Bölüm 1: Duyguların Sessiz Çığlığı
Dijital Şehir, gökyüzüne uzanan neon ışıklarıyla parıldıyordu. Gecenin karanlığı, yapay zekalar tarafından kontrol edilen dev ekranlarla aydınlatılmıştı. Her köşede, insanların duygusal durumlarını analiz eden ve onlara "en uygun" içerikleri sunan reklam panoları vardı. İnsanlar, yüzlerinde donuk ifadelerle, birbirlerine dokunmadan, konuşmadan, sadece sanal gerçeklik gözlükleri aracılığıyla iletişim kurarak yürüyorlardı. Burası, Dijital Seçkinler'in dünyasıydı. Duyguların bastırıldığı, teknolojinin hüküm sürdüğü bir distopya.
Anya, Dijital Şehir'in kenar mahallelerinden birinde, bir çatı katında yaşıyordu. Burası, Duygusal Dışlanmışlar'ın sığındığı yerlerden biriydi. Penceresinden, şehrin parıltılı silüetini görebiliyordu. Ama o, o ışıklara hiçbir zaman ait olamamıştı. Anya, gerçek duygularını koruyan, teknolojinin kölesi olmayı reddeden bir avuç insandan biriydi. Onun için, duygular bir lüks değil, bir gereklilikti.
O akşam, Elias ile buluşmuşlardı. Elias, Anya'nın en yakın arkadaşıydı. Teknolojiye karşı şüpheci, zeki ve esprili bir adamdı. İkisi, çatı katında oturmuş, Dijital Şehir'in yapaylığı hakkında konuşuyorlardı.
"Bunu daha fazla kaldıramayacağım, Elias," dedi Anya, pencereden dışarı bakarken. "Herkes robot gibi davranıyor. Hiç kimse gerçekten hissetmiyor. Hiç kimse gerçekten yaşamıyor."
Elias, elindeki eski bir kitabı karıştırıyordu. Kitap, Dijital Devrim öncesine aitti. Kağıdın kokusunu içine çekti ve gülümsedi. "Belki de onların gerçekliği bu, Anya. Belki de biz, onların dünyasında yaşamak için fazla 'insanız'."
Anya, Elias'a baktı. Onun gözlerinde, kendi hissettiği umutsuzluğu görüyordu. "Ama bu böyle devam edemez. Bir gün, bu yapaylık hepsini yutacak. Ve o zaman, geriye hiçbir şey kalmayacak."
Elias, kitabı kapattı ve derin bir nefes aldı. "Belki de bir şeyler yapmalıyız. Sadece oturup, her şeyin çökmesini bekleyemeyiz."
Anya, Elias'ın sözlerini düşündü. Haklıydı. Ama ne yapabilirlerdi ki? Dijital Seçkinler, her şeyi kontrol ediyordu. Duygusal Dışlanmışlar ise sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.
O gece, Anya uyuyamadı. Yatağında dönüp dururken, bir şeylerin değişmesi gerektiğini hissediyordu. Ama nasıl? Sabaha karşı, pencereden dışarı baktığında, gökyüzünde garip bir ışık gördü. Parlak, yeşilimsi bir ışık. Daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Işık, bir süre sonra kayboldu. Ama Anya, o andan itibaren, bir şeylerin değişmeye başladığını hissetti.
Ertesi gün, Anya, Duygu Sığınakları'ndan birine gitmeye karar verdi. Burası, Duygusal Dışlanmışlar'ın toplandığı, güvenli bir yerdi. Sığınak, şehrin altındaki eski bir metro istasyonundaydı. Duvarlar, renkli grafitilerle kaplıydı. İnsanlar, birbirleriyle konuşuyor, gülüyor, gerçekten yaşıyorlardı. Anya, buraya her geldiğinde, kendini evinde hissediyordu.
Sığınakta, Profesör Arion ile karşılaştı. Profesör, Duygu Hırsızları'nın kökenini araştıran bir bilim insanıydı. Yaşlı, bilge bir adamdı. Anya, onunla sohbet etmek için yanına oturdu.
"Profesör, dün gece gökyüzünde garip bir ışık gördüm," dedi Anya. "Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Sizce bu ne olabilir?"
Profesör Arion, gözlüklerini çıkardı ve Anya'ya baktı. "Anya, senin gibi gençlerin hala duygularını koruyabilmesi, umut verici. Ama bu ışık... Bu, bir uyarı olabilir."
"Bir uyarı mı? Ne tür bir uyarı?"
Profesör, derin bir nefes aldı. "Duygu Hırsızları hakkında bir şeyler duydun mu?"
Anya, başını iki yana salladı. "Hayır. Kim onlar?"
Profesör, etrafına bakındı ve alçak bir sesle konuşmaya başladı. "Duygu Hırsızları, antik bir varlık. İnsanlığın duygusal dengesini korumak için yaratılmışlar. Ama yüzyıllar önce, bir şeyler oldu ve onlar kayboldular. Efsaneye göre, bir gün geri dönecekler. Ve o zaman, dünya değişecek."
Anya, Profesör'ün sözlerini dikkatle dinledi. Bu, onun için tamamen yeni bir bilgiydi. "Peki, bu ışık, onların geri döndüğünün bir işareti olabilir mi?"
Profesör, omuzlarını silkti. "Bilmiyorum. Ama eğer öyleyse, çok geç olmadan bir şeyler yapmalıyız."
O akşam, Anya, Duygu Sığınakları'ndan ayrıldığında, kendini daha da kararlı hissediyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Ama ne? Eve dönerken, bir sokak köşesinde durdu ve gökyüzüne baktı. O garip ışığı tekrar görmeyi umuyordu. Ama gökyüzü boştu.
Aniden, arkasından bir ses duydu. "Seni buldum."
Anya, hızla döndü. Karşısında, siyah bir pelerin giymiş, gözleri parlayan bir adam duruyordu. Adam, ona doğru bir adım attı. "Sen, duygularını koruyabilen nadir insanlardan birisin. Ve benim sana ihtiyacım var."
Anya, geri adım attı. "Kimsin sen?"
Adam, pelerininin kapüşonunu geri attı. Genç, keskin hatlara sahip bir yüzü vardı. Gözleri, derin ve gizemliydi. "Benim adım Kai. Ve seninle tanışmak için çok bekledim."
Anya, kalbi hızla çarparak, Kai'ye baktı. Bu adam, bir Duygu Hırsızı mıydı? Ve eğer öyleyse, ondan ne istiyordu?