Talha gittikten sonra salondaki koltuğa kıvrılan Handan'ı sabah Meryem Hanım uyandırdı. “Handan kızım! Sen bütün geceyi burada mı geçirdin?”
Sırtında ve belinde hissettiği ağrıyla doğrulmaya çalışan genç kız kendini bitkin hissediyordu. Sönmüş şömineye bakarak, “Gece ateş o kadar güzeldi ki...” derken hapşırdı. “Burada uyuyakalmışım.”
“Çok yaşa. Sen de böylece şifayı kaptın! Şimdi ben sana mükellef bir kahvaltı hazırlar, üstüne bir de soğuk algınlığı için güzel bir bitki çayı yaparım, hiçbir şeyin kalmaz” diyerek mutfağa gitti.
***
Ağrı kesiciyi içtikten sonra içinde bitki çayı bulunan kupa bardağını sıcaklığına rağmen avuçlarının arasına sıkıştıran Handan pencereye gitti. Bir süre dışarıda onun canavara benzettiği köpeklerin beslenmeleriyle ilgilenen genç adamı izledi. Talha'nın hayvanlarla yaptığı küçük oyunlarla yüzü gülümserken arkasından Meryem Hanım’ın sesini işitti. “Handan kızım, biz bu akşam İbrahim amcanla kasabaya düğüne gidiyoruz. Çok uzun kalmayacağız. Bir isteğin var mı? Hazır gitmişken alalım” diye sordu.
Gözlerini bahçeden ayırmadan, “Hayır, abla, teşekkür ederim” dedi.
Handan üzerinde hissettiği kırgınlık yüzünden bütün gününü odasında geçirdi. Akşamüzeri odasının kapısını çalan Meryem Hanım, Yavuz Selim'in onu aradığını, konuşmak için telefonda beklediğini söyleyince genç kız içinden söylenerek aşağıya indi.
“Sevgili karım zamanını nasıl geçiriyor diye merak ettim” diyen adamın sesiyle irkilen Handan, “Çok eğleniyorum” diye alayla cevap verdi.
“O kadar renksiz olmasına rağmen dağ evinde bile eğlenebiliyorsan çok yaratıcı olmalısın.”
Genç kız boğazındaki ağrı nedeniyle Yavuz Selim’in sinir bozucu sözlerine cevap vermek istemedi. Zaten istese de kendinde onunla laf yarıştıracak gücü hissetmiyordu. Onun sessizliğine şaşıran genç adam, “Sanırım yola geliyorsun!” dediğinde bile Handan cevap vermedi. Bir haftaya kadar döneceğini söyleyen Yavuz Selim’le olan telefon görüşmesini sonlandırıp tekrar odasına çıktı.
Handan akşam yemeğinde de doğru düzgün bir şey yemedi. Yemek masasından kalkıp salondaki şöminenin karşısındaki koltuğa uzandığında yanına Meryem Hanım geldi. Tıpkı bir anne şefkatiyle elini genç kızın başına yerleştiren yaşlı kadın, “Ateşin var sanki! Hadi seni hastaneye götürelim” dedi.
Yaşlı kadının düğüne gitmek için hazırlandığını gören Handan onların programını bozmamak için kabul etmeyip, “Ben iyiyim, Meryem abla, merak etme” dedi.
Ama Meryem Hanım’ın içi hiç rahat değildi. “O halde düğüne gitmeyelim. Seni bu halde bırakmak hiç içime sinmiyor, kızım.”
“Lütfen ablacığım, endişelenecek bir şey yok. Sadece biraz üşütmüşüm o kadar, abartılacak bir şey değil. Hadi sen İbrahim amcayı daha fazla bekletme” diyerek konuşmayı sonlandırdı.
