Yaman'ın siyah, lüks sedanı tozlu ve ıssız sokaklardan uzaklaşırken, arkasında bıraktığı yer, Hayal için hem bir hapishane hem de yeni bir sığınak haline gelmişti. Zeynep Hanım'ın odasına döndüğünde, kapı artık kilitlenmedi. Yaman'ın koruması, soğuk ve ifadesiz bir tavırla, "Bey'in misafiri. Kimse rahatsız etmeyecek," demişti. Bu sözler, o pis kokulu koridorda yankılanan bir kalkan gibiydi.
O gece, Hayal belki de günlerdir ilk kez uyudu. Uykuya dalışı, bir çocuğun ağlayarak biten ninnilerle sızması gibiydi. Rüyalarında kırmızı elbise bir alev topuna dönüşüyor, ama bu sefer Yaman'ın pelerini gibi soğuk, gri bir gölge onu alevlerden çekip alıyordu. Uyandığında, yanağındaki tokat izi hâlâ hafifçe yanıyordu ama göğsünde, tanımlayamadığı sıcak, ağır bir his vardı. Korkuyla karışık bir minnet.
Ertesi gün, "Lale" olmadan geçti. Onu müşterilere sunmak için zorla makyaj yapmaya veya gülümsemeye çalışmaya çalışan Zeynep Hanım gelmedi. Bunun yerine, sessiz, ürkek bir kız, bir tabak yemek ve temiz su getirdi. Zeynep Hanım'ın, Yaman'ın tehdidinin etkisiyle, ona adeta camdan bir kafeste baktığı belli oluyordu. Korku, saygıdan daha ağır basıyordu.
Akşam olduğunda, salonun o yapay neşesi yeniden canlandı. Müzik başladı, kahkahalar yükseldi. Hayal, odasının kapısı aralığından dışarıyı izliyordu. Bir koruma, ara sıra koridorda beliriyor, ona bakıp başını sallayarak uzaklaşıyordu. Yaman'ın gözleri, onun görünmez bekçileriydi.
Ve sonra, o geldi. Yaman, ertesi gece, yine aynı saatte, aynı pahalı takımı ve aynı yorgun ifadesiyle içeri girdi. Doğrudan en arkadaki masasına yöneldi. İçkisi getirildi, ama bu sefer etrafını saran kadınları elinin bir hareketiyle uzaklaştırdı. Gözleri, hemen koridora, Hayal'in kapısına kilitlendi.
Zeynep Hanım, hemen yanına koştu. Yaman, ona hiç bakmadan, alçak ve net bir sesle, "Kızı getir. Sadece. Rahat bırak," dedi.
Hayal, bu sefer daha az titreyerek, ama yine de kalbi güm güm atarak masaya ilerledi. Yaman, onu ayakta karşıladı. Sessizce başından aşağısına süzdü. Temiz, sade bir kıyafet giydirilmişti. Kırmızı elbise yoktu.
"Otur," dedi, sesi bir önceki geceye göre daha az otoriter, daha çok yorgunlukla kaplıydı. Yanına oturdu. Bir süre hiç konuşmadılar. Müzik ve gürültü, onların etraflarında sadece bir sis perdesi gibiydi.
"Yüzün iyi görünüyor," diye mırıldandı Yaman nihayet, içkisinden bir yudum alarak.
Hayal, şaşırarak elini yanağına götürdü. İzin neredeyse geçtiğini hissedebiliyordu. "Evet," diye fısıldadı. "Teşekkür ederim." Sadece tokattan değil, her şeyden.
Yaman başını salladı, bu teşekküre gerek yok dercesine. "Yemek yedin mi?"
"Evet."
"İyi."
Sessizlik yeniden çöktü. Hayal, bu devasa, tehlikeli adamın yanında, garip bir şekilde güvende hissediyordu. Bu his, onu şaşkına çeviriyor ve içini allak bullak ediyordu.
