4.Bölüm (Patates Kızartması)

1520 Kelimeler
Bir haftadır bu evde kalıyorum. Aslında ev demeye utanıyorum. Kocaman yalı içinde kaç odası var bilmiyorum. Bildiğim tek şey üç katlı ve benim en üst kata çıkmam yasak. Tuğrul'un odası ikinci katta, benim odamın hemen karşısı. Ama Emine hanımın odası en üst katta. Şimdilik bir sıkıntı yoktu. Benden istediği şeyler çok basit ve kolaydı. Bana gelen hastalar hakkında bilgi istiyordu. Aslın da istediği bilgileri her yerde bulabilirdi. Bana sormasına bile gerek yoktu bence. Ben günlük kliniğe gidiyor ve rutin olan işlerimi yapıyorum. Tabi çok büyük farklılıkla. Özel şöförüm var artık sabah bırakıp, akşam alıyor. Eski zamanlarıma dönmüş gibi hissetmem normal mi? Beş sene önceki yaşantıma bir anda geri dönüş yapmış gibiyim. Ama aynı ben değilim, o zaman ki düşüncelerime şimdi sadece gülüyorum. Bugün Ece Koçak'la randevum vardı. Bir sene boyunca her hafta gelsede, artık ayda sadece bir kez geliyordu. Tuğrul'un yakınlaşmak istediği kız buydu. Bildiğim kadarıyla sevgilisi vardı, ama ruh hali çok değişken olduğu için Tuğrul'un şansı vardı bence. Daha doğrusu tanıdığım en şımarık insanlardan birisiydi kendisi. Babası İtalya'da değilde Amerika'da okumasını istediği için psikolojisi bozulmuş ve sürekli sıkıntı yaşamıştı. Tabi çare olarak istediğini yapmış ve bir sene gecikmeli de olsa İtalya'da okulunu bitirmişti. Şimdi de sevgilisi olan her sıkıntısın da yanıma geliyor. Tabi yüzüne karşı gerçekleri asla söyleyemiyorum. Şımarık, geri zekalı, salak, hatta malsın diyemediğim için sadece onlar seni anlamıyor, düşünceleriniz çok farklı diyebiliyorum. En son geldiğin de sevgilisi evlenme teklifi etmişti. Neymiş bunun istediği güzellikte bir teklif değilmiş. Hiç bir organizasyon yapmadan öylece arkadaşlarının içinde teklif edip bunu küçük düşürmüş. Nasıl olurda Ece Koçak'a böyle bir teklifte bulunurmuş. Haspam bir süre arkadaşlarının yüzüne bakamamış utançtan. Acaba bugün ki derdimiz neydi merak etmiyor değilim. Odam da dalmış tüm bu saçmalıkları düşünürken Betül gelip Ece'nin geldiğini söyledi. Ece içeri girip karşımda ki koltuğa oturdu. Önce her zaman ki giriş konuşmalarından sonra asıl olaya geçtik. "Ece sen buraya gelmeden önce ağladın mı?" diye sorduğum da sanki bu anı bekliyormuş gibi konuşmaya başladı. "Bak sen bile ağladığımı anlıyorsun ama Kerem anlamıyor. Sanki beni sevmiyor gibi geliyor artık. Acaba başkası mı var diye düşünmeye başladım." "Bunu düşündürecek ne yaptı mesela? Olaylara hemen böyle bakmayalım bence." desem de neyse ki iç sesimi duymuyor. İç sesimi duysa ne olurdu acaba? Bence Kerem denen adamı tanımasam da Ece'ye tahammül ettiğine göre çok seviyor. Yoksa beş dakika çekilmiyor. Allah için güzel kız ama beş dakika konuştuktan sonra hızla uzaklaşılan cinslerden. "Doğum günüm yaklaştı, ben aylardır ona doğum günümde olmasını istediğim şeyleri şaka yoluyla söylüyorum. Ama o hiç oralı değil. Dubai'ye gidip orada güzel bir evlilik teklifi almak istiyorum. Burj Khalifa da evlilik teklifini hak etmiyor muyum ben?" Tabi canım ben de çok şey hak ediyorum ama... işte böyle saçma şeyler dinlemek zorunda kalıyorum. "Tabiki de hak ediyorsunuz. Ama bence biraz bekleyin kendinizi üzmeyin. Belki de beklediğiniz den daha güzel bir sürpriz yapar" Aslın da Tuğrul'un yaptığı teklifi kabul ettiğim için biraz da olsa pişmanlık vardı içimde. Ama bir haftadır gelen kişilerin dertlerini dinledikçe içimde zerre pişmanlık kalmadı. Sadece kendilerini düşünen bencil, şımarık insanlar. İçlerinde bir tane bile gerçekten de psikolojik zorunu olan yok. Zaten öyle bir durumları olsa eminim ki kimse duyup, bilmesin diye gelmezler. Ece ile bir saate yakın saçma sapan dertlerini dinleyip teselli ettikten sonra neyse ki seans bitti ve odadan çıktı. Kafamı masanın üzerine koydum biraz önceki duyduğum her şeyi unutmak için. Her seans sonrası kendime beş dakikalık bir dinlenme şansı veriyorum. Çünkü akıl sağlımı korumam lazım. Kafamı koyduğum masadan dışarıdan gelen seslerle geri kaldırdım. Odadan çıktığım da Ece ve Tuğrul'un ayak üstü konuştuklarını görünce yanlarına gidip "Hoş geldin sevgilim" diyerek yanağına öpücük kondurdum. "Hoş bulduk sevgilim." derken gözlerinde ki anlamsız bakışları hemen çekti. "Aaa Leyla hanım sizin sevgiliniz mi vardı?" diye şaşkın bir şekilde konuşan Ece'ye sadece "Evet" dedim. Hayır bu kadar şaşıracak ne vardı? Benim sevgilim olamaz mıydı? "Tanıştığımıza çok memnun oldum Tuğrul bey, görüşmek üzere" diyerek gidince Tuğrul kolumdan çekiştirerek odaya soktu "Sen ne yaptığını sanıyorsun Leyla???" diye bağırmaya başladı. "Ben ne yaptım manyak.. Sen söylemedin mi sevgili rolü yapacağız diye?" onun yaptığı gibi bende bağırarak karşılık verdim. "Ben sana Ece hakkında her şeyi bilmek istiyorum diyorum. Sen gördüğün ilk yerde sevgiliyiz diyorsun" diye konuşmaya devam etti. Ben nerden bileyim Ece hakkında neler düşünüyor. Bana herkes hakkında bilgi istiyorum demişti. "Ece neler anlattı? Ne için gelmiş?" deyip koltuğa yayıldı. Biraz önce kükreyen adam şimdi kedi gibi Ece neler anlattı diyor. Şeytan diyor söyleme, ama işte ben şeytana uyacak birisi değilim. Tuğrul'a her şeyi anlatıp bıraktım. Ece'nin muhteşem hayallerinden bahsettim. Burj Khalifa da evlilik teklifi almak istediğini, arkadaşlarını özel jetle oraya götürüp orada doğum gününü kutlamak istediğini her şeyi anlattım. "Tüm bunları sana neden anlattı ben onu anlamadım. Sen psikolog değilmisin magazinsel olayları sana anlatıyor." dediğin de gülmemek için kendimi zor tuttum. "Evet psikoloğum... Ama bu zenginler böyle. Her şeyi kendilerine dert edip dertleri olduklarını sanıyorlar. Hanfendinin bu istedikleri olmazsa depresyona girecek. Şimdiden kendini hazırlıyor, sonra bakın ben dedim diyecek." "İlginçmiş.. Neyse hadi eve gidelim" "Yok ben gelemem Arif gelecek." "Arif kim?" "Hastam merak etme bu sosyeteden değil. Bu gerçekten hasta" dediğim de tamam deyip çıktı. Her gün bu odaya en az üç, dört kişi geliyor ve bunlardan sadece Arif gerçekten hasta. Sanırım tedaviye ihtiyacı olan tek kişi. Tuğrul gittikten yarım saat sonra Arif geldi. Yine endişeli bir şekilde oturup "Beni takip eden birileri var, sürekli peşimdeler. Ben nereye gidersem onlarda geliyorlar" diyerek anlatmaya başladı. Her geldiğin de farklı şeyler anlatıyordu. Bir ay önce gelmiş ve evinde sekiz tane cesetle sabaha kadar oturduğunu söylemişti. Hepsinin çıplak ve kanlar içinde olduğunu anlattı. Bir ara çok korkup balkona çıktığını söyledi. Sürekli cesetler gördüğünü ve kimlere ait olduğunu bilmediğini söylüyor. Arif içi çok üzülüyorum aslında. Arif lise de üstün zekalı olduğunu öğrenmiş. On altı yaşında üniversite başlamış. En büyük hayali doktor olmakmış. İki sene tıp okumuş ama sonra ne olduğunu hatırlamadığı bir şekilde okuldan atılmış. O günden sonra da hep ceset gördüğünü anlatıyor. Bazen ameliyat ettiğini, ve çok başarılı olduğunu söylüyor. Malesef ki şizofren tanısı var. Paranoyak bir şekilde sürekli takip edildiğini düşünüyor. Arif sürekli pencereden bakıp bak oradalar desede her baktığım da kimseyi görmedim bugüne kadar. "Leyla biliyor musun dün gece çok garip bir şey oldu. Ben en çok yapmak istediğim şeyi yaptım. Dün gece ben kalp nakli yaptım. Kalp ellerim de atıyordu hissettim. Çok heycan vericiydi." diye resmen kıpır, kıpır mutlulukla anlatıyordu. "Peki Arif sonra ne oldu? Hasta nere de durumu nasıl şimdi?" "Bilmiyorum Leyla bilmiyorum... Sonrası yok hatırlamıyorum. Ameliyat yaptığım her anı hatırlıyorum, ama sonra ne oluyorsa her şey gidiyor bende" diyerek kafasını ellerinin arasına alıp yine kendini sıkmaya başladı. "Arif sen ilaçlarını alıyor musun?" "Evet alıyorum ama onlarda işe yaramıyor" dediğin de bir önceki verdiğim ilacı değiştirmeye karar verdim. Sanırım böyle giderse Arif'in bir süre hastanede tedavi olması gerekecek. Arif yine kendi söyleyeceklerini söyleyip, buraya gelmesinler seni rahatsız etmesinler deyip bir anda odadan çıkıp gitti. Arkasından seslensem de duymadı, yada duymak istemiyor bilmiyorum. ..... Tuğrul Bugün ilk adımı atıp Ece'yle tanıştım. Sosyal medya hesaplarında ki fotoğraflar da daha güzeldi sanırım. Teyzem bunlar hep makyaj güzeli diyordu sanırım haklıymış. Leyla'nın güzel olmadığını söylemiştim. Ama görünce teyzem bayılmış ve çok güzel kızmış sakın aşık olayım falan deme diye uyardı. Hayır ben sarışın seviyorum Leyla esmer bence güzel de değil desem de bugün Ece ile Leyla'yı yan yana görünce ne demek istediğini anladım. Heleki Ece'nin ağzını yaya, yay konuşması dudaklarını ördek gibi büzmesi çok iticiydi. Oysa ki Leyla konuşurken masal dinliyormuşum hissi vardı. Leyla'yı da alıp eve gitmek istesem de hastam var deyip gelmedi. Tabiki de kim olduğunu görmeden gidecek değildim. Cabbar'a arabayı biraz ilerde bekleyecek şekilde konumlandırıp bekledim. İçeriye giren lavuğu sanki bir yerde gördüm ama nerede?? "Cabbar hadi şirkete burada işimiz bitti" diyerek ofise geçtik. Sadece bilgiye ihtiyacım yoktu. Ece'yi tavlamak sanırım işin en kolay kısmı. Ama babasını tavlamak çok zor. İkidir beni kabul etmedi. Ama bilmiyor ki bende ki sabrı. Ben onun elinde avucundakileri alıp onun gözlerim önünde öldüğünü görmeden bırakmayacağım. ... Her şey yoluna girmiş gibiydi. Leyla'dan öğrendiğim her şeyle Orhan Koçak'a bir adım daha yaklaşıyorum. Puşta ulaşmak için önce güvendiği adamlarla iş yapmaya başladım. Bu süre içinde de Leyla'yı daha yakından tanımaya başladım. Kesinlikle böyle bir karakter beklemiyordum. Her geçen gün beni biraz daha şaşırtmayı başarıyor. Tanıdığım hiç bir kadına benzemiyor. Güzel görünme derdi yok mesela onu öğrendim. Gece yanımdan kalkıp makyaj yapanları gördü bu gözler. Ama Leyla'nın daha doğru düzgün makyaj yaptığını görmedim. Bazen kendimi sebepsiz yere Leyla'yı izlerken buluyorum "Ne bakıyorsun be iki lokma yemek yedim, gözün mü kaldı?" diyerek elinde ki patatesi ağzıma tıkan Leyla'ya kızmak imkansız gibi bir şey. Ailemin öldüğü günü sabah kahvaltı yapıyorduk ve elimde patates kızartması vardı. O günden sonra bir daha ağzıma sürmedim. Elimde patates kızartması ile annemin kanlar içinde ki hali hiç gözümün önünden gitmedi. Ama Leyla sormadan patatesi ağzıma tıktı. "Leyla!!! ne yaptın sen?" diye bağıran teyzeme sakin ol tamam bir şey yok diyerek ağzımdakini yutmaya çalışsam da olmadı. Yine o kanlı hali geldi gözümün önüne "Ne oldu şimdi, ben bir şey anlamadım? Alt tarafı bir patates" "Tuğrul patates kızartması yemiyor Leyla, sakın bir daha böyle bir şey yapma. Hem ne bu böyle çocuk gibi hareketler" diyerek teyzem Leyla'ya saydırmaya başlayınca "Ben bilmiyordum kusura bakmayın, afiyet olsun size" diyerek masadan kalktı. Teyzeme kaş, göz yapsam da hiç oralı olmadı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE