Bölüm 2

2847 Kelimeler
Ela Öztürk Afallamış bir şekilde bana bakan gözlere bakarken Rüya’nın geri çekilmesiyle kendime geldim. “Kusuruma bakmayın kapıda kaldınız. Lütfen içeri girin.” Derken geri çekildim. Rüya ayağındaki topukluları çıkartıp içeri girerken Alp de ayakkabılarını çıkardı. Yanımdan geçerken; “İyi ki doğdun baldız.” Demeyi ihmal etmedi. “Alp!” Ben ona kızarken o gülerek içeri girdi. Sona kalan beyefendide ayakkabılarını çıkartıp içeri girdiğinde kapıyı kapattım. “Unuttun dimi doğum gününü?” Rüya’nın sözleri ile ona döndüm. Cidden doğum günümü unutmuştum. “Kutlamayı sevmediğimi biliyorsun Rüya.” Derken yanımda duran adamın geçmesi için elimle yol gösterdim. “Teknik olarak doğum günün yarın ama sevgili karım yarına kadar sabredemedi.” Alp’in sözlerine kıkırdadım. Rüya ve bitmek bilmeyen heyecanı. “Biz tanışmadık. Ben Ömer.” Elini uzatan adamla kısa bir an duraksadım. Gözleri öyle dikkatli bakıyordu ki afallamama sebep oluyordu. Uzun boyu ve yoğun kirli sakalıyla güzel denebilecek bir erkeksiliği vardı. Gözlerinin mavisi o kadar güzeldi ki insanda saatlerce bakma isteği uyandırıyordu. Ömer bey dikkat çekici bir adamdı. Saçma düşüncelerimi bir kenara bırakıp uzattığı büyük elini sıktım. “Bende Ela. Memnun oldum Ömer bey.” “Sadece Ömer dersen sevinirim. Bu arada doğum günün kutlu olsun. Haberim olmadığı için hediye alamadım kusuruma bakma.” Ömer bey konuşurken şaşkınlıkla dinledim. İlk dakikada kurduğu samimi cümleler miydi beni şaşırtan, yoksa sert duruşuna karşın kibar bir adam olması mıydı? “Hiç önemli değil. Doğum günlerini de hediyeleri de sevmem.” Dememle bakışları dikkatle yüzümde gezindi. Mavileri rahatsız olmama sebep olurken Rüya’nın; “Hadi mumları üfle.” Demesi kurtuluşum oldu. Alp’in masanın boş tarafına koyduğu pastanın önüne geldiğimde gördüğüm 2 ve 7 rakamıyla yüzümü buruştum. 27 yaşına giriyorum ve bunu kutluyorum. Çok saçma değil mi? “Dilek tut.” Diyen Rüya’ya gözlerimi devirip mumları üfledim. Ben bir şeyler dilemeyi bırakalı çok uzun zaman olmuştu ve bunu en iyi bilen kişi Rüya idi. “Hadi yemeğe geçelim.” Derken pastayı alıp erimemesi için dolaba koydum. “Ne yemek yaptın bize baldız?” Diyen Alp’e ters ters baktım. Baldız, yenge, enişte ve bunun gibi tüm kelimelerden nefret ederdim. “Eğer bana bir kez daha baldız dersen sana muhteşem ezo gelin çorbamdan vermem Alp!” Dememle gözlerini kocaman açtı. “Tamam sustum karımın en sevdiği arkadaşı.” Rüya ile onun dediklerine gülerken çorbayı kaselere doldurmaya başladık. “Bu ev buram buram çamaşır suyu kokuyor güzelim. İyi misin sen?” Rüya’nın sorusu ile bakışlarımı kaçırdım. Liseden beri beraber olmamamızın en büyük artısı birbirimizi çok iyi tanımamızdı. “İyiyim.” Dediğimde bakışları yüzümde gezindi. İnanmasa da sessiz kalması beni rahatlattı. Şu an o konuyu konuşmak istediğim en son şey bile değildi. Çorbaları servis ettiğimizde bizde yerimize oturduk. Rüya ve ben mutfak tarafındaki taburelere otururken Alp ve Ömer bey karşımızda oturuyordu. Rüya kocasının karşısında oturduğu için ben de mecburen Ömer bey ile karşı karşıyaydım. Alp iştahla çorbasını içerken bende çorbama başladım. Rüya ve Alp 3 senedir evlilerdi. Rüya ve ben İstanbul’da üniversite okurken Alp iş için bizim okula gelmişti ve Rüya ile tanışmışlardı. İlk görüşte birbirlerine aşık olmuşlardı ve Alp karakterini göstererek Ankara’ya dönmeden Rüya’nın sevgilisi olmayı başarmıştı. Rüya 1 ay kadar Alp’i kıvrandırsa da başarmıştı. Biz final haftasında olmamızın verdiği zorlukla derslere gömülürken Alp devamlı gidip gelmişti. Okul biter bitmez de Rüya’yı babasından istemişti. Sonrasında ise hızlı bir hazırlık döneminden geçmiş ve evlenmişlerdi. En yakın arkadaşımın Ankara’ya taşınmasına üzülsem de mutlu olduğunu bildiğim için kendimi avutuyordum. Rüya ile lisenin ilk günü tanışmıştık. O zamanlar ikimizde Balıkesir’de yaşıyorduk. Okulun ilk günü küçük bir çarpışma sonucunda tanışmıştık ve birbirimizin her şeyi olmuştuk. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Hatta ailelerimiz bile tanışıp, arkadaş olmuştu. Tüm lise zamanını beraber geçirdiğimiz yetmemiş gibi çok çalışıp birlikte aynı üniversiteyi de kazanmıştık. Tam burslu olarak İstanbul Teknik Üniversitesine girdiğimizde ise dünyalar bizim olmuştu. Hem ayrılmadığımız için hem de İstanbul’a gideceğimiz için. Acaba olacakları bilseydim gitmek için bu kadar hevesli olur muydum? Alp’in çorbasının bittiğini görünce hızla yerimden kalktım. Servis tabağına karnıyarık ve pilavı koyup servis ettiğimde Rüya cırladı. “Canım arkadaşım en sevdiğim yemeği yapmış.” Hızlı bir şekilde çorbasını bitirirken gülerek ona da tabak hazırladım. Ömer beyin çorbasının da bittiğini görünce onunda tabağını hazırladım. Kendi tabağımı da aldığımda tekrar yerime oturdum. “Ela, Ömer de benim üniversiteden arkadaşım.” Alp’in konuşması ile karşımdaki beylere baktım. “Ne güzel. Ama biz daha eskiyiz.” Dediğimde gülüştük. “Ömer, Ela ile Rüya liseden beri arkadaşlar.” Alp’in açıklaması ile Ömer bey bize döndü. “Bu kadar uzun zaman arkadaşlığınızı korumanız çok güzel.” “Evet öyle.” Derken sevgiyle arkadaşıma baktım. Sapsarı beline uzanan saçları, yeşil gözleri, düzgün vücudu ile Rüya çok güzel bir kadındı. Ama bunları bir kenara koyarsak hepsinden çok daha güzel bir kalbi vardı. Alp ile tam olarak birbirlerini tamamlıyorlardı. Alp oldukça uzun boylu ve yapılı bir adamdı. Kumral saçları ve koyu kahve gözleri ile Rüya’nın yanına çok yakışıyordu. İkisi yan yana çarpıcı bir çift oluşturuyorlar. “Ela’cım Ömer de artık burada yaşıyor. Altı ay önce buraya yerleşti.” Rüya’nın sözleri ile Ömer beye döndüm. “Daha önce neredeydiniz?” “Trabzon’da ailemle yaşıyordum ama yapamadım sıkıldım orada. Uzun yıllar Amerika’da yaşadıktan sonra Trabzon bana küçük geldi. İstanbul’a gitmeyi düşünüyordum ama Alp beni buraya gelmem için kandırdı.” Dediğinde hep beraber gülüştük. “Kötü mü oldu oğlum? Bak mis gibi işini de kurdun hem ne güzel beraberiz işte. Ben ülkeye döndüğümden beri adam akıllı görüşemiyorduk.” Alp’in sözlerini Ömer bey başıyla onayladı. “Ne iş yapıyorsunuz?” Sorum ile keskin bakışları bana döndü. O an sorduğum için pişman oldum. Adamın mavileri o kadar derin bakıyordu ki istemsiz rahatsız oluyordum. “Asıl işimiz tersane. Gemi yapıyoruz ve yurt dışına satıyoruz. Ek olarak çay üretimi de yapıyoruz. Çayı hem ülkemizde hem de dış ülkelerde satıyoruz.” “Güzel meslek.” Dediğimde gülümsedi. Bembeyaz dişleri görünürken bakışlarımı yemek masasında gezdirdim. Çatalda leke mi vardı? “Ben burada sadece anlaşmaları yapıp fiyatta anlaşıyorum. Asıl işi Trabzon’da abim yapıyor. Gemi orada üretiliyor.” Açıklamasını sadece başımı sallayarak dinledim. “Sıfırdan gemi yapmak zor değil mi?” Rüya’nın sorusu ile ilgisi üzerimden çekildi. Bende rahat bir nefes aldım. Bu halim beni sinirlendirse de düşünmek için akşamı beklemem lazımdı. Ömer bey Rüya’ya açıklama yaparken sessizce dinledim. Bir süre daha kendi hallerinde sohbet ettiler. Ben ise sessizce yemeğimi yiyip dinlemeyi tercih ettim. “Sen ne iş yapıyorsun Ela?” Ömer beyin sorusu ile bakışları ona çevirdim. “Asıl mesleğim grafikerlik ama Alp’in yönetici asistanıyım.” “Ve söylemeliyim ki çok iyi bir asistan. Dört yıldır bir kere işlerin aksadığını görmedim.” Alp’in sözleri ile gülümsedim. Dışarda iki yakın arkadaş olsak da iş yerinde Alp tam bir patrondu ve çok disiplinliydi. Beni ilk yanına almak istediğinde hiç iyi değildim. Yine de Alp beni bırakmamış ve asistanı yapmıştı. Sanırım toparlanmamadaki en büyük etkenlerden biri de Alp idi. Beni devamlı çalıştırdığı için aklım meşgul oluyordu ve düşünmemi engelliyordu. “Neden kendi mesleğini yapmıyorsun?” Duyduklarım ile bedenim gerildi. Rahatlamak için birkaç derin nefes alıp gülümsedim. “Üniversite 3. Sınıfı bitirdiğimde bazı özel sebeplerden okulumu dondurdum. Sonrasında Alp’in yanına geldiğimde işe başladım. Biraz alışıp kendime düzen kurduktan sonra okula devam ettim ama Alp’i bırakmak istemedim.” Ömer sessizce beni dinlerken Rüya ve Alp bakışlarını kaçırdı. İkisi de hikayenin bu kadar sakin ve masum olmadığını biliyordu. “Hem hala mesleğini yapıyor. Bizim şirketin tüm logoloru, afişleri ve broşürleri Ela’ya ait. Ek olarak bir yayın evinde kitap kapakları da yapıyor.” Rüya’nın eklemeleri ile gülümsedim. Bir şeyler üretmek, hayal dünyamda onları biçimlendirip somut hale getirmek çok güzeldi. Bir görsel için günlerce gezinmek her ne kadar yorucu olsa da işimi seviyorum. “Güzel bir işin var.” “Evet.” Yeniden sessizleşirken yemeğin geri kalanında daha çok üçü sohbet etti. Ben ise dinlemeyi tercih ettim. Herkes doyduğunda Rüya ile hızlı bir şekilde sofrayı topladık. İstek üzerine çay yaptıktan sonra aldıkları pastayı dilimleyip tabaklara koydum. Salona kurulduğumuz sırada Rüya çantasından bir zarf alıp ayağa kalktı. “Hediye zamanı.” Bu durumdan hoşlanmasam da arkadaşımı kırmamak için ayağa kalkıp gülümsedim. “İyi ki doğdun kuzum. Sen hep ol.” Rüya’ya sıkıca sarılırken istemsiz bir şekilde gözlerim doldu. Sanırım o olmasa şu an olduğum insan olamazdım. “Asıl sen hep ol deli kız.” Rüya geri çekildiğinde Alp ile sarıldık. “Ağlama kız sümüklü. İyi ki doğdun.” Dediklerine gülerken koluna vurdum. “Hediyeni istediğin zaman kullanabilirsin. Sadece birkaç gün önce araman lazım.” Alp’in sözleri ile meraklandım. Elimdeki zarfı açıp içindeki kağıdı çıkardım ve okumaya başladım. Bu iki deli bana Uludağ’da 4 gece 5 gün tatil almışlar. Şaşkınlıkla ikisine baktım. “B-bu fazla pahalı bir hediye kabul edemem.” Rüya kaşlarını çatarken Alp rahat bir şekilde kalktığı yere geri oturdu. “Bana bak Eloş kızdırma beni tüm gece tepende konuşurum. Pahalı falan değil. Geçen gün sen demiyor muydun bazen kaçıp gidesim geliyor diye? İşte sana imkan. Öyle hissettiğinde kaç ve kafanı dinle.” Rüya’nın sözleri ile bir kez daha ne kadar şanslı olduğunu anladım. Bu kadar iyi bir arkadaşa sahip olduğum için cidden şanslıydım. “Sana bir hediyem daha var.” Diyen Rüya dönüp Alp’e baktı. Ben merakla beklerken bana dönüp parlayan gözleriyle; “Teyze oluyorsun!” Dedi. Boş boş yüzüne bakarken değini algılamam birkaç saniyemi aldı. Ben teyze oluyorsam o zaman Rüya hamileydi. “Yaaa inanamıyorum!” Çığlığı basarken arkadaşıma sıkıca sarıldım. Zar zor tuttuğum göz yaşlarım akarken Rüya da ağlamaya başladı. Ömer de kalkıp Alp’e sarılınca onunda yeni öğrendiğini anladım. “Demek sonunda küçük Rüya geliyor ha?” Dememle ikimizde güldük. Lisede hep hayal kurardık. Büyüyüp evlendiğimizde ikimizin de kızı olacaktı ve onlarda bizim gibi yakın arkadaş olacaktı. Benim kızım olmayacak olsa da arkadaşımın hayaline kavuşmasına çok sevindim. Rüya’dan ayrıldığımda Alp’e sarıldım ve onu da tebrik ettim. Yerlerimize oturduğumuzda bebek hakkındaki tüm bilgileri aldım. Minik fasulyemiz 7 haftalıkmış ve şu an her şey yolundaymış. Rüya’ya nasıl anladığını sorduğumda heyecanla birkaç gündür başının döndüğünü ve midesinin bulandığını söyledi. Alp ona karşı aşırı korumacı olduğu için dün iş çıkışı hastaneye götürmüş ve muayene ettirmiş. Sonucunda da hamile olduğunu öğrenmişler. Bir bebek istiyorlardı ama korunmayı yeni bıraktıkları için bu kadar çabuk olmasını beklemiyorlardı. Alp öğrendiğinde hastanede olmalarını umursamadan Rüya’yı kucağına almış ve etrafında döndürmüş. Sonra da onu öpüp hem rezil olmalarını hem de herkesin tebrik etmesine sebep olmuş. Mutlulukları beni de mutlu ederken bir kez daha göz yaşlarına boğulmuştum. Rüya’nın bu kadar iyi bir eşinin olması ve hayal ettiği yuvaya sahip olması beni hep çok mutlu ediyordu. Belki benim hayallerim de yuvam da yıkıktı ama arkadaşımınki imrenilecek kadar güzeldi. Akşamın geri kalanı oldukça keyifli geçti. Daha minicik olan bebek üzerinden bir sürü hayaller kurmuştuk ve Alp şimdiden bebeğini bizden kaçırmayı düşünüyordu. Saat geç olup kalkmak istediklerinde yaptığım tatlıdan kaba koyup Rüya’lara verdim. Ömer’e de verecektim ama istememişti. Onları yolcu ettikten sonra etrafı toparlamaya giriştim. İşimi bitirdiğimde kendime sade türk kahvesi yapıp çekmecedeki sigaramı almış ve balkona çıkmıştım. Soğuk iliklerime kadar işlese de önemsemeden sandalyeye oturup karanlığa bürünen şehri izlemeye başladım. Paketten çıkardığım sigarayı dudaklarıma koyup yaktığımda zehirli dumanını içine çektim. Çok fazla tüketmesem de arada içmek daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Akşamdan beri kaçındığım düşünceler bir bir zihnime dolaşırken peş peşe birkaç duman çektim. Sabah yaşadığım duygusal çöküntünün üstüne akşam Ömer ile tanışmak bana hiç iyi gelmemişti. Dört sene sonra ilk kez bir adamı ciddi anlamda incelemiş ve istem dışı beğenmiştim. Bu da hem ödümün kopmasına hem de kendime olan öfkemin artmasına sebep olmuştu. Sanki Ömer’i beğenmek dört senede kendime verdiğim tüm o sözleri buruşturup çöpe atmak gibiydi. Biten sigaramın peşine yenisini yakarken Ömer’i düşünmemek için çok çabaladım. Ne var ki her seferinde zihnim bana ihanet edip onu gözlerimin önüne getiriyordu. Neydi beni bu kadar etkileyen? Dikkatle bakan gözlerimi yoksa etrafa güç yayan o garip elektriği mi? Daha fazla düşünmemek için soğumuş kahvemi kafama dikip biten sigaramı söndürdüm. İçeri girdiğimde soğuktan dolayı donan bedenim titremeye başladı. Elimdeki fincanı hızla tezgaha bırakıp yatak odama geçtim. Üzerimdekileri çıkarıp geceliğimi giyindim ve kendimi yatağa bıraktım. Telefonuma gelen mesajla kaşlarımı çatarken hızla elime aldım. Rüyalar Alemim: İyi ki doğdun güzelim. İyi ki benim arkadaşımsın. İyi ki varsın. Seni çok seviyorum. Rüya’nın attığı mesaj gözlerimin dolmasına sebep olurken telefonumun tarihine baktım. Saat 12’yi geçmişti ve gün 25 Ocak olmuştu. Bugün Ela’nın doğum günüydü. Bir zamanlar tanıdığım ve çok sevdiğim Ela’nın doğum günüydü. Artık bana yabancı olan ve çok öncede kalan Ela’nın doğum günüydü. *** Alarmın sesiyle uyandığımda hızlı bir şekilde yataktan kalkıp kendimi banyoya attım. İşlerimi hallettikten sonra odama dönüp dolabımı açtım ve kısa bir an ne giyeceğimi düşündüm. Herkes için pazartesi günleri kabus gibiydi ama ben severdim. Pazartesi demek işin ilk günü demekti. Pazartesi demek çalışmaktan ve yorgunluktan düşünmeye fırsat bulamayacağım koca bir hafta demekti benim için. Daha fazla vakit kaybetmemek için lacivert kalem eteğimi ve aynı renk puantiyeli gömleğimi askıdan aldım. Üzerimi giyindikten sonra omuzlarıma sarkan saçlarımı düzleştirip sprey yardımıyla sabit kalmasını sağladım. Gözlerime ince bir likit çekip bolca rimel sürdükten sonra nüde renkteki rujumla beraber makyajımı da bitirdim. Çantama eşyalarımı koyduktan sonra hızla mutfağa geçip kendime zift gibi bir kahve yaptım. Termos kupama kahvemi koyduktan sonra siyah stilettolarımı giyinip evden çıktım. Asansöre binip direkt otoparka indim. Şirketin bana tahsis ettiği beyaz arabama bindiğimde kemerimi bağlayıp yola çıktım. Şirkete vardığım an büyük bir yoğunlukla karşılaştım. Alp’in büyük bir tasarım şirketi vardı. Beş yıl önce kurduğu bu şirketi kısa sürede çok iyi yerlere getirmiş ve yurt dışına açılmasını sağlamıştı. Bir erkeğin elinden çıktığına inanamayacağım derecede güzel elbiseler tasarlıyor ve tasarımlarını beğeniye sürüyordu. Roe Deer büyük bir şirketti ve hem baş tasarımcısı hem de kurucu olan Alp Karaca beş yılda çok büyük başarılar elde etmişti. Şimdi de mart ayında şirketin kuruluşunun 5. Yılına özel düzenlenecek olan defile için çalışıyorduk. Alp’in sipariş ettiği kumaşların geliş zamanı aksadığı için şirkette olağandışı hal ilan edilmişti. Geldiğim andan beri toplantıdan toplantıya giriyorduk ve masamdaki telefonla resmen bütünleşmiştim. Şimdi ise Alp atölye ekibiyle toplanmış alternatif kumaşlar üzerine tartışıyordu. Rüya ise kumaşları getirecek olan firma ile görüşme halindeydi. Kavga ediyor dersek daha doğru olurdu. Öğlen arası geride kalırken kimse yemeğe gitmemiş ne Alp ne de Rüya toplantıdan çıkmamıştı. Masamdaki telefonun çalmasıyla önümdeki notları bırakıp cevapladım. “Alp beyin ofisi ben Ela.” “Ela hanım Alp beyin misafiri var.” Diyen Nalan ile hızla randevu defterine göz attım. Bu saatte görüşmesi yoktu. “Kim geldi?” “Ömer Kılıç.” Nalan’ın cevabı ile kaşlarımı çattım. “Benim odama gönder lütfen.” Telefonu kapatıp ayağa kalktım. Alp gelen gidenle ilgilenmemi istemediği için odasının yanında küçük bir oda yaptırmıştı bana. Ana girişte ise sekreterimiz Nalan vardı. Odamın kapısını açtığım sırada Ömer tüm heybetiyle karşıma dikildi. Kısa bir an irkilsem de hemen kendimi toparladım. “Hoş geldiniz. Buyurun lütfen.” Derken kenara çekildim. Ömer odama girerken istemsizce onu süzdüm. Üzerine tam oturan takım elbisesinin içinde dünün aksine daha ciddi duruyordu. “Habersiz geldim Alp yoğun galiba.” Derken masanın önündeki tekli koltuğa oturdu. “Şu an toplantıda ama birazdan biter diye umuyorum. Size ne ikram edeyim?” “Bir kahveni içerim ama lütfen bana siz demeyi bırak.” Ömer’in sözlerine minik bir tebessümle karşılık verirken masamın yanındaki minik tezgaha yöneldim. Alp, Rüya ve ben çok kahve içtiğimiz için çözümü benim odama kahve makinesi alıp koymakta bulmuştuk. “Kahven nasıl olsun?” “Sade.” İkimize de sade kahve yapıp fincanlara doldurdum. Ömer’in önüne kahvesini koyduğum sırada çalan telefonumla masama geçtim. “Alp beyin ofisi ben Ela.” “İyi günler Ela hanım ben Korkmaz. Alp beyle görüşmem mümkün mü?” Yurt dışındaki bağlantılarımızı sağlayan Korkmaz beyin sesini duyunca istemsiz gerilmiştim. “Korkmaz bey, Alp bey toplantıda eğer önemliyse arayayım.” Kısa bir an sessizlik oldu. “Kumaşlarda sorun çıktığı doğru mu?” Sorusu ile dudağımı kemirmeye başladım. Bu adam nasıl haberdar olmuştu? “Gümrükte takılmış ama elimizden geleni yapıyoruz. Alp bey akşam olmadan çözmüş olur.” “Alp beni arasın!” Suratıma kapanan telefonla dişlerimi sıktım. “Lanet olsun!” Kendi kendime söylenirken toplantı odasını aradım. “Evet!” Alp’in gergin sesi ile sertçe yutkundum. “Alp bey az önce Korkmaz bey aradı.” “Ne istiyormuş?” Sesi sertleşirken dudağımı daha çok kemirdim. “Nasıl olduğunu bilmiyorum ama kumaşların takıldığını öğrenmiş.” “Hay ben böyle işin!” Alp bağırırken yerimden sıçradım. Onu kolay kolay öfkeli görmezdik. Öfkelendiğinde ise kaçacak yer aramaya başlardık. “Başka bir şey dedi mi?” “Beni arasın dedi.” “Tamam Ela sağ ol.” Alp telefonu kapatırken sıkıntıyla ofladım. “Sanırım sıkıntılı bir gün.” Ömer’in konuşmadı ile yerimden sıçradım. Resmen adamın varlığını unutmuştum. “Bugün gelmesi gereken kumaşlarda sorun çıktı. Sabahtan beri çözmeye çalışıyoruz.” Derken yerimden kalkıp kahvemi aldım. Bir süre sessizce kahvelerimiz içtik. Ömer gözlerini üzerimden ayırmazken huzursuzca yerimde kıpırdandım. Sanki rahatsız olduğumu hissetmiş gibi ayağa kalktı. “Alp’in başı kalabalık en iyisi ben gideyim.” Bende ayaklandım. “Nasıl isterseniz.” Ömer’in gitmesini beklerken keskin bakışlarını gözlerime kilitledi. Ağır adımlarla yanıma gelirken her adımında biraz daha gerildim. İçimden arkaya doğru kaçmak gelse de kendime engel oldum. Sonunda durduğunda ayakkabılarımızın ucu birbirine değiyordu. Yakınlığı tedirgin olmama sebep olurken gözlerine bakmak için başımı kaldırdım. Allah aşkına bu adamın boyu kaçtı? 1,70 boyum ve en az 10 santim topuklularımın olduğunu düşünürsek nasıl hala benden bir kafa boyu uzun olabiliyordu? Delici mavi gözleri gözlerime kenetlenirken sertçe yutkundum. Dudaklarını yaladığında bakışlarım kısa bir an ıslanan dudaklarına kaydı. Hızla tekrar gözlerine baktığımda mavilerinin laciverte dönmeye başladığını gördüm. “Ela benimle bir akşam yemeğe gelir misin?”             Hatalarım varsa affola. *Bayan ATABAŞ*  
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE