Rüyalar âleminde tozpembe hayat yaşamasına kolunu dürtükleyen kişi sayesinde engellenmişti. Eğer kendisini uyandıran kişinin bir bahanesi yoksa her an üzerine atlayıp onu boğabilirdi. Ablasının, “İkindi geçiyor,” demesi boğma girişiminden vazgeçirdi. Evet, bu önemli bir çağrıydı, bu yüzden zorda olsa kafasını yastıktan kaldırdı.
“Tamam kalkıyorum şimdi.” Nefsiyle büyük bir muharebeden sonra banyoya ilerlerken ablası arkasından seslendi.
“Bir saate çıkmış olacağız, namazını kılıp hızlıca hazırlan.” Onu duymazlıktan gelip önce abdestini aldı daha sonra namazını kıldı. Çok geçmeden hazırlanma işi de tamamdı.
Evlerinin önünde kendilerini almaya gelen abisinin arabasına tek tek ilerlediler. Bilal, onları görünce arabadan indi. Önde kendisi arkasında eşi Gülsüm vardı. Gelip önce babasının sonra annesinin elini öptü. Arkada oturan ikiz çocuklar ise birbirleriyle kavga ediyorlardı.
Bilal Züleyha ile kucaklaştıktan sonra Elif’in yanağını kocaman sıkıp, “Hayırdır, ne bu hal?” dedi alayla. Elif hala uyukluyordu, kerahete kalmanın acısı hala geçmemişti.
“Uykumdan edildim.” Arabaya geçtiler. Gülsüm çocuklardan birini kendi önüne aldı. Saliha Hanım’da diğer çocuğu kendi kucağına aldığında araba çok geçmeden hareket etti. Yan yana oturan iki çocuğun kavgasına Tuğçe de katılınca ortamdaki kaos anneleri çileden çıkarmıştı.
“Talha, Ubeyde durun evladım. İneceğiz birazdan.” Çocuklar annesini hiç dinlemeden daha da fazlalaştırmışlardı kavgayı. Elif, sıkıştığı köşeden gözü korkarak izledi çocukları. Bu gece nasıl bir gece olacağını az buçuk tahmin edebiliyorlardı. Kınayan gözleri çocuklardayken içinden ben bu canavarların halası mıyım diye geçirdi.
Kendilerini kapıda karşılayan aileyle selamlaşıp kucaklaştılar. Bahçeye kurulan kocaman bir masa ve hemen etrafında oturma yerleri misafirleri bahçeye yönlendirdi. Nevin Hanım ve İsmail Bey her zamanki misafirperverliğini gösterdiler.
“Hoş geldiniz.” Merdivenlerden inen Kübra kucağındaki Zehra’yı indirip önce büyüklerle sarılıp ardından kızlarla sarıldı. Kübra Züleyha arasından iki yaş vardı ama iyi anlaşırlardı. Herkes bir köşede sohbete dalmışken Elif’in bakışları uzak köşede abisi Bilal’le konuşan Akif’e kaydı ve hemen vazgeçti. Kemikli yüzünü kaplayan kirli sakalından çıkan o gamze alenen ortadaydı. Ne konuşuyorlardı bilmiyordu ama Akif’i ilk defa böyle görüyordu. Gülümsüyor, şakalaşıyordu. Elif onun hep sessiz yanına denk geldiği için böyle görmesi biraz olsun şaşırttı.
O an içini kıpır kıpır edecek bir şey oldu; Akif’le göz göze geldiler. Genç kız yakalanmanın verdiği panikle gözlerini dahi kaçıramadı. Sanki tutukluk yapmış gibi de bakmaya devam ediyordu. Akif’in bakışlarını kaçırması ile o da sert bir tokat yemiş gibi önüne döndü. Böyle yapmaya devam ederse kendine daha fazla kızacaktı.
Nevin Hanım, dirseğiyle Saliha Hanım’ın kolunu dürtükledi. İkisi de Elif’le Akif’i izleyedururken Nevin Hanım’ın bir türlü oğluyla konuşamaması ise elini kolunu bağlamıştı. Bu gece için ikisinin arasını yapacaktı ama Akif’in son anda işinin çıkması konuşmalarını yarım bırakmıştı.
“Akif’le konuşabilseydim, şimdi ikisi konuşuyor olurdu.” Saliha Hanım Nevin Hanım’ı onaylayıp, “Yoksa bizimkilere baksak ömür boyu böyle kalırlar,” dedi. İkisi de gülüştü. Nevin Hanım’ın olağanca çabası bu gece için büyük hayal kırıklığına dönmüştü. Ne planlar yapmıştı, ne çok şey düşünmüştü ama Akif’e yetişmek mümkün değildi.
“Elif, bana yardım eder misin kızım?” Elif, daldığı hülyalardan Nevin Hanım’ın sesi ile ayrıldı. Başını kaldırıp baktı, sanki bir olumsuzluk onu yer çekimiyle oturduğu yere çekiyordu ama kalkmaktan başka çaresi yoktu. Hem böyle birden çağırması pek hayra alamet değildi. Peşi sıra gitti. Mutfağa geldiklerinde Nevin Hanım’ın dediği ile köşedeki tepside duran börekleri kesmeye başladı. Bu suskunluk Elif’in zihnine olur olmadık düşünceler yüklüyordu.
“Ee nasıl gidiyor kızım?”
“İyi gidiyor çok şükür Nevin ablacığım. Sen nasılsın?” Nevin Hanım bir yandan sarmaları tabağa koyarken bir yandan Elif’e bakıyordu. Genç kızın vakur duruşu her zaman hoşuna gitmişti kadının.
“Ben de iyiyim şükür, ev kurs uğraşıyoruz işte.” Genç kıza biraz daha bakıp iç geçirdi. Akif’le konuşabilseydi şimdi içeride ikisinin konuşmalarını bekliyor olacaklardı. Yine de yavaştan ilerlemesine gönlü elvermediği için bu akşam o işi araya sokacaktı.
“Vakfın yemeğinde yoktun, bir sıkıntı yoktur umarım.” Elif, elindeki tabağı masanın üzerinde duran büyük tepsiye koyup ardından Nevin Hanım’ın hazırladığı tabakları da yanına koydu.
“Yok çok şükür, o gün işlerim vardı onlarla uğraştım.” Başını salladı genç kız. Birlikte hazırladıkları kocaman tepsiyi doldurmuştu bile. Elif tepsiyi alacakken Nevin Hanım onu durdurdu.
“Dur kızım, belinimi ağrıtacaksın? Akif alır onu.” Genç kızın konuşmasına fırsat vermeden mutfaktan çıktı. Merdiven başında seslendiği Akif bir süre sonra annesinin yanına geldi.
“İçerideki tepsiyi alda, masayı kuralım artık oğlum.”
“Tamam anne, sen örtüleri ser getiriyorum ben.” Nevin Hanım çekmeceden iki örtü alıp evden çıktı. Akif’in mutfağa girmesi ile Elif elindeki tabakla Akif’e baktı. Akif Elif’i görmenin şaşkınlığı ile Elif ise Akif’i görmenin heyecanıyla ne yapacaklarını bilemediler. İkisi de tebessümle başlarını sallarken söze ilk Elif atıldı.
“Ben getirecektim ama Nevin abla seni çağırdı.” Akif, masanın üzerinde duran büyük tepsiyle, “Ağır gibi sanki, iyi yapmış,” dedi. Masanın üzerinde duran tepsiyi alıp Elif’e bir kere bile bakmadan mutfaktan çıktı. Genç kızda düşen omuzlarıyla beraber Akif’in peşinden ilerledi. İki genç bahçeye geçerken sohbet olduğu yerde devam ediyordu. İki ayrı masaya gelenler yerleştirildi. Çocukların etrafta koşması, beylerin kahkahalar içerisinde sohbet etmesi ve böceklerin cır cır etmesi akşamın bu vaktine çok güzel bir hatıra yerleştirmişti. Eski günlerdeki gibi hissetti büyükler. Arada dalıp gittikleri geçmişleri aralarında sıcacık muhabbete dönüşüyordu.
Herkes yerine yerleşti. Çatal kaşık sesleriyle beraber hanımlarda kaldığı sohbete devam etti. Nevin Hanım’la Saliha Hanım iş hakkında konuşurlarken Züleyha ile Kübra’da kendi aralarında konuşuyorlardı. Sohbet dönüp dolaşıp ortama herkesi dâhil etti. Kübra, “Melike’nin nikâhı varmış, icazete gelmeyecek mi anne?” dediğinde Nevin Hanım, “Nişanlısının tayini çıkmış, bu yüzden erkene almışlar nikâhı,” demesi Kübra dâhil herkesin aklında kalana cevap olmuştu. Melike, hem kursun hem de mahallenin gözde hafızlarındandı.
“İcazeti çok istemişti, hayırlısı olsun. Sanırım onlar düğün yapmayacaklar.” Kübra, ağzından son anda çıkanla dediğine pişman oldu. Melike’nin anne ve babası birkaç ay öncesinde bir trafik kazasında vefat etmişlerdi. Evinde kaldığı babaannesinin ise pek maddi durumu olmadığı için mahalle nikâhı için vesile olabilecek parayı toparlamışlardı. Zaten Melike’de pek düğün yapmak istemiyordu, velev ki ailesinin acısı daha tazeyken aklına bile gelmiyordu.
