Songül küçük evinin kapısından içeriye girerken ağlama isteğini daha fazla bastıramamıştı. Arabasını sürerken gözlerindeki yaşlardan yolunu seçmesi oldukça zor olsa da inatla gözyaşlarını akıtmamayı başarmıştı. Ne zaman ki evinin sıcaklığını yüzünde hissetti o zaman kaçak gözyaşları yanağından aşağıya inci gibi dizilmeye başlamıştı. Işığını yakmadan salonunda ki kanepeye doğru ilerleyip kendisini kanepenin üzerine bırakmıştı. Bir haftadır ilk kez bu eve bu kadar üzgün girmişti. Gözünün önüne kardeşinin elini karnına koyuşu gelince istemsiz bir şekilde ağzından hıçkırıkla birlikte bir kahkaha kopmuştu. İşte o an anlamıştı genç kız! Kenan onun için sadece evden kaçış yoluydu! Ne hata ama, neredeyse tüm hayatını mahvedecekti.
Soner öfkeli bir şekilde büyük malikaneden içeriye girerken aklında hala Songül'ün sözleri vardı. O kız kendi niyetini anlamış olamazdı! Derin bir iç çekerken ağrıyan başını tutmaya başlamış ve yatak odasına giderek üzerini değiştirmek için kısa bir an duraksamıştı. Dişlerini sıkan genç adam yorgundu. Tüm gün toplantılardan başını kaldıramamıştı. Dosya incelemekten neredeyse gözlerinin feri sönecekti. O an yine o mahsun gözler belirmişti karşısında. Sahi ne renkti o gözler? Bir insan bu kadar mı üzgün bakabilirdi? Derin nefes alarak artık düşünmemeye çalışmış ama yine de başarılı olamamıştı. Bu akşam o eve girmeyi başarmış ama istediğini elde edememişti. Ama emin olduğu bir şey vardı o da bu geçe gafil avlanmıştı.
Üstelik varlığını bile bilmediği genç bir kız tarafından!
Songül sabaha kadar boş bir şekilde tavana bakarak düşünmüştü. Hayatında bir erkeğe asla yer olmayacaktı bundan sonra. Kimse onu kullanamayacaktı. Sonra aklına gizemli adam gelmişti. Başını iki yana sallayarak gülmekten kendisini alamamıştı.
"Acaba o neyin peşindeydi?" diye söylenen genç kız yüz ifadesi aklına geldikçe kendisini tutamıyordu. Sabahın ilk ışıkları yüzüne vurunca ne kadar süredir ayakta kaldığının farkına varmıştı. Üzerini çıkararak küçük banyosunun yolunu tutarken bu günün yoğun geçeceğini unutmaya çalışmıştı. Ilık bir duş onu kendisine getirebilirdi.
***
Defne yatağında doğrulurken kasıklarında hissettiği acı ile yatağında kıvranmaya başlamıştı. Küçük çaplı bir çığlık atarken Kenan giysi odasından hızla odaya girmiş ve genç kızın acı içinde kıvrandığını görmüştü. Telaşla yanına gitse de bir şey yapıp yapmamak arasında bocalamıştı. Genç kızın yeniden attığı çığlıkla bu kez odanın kapısı sert bir şekilde açılıp içeriye Murat Bey girmişti. Damadına güvenmiyordu. Kızının çığlıkları ile odaya dalarak onun acı içinde yatağında kıvrandığını görmüş ve hızla yanına giderek onu kucaklamıştı. Kenan ise hala ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Donmuş bir şekilde olduğu yerde dikelirken Murat beyin sert sesi ile kendisine gelmişti.
"Lanet herif orada dikeleceğine bana yardım et!" Kenan hızla adamın kucağında ki Defneyi alırken aynı hızla onu arabaya taşımaya başlamıştı. Genç kızın attığı çıplıklar altında onu hastaneye götüren genç adam oldukça endişeliydi. Hastanenin ac,l servisinden içeriye girdiklerinde onları karşılayan sağlık görevlilerine genç kızı kapalı alana aldığında kapı ağzında kalan genç adam dırtıı duvara yaslayarak beklemeye başladı.
Aynı saatlerde Songül de işinin başına geçmiş son projelere göz atmaya başlamıştı. İçinde büyük bir sıkıntı vardı. Genç kız projelerin arasına öyle bir kaybolmuştu ki dakikalardır çalan telefonun sesini yeni yeni fark ediyordu. Arayan kişiyi görünce gülümseyen genç kız telefonu "Bensiz yapamıyorsun değil mi?" diye söylenerek açmıştı. Can onun sözleri ile kısa bir kahkaha atarken Songül'ün de keyfi yerine gelmişti.
"Neden telefonu geç açtın?" Songül derin bir nefes alarak "Projelere bakıyordum duymamışım!" diye yanıt verdi. Genç adam derin bir iç çekerek ona sitem etmeye başlamıştı.
"Sana bir sekreter almamız lazım, sana ulaşamayınca endişeleniyorum." dediğinde Songül gülümseyerek "Henüz elemana maaş verecek kadar kazanamıyorum, belki daha sonra!" dedi. Can ağzını açıp öneride bulunacaktı ki genç kız onun ne söyleyeceğini anlayarak "Maaşını sen vereceksen seninle çalışmalı!" diyerek susturmuştu. Onun sıkkın bir şekilde nefes alışını telefonun diğer ucundan bile duyabiliyordu genç kız.
Birkaç dakika daha konuştuktan sonra akşam yemeği için sözleşerek telefonu kapatmışlardı. Telefonu kapattığında bile hala sırıtan genç kız Can gibi bir arkadaşa sahip olduğu için şükrediyordu. İçi sıkılıyordu ve bu zamana kadar gizlice çaldığı tutkusu olan kemanını eline alarak duygusal bir melodi çalmaya başladı. Müzik o kadar duygusaldı ki genç kız yanağından aşağıya akıttığı yaşın farkında bile değildi. Sanki yaşadığı her şeyi kemanın tellerinden dışa vuruyordu. Müziği duyanların etkilenmemesine olanak yoktu. Son dokunuşlar ile garip bir ürperti hisseden genç kız çalmayı keserek hızla arkasını dönmüştü ki karşısında gördüğü adam ile nefesini tutmadan edememişti. O an gözlerinde bir öfke beliren genç kadın elinde ki kemanı kutusuna koyarken buz gibi bir sesle "Sizin için ne yapabilirim?" diye sormuştu. Soner sabah önüne koyulan dosya ile şaşkına dönmüştü. Kısa ama öz olan bilgilerden genç kızın okulunu dereceli bitirmesinden, Kenan'la nişanlı olmasına kadar her türlü bilgi vardı.
Elindeki dosyayı sinirli bir şekilde inceleyen genç adam bu kadar zarif bir kızın yaşadıklarına rağmen bu kadar güçlü durabilmesine şaşırmıştı. Fark etmeden geldiği küçük ofiste kendisini bekleyen keman sesi ile kanının çekildiğini hisseden genç adam o an aslında genç kızın o kadarda güçlü olmadığını ve derin acılar yaşadığını anlaması zor olmamıştı. Öyle ki genç adam duyduğu müzik ile kanının çekildiğini hissetmişti. Ama onun soğuk bir şekilde konuşmasıyla gerçek dünyaya hızlı bir dönüş yapmıştı. Zarif bir şekilde onun kemanını kutusuna koyuşunu izlerken genç adam dişlerini sıkmaya başlamıştı. Onun bir profesyonel gibi keman çalabildiğini bilmiyordu ve bu bilgi dosyada yoktu. Genç kız hakkında birçok eksik bilgi olduğuna kanaat getirerek dosyayı hazırlayana iyi bir azar çekmeye karar vermişti.
"Size sordum, size nasıl yardımcı olabilirim?" Soner boğazını temizleyerek genç kızın masasına kadar yaklaşmıştı. Genç kız bakışlarını ona sabitleyince Soner olduğu yerde çakılı kalmıştı. Hiçbir bakış bu kadar boş ve kayıtsız bakamazdı. Onun dünyasında artık eskisi gibi bir anlam olmadığını anlaması uzun sürmemişti. Bu kız sadece nefes aldığı için yaşıyormuş gibi bakıyordu. Konuşması uzayınca Songül sıkılarak ayaklanmış ama Soner'in "Ben dün için özür dilemeye gelmiştim!" Genç kız onun sözleriyle alaycı bir şekilde gülümsemişti. Öyle ki karşısında ki adama bakışları sertleşmişti. Dişlerini sıkarak "Dilediğinize göre gidebilirsiniz!" diye cevabı yapıştırmıştı. Beklenmedik bu çıkış ile afallayan genç adam onu baştan aşağıya göz kıskacına almıştı. Onun bakışlarından rahatsız olan genç kadın huzursuzca yerinde kıpırdamıştı. Konuşmalı ve onun bakışlarının odak noktası olmaktan çıkmalıydı. Öfkesini taze tutmak için "Size işyeri adresimi verdiğimi, ya da kart verdiğimi hatırlamıyorum! Burayı nasıl buldunuz?" diye sordu. Soner bakışlarını onun bu gibi bakışlarına çevirerek "Zor olmadı sizi bulmam!" dedi.
Songül onun cevabı ile iyice sinirlenmişti. “Kendinizde nasıl olurda beni araştırma hakkı tanıyabiliyorsunuz?" Soner kısa bir an duraksayarak konuşmaya başlamıştı.
"Sadece dün gece dikkatimi çektiniz ve sizinle arkadaş olabileceğimi düşünmüştüm!" dedi. Onun sözleri ile kısa bir kahkaha atan genç kız Soner'in kanını dondurmuştu.
"Demek dikkatinizi çektim. Sizde mi babama yaklaşmak için beni kullanmaya karar verdiniz. Sizin derdiniz ne? Eğer benim üzerimden babamın parasına ulaşacağınızı düşünüyorsanız yanılırsınız. Babamın mirasında olduğumu sanmıyorum, kaldı ki ne sizle ne de herhangi bir erkekle ilgilenmiyorum. Şimdi mümkünse buradan defolup gidin ve bir daha karşıma çıkmayın!"
Soner onun konuşma şekli ile şaşkına dönmüştü. Bu genç kızın kibarlığı ile tanınması karşısında onun bu şekilde kaba konuşmasına anlam vermekte zorluk çekse de gözlerinde ki acı elle tutulur cinstendi. Bir kadın nasıl oluyordu da bu kadar boş, aynı zamanda duygularını belli eden bir şekilde bakabiliyordu. Karşısında ki bu kız en fazla on yedi gösteriyordu. Soner dosyasında onun yirmi dört yaşında olduğunu okuyunca kısa çaplı bir şaşkınlık yaşamıştı. Buna hala inanmakta güçlük çekiyordu. Şu bir gerçekti ki Murat beyin iki kızı da birbirinden çok farklıydı. Songül hala ona git der gibi bakarken genç adam bir kaç adımda masanın yanında ki koltuğa oturmuştu. Onun bu tavrına öfkelenen genç kız dişlerini sıkıyordu. Bu adamın gitmeye niyeti yoktu anlaşılan!
Bir kaç dakika boyunca sessiz olan ikili ne konuşacaklarını bilmiyordu. Öyle ki genç kız onu yok sayarak yeniden işine odaklanmaya başlamıştı. Onun bu tavrı nedense genç adamın komiğine gitmiş ve dudaklarının yukarıya doğru kıvrılmasına neden olmuştu. Bir süre sonra Songül genç adamı tamamen unutmuş arada küçük küçük mırıldanmaya başlamıştı. Bazen aklına yeni fikirler gelince sevinçten şarkı mırıldanmaya başlardı. Soner şaşkın bir şekilde onu izlemeye devam ederken küçük bir kıpırdayışı ile büyü bozulmuş, genç kız onun varlığını hatırlayarak başını kaldırmıştı. O anda ne yaptığını anlayan Songül utancından kıpkırmızı kesilmişti. Nasıl olurda onu unutup birde neşeli bir şekilde şarkı mırıldanabilmişti. Yer yarılsa da içine girsem diye düşünürken Soner onun utandığını anlayarak iyice keyiflenmişti. Neredeyse kahkaha atarak gülecekti. Ortamın sessizliğini bozan ise çalan telefonun sesi olmuştu!
Genç kız sıkkın bir şekilde telefonu açarken karşıdan gelen sesle donup kalmıştı. Arayan babasıydı ve telaşlı bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
"Defne.... Defne’nin kanaması var ve ona kan bulamıyoruz. Songül, sana ihtiyacı var. Eğer ona kan vermezsen bebeği kaybedebilir!" Songül babasının sözlerini tekrar tekrar duymaya devam ediyordu. Hızla yerinden doğrularak ofisten çıkan genç kızın korkusu yüzünün beyazlamasından anlaşılabiliyordu. Defne ve bebeği... Bu onun için önemli olmamalıydı ama bir yanı gitmesini engelleyemiyordu. O kardeşiydi, ne yaparsa yapsın aynı kanı taşıyorlardı ve bebek... Allah'ım bebeğe bir şey olursa kardeşi daha da kötü bir karakter olabilirdi. Onun karnını korumaya çalışması gözünün önüne gelmişti. Arabasını çalıştırmaya uğraşmış ama bir türlü bunu başaramamıştı. Öfkeli bir şekilde arabasının direksiyonunu yumruklamaya başlamıştı ki o kibar sesi yeniden duymuştu.
"Seni istediğin yere kadar götürebilirim!" Genç kız hiç düşünmeden hızla arabasından çıkıp Soner'in arabasına binmişti. Tek söylediği şey gideceği yer ve arabayı daha hızlı kullanmasıydı.
Araba sert bir şekilde hastanenin önüne park edilince Songül arabanın tam olarak durmasını bile beklemeden hızla arabadan inip hastaneye girmişti. Soner de onu takip ediyordu. Genç kız acil bölümünde annesi ile babasını perişan bir şekilde görünce duraksamıştı. Songül'ü gören Canan Hanım hızla onun yanına gidip yalvarmaya başlamıştı.
"Ona yardım et! Kan... Kan bulamazsak ikisi de ölebilir!" Songül hiçbir şey söylemeden hızla kan alma bölümüne gitmişti. Soner şaşkın bir şekilde genç kıza bakıyordu. Bu kız aptal mıydı acaba, ya da aşırı saf ve iyi niyetliydi. Hayatını mahveden kadını kurtarıyordu. Kardeşi bile olsa onun yaptıklarını hiçbir kardeş ablasına yapmazdı.
Genç kız kan verirken bebeğin ne kadar güçlü olduğunu düşünmeye başlamıştı. Doktorlar bebeğin şimdiye kadar düşmemesinin mucize olduğunu söylüyordu. Alınan kan acil bir şekilde Defne’ye verilirken Songül doğrulmak istemiş ama başı dönünce yerinden kalkamamıştı. Yaklaşık yarım saat sonra kan alma odasından çıkan genç kız anne ve babasını ağlaşarak birbirine sarıldığını görmüş ve Defne'nin kurtulduğunu duymuştu. Derin bir iç çeken genç kız rahatladığını hissediyordu.
“Acaba benim içinde bu kadar ağlar mıydınız?” diye düşünen genç kız kendi düşüncesine kahkaha atarak gülmek istemişti. O sırada arkasından gelen "İyi misin?" sorusu ile yerinden sıçrayan genç kız Soner'i tamamen unuttuğunu fark edince yeniden utanmıştı. Ağır bir şekilde arkasını dönen genç kız minnet dolu bakışlarını genç adama dikmişti.
"Beni yetiştirdiğiniz için teşekkür ederim! Şimdi daha iyiyim!" diyerek buruk bir şekilde gülümsemişti. Hala anne ve babasına bakan genç kız onların kendisini hatırlamayacağına adı gibi emin olduğundan "Beni ofise bırakabilir misiniz?" diye sormuştu. Soner onun bu isteğine şaşırmıştı. Onlar geriye dönüp giderken genç kızın bakışları kendisine çevrilmiş olan Kenan'ın yorgun bakışlarıyla kilitlenmişti. Onun baktığı yere bakan Soner ise gördüğü kişiyle fark etmeden dişlerini sıkmıştı. Tamamen içgüdü ile hareket eden genç adam birden genç kızın elini tutarak onu çıkışa doğru sürüklemeye başlamıştı. Songül ne olduğunu anlayamasa da Kenan'ı daha fazla görmemek için sesini çıkarmadan onu takip etmişti.