***
Meryem Hanım ve eşi evden ayrıldıktan sonra Handan’ın ateşi daha da yükseldi. Üzerindeki battaniyeye sıkıca sarılan genç kız titrerken salona kucağındaki odunlarla Talha girdi. Handan’ı rahatsız etmemek için sessizce hareket eden genç adam sönmekte olan ateşe odunları atarken koltuktan gelen sesi duydu: “Anne!”
Handan’ın mırıltı gibi çıkan sayıklamalarını duyan Talha genç kıza yaklaştığı zaman alnında biriken teri ve titremelerini fark etti. “Gelin hanım, iyi misiniz?”
Fakat Handan cevap vermedi. Eliyle onu hafif sarsarak uyandırmaya çalıştığında, “Üşüyorum” dediğini duydu. Bir sorun olduğunu anlayan Talha elinin tersiyle genç kızın alnında biriken teri silerken tenindeki sıcaklığı hissetti. Hemen üzerindeki battaniyeyi çekip yere attı ve tekrar seslendi: “Gelin hanım!”
Üşüdüğü için titremeleri artan genç kız cenin pozisyonunda daha çok titremeye başladı. “Donuyorum!”
Talha ne kadar seslense de Handan’ı kaldıramadı. Aklına teyzesi ve eniştesi gelen genç adam telaşla hemen ev telefonundan eniştesinin cep telefonunu aradı. Ancak yaşlı adam düğün salonundaki gürültü nedeniyle sesi duymadı.
“İş başa düştü!” diyerek mutfağa gidip plastik bir kaba su koydu. Meryem Hanım’ın mutfakta kullandığı küçük havlulardan birisini alarak salona döndüğünde Handan bıraktığı gibi yatıyordu.
Havluyu ıslattıktan sonra alnına yerleştirdiğinde genç kız daha da üşüdü, azcık kalan takatiyle eliyle onu engellemek istedi.
Son yarım saattir Handan’ın başında bekleyen genç adam onun ateşini düşüremedi. Artık son bir çare kalmıştı.
Önce banyodaki küveti ılık suyla doldurdu. Sonra koltuktaki kızı kucağına alarak hazırladığı banyoya götürdü.
“Bundan hoşlanacağını sanmıyorum ama mecburum” diyerek onu suyun içine bıraktığında Handan ağlayarak çırpınmaya başladı. Sesi ve kasları o kadar zayıftı ki onun bu haline içi acıdı. Handan’ı küvette tutmanın zor olduğunu anlayarak kendisi de girip genç kıza sarıldı. Birlikte suyun içine girdiklerinde Handan titreyerek vücuduna değen bedene sarıldı.
Genç kız tam olarak kendinde olmasa da, Talha için çok zor geçen beş dakika boyunca birbirlerinden ayrılmadılar. Handan’ın ateşi düşmüştü düşmesine ama genç adam donmak üzereydi.
Birlikte küvetten çıkıp genç kızı ayakta tutmaya çalışarak banyoda soymak zorunda kalmak ise Talha için en zor kısımdı. Önce eşofman altını, ardından da üzerindeki kazağı çıkarttı.
Handan tepkisiz ayakta durmaya çalışırken, “Ben soyunabilirim, sen git!” dediğinde Talha tam onun kolunu bırakmıştı ki az kalsın düşüyordu.
“Utanılacak bir şey yok. Seni şelalede de çıplak görmüştüm. Hem çok da heveslisi değilim” diyerek onu rahatlatmaya çalıştı.
Sıra iç çamaşırlarına geldiğinde Talha gözlerini tavana dikerek önce sutyenini çıkarttı. Ardından da gözlerini yumarak Handan’ın önünde eğilip külotunu aşağı sıyırdığında genç adam için yaptığı şey sınav haline gelmişti. Çünkü böyle bir güzelliğin yanında hissiz olmak söz konusu bile değildi.
Handan titreyerek kollarıyla kendini saklamaya çalışırken Talha dolaptan aldığı havluyla onun vücudunu sardı. Sonra da kucağına alarak yatak odasına götürerek yatağına bıraktı.