"Senin için... bir şey yapabilir miyim?" diye sordu Yaman, sanki bu cümleyi kurmakta zorlanıyormuş gibi. Onun dünyasında emir vermek vardı, soru sormak değil.
Hayal'in gözleri aniden doldu. "Beni gönderebilir misiniz? Lütfen? Babam..."
Yaman'ın yüzü bulutlandı. "Hayal," dedi, adını ilk kez bu kadar yumuşak, neredeyse hüzünlü bir tonda söyleyerek. "Bedirhan'ın adamları seni takip ediyor. Ben seni şu an buradan çıkarsam, iki sokak sonra yeniden onlara düşersin. Ve bu sepecik, benim yaptığımdan daha ağır olur. Bu, bir güç gösterisine dönüşür."
Umutsuzluk, Hayal'in boğazında bir yumruk gibi düğümlendi. "Peki ya ne olacak? Sonsuza kadar burada mı kalacağım?"
"Hayır," dedi Yaman kesin bir tonla. "Sonsuza kadar değil. Sadece... zaman lazım. Bedirhan'la aramdaki bu 'borç' meselesini halledeceğim. O zaman sen özgür olacaksın."
"Nasıl?" diye sordu Hayal, sesi umutla titreyerek.
Yaman, içkisini bitirdi ve bardağı masaya bıraktı. Sert bir ses çıktı. "Bu seni ilgilendirmez. Sadece bil ki, sözümü tuttum. Seni koruyorum. Sabrın varsa, kurtulacaksın."
Bu, bir vaatti. Belirsiz, tehlikeli ama somut bir vaat. Hayal, ona inanmak istedi. Başka seçeneği yoktu. Yaman, bir süre daha sessizce oturdu, etrafı gözlemledi. Sonra ayağa kalktı.
"Ben gidiyorum. İhtiyacın olan bir şey varsa, korumalara söyle. Zeynep seni rahatsız etmeyecek." Ceketini düzeltti ve kalabalığın arasında kaybolmadan önce, son bir kez ona baktı. O bakışta, Hayal'in anlamlandıramadığı bir şey, bir tutku, bir sahiplenme ve derin bir yalnızlık vardı.
O geceden sonra, Hayal'in oradaki hayatı değişti. Artık bir "mal" değil, görünmez bir kalkanın koruması altında olan bir esirdi. Zeynep Hanım, ondan ürker gibiydi. Diğer kızlar ise karışık duygularla bakıyordu; kıskançlık, merak ve belki de onda kendilerinin asla sahip olamayacağı bir kurtuluş umudu görüyorlardı.
Günler, birbirinin aynı geçmeye başladı. Yaman, neredeyse her gece geliyor, onu yanına oturtuyor, çoğunlukla sessizce içkisini içiyor, bazen kısa, keskin sorular soruyordu. Hayal'den hayatını, ailesini, okumayı sevdiği kitapları anlatmasını istiyordu. Onun saf, temiz dünyası, Yaman'ın kirli, güç ve entrika kokan gerçekliğinde bir pencere gibiydi. Yaman da, çok az da olsa, ağır evliliğinden, toprak anlaşmazlıklarından, omuzlarındaki yükten bahsediyordu. Bu, onun için bir çeşit terapi, Hayal içinse korkunç ve büyüleyici bir dünyaya açılan bir kapıydı.
Aralarındaki bağ, sessiz anlaşmalarla, bakışlarla, küçük jestlerle güçleniyordu. Yaman, ona gizlice birkaç kitap getirmişti. Hayal, onun en sevdiği içkinin markasını öğrenmişti. Bu küçük şeyler, o korkunç yerde normal bir hayat yanılsaması yaratıyordu.
Ancak, cennet kadar cehennem de yakındı. Bedirhan'ın adamları, Yaman'ın bu "yeni oyuncağına" sinir oluyorlardı. Bir akşam, Yaman orada yokken, Bedirhan'ın sağ kolu, Murat, mekana girdi. İri yarı, kaba ve acımasız biriydi. Doğrudan Hayal'in odasına yöneldi.