Kimse bir cevap vermedi, zaten sorunun cevabı da ortamdaki huzursuzluktan belliydi. Saliha Hanım, “İcazet için kıyafetleri sizler tasarlayacaktınız, bu yüzden bizim aklımızda bir tasarım var, dikimi size ait artık kızlar. En azından tesettüre yönelik olsun, hazırlar oldukça gösterişli. Her ne kadar kadınlar arası olsa da, belli olmaz,” dediğinde Kübra ve Züleyha hiç tereddüt etmeden kabul ettiler. Yıllarca dikiş kursuna gitmeleri ilk defa işlerine bu kadar çok yarayacaktı.
“Kızlar buna çok sevinecek. Biz de para değil dua kazanacağız.” Kübra’nın heyecanı herkesi güldürdü. Her sene dikilen kıyafetlerin maddiyatını Saliha Hanım ve Nevin Hanım karşılıyordu. Bu yüzdende günlük giyime uygun olan ama şık bir şeyler tasarlamak onlar için fazlaca tatmin edici oluyordu.
“Hafızlarımız zaten çok güzel bir mertebeye ulaşıyorlar, bizde onların şefaatini alacağız inşallah ahirette. En azından sözlerini alırız.” Saliha Hanım’ın dediğine kadınlar kahkaha ile güldü. Ortaya atılmış bir füze gibi heyecan bu geceye dâhil oldu.
Yemeklerin ardından içilen çayları Elif ve Kübra hazırlamak için mutfağa geçti. Züleyha da peşlerinden gelince çayla beraber muhabbeti koyulaştırmışlardı. Elif, lavaboya gitmek için mutfaktan çıkınca hemen köşedeki odada bir ses duydu. Merakla oraya ilerledi. Gördüğü şeyle yüzündeki gülümseme çoğaldı. O an sadece bu manzarayı izlemek istedi, birazda çekindi. Manzarası o kadar güzeldi ki izlemese ayıp edecekmiş gibi geliyordu.
Akif daha yeni bitirdiği namazıyla seccade başında oturmuş, bir dizine yeğeni Zehra’yı, diğer dizine ise Tuğçe’yi almıştı. Asya, Talha ve Ubeyde ise hemen aralık bıraktığı bacaklarının arasında oturuyordu. Elif, buna şahit olmanın getirdiği merakla sadece izledi.
“Çen namazı kılarken sıytına Asya çıktı,” dedi Zehra kardeşini şikâyet etmek ister gibi. Akif, gülümseyerek Zehra’yı dinlerken Asya, “Çen de çıktın, göydüm ben şeni,” demesiyle Akif bu hallerine ufak çaplı kahkaha attı. Daha üç ve dört yaşlarındaki iki kız kardeş anlaşamaz hâlde birbirlerini şikâyet ediyorlardı.
“Evet Akif’cim, Zekka’da çıktı.” Gülmemek için kendini zor tutuyordum şu an. Zehra ters ters Tuğçe’ye bakarken birazdan birbirleriyle kavgaya tutuşacaklardı.
“Akifcim değil, Akif abi diyeceksin Tuğçe.” Altı yaşlarındaki ikizlerden Talha konuşmuştu bu sefer. Tam bir abi modundaydı, gelirken arabada kavga etmeyen kendisi değilmiş gibi. Kaşları aralandı bu hallerine Elif’in. Tuğçe’nin omuz silkmesi bile edalıydı.
“Hayıy, abim değil o benim. Ben onunla eflencem. Beni bekleyeceksin değil mi Akifcim, ben hemen büyüyüm bak göy.” Elif yerine Akif kahkaha attı, Elif ise kendini zor tutuyordu. Yine de bu güzelliği izlemek için sessiz kalmalıydı. Sadece çocuklara bakıyordu hem, yanlış bir şey yapmadığını düşünüyordu.
“Bir defa Akif abi Elif’le evlenecek. Bacak kadar boyunla bir de evleneceğim diyorsun.” Duyduğu şey donup kalmasını sağladı genç kızın, keza Akif’in de öyle. Bu şaşkınlık ilk defa duyulan sözlereydi. Akif’in yüzü dona kalırken, “Nereden duydun bakayım bunu sen?” diye sordu. Talha, rahat bir tavırla, “Nevin teyze ile babaannem konuşurken duydum,” demesi o an Akif’i pek şaşırtmadı. Zaten gün yüzünde olan bu kararları kendisine söylemeseler de seziyordu. Başını yan tarafa çevirdiği an Elif’le göz göze geldiler. İkisi de bu itirafla ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Elif tek bir söz bekledi ama Akif ona istediğini söylemedi. Genç kızın doldu gözleri. Karşısındaki adamın bu kadar tepkisiz olması kalbini sızlattı. Genç adam fark ettiğinde gözlerini artık burada durmanın bir manasını bulamadı. Bu yüzden döndü arkasını ve genç adam seslense de umursamadı. O çatılan kaşlarda bir kaybı buldu.