Son olarak genç kızı giydirmek kalmıştı. Önce dolaba baktı fakat giyecek hiçbir şey bulamadığında gözüne odanın köşesinde duran kırmızı bavul çarptı. Ve bavulu açtığında gerekli iç çamaşırını ve pijamaları buldu.
Az da olsa kendine gelmeye başlayan Handan oturmaya çalışıp, “Bundan sonrasını ben hallederim. Sen de üzerini değiştirsen iyi olacak, yoksa hastalanacaksın” dedi.
Sırılsıklam olan genç adam titreyerek elindekileri genç kıza uzattı. “O zaman ben üzerimi değiştirip size çorba ısıtayım.”
Ateşi düşen Handan’ın az da olsa direnci yerine gelmeye başlamıştı. Üzerini giyinip bir süre yatakta yorganın altında yattı. Kendini biraz daha iyi hissediyor ve Talha’yı merak ediyordu. Yataktan kalkmakta zorlanarak ağır ağır aşağı kata indiğinde mutfaktan gelen tıkırtıları duydu. Kapıya geldiğinde kendine çorba pişiren adamın görüntüsüyle gülümsedi. “Çorba yapmayı bildiğini bilmiyordum.”
“Kendine gelmene sevindim, gelin hanım. Bu arada yanılmadınız, ben çorba yapmayı bilmem. Teyzem gitmeden önce yapmıştı.”
Birlikte masaya yerleşip tavuk suyuna yapılan şehriye çorbasını bol limon sıkarak içtiler.
“Daha iyi misiniz artık?”
Talha'nın sizli bizli, gelin hanımlı konuşmalarından bıkan Handan elindeki kaşığı masaya bırakıp, “En azından ikimiz yalnızken bana Handan de. Bak aynı okuldan da mezunuz. Sıkıldım artık” dedi.
Onun ses tonundaki sertliğe karşılık genç adam gülümsedi. “Bunun iyi bir fikir olmadığını size daha önce söylemiştim. Ya Handan demem sizin için üzücü sonuçlar doğurursa?!. Bunu hiç düşündünüz mü?”
Talha'nın sorusu Handan’a biraz garip geldi. “Neden üzsün ki?”
Genç adam hemen ciddileşti. “Çünkü ismini söylemek alışkanlık haline gelir de Yavuz Selim Bey’in yanında da sana Handan diye hitap edersem ikimizin de başı belada demektir.”
Handan sinirlenerek ayağa kalktı. “Neden sürekli onunla evli olduğumu hatırlatıp duruyorsun?”
“Peki, sen neden böyle tepki veriyorsun. Hayırdır, gelin hanım, yoksa dedikleri gibi evlilik aşkı öldürdü mü?”
Genç kız için aşk ve Yavuz Selim yan yana durmaz kavramlardı. “Sana daha önce olmayan şeyler ölmez demiştim. Ama anlamadıysan anlatayım. Ben onunla aşk evliliği yapmadım. Evlenmeye mecbur kaldım!”
Bir anda ağlamaya başlayan Handan gözlerini silerken Talha yanına geldi ve düşünmeden genç kıza sarıldı. Handan şaşırarak başını kendinden uzun olan adamın yüzüne bakacak şekilde kaldırdı. “Galiba dediğin gibi bazı şeyler sende alışkanlık yapıyor. Tıpkı sarılmak gibi...”
Talha ondan uzaklaşacakken Handan duygularına kulak vererek kollarını genç adama doladı. Son zamanlarda birinin ona sarılmasına o kadar muhtaçtı ki.
Tam da bu sırada duydukları öksürük sesiyle birbirlerinden ayrılmak zorunda kalsalar da ikisinin de içinde anlamlandıramadıkları kıpırtılar oluşmuştu.
Meryem Hanım ve eşinin bir anda mutfak kapısında belirmeleriyle birbirinden ayrılan Talha ile Handan nasıl bir açıklama yapacaklarını şaşırdılar. Genç kızın al al olan yanaklarından dolayı duruma açıklık getirme görevi böylece Talha’ya düşmüştü. “Teşekkür edecek bir şey yok, gelin hanım!”
Handan onun ne yapmaya çalıştığını anlayarak Meryem Hanım ve İbrahim Bey’e gülümsemeye çalıştı. “Siz gittikten sonra ateşim çıktı ve sağ olsun Talha ateşimi aldı.”
Konuştukça batan genç kız kendisini izleyen karı kocaya iyi geceler dileyerek kaçarcasına odasına giderken genç adam da en az onun kadar utanmıştı.
***
Ertesi gün sessiz geçen sabah kahvaltısında Meryem Hanım’ın huzursuzluğu yüzünden okunuyordu. Handan onun bu haline daha fazla dayanamadı. “Dün akşam ateşim yükseldiği için Talha sağ olsun bana yardımcı oldu. Meryem abla lütfen bunu yanlış anlama.”
Yaşlı kadın börek tepsisini fırına sürdükten sonra Handan'ın karşısındaki sandalyeye oturdu. “Kızım sen evli bir kadınsın ve sizin aranızdaki yakınlık benim hiç hoşuma gitmiyor. Talha benim sahip olamadığım çocuğum gibidir. Aranızdaki samimiyet tehlikeli bir boyut kazanacak diye ikiniz için de çok endişeleniyorum.”
“Yanlış düşünüyorsun, ablacığım. Talha benim için yalnızlığımı paylaşabileceğim bir arkadaşım olmaktan öteye geçemez. Bu konuda şüphen olmasın.”
Handan yaşlı kadının gönlüne su serpmek için ne kadar ikna edici konuşmaya çalışsa da söylediklerine aslında kendisi bile inanmıyordu. Akşam banyoda yaşadıkları ve sonrasında mutfakta sarılmalarıyla hissettikleri daha önce yaşadığı hiçbir duyguya benzemiyordu. Her geçen gün Talha’ya ağır ağır çekildiğinin farkında olsa da bunu kabullenmesi için daha çok erkendi.
Meryem Hanım bir anda onun durgunlaşmasıyla genç kızın elini tutup gözlerine sevgiyle bakıp, “Siz birbirinize yasaksınız, Handan. Ayrıca sen onu normal bir arkadaş gibi görsen de onun seni aynı gözle göreceğinin bir garantisi yok. Bunu biliyorsun. Hem Yavuz Selim Bey birkaç gün sonra gelecek. Lütfen çok dikkatli ol!”
Handan tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki mutfağa elindeki kahvaltı tepsisiyle Talha girince susmak zorunda kaldı. “Abla, ben odamdayım” diyerek kaçarcasına mutfaktan çıktı.
Meryem Hanım'ın söylediklerine kısmen katılırken Talha’yı görünce heyecanlandığını hissetti. Talha gerçekten ona âşık olabilir miydi? Peki, öyle olsa bundan mutluluk duyar mıydı? O an odanın içinde gezinirken aklına gelen genç adamın kokusuyla olduğu yerde durup gözlerini yumdu. Akşam sarıldıklarında hissettiği okyanus kokusu o kadar güzeldi ki. Zihnini meşgul eden düşünceleri kovmak için hemen gözlerini açtığında iç sesi devreye girdi. O senin için yasak, aptal. Kendine gel! Her ne kadar kocandan nefret etsen de sen evli bir kadınsın, ne çabuk unuttun. Aklından geçen ahlaksız düşünceleri hemen sil!
Yavuz Selim'e karşı hiçbir şey hissetmese de onun soyadını taşırken başka bir adam için böylesi duygulara kapılması çok çirkindi.
Saatlerce odasından çıkmayan genç kız sonunda duygu ve düşüncelerinin çatışmasıyla içinde fırtınalar koparak kendini bahçeye attı. Bir şeylerden hırsını çıkartmalı, kendini çıkmazda hissettiği zamanlarda yaptığı gibi bedenini yormalıydı. Ama nasıl? İşte tam bu sırada gözlerine odunlar ve bir ağaç gövdesine saplanmış balta takıldı. Köpeklerinde bağlı olmasını fırsat bilen genç kız baltayı saplandığı yerden çıkartmakta zorlansa da gücünü zorlayarak amacına ulaştı. Baltayı aldığı ağaç gövdesinin üzerine odunu yerleştirerek kırmaya çalıştı. Fakat ne yazık ki bu işin göründüğü kadar kolay olmadığını anladı.
O, odun parçalarıyla savaş halindeyken Talha'nın sesini duydu. “Kendinize zarar vereceksiniz, gelin hanım. Bırakın ben hallederim. Hem yanlış tutuyorsunuz...”
Gelin Hanım lafına sinirlenen Handan baltayı havaya kaldırıp tam odunun üzerine indirecekken genç adam yanına gelerek elinden aldı. “Bir yerini keseceksin!”
“Sen bana beceriksiz mi diyorsun?!.” diyen genç kız baltayı tekrar almak için ısrarcı davransa da Talha izin vermedi.
“Yeter, Handan!”
Handan kendi ismini onun dudaklarından duyar duymaz geri çekildi. “O zaman bana o elindekini nasıl tutacağımı gösterir misin? Sürekli oturmaktan sıkıldım ve enerji sarf etmem gerekiyor, yoksa patlayacağım.”
Genç kız bu sözleri mimiklerini kullanarak öyle sevimli bir şekilde söylemişti ki dudaklarından çıkan sözcükleri, genç adamın kabul etmekten başka çaresi kalmamıştı. Aralarındaki resmiyeti kaldıran Talha, önce eve ve bulundukları alana bakarak izlenmediklerinden emin oldu. “Tamam. Ama kendine zarar vereceğini anladığım an vazgeçeriz. Şimdi bana yaklaş da baltayı nasıl tutacağını göstereyim.”
Baltayı alan Handan genç adamın önüne geçtiğinde, Talha arkasından vücudunu saracak şekilde yerleşerek önce ellerini nereye koyacağını gösterdi. Sırtında hissettiği sıcaklık ve ensesinde hissettiği genç adamın nefesiyle konsantre olmakta zorlandı. Sanki kasıtlı yaparmış gibi kulağının dibinde fısıltıyla konuşan Talha, Handan'ın duygularını alt üst ederek geri çekilip, “Şimdi!” dedi Handan’a oduna vurması için. Ama Handan hiç kıpırdamadan elindeki baltayla önündeki oduna bakmaya devam ediyordu.
“Handan iyi misin?”
Talha'nın yanına sokularak sorduğu soru genç kızın irkilerek kendine gelmesine neden oldu. Baltayı yere atıp, “Vazgeçtim!” diyerek eve doğru koşarken genç adamın gözlerinin içi gülüyordu.
***
Ertesi gün Meryem Hanım genç kızın odasının kapısını çalıp, “Handan kızım iyi misin? Dün bütün gün de odandan çıkmadın” diye sordu.
“İyiyim, ablacığım. Üzerimde birazcık kırgınlık hissediyorum sadece.”
Yaşlı kadın davet beklemeden araladığı kapıdan içeri girip yatakta uzanan kızın yanına gidip yatağın kenarına oturdu. “Ben birazdan yürüyüşe çıkacağım. Benimle gelmek ister misin? Sen de biraz hava almış olursun, hem ayakların açılır.”
Handan artık o kadar sıkılmıştı ki Meryem Hanım’ın teklifini zevkle kabul etti.
Yarım saat sonra evden çıktıklarında bahçe kapısında Talha’yla karşılaştılar. “Oğlum biz Handan kızımla yürüyüşe çıkıyoruz. Acıkırsanız dolapta yemek var. İbrahim amcanla ısıtıp yersiniz” dedi.
***
Meryem Hanım’ın gençliğiyle ilgili anlattıklarını keyifle dinleyen genç kız yürüyüş boyunca zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Özellikle de yaşlı dediği kadının zorlanmadan yarım saat boyunca yürümesine çok şaşırdı. Birlikte dere kenarına geldiklerinde Handan ayakkabısını çıkartıp pantolonun paçalarını dizine kadar katlayarak suya girdi. Büyük bir kaya parçasının üzerine oturmuş onu izleyen Meryem Hanım ise onun çocuksu sevincine gülüyordu. Kadıncağız “Dikkatli ol, kızım!” derken Handan çığlık attı. Yüzünü buruşturarak aksayan ayağıyla sudan çıkarken yaşlı kadında hızlı hareket ederek yanına ulaştı. “Handan ayağın kanıyor!”
Meryem Hanım hemen başındaki örtüyü çıkartıp kanın durması için Handan’ın ayak tabanındaki kesiği sardı. Canının yandığı her halinden belli olan kız, “Önemli değil!” dese de taş parçasının kestiği yer derin görünüyordu.
Handan ve Meryem Hanım eve dönüş yoluna çıksa da genç kızın ayağının altındaki kesik yürümesine engel oluyordu. Yaşlı kadın yürüyüş fikrinin kendisinden çıkması yüzünden vicdan azabı çekiyordu. Genç kız onun suçluluk duyması için bir neden olmadığını anlatmaya çalıştı.
Handan birkaç metre sonra dişlerini sıkarak bulunduğu yere oturdu. “Abla, canım çok acıyor, şurada biraz dinlensem mi?” diyerek bir kaya parçasını işaret etti.
Beş dakika dinlendikten sonra tekrar ayağa kalktığında Meryem Hanım koluna girdi. “Hepsi benim yüzümden! Ah dilim tutulsaydı da yürüyüşe çıkalım demeseydim. Ben şimdi Yavuz Selim Bey’e ne derim? Sen bize emanetsin” diye söylenen kadının içini ferahlatmak için, “Ablacığım olacağı varmış, oldu. Seninle ne alakası var. Akacak kan damarda durmuyor işte. Hem Yavuz Selim dönene kadar ayağım iyileşir” dedi.
Onlar taşlık yolda birlikte yol almaya çalışırken karşılarından gelen Talha’yı gördüler. Genç kızın aksamasından ayağındaki sargıyı görmesiyle genç adam koşarak yanlarına geldi. “Ne oldu?”
Meryem Hanım hemen, “Sorma, oğlum... Handan dereye girdi fakat bir taş parçası ayağının altını parçaladı” diye cevapladı.
Talha’nın yüz ifadesinde öyle bir korku vardı ki Handan onun kendisi için bu denli endişelenmesinden ister istemez hoşlandı. “Merak edecek bir şey yok. Meryem abla abartıyor, sadece hafif bir kesik.”
Handan ne kadar önemsiz bir şeymiş gibi anlatsa da yürüyüşünden ve ayağındaki sargı bezi olarak kullanılan başörtüsünden taşan kana bakılırsa hiç de öyle görünmüyordu.
Talha genç kızın önünde durarak arkasını döndü, eğilip, “Hadi sırtıma bin. Eve kadar bu şekilde yürüyemezsin.”
“Hayır, olmaz!”
Meryem Hanım ve Talha’nın ısrarıyla kollarını genç adamın boynuna dolayarak sırtına yerleştiğinde yine onun erkeksi kokusunu algıladı. Hatta bu, erkeksi kokudan çok daha başka bir şeydi. Huzur veren bu güzel kokuya bir de Talha’nın sıcaklığı ve düşmemesi için bacaklarını kavrayan elleri eklenince Handan'ın kalbi çıldırmış gibi çarpmaya başladı.