Hastaneden çıkan ikili arabaya vardıklarında Songül hızla elini çekmişti. Yine o soğuk bakışlarını Soner'e dikerek "Bir daha sakın bana dokunayım deme!" diyerek aynı öfkeyle bir taksi çevirerek Soner'i orada bırakıp evinin yolunu tutmuştu. Arkasında ise kafası karışık bir adam bıraktığının farkında bile değildi.
************
Songül taksiyle oradan ayrılırken arkasında öfkeden delirmek üzere olan Soner’i umursamamıştı bile. Soner ellerini saçlarına daldırarak neredeyse çocuk gibi yerinde tepinecekti. Bir türlü inanamıyordu! Bu kızın kendisine bu kadar kaba davranmasına inanmasına olanak yoktu. Kendisine de inanamıyordu. Daha birkaç gündür tanıdığı bir kızı neden bu kadar fazla düşündüğüne anlam vermesine olanak yoktu. Öyle ki kendisine doğru düzgün bakmamıştı bile. Arabasına binerek kendi kendine kararlar vermeye başlamıştı.
‘Asla bir daha asla Songül denen o kızı görmeyeceğim!’ kendi kendine söylenirken bir yandan da düşüncelerine öfkelenerek arabanın içinde bağırmaya başlamıştı. Uzun zamandır kendisini bu kadar sinirli hissetmemişti. ‘Düşünme… düşünme artık!’ kafayı yemek üzere olduğunu düşünüyordu. Derin derin nefes almaya başlamıştı. Şirkete nasıl gittiğinin bile farkında değildi. Kararını uygulamalıydı. Onu düşünmeyecekti!
Şirketten içeriye girerken kapıdaki görevlinin selamını görmezden gelerek hızla asansöre binmişti. Kendi ofisine girmeden önce buz gibi bakışlarla sekreteri Eda’ya bakarak “Bana Ali’yi çağır!” diye emredince genç kız yutkunmadan edememişti. Kekeleyerek “Peki efendim!” diye zor bir şekilde cevap verirken Soner onu dinlemeden hızla ofise girip sertçe kapısını kapamıştı. Genç kız onun kapıyı çarpmasıyla yerinden sıçrarken, patronunun arkasından hareket çekmesini engelleyen tek şeyin kameralar olduğunun bilincindeydi. Soner iş yerinde oldukça otoriter bir yapıya sahipti. İş yerinde kesinlikle laubaliliğe izin vermezdi ve bu yüzden çalışanlarının çoğunluğu ondan çekiniyordu. Elinde ki çantayı odasında ki koltuğa fırlatırken kendi kendisine söyleniyordu. Sadece on dakika sonra odasının kapısı tıklatıldığında hala sakinleşmeye çalışıyordu.
Ali sakin bir şekilde odasına girerken genç adam dişlerini sıkarak “Sen işini neden düzgün yapmıyorsun?” diye pat diye damdan düşer gibi sormuştu. Ali kısa bir an duraksadıktan sonra cevap vermek için ağzını açmış ama Soner elindeki dosyayı genç adama fırlatarak “Git araştırmanı düzgün yap. Songül denen şu kız hakkında her şeyi öğrenmek istiyorum. Ne yer, ne içer, tuttuğu takımdan arkadaşlarının sülalelerine kadar, her şeyi!” Ali genç adamın sözleri ile şaşırmıştı. Patronunu ilk kez bu kadar öfkeli görüyordu. Şuanda ona ne söylerse söylesin anlamayacağından emindi. Derin bir iç çekerek dosyayla birlikte ofisten çıkmıştı. Eda onu dışarıda tedirgin bir şekilde bekliyordu.
“Ne oldu, neden o kadar sinirliydi?” Ali genç kızın sözleri ile duraksamış ama bir şey söylemeden hızla oradan ayrılmıştı. Aynı dakikalarda Songül de küçük dairesinin kapısından içeriye girerek ağır adımlarla zorlukla kanepeye kadar gidebilmişti. Ayağında ki ayakkabıları sallayarak yorgun bedenini kanepeye kıvırarak cenin pozisyonu alırken düşünmeden edemiyordu. Garip bir şekilde rahatladığını hissetmişti. Acı bir şekilde gülümseyerek gözlerini kapatırken aklında sadece ‘Acaba benim yokluğumu fark etmiş midirler?’ düşüncesi vardı. Yanağından aşağıya bir damla süzülürken mutlu olduğunu hissediyordu. Acı bir hıçkırık dudaklarından kaçarken yaşadıklarına inanamıyordu.
Defne’nin doğduğu gün ne kadar da mutlu olduğunu hatırlayınca yine küçük bir hıçkırık kopmuştu dudaklarından.
“Seni hatırlamadıklarına eminim Songül! Zavallı gibi takılıyorsun, hayatta kimsen kalmadı. Anla artık bunu!” diye kendi kendisine söylenirken onun için endişeden ölmek üzere olan Can’dan habersizdi.
Genç adam haberleri izlerken aklına ilk gelen kişi Songül olmuştu. Magazin haberleri ile birlikte genel televizyon haberlerinde Defne’nin düşük tehlikesi atlattığı haberi dönüp duruyordu. Songül’ün hastaneye giderek o aile ile yeniden muhatap olabileceği düşüncesi genç adamı germişti. Telefonlarına cevap alamayan genç adam ilk olarak hastanenin yolunu tutmuş ve dışarıda ki gazeteci ordusunu atlatarak hastaneye giriş yapmıştı. İçinden ‘Ne olur burada olma!’ diye geçirirken hastanenin koridorlarını telaşla arşınlıyordu. Son döndüğü köşeden sonra karşısına kendisine öfkeli bir şekilde bakan bir çift kahverengi gözü görünce dişlerini sıkmıştı. Adımlarını yavaşlatarak Kenan’ın yanına vardığında tek sorduğu soru “Songül burada mı?” olmuştu. Kenan ona ters bir şekilde bakarak gülümsemeye çalışmıştı. Can kendisini zor tutuyordu. Kenan ise Songül ile birlikte el ele çıkan adamı hatırlayınca içinde biriken öfke bir anda dışarıya çıkmıştı.
“Bana neden soruyorsun onu yeni sevgilisine sormalısın!” dediğinde Can hızla onun yakasına yapışmıştı.
“Seni onun on metre dahi yakınına görmeyeceğim. Bu kez seni elimden kimse alamaz!” diyerek sert bir şekilde onu iteleyerek hızla oradan uzaklaşmıştı. Defne umurunda bile değildi, onun için önemli olan kişi hastanede olmadığı için rahatlamıştı. Arabasına bindiğinde ise Kenan’ın söylediği sözü yeni yeni idrak edebiliyordu.
“Sevgili!” dedi söylenerek. Sonra gülümsemeden edememişti. Öyle bir şey olsaydı Songül kesinlikle ona söylerdi. Neredeydi bu kız? Yeniden eline telefonunu alarak Songül’ü aramaya başlamış ama karşıdan telefonu açan olmamıştı. Songül yattığı kanepenin üzerine uyuya kalırken olanlardan habersizdi. Can onun evine gitmeye karar vermişti.
Kenan Defne’nin odasına girerken, yüzü solgun olan genç kadının hala uyanmadığını görmüştü. Oldukça kan kaybeden Defne’nin yorgunluğu yüzünden belli oluyordu. Derin iç geçiren genç adam hastanenin penceresine doğru ilerleyerek dışarıda hafif çiseleyen yağmuru izlemeye başlamıştı. Dişlerini sıkarak nasıl bu duruma geldiğini anlamaya çalışıyordu. Nasıl olmuştu da Defne ile o akşam birlikte olabilmişti.
5 ay önce…
Defne ablasının kendisine tokat atmasıyla ondan intikam almaya karar vermişti. Aklına tek yol da Kenan gelmişti. Onun tek desteğinin Kenan olduğunu düşündüğü için ikisini ayırmayı kafasına koymuştu. O akşam Kenan’ın iş için şehir dışına çıkacağını öğrenince hiç düşünmeden genç adamın peşinden gitmişti. Kenan ise üzerine yapılan planlardan habersiz otel odasında dinlenirken aslında tek düşüncesi Songül’ün ailesinin sözleri olduğunu fark etmişti. Nasıl oluyordu da bir aile kızını mirasından mahrum bırakırdı. Songül’ün aşırı saf olduğunu düşünen genç adam odasının kapısının çalınmasıyla duraksamıştı. Aklı karışık bir şekilde kapıyı açınca karşısında Defne’yi görmeyi hiç beklemiyordu. Tek kaşını kaldırarak “Senin burada ne işin var?” diye soran genç adam Defne’nin dudaklarını bükerek “Arkadaşlarla tatile gelmiştim, sevgili eniştemi görünce bir merhaba demeden geçemedim!” dedi. Kenan ona nedense inanmamıştı.
“İyi dediğine göre gidebilirsin!” Kenan kapıyı kapatacağı sırada Defne aradan sıyrılarak hızla odaya girmişti. Kenan daha bir şey söyleyemeden Defne ona “Hadi ama benden korkuyor musun yoksa?” diye sormuştu.
Kenan derin bir iç çekerek “Ne istiyorsun Defne?”diye yeniden sorusunu tekrarlamıştı. Defne ise gayet sakin bir şekilde “Bu akşam çok sıkıldım hadi bir yerlere gidelim!” dedi. Kenan ona inanmaz bakışlarıyla bakarken “Hani arkadaşlarınla buradaydın?” diye söylendi. Defne ona gülümseyerek bakıyordu. Kenan onun kolay bir şekilde gitmeyeceğini anlayınca ceketini eline alarak kapıya yönelmişti. Genç kız onun odadan çıkışı ile hemen peşine düşmüştü.
“Hadi ama sadece küçük bir yemek yiyelim!” Kenan pişman olacağını bile bile yemek davetini kabul etmişti. Defne ise genç adamı dikkatli bir şekilde inceliyordu. Nasıl bir şey yapması gerekiyordu da ablası ondan ayrılmalıydı. Aklında çok farklı düşünceler varken yemekte sohbet koyulaşmaya başlamıştı. Defne nasıl olduğunu dahi anlamadan içki bardaklarını bitirmeye başlamıştı. Kenan’ında ondan farkı yoktu. İkisi de ne kadar çok içtiklerinin farkında bile değildi. Öyle ki sabah kalktıklarında karşılaşacakları manzara karşısında ikisi de şok geçirmişti.
Defne geceden kalma bir şekilde yatağından kalkarken başında müthiş bir ağrı vardı. Yatakta doğrulurken yanında hissettiği hareketlilik ile gözlerini büyüterek arkasını dönmüştü ki aynı şaşkın bakışlarla Kenan’ın kendisine baktığını görünce küçük çapta bir çığlık atmıştı. Genç kız ellerini yüzüne kapatarak “Ben ne yaptım?” diye söylenmeye başlamıştı. Aynı şeyi Kenan da içinden tekrarlıyordu. Defne ile ne zaman bu kadar ileriye gitmişlerdi. İkisi de hiçbir şey hatırlamazken Defne’nin histeri krizi geçirmesi karşısında daha da fazla şaşırmıştı. Genç kız hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Kendi tuzağına kendisi düşmüştü. Nasıl böyle bir hata yaptığına inanamıyordu. Kenan hızla çıldırmış gibi davranan genç kızı sakinleştirmeye çalışırken Defne öfkeyle “Dokunma bana!” diye bağırmıştı.
“Bu nasıl oldu? Bunu bana nasıl yaparsın?” diye bağıran genç kız üzerindeki çarşafı zor tutuyordu.
Kenan dişlerini sıkarken zorlukla konuşmuştu. “Ben sana bir şey yapmadım, nasıl oldu anlamıyorum bile. Ayrıca kapıma gelen sendin, seni ben çağırmadım. Şimdi masum gibi bana rol yapıp durma. Belli ki buraya geliş amacın buydu?” dediğinde yanağına hissettiği acı ile susmak zorunda kalmıştı. Defne tiksini ile genç adama bakarken üzerinden sıyrılan çarşafa aldırmadan hızla banyoya koşmuştu. Kenan hala şok içindeydi. Yaptığı hataya hala inanamıyordu. Başını yere eğdiğinde ise ikinci şokunu yaşamıştı. Masum olmamakla suçladığı kızın masumluğunun kanıtı gözlerinin önünde duruyordu. Yutkunan genç adam şaşkınlıkla banyonun kapısına doğru başını çevirmişti. Defne’nin daha öncedeki sevgililerinin sayısını düşününce onun kendisini saf bir şekilde korumuş olmasına inanamıyordu. Bu durum karşısında daha da çok öfkelenerek kendisine saydırmaya başlamıştı. Genç kız banyoda üzerindeki kiri çıkarmaya çalıştıkça derisinin kızarması daha da fazla artıyordu. Nasıl yapabildiğini düşünmeden edemiyordu.
O olaydan sadece birkaç ay sonra hamile olduğunu öğrenen genç kadın Kenan’la konuşmuş ve bebeği doğuracağını söylemişti. Kenan panik olsa da bu durum karşısında yapması gereken tek şeyin Defne ile evlenmesi olduğunu düşünüyordu. Songül o an aklına bile gelmemişti. Aile toplanmış ve verilen haber karşısında herkes şok olmuştu. Songül bu durumdan habersiz bir şekilde düğün hazırlıklarına devam ederken Defne ona söylemelerini istemişti. Onun yüzünün alacağı şekli merak ederken aslında hiçte mutlu olmadığını hissediyordu. Kenan yıldırım nikahı ile evlenmelerini sağlayacak ayarlamaları yaparken kendisini takip ettiren Can’dan habersizdi. Can Kenan’a güvenmiyordu ve her adımını takip ettiriyordu.Defne ne kadar Songül’e söyleme taraftarı olsa da Kenan zamana ihtiyacı olduğunu söyleyerek konuşmayı her seferinde ertelemişti.
Düğün günü ne çabuk gelmişti böyle. Kenan Songül ile konuşamadığı için ne yapacağını düşünürken Defne daha fazla dayanamayarak Kenan’a sert konuşmaya başlamıştı. Tam da bu sırada olanları öğrenen Can düğünü basıp Kenan’a saldırmış ve Songül’ü oradan uzaklaştırmıştı.
Kenan düşüncelerinden Defne’nin sesi ile çıkmıştı. Genç kız eli karnında sayıklamaya başlamıştı. “Bebeğim!” Kenan onun kadar şımarık bir kadının nasıl oluyor da bu kadar duyarlı olabileceğini düşünmeden edememişti. Defne’nin taşıdığı bebeğe bağlandığı belli oluyordu. Genç adam ise henüz hiçbir şey hissetmiyordu o bebek hakkında. Genç kızın yanağından aşağıya yaş akarken gözleri kapalı bir şekilde karnında bebeğini arıyordu. Kenan yanına yaklaşarak elini daha fazla bastırmaması için tutmak zorunda kalmıştı.
“Sakin ol, bebeğin hala seninle birlikte. O yaşıyor!” dediğinde Defne hızla elini çekip gözlerini açmıştı.
“Evet o benim bebeğim, Sakın… Sakın bana dokunma!” Defne genç adama öfkeyle bakarken onu hala affetmiş değildi. Hatanın büyük çoğunluğunun kendisine ait olmasına rağmen bunu kabullenemiyordu. Nasıl olmuştu da bu kadar aptal davranabildiğine inanamıyordu. Kenan geri çekilerek tekrar pencerenin yanına varmıştı. Evlendiklerinden beri Defne ona dokunmasına izin vermiyordu. Bu durum elbette Kenan'ı etkilemiyordu. O hala nasıl olmuştu da böyle büyük bir hata yaptığını düşünüyordu. Songül'e ihanet etmek aklında ki son şey bile olamazdı. Songül onun yıllardır tek sığınağı olmuştu. O da en az kendisi kadar yalnızdı ve bu yanlızlık ikisini bir araya getirmişti. Düşündükçe kendisinden nefret ediyordu. En yakın arkadaşını, sırdaşını kaybetmişti.
Can ise büyük bir umutla Songül’ün evinin kapısını çalarken hala açılmayan kapıya endişeli bir şekilde bakıyordu. Ama fark ettiği şey ile tedirginliği daha fazla artmıştı!
************