"Yaman Bey'in kuşu nerede?" diye gürledi, Zeynep Hanım'ı iterek. "Bizimle biraz eğlencesin."
Zeynep Hanım, titreyerek engel olmaya çalıştı. "Yaman Bey kızar... Lütfen Murat Bey..."
Murat onu hiç dinlemedi. Kapıyı tekmeyle açtı. Hayal, köşede kitap okurken, korkudan donakaldı. Murat, onu kolundan çekip ayağa kaldırdı. "Gel bakalım güzelim. Sana gerçek bir adamın nasıl olduğunu göstereyim."
Tam onu dışarı sürükleyecekti ki, gölge gibi bir figür kapıda belirdi. Yaman'ın en sadık koruması, Sero. Yüzünde hiçbir ifade yoktu, ama gözleri buz gibiydi.
"Bırak," dedi, sesi metalik ve ölümcül.
Murat, küstahça güldü. "Ne olmuş? Yaman, seni bekçi köpeği mi yaptı? Biraz eğlenmeye geldik."
"Bey'in emri. Kimse dokunmayacak," diye tekrarladı Sero, bir adım ilerledi.
İki adam arasındaki gerilim, koridoru elektriklendirdi. Diğer kızlar ve müşteriler, olan biteni izliyordu. Murat, Sero'nun belindeki silahın kabzasını görmüştü. Yaman'ın adamlarının ne kadar acımasız olduğunu biliyordu. Yüzündeki gülümseme silindi, yerini öfke aldı. Hayal'in kolunu bıraktı.
"Yaman'a söyle," diye hırladı. "Bu iş bitmedi. Bedirhan Bey, bu saygısızlığın hesabını soracak."
Dönüp gitti. Hayal, titreyerek duvara yaslandı. Sero, ona baktı. "Güvendesiniz," dedi kısa ve öz bir şekilde, sonra kapının yanındaki yerine geçti.
O gece Yaman geldiğinde, hava farklıydı. Daha gergin, daha tehlikeliydi. Sero, olanları anlatırken, Yaman'ın yumrukları sıkıldı, çenesi gerildi. Hayal'i yanına çağırdı. Ona baktı, gözlerinde fırtınalar esiyordu.
"Korktun mu?" diye sordu.
"Evet," diye fısıldadı Hayal.
Yaman, uzandı ve nadiren dokunan eliyle Hayal'in yanağına dokundu. "Bir daha olmayacak. Söz veriyorum."
Ertesi gün, kasabada bir haber yayıldı. Bedirhan'ın adamı Murat, kim olduğu belirsiz saldırganlar tarafından feci bir şekilde dövülmüştü. Hastanede komadaydı. Mesaj nettir: Yaman'ın koruması altındakine dokunan, bedelini canıyla öder.
Bu olay, Hayal'in Yaman'a olan hislerini iyice karmaşıklaştırdı. Onun şiddetinden ürperiyor, ama aynı şiddetin onu korumak için kullanılmasından dolayı da minnet duyuyordu. Yaman ise, bu genç kız uğruna, dengeleri alt üst etmeye, savaşı göze almaya hazır olduğunu fark etti. Bu, aşk mıydı? Yoksa sadece gücünün bir gösterisi, kirli dünyasında ele geçirdiği saf bir şeye duyduğu obsesif bir sahiplenme mi?
Artık her şey daha tehlikeli bir oyuna dönüşmüştü. Hayal, Yaman'ın koruması altında güvende ama aynı zamanda onun dünyasının merkezindeki fırtınanın da tam ortasındaydı. Kurtuluş umudu, artık onu koruyan adamın kendi içindeki ve dışındaki şeytanlarla olan savaşına bağlıydı. Ve Yaman, o savaşa, gözlerinde Hayal'in korku ve umut dolu bakışlarıyla çıkmaya hazırlanıyordu. İntikam çarkları dönmeye devam ediyordu, evet, ama şimdi aralarına aşk, tutku ve tehlikeli bir bağlılık karışmıştı.