Baskın

431 Kelimeler
Karakurum Yolu Akar Bir süreliğine yorgunluktan kapanan gözlerim etraftaki askerlerin hareketliliğiyle açıldı. İlginçti çünkü hava daha aydınlanmamış zifiri karanlıktı. Yani tekrardan yola düşmüş olamayız. Perdeyi tekrardan açıp bu hareketliliğin sebebini anlamaya çalıştım. Etrafımda bulunan yaklaşık on asker bellerindeki kılıcı çıkarmış, arkasındakiler ise okları fırlatmaya hazır vaziyette ilerideki minik tepelere doğru bakıyorlardı. Ben de onlarla birlikte yer yer söğüt ağaçları ve kurakçıl çalılarla kesişen yolları atlayıp ilerideki tepelere baktım. Yaylanın çorak topraklarından inen altı süvari bize doğru yaklaşıyordu. Aramızdaki mesafe ise 50 metre ya vardı ya yoktu. Ön taraftaki asker karşıdan gelenlere sert bir uyarı sundu. "Yirmi adımdan fazla yaklaşmayın sakın!" bu uyarıyla karşıdan gelen süvariler durdu. Bizdeki asker ve okçular da her ihtimale karşı hazır duruyorlardı. "Yaşamak istiyorsanız uzaklaşın buradan!" "Durun hele, ben sizleri dost sanmıştım." dedi karşıdaki yabancı. Baş nöker, bu adamların ne olduğunu anlamak istercesine iyice süzdü. "Gidin buradan!" diyerek uyarısını yineledi sadece. Fakat adamlar bu uyarıya rağmen inatla gitmiyor onun yerine dışarıya bakan beni gözlüyordu. Ardından bakışları tekrardan askerlere döndü. "Ben otacının(hekim) köyündenim. Bunlar da nökerlerimdir (asker anlamı olduğu gibi yoldaş, arkadaş anlamı da var) ". "Ne istersiniz? Gidin işinize yoksa canınızdan olacaksınız." Karşıdaki adamlar ilk olarak birbirine ardından atlarının kenarında bulunan hançerlere baktı. Tam o hançerleri kapıp fırlatacakken bizim baş asker onlardan önce davranıp arkasındaki askerlere işaret verdi. Arkada bulunan kemankeşler (okçu), işaretle birlikte hızlı ve yırtıcı bir pars gibi atışa başladı. Karşıdaki adamlar ise kendisini savunmaya dahi geçemeden atın üstünden saniyeler içinde yere düşmüşlerdi. Ben, korkuyla yerdeki ölü bedenlere bakarken askerlerin başındaki kişiye istemsizce bağırdım. "Onları öldürmek yerine yaralasaydınız ya! Ne diye can aldınız! " "Aman verilmesi gerekene verilir Akar Kanım. Verilmemesi gerekene de verilmez." "Bu dediğinin bir ölçüsü mü var sanki!?" Baş nöker, sanki bu yapılanlar bir hiçmiş gibi cevap verdi. "Olmaz olur mu? Ölçüyü meydan belirler. Biz onları yaralı salsaydık şayet acıyıp bağışladığınız bu adamların kaçıp altı değil iki ya da üç katı olarak geri dönmeyeceğinin bir garantisi var mıdır?" "... " "Onlar birkaç çapulcudan başka şey değildiler içiniz rahat olsun. Siz yatıp dinlenin." Onaylayıp seri bir şekilde perdeyi kapattım ve oturduğum yerde kafamı tekrardan geriye attım. Cidden kötü adamlar mıydı bunlar? Belki de değillerdi... Saçmalamamak gerek. Sonuçta yanımdaki askerler benden daha uzun süredir bu meydandalar. Elbet vardır bir bildikleri. Lakin ben alışkın değildim ki ölü görmeye.. Ya da gözümün önünde cinayet işlenmesine... Elbet bilirim bu zamanın ve benim zamanımın gereklilikleri başkadır. Bilirim bilmesine ama işte.. Yine de böyle bir şeye şahit olmak çok güç. En iyisi akıl ve ruh sağlığımı düşünüp daha fazla bu konu üstünde kafa yormadan yatmak. Oturduğum bu sedire bu sefer yanlamasına uzanarak gözlerimi kapattım ve uykunun bana gelmesini bekledim...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE