Elçin diğer teneffüs zebani gibi tepeme dikilmiş ve neden böyle bir şey yaptığımı sormuştu. Bu kızın hayvan sevgisi beni benden alacaktı bir gün, o olacaktı Yani en son. Ne demekti neden yaptın yahu? Gayet açıkça ortada değil miydi nedenlerim? Hem de oldukça geçerli nedenlerdi bana göre. Evet, tamamen bana göre. Ve ben hep kendime göre yaşayan bir insandım zaten. Yani, asla sorun yoktu. Ve o salağın kurtuluşu da yoktu aynı şekilde benden. Ya ayaklarıma kapanıp yalvaracak Ya da ülkeyi terk falan edecekti. Genelde kurtuluslari böyle oluyordu diğerlerinin elimden. Başka yolu yoktu.
"Kim? Ne yapmış Elçin'im ya? Çocuk zaten malın teki. Kesin başka biri yapmıştır."
"Okula girer girmez sınıfımı bulup benden Özür diledi." dediğinde şüpheli bir tavırla ona baktım. "Cidden."
"Sen de affettin değil mi hemencecik?"
"Evet. Ve senin de af-" derken, "Asla!" diye böldüm lafını. "O çocuğa bu dünyayı dar edeceğim. Döktüğün her göz yaşı için ayrı ayrı."
"Ekin!"
"Aa, zil çaldı canım ablam. Hadi öptüm. Iyi dersler." deyip kolundan tutup kaldırarak kışkışladım onu. Daha sonra da çocuğun profilinden aldığımız fotoğrafa çirkin ve bir o kadar iğrenç capslar yaparak sayfada paylaşmaya başladık. Bir çok kişi Demir görürse canınızı okur tarzı mesajlar atıyordu. Benim istediğim de görmesiydi zaten. O yüzden hemen bir profil oluşturup fotoğrafların altına onu etiketledim.
Birkaç dakika sonra mesaj atmaya başlamıştı bile. Ama hemen hesaptan çıktım, bir daha girmemek üzere. İfşa sayfasında özel mesajlara cevap vermemek aramızda koyduğumuz bir kuraldı zaten. Bu yüzden bu konu hakkında konuşmaya gerek bile yoktu. Yine de merakıma yenik düşüp mesajlara baktım.
'Bunu o kız attı değil mi? Ekin. Ona haklı olduğunu söyler misin? Her şeyi hak ettiğimi.'
Işte bu oldukça enteresandı. Ama yine de onu affetmem için geçerli bir sebep değildi. Hiçbir sebep geçerli değildi benim gözümde. O, ablamı ağlatmıştı. Küçükken yürüyemeyince ağladığı günler gelmişti aklına belki. Belki de anaokulunda "Senin bacağın niye böyle?" diye soran çocuklar. Belki hâlâ bacağına baktığı an üzülüyordu onun yüzünden. Affetse bile unutmayacaktı. Ben de bu yüzden asla affetmeyecektim o çocuğu.
"Ekin." Demir'i sınıfın kapısında görünce bir kaç saniye baktım önce. Daha sonra sinirle ona doğru yürüdüm.
"Bana mı seslendin sen?"
"Evet." dediğinde bir adım daha yaklaştım ona.
"Sen kimsin de benim adımı ağzına alıyorsun lan?"
"Konuşmama izin verirsen.."
"Yürü git." deyip arkamı döndüğümde kolumu tuttu. İyyy kolumu mu kesseydim ki acaba?
"Ablan dinledi beni. Hak verdi bana. Sen de dinlesen?"
"Ablam çok sever hayvanları, hep ondan. Üzerine alınma." deyip nefretle baktım ona. "Ama benim alerjim var köpeklere, üzgünüm." Sinirle kolumu çekip çıktım sınıftan. Sen benim ablamı ağlat, üz. Sonra gel Özür dile. Bitsin. Var mı öyle şey be? Ben ki ablamın canını acıttı diye doktorun kolunu ısırıp kanatana kadar bırakmamış insanım, seni mi affedeceğim? Cidden, ondan sonra bayağı bir psikolojik tedavi görmüştüm ben ya. Bak yine aklıma geldi. Beyinsiz doktor! Sevginin aşırısı neden zararlı olsundu ki? Asıl sevgisizlikten korkmalıydık biz. Her şey o yüzden gelmiyor muydu başımıza? Insanlar sevmeyi bir türlü öğrenemedikleri için değil miydi her şey?
O az önce benzettigim köpeklere sormalıydık belki sevgiyi. Belki de nankör dedigimiz kedilerden öğrenmeliydik sadakati. Hayvan (!) diye hakaret ediyoruz ya, hasta olduğumuzda baş ucumuzdan ayrılmayan evcil hayvanlarımızı örnek alıp hayvanca davranmayı öğrenmeliydik belki de.
*****
"Dayımın bizi almaya gelmediği günler ne kadar da sıkıcı. Değil mi?" diyerek Elçin'e baktım. Şüphe ile bana baktı o da. Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu, bir cevap bekliyorum demekti. Ve o, bunu bilmesine rağmen bir cevap vermemişti bana.
"Alçin?"
"Bana bir daha öyle seslenirsen yolun ortasında boğup, yol kenarına süs diye koyarım seni Ekin."
"En azından yolun ortasında arabalar ezmez. Ne kadar da düşünceli bir abla." dediğimde güldü. Onu güldürmeyi çok seviyordum.
"Şey." deyip duraksadığında, karşısına geçip durdurdum onu.
"Ney?"
"Ben.. ya ben o adamı görmek istiyorum."
"Hangi a-" dedikten sonra gözlerimi kocaman açıp "Yok artık!" dedim. "Delirdin mi sen? Babam izin verir mi sanıyorsun?"
"Bana neden bunu yaptığını öğrenmek istiyorum Ekin. Hakkım değil mi?"
Hep o element yüzündendi bunlar. Ne güzel unutmuştu Elçin, ne güzel vazgeçmişti. Ben de seni kor ateşlere atıp eritmezsem Demir!
"Hakkın." deyip derin bir nefes aldım. "Evet ama.. Kendini üzmekten başka ne işe yarayacak ki?" Zaten nasıl bu hale geldiğini bu kadar sorgulamasa, o adamdan da haberi olmayacaktı. Ilkokuldaki salak bir kız yüzünden öğrenmişti her şeyi. Ben 1. Sınıftayken, onlar da 4. Sınıftaydı. Ve ben Elçin'in ağlarken sayıkladığı o adı hiç unutmamış, 1. Sınıfa başladığım 2. Hafta kızın bütün eşyalarını alıp tuvalete atmış ve saçlarını uhuyla yapıstırıp kısacık kesilmesini sağlamıştım. Sonra da göğsümü gere gere itiraf etmiştim yaptıklarımı. Iyi olmuştu o ucubeye!
"Yapma diyorsun yani."
"Yapma tabi ya." deyip kapıyı açarak banyoya girip telefonu elime aldım. Odaya girsem, Elçin yüzümden yapacaklarimı anlar ve asla izin vermezdi buna. Cunku ne yaşamış olursa olsun herkesi affederdi o. Çok severdi insanları. Iyilik meleğim benim..
*Grup; ÖLDÜR ONU!
Ben *Ceylin, plan b'ye geçiyoruz.
Yasemin *Plan b mi vardı lan?
Ben *Arada Yasemin'i de öldürmeyi unutma. Insanlık vazifesi.
Yasemin *Canım arkadaşım, nasıl da sever beni.
Ceylin *Ben de tam olarak onu hazırlıyordum. Boş duranı Ekin sevmez.
Gülerek telefonun tuş kilidini kapatıp, banyodan çıkarak odaya girdim üzerimi degistirmek için. Elçin'in yüzünün halini görünce az bile, dedi kalbim. Asla acıma ona.
Ceylin *Ben de tam olarak onu hazırlıyordum. Boş duranı Ekin sevmez.
Gülerek telefonun tuş kilidini kapatıp, banyodan çıkarak odaya girdim üzerimi degistirmek için. Elçin'in yüzünün halini görünce az bile, dedi kalbim. Asla acıma ona.