~ BÖLÜM 1~
Gözlerimi açtıgımda saat sabahın beşini gösteriyordu... Uykusuzluktan ölmek üzereydim ama malum, birilerinin calışıp ayyaş üvey babama para getirmesi lazımdı...
Ve ne sanslıyımki bunu benden baska yapıcak bir enayi tanımıyordum..
Annem beni dünyaya getirdiginde babamla cok mutlu bi evliliklerinin oldugunu anlatır hep bana.. Ama ben bir bucuk yaşındayken babam faili meçhul kişiler tarafından öldürülmüs.. Tabii bunlar bana anlatılanlar..
Annem hep babamın avukat oldugu icin birilerinin kuyruguna bastıgını ve başına bela aldgını söyler.. Neyse iste ben beş yaşımdaykenden bu ayyaşla evlendi ve bizi sonu gelmez bi bok çukuruna mahkum etti..
Bir insandan bu kadar nefret ettigimi hatırlamıyorum.. Liseyi bile zar zor bitirdim.. Annemse hep, aman kızım sus, aman kızım yapma modunda beni dizginlemekle meşgul olur...
Bu arada adım Güneş.. Karanlık hayatımda tek aydınlıgım ismim galiba...
İki yıldır bi kafede garsonluk yapıyorum... İs çıkışıda eve erken dönüp o meymenetsiz adamı görmeyeyim diye yakın ve tek arkadaşım Aliyle kick box kurslarına gidiyoruz..
Ali benim için bir abi, hatta hic hatırlamadıgım babam gibi.. Galiba sahip oldugum en guzel varlik... O benim gibi degil... Yani maddi açıdan üniversitede mimarlık okuyor ve baba tarafından bayagı bir tuzlu anlayacagınız..
Siyah kot ve siyah tişörtümü giydikten sonra saclarımı tarayıp salık bıraktım...Uzun saclarım kendimde sevdigim tek sey galiba.. Odadan çıktıgımda bay şeref yoksunu salonun koltugunda sızmış bir sekilde yatiyordu.. İnsallah o gözlerini bir daha açamazda tüm ülke bi mikropdan kurtulur...
Siyah konverslerimi ses çıkarmamaya özen göstererek giydikten sonra, sonunda dısarıya çıkabilmistim..
Evimiz iki katlı bahceli bi evdi, babamdan kalan tek sey.. Sokaga kendimi attıgımda derin bi nefes aldım.. E kolay degil bi kan emiciyle aynı havayı solumak..
Hızlı bi sekilde yürüyerek dolmuş duragına kadar geldim.. Beş on dk sonra dolmuş gelmiş ve ben kendime en arkadan cam kenarına bi yer bulabilmistim..
Yaklaşık yarım saat sonra kafenin sokagının başında dolmustan indim ve kafeye dogru yürümeye basladım..
Yine Mustafa amca erkenden gelmisti, kendisi dükkan sahibi olmaına ragmen bizimle beraber çalışır bizimle beraber hareket ederdi.. Elli ellibes yaşında ya vardı ya yoktu kendisi..
"Günaydın"diyerek selam verdim her zmanki soguk sesimle.. Oysa hep yaptıgı gibi bir fincan kahveyi tezgaha koyup önüme itti ve "Günaydın baş belası"dedi..
Baş belasından kastı haksızlıga gelemememden dolayı bi kac müşteriyi azıcık hırpalamamdandı..
Bakmayın öyle, iki bacak ve iki gögüs görünce kendini adam sanan asalaklar fazla bu şehirde.. Ki düşünün benim gibi birine bile sarkıcak kadar kör bazıları..
Öğleye kadar hic sorunsuz geçen saatlerimiz kafeye giren iki kazma tarafından malesef baltalandı... Ama ne giriş, resmen ahıra girer gibi yani... Takım elbiseli ve iri kıyım iki öküzümüz, agır çekime geciş yaparak, sevgili patroncugumun tepesine dikilmis ve içlerinden siyah saclı ve kirli sakallı olan "Verdigimiz süre doldu, emaneti almaya geldik" dedi..
Mustafa amca önce bi kafeye göz attıktan sonra "Müşteriler var sonra konuşsak olmazmı"dedi kıpkırmızı olmus suratıyla..
Diger kumral saçlı adam, belinden çıkardıgı silahı masaya koydu ve müsterilere dogru dönerek "Bugün erken kapatıyoruz, herkes dışarı"diye kükrediginde bende dahil, tüm kafe çalışanları neler olup bittigini çözmeye calışıyorduk..
Kafe yavaş yavaş boşalırken sadece ben ve diger garson kız esin kalmıştı içerde... Siyah saçlı adam "Abinin verdigi süre doldu"dedi..
Mustafa amca artık soguk soguk terler döküyordu.. Lanet olasıca çenemi tutamıyarak "Kimmiş sizin abiniz"dedim..
İki adamda benden böyle bi tepki beklemedikleri icin şaşırsalarda ikisi birden bana dogru döndüler..
"Burak karahan ufaklık, tanıdınmı ?"dedi bay odun bozması..
"O ne lan, çelik kapı markası gibi" deyince adamlar iki adımda dibimde bittiler... Ben adamlara kafa göz, Allah ne verdiyse yardırmaya hazırlanırken kafenin kapı zili tekrar çaldı ve içeriye afetmi desem devasamı desem bi adam girdi...
Gözleri direk iki adama ve ordanda bana döndügünde yutkunmadan edemedim.. Sert bakışları direk beni incelerken o ilahi sesini duydum...
" Beyler sanırım yanlış adrestesiniz... Ya hemen toz olun yada..." dedi ve elini beline dogru uzattı...
Yada ne..?
Sanırım üzerimde bela çeken mıknatıslar, yine iş başındaydı...