21. Bölüm

1272 Kelimeler
Tekli koltukta oturup olabildiğince yazdığım yazıyı düzenlemeye çalışıyordum. Bir şekilde Alkın'ı buraya getirirsek hepsini onun yüzüne söyleyecektim ama geleceğinden pek emin değildim. Tekrar akmak üzere olan yaşlarımı geri itmek için tavana bakıp gözlerimi kırpıştırdım. Berke'nin evine geldiğimden beri Berke odasına çekilmiş, uzun telefon konuşmaları yapmaya çalışıyordu. Bazen sinirden evin diğer ucunda olan salona bile sesi yankılınıyordu ama yerimden kalkıp oraya gidecek ne gücüm ne de cesaretim vardı. Odasının kapısı sertçe açıldığında bakışlarımı telefona çevirip yazıyı gözden geçirmeye başladım. En son isteyeceğim şey onunla da tartışmaktı. Bugün yeterince kavga kotam dolmuştu. Telefonunu sertçe geniş koltuğa fırlattığında sıçrayarak başımı telefondan kaldırdım. Şimdiden kedi gibi büzüşmüştüm. Bakışlarımı sadece telefonunda gezdiriyordum ama yüzüne bakamıyordum çünkü... çünkü korkuyordum işte. Yüzüme benden nefret ettiğini söylemesinden ya da tam bir bela olduğumu söylemesinden korkuyordum. Dolmaya başlayan gözlerimi kaçırdım ve ekranı kapanmış telefonuma baktım. Ellerim titrediği için şifreyi giremeyince derin nefes aldım. Alkın'ın dedikleri yüzünden kendimi kesinlikle fazlalık hissediyordum. "İyi misin?" Berke'nin sakin çıkarmaya çalıştığı sesi kulağıma dolarken boğazımı temizleyip ona bakmadan başımla onayladım. "İyiyim. Sadece... eve gidersem daha iyi olur. Fazlalık olmak istemiyorum." Hızla yerimden kalktığımda başımın döndüğünü hissettim. "Dila sakin olup oturur musun? Hiçbir yere gitmiyorsun. Bizimkiler buraya gelecek." Kolumdan tuttuğu gibi beni geniş koltuğa oturttu. İstemeden inleyip kolumu ondan çektim ve ovuşturdum. "Canını mı yaktım?" Hızla kolumun üzerinde gezinen parmaklarımı çekip başımı iki yana salladım ama canım yanıyordu. "Bir şey yok." "Dila kolunu açar mısın?" Nazikliğinin son kırıntılarını kullanırken olabildiğince direnecektim. Kolumun hali en son çok kötüydü ve mucizevi bir şekilde iyileşmediyse hala çok kötü olmalıydı. Koluma bakmaması için koltuğun köşesine kaydım ve ona arkamı döndüm. Hâlâ ondan, daha doğrusu kelimelerinden korkuyordum ama kolumu görmesini de istemiyordum. "Bunu sen istedin bücür." Belimden çektiği gibi beni koltuğa boylu boyunca yatırdığında korkuyla çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım. Bir eliyle bileklerimi kavramış, diğer eliyle de acıyan kolumunu sıyırıyordu. Direnmem bir işe yaramadığı için durdum ve yüzleşmeye çalıştım. "Siktir. Bu morluğu o sikik kardeşim mi yaptı sana?" Bileğimdeki elini çekip morluğun üzerinde gezdirdi parmağını. Hızla doğrulup kolumu ondan çektim. Yeşil gözleri ile karşı karşıya gelirken bakışlarım netti. "O kişi Alkın değildi. Hem... ben kapıdan çıkabileceğimi düşünmüştüm ama olmadı işte." "Alkın'ın cidden tedavi olması gerekiyor! Siktiğimin belası yeniden yükseliyor olamaz." Anlamsızca ona baktım. Ne diyordu ki? Bu da ne demekti? Berke de bakışlarımdaki şaşkınlığı fark edince gergince uzaklaştı benden. "Ne demeye çalışıyorsun Berke?" "Hiç... sadece Alkın'a sinirlendim ve bir anda çıktı ağzımdan." Normalde mükemmel rol yapan Berke bir an tökezlemişti. Oturduğum yerden kalkıp hemen onun karşısında durdum. "Bana hemen anlatıyorsun Berke." "Benim anlatabileceğim bir şey değil. Bu benim olayım değil. Alkın'a sor." Derin nefes alıp ellerimi saçlarıma daldırdım. Ben ondan bir şey saklayınca kafayı yiyecek gibi olmuştu ama o benden hala bir şeyler saklıyordu. Ben de çıldırıp keşke hayatıma girmeseydin mi demeliydim ona? Zil çaldığında Berke hızla kapıya ilerledi. Onun için iyi bir kaçış yoluydu ama ben bunu öğrenecektim. Daha önce tedavi mi olmuştu Alkın? Bunu öğrenecektim. Ayaz önde, Gökdeniz ve Bartu arkada gelirken ellerimi saçımdan ayırıp onlara baktım. Kızlar görünürde yoktu ama buna da şükür. "Ayaz... Alkın nerede biliyor musun?" Ayaz abi edasıyla yanıma gelip iri cüssesiyle beni sardığında istemsizce gözlerim tekrar doldu. Ben de ona sarıldım. "Ayaz ben onu kırmak istemedim yemin ederim. Berke de istemedi." Ayaz benden ayrılıp ellerimden tuttu. "Oturup her şeyi en düzgün şekilde anlatmanızı istiyorum. Ben hiçbir sik anlamadım çünkü." "Doğruyu söylemek gerekirse ben o sıra Simge ile kavga ediyordum olayı bile anlamadım. Özet geçersiniz." Gökdeniz gözlüğünü düzeltti. Pek neşesi yerinde gözükmüyordu. "Size ne oldu?" Diye merakla sordum. Gökdeniz burukça gülümseyip omuz silkti. "Şu sıralar sinirlerimiz bozuk ama düzelir yani... umarım." "Olayı anlatacak mısınız artık yoksa sizin gizli aşık olduğunuza inanmaya devam mı edeyim?" Bartu kısık gözleriyle bize bakarken Berke sinirle seslendi. "Sikerim belanı düzgün konuş." "Bana aşık olduğunu bu kadar belli etme Berke aşkım. Ben de nasıl bu zilliyle çıkarsın diye düşünüyordum. Alınma Dila." Bartu ne kadar eskisi gibi davransa da hala onun dedikleri yüzünden buruk hissediyordum. Bazen insanların sinirle çok fena şeyler söylediğini biliyordum da bu kadar acıtacağını bilmiyordum. "Şimdi susun da oturup detaylıca konuşalım." Üçü, üçlü koltuğa oturdular. Biz de karşılarında duran tekli koltuklara oturup olayı bütün ayrıntılarıyla anlattık. Berke de yeterince ciddi ve net bir şekilde tiyatroda olmak istemediğini belirtmiş, beni bu oyun için bile öpmeyeceğini altını çize çize söylemişti. Bartu'nun bizi öyle görmesinin nedeninin de bu olduğunu açıklamıştık ve Bartu kesinlikle yerin dibine girmişti. "Yani... siz o yüzden mi o kadar yakındınız?" Bartu gözlerini kaçırarak sordu. Burukça gülümseyip yanağımdan akmak üzere olan gözyaşını kuruladım. "Bu yüzdendi. Berke bana o sıra 'sadece bu kadar yakın olacağız, seni öpmeyeceğim' gibi bir şey diyordu ama sen bunu bizim Alkın'ı aldattığımıza yordun." Bartu gözlerini kaçırıp saçını karıştırdı. Pişmanlığı her halinden belli oluyordu ama hemen onu affedemezdim. "Ve buna inanıp Alkın'ın içine kurt düşürdün." Berke sert sesiyle konuşurken ona dönüp gülümsedim. "Bize sert davrandıkları gibi davranma Berke." Nezaket en etkili silahlardan biriydi bence. Çünkü hata yaptığını fark eden kişi istemsizce utanıyordu. Berke bunu pek anlamasa da sustu. "Şimdi ben anladığımı anlatıyorum siz de detayları birleştiriyorsunuz." Gökdeniz gözlüğünü düzeltti ve ikimize de kısa bakışlar attı. "Siz ikiniz tiyatro oyunundasınız ve bir nevi Romeo ve Juliet oldunuz." Daha devam edeceği zaman onu durdurmak zorunda kaldım. "Hayır, Joe ve Sofia'nın hikayesi bu. Hiç benzemiyorlar!" Hepsi öküz olduğu için sinirle derin nefes alıp gözlerini devirdiler. Ben ise kollarımı göğsüme bağlayıp onlara kötü kötü baktım. Ne anlarlardı ki bunlar? "Her ne sikimsolik şey ise. Neyse... Siz en sonunda öpüşmeniz gerekiyor ama öpüşmeyeceksiniz." "Hayır tabii ki Gökdeniz! Berke'ye o gözle bakmam!" Bir anda yandan yandan Berke'ye baktım. Cidden etkileyici bir çocuktu ama bunu düşünmeyi bile kendime yasaklamıştım. Başımda yeterince bela verken onun etkileyici olduğunu kabul etmezsem daha iyi olurdu. "Tamam sakin ol Dila reis. Alkın bunu öğrenince çıldırdı yani." "Aslında çıldırmak az olur benim belamı veriyordu." Kollumu ovuşturdum istemsizce. Ayaz sessizliği bozup kardeşi adına konuştu. "Sana sert davrandığı için üzgünüm, Dila ama bir anda bu kadar sinirlenmesi pek iyiye işaret değil. Umarım eskisi gibi olmaz." Berke boğazını temizlediğinde Ayaz'dan aldım bakışlarımı ve Berke'ye baktım. Yeşil gözleri erkeklerin oturduğu taraftaydı. İçimde oluşan sinirle koltuğun kenarında duran kolunu cimcikledim. "Benden ne gizliyorsunuz? Alkın'a ne oldu? Ne konuda tedavi oldu?" Berke kolunu ovuştururken sırayla hepsine baktım. Bartu ben yokmuşum gibi başını diğer tarafa çevirmişti. Gökdeniz ise gözlüğünü çıkarmış beni görmüyor numarası yapıyordu. Berke net bir şekilde sessizdi ve bu da sinirimi bozuyordu. Ayaz, aralarında en normal duran kişiydi. "Dila'dan saklayamayız." diye mırıldandı Ayaz. Gökdeniz gözlüğünü takıp yanında oturan Ayaz'ın bacağına vurdu. "Alkın, öğrendiğini duyunca delirir ama." Berke sessizliği bozup konuştu. "Biri benden habersiz sırlarımı sevgilime bile söylemiş olsa sinirlenirim. Bunu biz yapamayız, Ayaz. Alkın anlatmak isteseydi anlatırdı." "Berke aşkıma katılıyorum. Alkın doğru zaman gelince anlatır bence." Arkamda duran yastığı Bartu'ya fırlattım. "Doğru zaman ne zaman? Ne diyorsunuz siz ya? Anlatın bana! Bilmeye hakkım var." "Dila bu çok hassas bir konu. Biliyorum yalandan hoşlanmıyorsun ama Alkın sana bazı konuları yalan söylemiş olabilir." Yeni bir yalan vakası ile karşılaşınca elimi şakaklarıma götürüp ovuşturdum. Yanımda oturan Berke'nin sesi kulaklarıma doluyordu. "Ayaz bunu bile söylememen gerekiyor." "Biliyorum ama kız da öğrenmeli!" Bana daha hangi konuda yalan söylemiş olabilirdi ki? İstemsizce geriliyordum. "Sana olayları anlatamam ama Alkın'ın çoklu kişilik bozukluğu olduğunu biliyorsun değil mi?" Kimse sesini çıkarmazken gözlerimi aralayıp Ayaz'ı onayladım. Derin bir nefes alıp devam etti. "Daha önceden Alkın'ın kişilik bozukluğu tekrar yükseldi. Bazen kendisinin Alkın olmadığını savunuyordu. Adı Alp miydi neydi, ben Alp'im diyordu. Ardından tam bir piç gibi davranıyordu herkese. Bir süre tedavi görüp Alp'ten kurtuldu. Yani biz öyle sanıyorduk. Yıllardır Alp'lik bir şey yapmamıştı." Elimin ayağımın boşaldığını hissettim. Kişilik bozukluğu olduğunu biliyordum ama... ama bu kadar büyük bir olay olduğunu bilmiyordum. Gözlerim dolarken daha fazla soru sormadım çünkü dedikleri gibi Alkın'ın anlatması gerekiyordu bana. Yoksa... tekrar içindeki Alp'i mi çıkartmıştım ben? Ne kadar kötü biriydim böyle...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE