4

1023 Kelimeler
CİHANGİR Ahmet amcamdan haber geldiğinde attığı konuma nasıl gittiğimi bilemedim. Okan piçini amcamın adamları polis kıyafetleri içinde teslim almışlardı. O ise gerçekten polis olduklarına inanıp beni şikayet ediyordu. Dua etsin Yeliz’i bulmam gerek, onu canlı bırakıp eve girdim. İçerdeki diğer Sahte polisler bir kadınla birlikte üst kata çıkıyordu. Amcama bakıp “Yeliz burda mı?” diye sordum. “Burda,” dedi. “Eğer bir gün daha geç kalsaydık sabaha karşı öldürüp gömecekmiş.” Nefesimin kesildiğini hissettim. O kadın üst kata polisleri götürürken merdivenleri ikişer üçer koşarak çıktım. Gösterdiği kapıyı açtığımda tavan arasında bir deri bir kemik hasta yatan küçük karımı gördüm. Burnumun direği sızlarken gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. “Küçüğüm…” diye fısıldadım. O beni duymuyordu. Derin bir uykudaydı. Koluna takılı olan serumda ne olduğu bile belli değildi. Hızla serumu kolundan söküp onu bağrıma bastım. Ona sarılıp hıçkırarak ağlarken nefes aldığı için binlerce kez şükrettim. Ölmemişti… Beni, ikizlerimizi bırakıp gitmemişti. “Bitti küçüğüm, her şey yoluna girecek.” Alnını öperken iç çektim. Binlerce kez öpsem yetmezdi. Bunun bir hayal olmadığına inanmak çok zordu. Onu kucaklayıp ayağa kalktım. Kokusunu içime çekerken yüreğim paramparça haldeydi. Onu bu hale getiren şerefsizi bu hale getirmeden toprağa gömmeyeceğim! Amcam bile dolu dolu gözlerle Yeliz’e bakarken “Hastaneye götürüp kanına baktıralım. Bu şerefsiz Demet’imin emanetini zehirleyerek öldürmeye çalışmış olabilir,” dedi. “Tamam amca, ne gerekiyorsa yapalım. Nolur, Yeliz’i kurtar.” Hızla Yeliz’i arabaya taşıyıp hastaneye doğru sürdüm. Amcama ait özel hastaneye gelmiştik. Yeliz yoğun bakıma alınmıştı. Bize ise beklemek kalmıştı. Asya Nur’u ararken ellerim titriyordu. Ona bu haberi vermek öyle garipti ki, sanki rüyadaydım. Bir gün “Yeliz yaşıyor,” diyeceğim hiç aklıma gelmezken şu anda bunu Asya Nur’a söylüyordum. “Ne dedin Cihangir? Anlayamadım…” “Yeliz ölmemiş… Ona sarıldım. Kokusunu içime çektim. Doya doya öpemedim ama sımsıkı sarıldım. Nefes alışını duydum…” Asya Nur’un sesi titriyordu. “Kardeşim… Yaşıyor,” dedi ve sonra düşme sesi geldi. Melik Şah’ın sesini duydum. “Asya Nur, kendine gel… Asya Nur!” diyordu panikle. Sonra bana bağırdı. “Karıma ne dedin lan! Niye bayıldı!” dedi kızgınlıkla. Sesimi bulmakta zorlandım. Telefonu bile zor tutuyordum. “Abim… Abimmm… Yeliz yaşıyor… Adana’da kaybettim, Adana’da buldum onu…” Melik Şaha ilk defa abim diyordum. Sevincimden taşı öpesim, ağaçları sırtlayasım vardı. “Ne diyorsun oğlum? Bak ben de bayılacak gibiyim. Asya’m kalk… Kalk Adana’ya gidiyoruz…” dedi Melik Şah telaşla. Jetle hemen geleceklerine şüphem yoktu. Asya Nur için o bir saatlik yol belki de bir ömür gibi olacak. Ben o merdivenleri çıkarken bile sanki hiç bitmeyecek sandım. Telefon kapandığında Zelal gülümseyerek koridorda bana doğru koşuyordu. “Abicim, demiştim sana… Yeliz yaşıyor, ben katil değilmişim…” dedi sevinçle. Zelal’e sımsıkı sarıldım. “Sayende… Onun gidişi de, kurtuluşu da senin sayende deli kız,” dedim. Koca adam utanmadan küçük kardeşime sarılmış ağlıyordum. “Her şey bitti mi abi? Okan’dan kurtulduk mu artık?” “Amcam icabına bakıyor.” Zelal geri çekildi ve gülümsedi. “Vay be, Karacaların Kraliçesi oldum desene. Bu durumda Okan’ın sahip olduğu her şey bana kaldı.” Zelal yine şaşırtmıyordu. Yeliz için yardımcı olunca bir yıl içinde biraz olsun değişti sanmıştım ama o yine bildiğimiz Zelal’di. Kendi çıkarları için Okan’ı el verdiği ortadaydı. Olsun, en azından bana hayatımın en büyük iyiliğini yapmıştı. Zelal olmasaydı her şey için çok geç kalacaktım. Ahmet amcam aradı. Telefonu açtığımda arkadan işkence çeken Okan’ın bağırma seslerini duydum. Bu ses içimi az da olsa rahatlatmıştı. “Yeliz’in durumu nedir?” “Bilmiyorum amca, henüz kan sonuçlarını bekliyoruz. Yeliz’i yoğun bakıma aldılar.” “Gelişme olursa haberdar et beni. Bu arada Asya Nur’u aradın mı?” “Aradım ama heyecanlanıp bayıldı. Melik Şah’a da söyledim. O da çok sevindi. Şimdiye yola çıkmışlardır,” dedim. “İyi, sen hastaneden ayrılma. Bu iş polise intikal etmeyecek. Okan itinin ifadesini bizzat alacağım.” “Onu bana bırak. Ellerimle öldüreceğim!” “Sen bu işe bulaşma, ben Demet’imin kızına bunu yapanı kimseye bırakmam! Sert kayaya çarptı, haberi yok!” Amcam hala rahmetli ilk karısından bahsederken sanki yaşıyormuş gibi konuşuyordu. Selin Hanım bile Demet’i unutturamamıştı. Zaten ona benzediği için evlendiğini hepimiz biliyorduk. Selin Hanım da gerçekten çok iyi bir insandı. İkizlerime kendi çocuklarına bakar gibi sahip çıkmıştı. Öz babamız öz oğluna sahip çıkmazken Ahmet amcam Melik Şah’ı oğlu bilip bize de kol kanat germişti. Zor günümüzde hep amcamız yanımızdaydı. Sonra aklıma Rüzgar geldi. Rüzgar’ın da bilmesi lazımdı. Hiç tanışmamış olsa da Yeliz’in yaşadığını haber vermem lazımdı. “Amca, Rüzgar’a haber vermemiz lazım. Yeliz Rüzgar’ın anneden bir kardeşi sonuçta,” dedim. “Doğru haklısın. Ben arayıp söylerim.” “Tamam amca.” Telefonu kapatınca derin bir nefes aldım. Zelal ise gayet keyifliydi. “Abi, babamı arayıp haber versek mi? Zengin olduğumu öğrenince eminim ki çok sevinecek. Tabii Yeliz’in yaşamasına da sevinir,” dedi. “Onunla uğraşamam şimdi. Helin arıyor, haberi aldı mı acaba?” Telefonu açmakla açmamak arasında kaldım. Telefonda kapanınca geri dönmedim. “Zavallı ya, hem malından oldu hem kocasından. Zaten mıymıntıydı. Yeliz ondan daha iyi, boşver açma arayıp dursun uyuz şey,” dedi. “Zelal o kızın suçu günahı yok. Böyle konuşma,” dedim. Helin için üzülüyordum. İnsan ailesini seçemiyordu işte… “Ayrıca Karacalardan tek kuruş almayacaksın. Ne var ne yok Helin’e vereceksin.” “Abi, ben o pisliğin kahrını bir yıldır çekiyordum! Şantajlarına boyun eğdim, her türlü eziyetine katlandım! Ben onun zorla karısı olmak zorunda kaldım! Okan ölürse kimse kusura bakmasın, kalan malda herkesten çok benim hakkım var!” “Zelal, bunu tartışmayalım. Yeliz önce iyileşsin konuşuruz nasıl olsa. Hadi sen de adamlarla gidip eşyalarımızı topla, bebekler zaten babanın yanında. Sen de babanın yanına git. Gelişme olunca haberleşiriz.” “Hemen bir w******p grubu açayım. Herkesle tek tek uğraşmazsın.” “İyi olur.” Babamı aradım. “Nihayet, bir anda ikizleri alıp getirdin. Ne oldu demedin. Bir sorun mu var?” “Yeliz’i buldum. Şu an hastanedeyiz,” dedim. “Hangi Yeliz? Senin rahmetli karın olan Yeliz mi?” “Rahmetli falan deme, yaşıyor! Yoğun bakımda ama eminim, çıkacak. Bebeklerimize bir yılın acısını çıkararak sarılacak…” Babam rahatlayarak “Zelal katil değil mi,” diye sordu. “Değil baba. Yeliz’i Okan ölü gösterip herkesi kandırmış. Yeliz gözünü açınca ararım, torunları hastaneye getirirsin.” “Tamam ben hallederim. Sen burayı düşünme.” ***
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE