"SAHNE"
Hikayeye başlamadan önce küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum. Hikayemizin genel konusu, ana karakterimizin psikolojik sorunları etrafında dönüyor. Başlardaki karamsarlık yüzünden kendinizi kötü hissetmenizi istemem. İyi okumalar?
※
Sahne – yerlerinde sessizce oturmuş, onlara sunulacak olan "oyunu" bekleyen insanların izledikleri yer olarak bilinir. Orada zaman hızlı geçer, kusursuz olunması beklenir. İnsanlar her şeyin sahte olduğunun farkındadır fakat keyifle izlemeye devam ederler. Sonuçta sanat bu değil mi? Peki, bu durum sizlere bir şeyleri çağrıştırıyor mu? Her sabah uyandığımızda oynamamız gereken oyunlar vardır. Çünkü çevremizdeki insanlar bizden bunu talep ederler. Moralin mi bozuk? Nasıl oyuncuların duygu durumları kimsenin umurunda değilse sizinki de umursanmaz. Her halükârda o oyun oynanacak. Yoksa 'yuhalanmak' mı daha çok hoşuna gider ha? Zaman hızlı farkındaysan, bir bakmışsın akşam olmuş. Haydi, uyku vakti! Ne de olsa yarın seni bekleyen yeni senaryolar var her zaman olduğu gibi. Bütün bunları yapmakta başarılı olabilirsin sevgili okur fakat seyircilerin oynanan oyunun sahteliğinden haberi var ne yazık ki. Ne yani, şimdi boşu boşuna mı uğraşmış oluyoruz o zaman?
Biraz daha yakından bakalım olayı anlamak için. Yaklaş! Her şey sahneyle bitmiyor sonuç olarak. En önemli olaylar sahnenin arkasında yaşananlardır 'oyunculara' soracak olursan. Sahne arkası da zihnimiz oluyor bu arada. Orada bir kargaşa sürmektedir adeta. Oyunun yolunda gitmesi için bütün görevliler koşuşturmaca içinde sağa sola koşmaktadırlar. Asıl olay burada başlıyor işte. Bir sabah uyanıp bu koşuşturmacanın bir anlamı olmadığını düşündüğün zaman bütün sistem çöker. 'Ne için çabalıyorum ki?' diye sorarsın kendi kendine. Eğer insanlara bir 'oyun' sunmaktan vazgeçersen sahne diye bir şey de kalmaz. Yani, eğer sahtekarlık yapmaktan vazgeçerseniz yaşamaya da elveda demiş oluyorsunuz. Bir nevi hastalık bulaşmış gibi diyelim. Grip olunca yatağa girer iyileşmeyi beklediğimiz gibi; kendimize yeni bir yaşam amacı bulmak için dinlenmeye çekiliriz. Ya o amacı hiç bulamazsan?
Merhaba. Ben Ella. On dört yaşımdan itibaren bir türlü iyileşemediğim 'hastalıklarla' mücadele ediyorum. Kendimi anlatmak için neden bu kadar uzun bir yolu seçtim bilmiyorum ama perdenin arkasında olanları anlatmak her zaman kolay olmamıştır benim için. Belki anlamsız gelecek ama bir soru sormak istiyorum; ıssız adaya düşseydiniz yanınıza ne alırdınız? Genellikle aynı türden cevaplar alırım bu soruya: yatak, ateş, kitap, kalem, arkadaş, sevgili... bu listeyi istediğiniz kadar uzatabiliriz. Peki, siz almasanız bile sizinle birlikte gelecek olan şeyler nedir hiç düşündünüz mü? Siz dünyanın öteki ucuna da gitseniz o sizin peşinizden gelecektir muhakkak. Gölgeniz gibi. Bu yüzden ıssız adaya düşersem yanımda götüreceğim şeylerim bellidir; depresyon, anksiyete ve panik atak. Bu üç şey nereye gidersem benimle geliyor.
Hal böyle olunca bırak oyun yapmayı yataktan kalkmak bile neredeyse imkânsız duruma dönüşüyor. İlaçlar, terapiler, türlü yardımlar... hiçbirisi o perdeyi aralamaya yardım edemedi şimdiye kadar. Sanki oyunun ortasında söylenecek kelimeleri unutmuş gibiyim. İnsanlar merakla yüzüme bakıyorlar fakat ben beynim sıfırlanmış gibi sahnenin ortasında dikiliyorum. Gözlerim yardım edecek birini arıyor ama duymaktan bıkıp usandığım o cümleler yankılanıyor beynimin içinde; sana, senden başka kimse yardım edemez. Bla bla bla. Oyun zırvalığı canınıza tak edince zihninizi kapatmaya karar verirsiniz bir süreden sonra. Ben de üst üste yığılı başarısızlıklarımdan tükenmiş durumda ışıkları kapatmaya karar verdiğim gün hesapta olmayan biriyle tanıştım; bir suflörle.
Kim olduğu hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığım bu adam çöplükte yaşıyor. Evet, doğru duydunuz. Tanışmamız tesadüf mü kaderin 'bu oyunu oynamak zorundasın tatlım' deme şekli mi hiç bilmiyorum. Perdenin kenarında, bana bir şeyler fısıldıyor. Bir şeyi unutmak için önce onu öğrenmen lazım değil mi? Bense senaryoyu okumadan kendimi bir anda sahnede bulmuş gibiyim. Garip ama dediklerini tekrar ettiğim zaman oyun bir şekilde dönüyor. Yaşamak bana işkence gibi gelmiyor. Yine de her şeyin bu kadar kolay olmaması beni üzüyor. Çünkü ne zaman kafamı sağa çevirip oradaki kişiye baksam kocaman bir karanlıkla bakışıyorum sadece. Kim olduğunu bile bilmediğim suflöre güvenerek hata yaptığımı düşünmeye başlıyorum bu sefer. Ya oyunumu mahvederse? Buna rağmen içimdeki şüpheyle oynamaya devam ediyorum. Artık sabahları gözümü açtığım zaman beni yataktan iten amaca sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Lakin bu amaç oyunumu devam ettirmemden ibaret değil sadece; perde kapanmadan önce suflörün gerçek kimliğini bulmaya çalışmak demek benim için.
※