepimiz yine bir araya geldik. Geçen yıl bu zamanlar biz üç arkadaş aynı odada bir birimizle tanışmıştık. Hülya'da aynı bakışla bana bakıyordu. Şimdi o kadar kalabalıktık ki yine de bir yanımız hep eksikti. "Sude, ah Sude! Neredesin, be kızım? Seni çok özledik." diye geçirdim içimden. Evlilik, okul, arkadaşlar, Suzan anne derken günler hatta aylar geçiyordu ama Sude'ye olan özlemimiz geçmiyordu. Tek temennimiz onun iyileşmiş olmasıydı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE