1
Elif'ten
Eşyalarım nakliye aracına yüklenirken hatıralarımın geçtiği eve son kez baktım. Yeni başlangıçlara imza attığım tek katlı bu ev, benim için sadece bir ev değildi. Hayal kırıklıklarım, umutlarım, çırpınışlarım, yalnızlığım ve en önemlisi kendimi, ne istediğimi bulabildiğim bir yerdi.
Bundan on sene önce başladı yalnızlığım, hayat mücadelem. Ve şimdi yeni bir yalnızlığa adım atıyorum. Bu yeni bir şey değil, on senedir yalnızım zaten. Bu kez farklı olan kaçtığım eve geri dönüyor olmam...Ailemin evine. Benim için zor olan bu.
Derin bir nefes aldıktan sonra nakliyecilere döndüm. Neredeyse işlerini bitirmişlerdi. Son eşyalar da araca koyulduğunda kapattım, bahçe kapısını. Kapısına kilit vurduğum bu ev kendi imkanlarımla aldığım ilk şeydi. Bu yüzden anahtarı başka birine vermeme gerek yoktu. İstediğim gibi kapatabilirim.
“Eşyalar araca yüklendi abla. “dedi nakliyecilerden biri.
Kafamı salladım. “O zaman gidebiliriz. “
Kendi arabama doğru ilerlerken nakliye aracı çoktan hareketlenmişti. Arabayı çalıştırdım. Yol boyunca hayatımın nasıl ilerleyeceğini düşünüp, durdum. Önce abimi, sonra da anne babamı kaybettiğim eve girebilir miydim mesela?
Sırf o evi görmemek, içeriye adım atmamak için kiralık evlere baktım. Bazı evlerin içi kötüydü, bazı evler ateş pahası. Kısaca ailemin ölümünü gördüğüm evde yaşamak zorunda kaldım. Öğle saatlerinde ayrıldığım İstanbul’u arkamda bırakırken çok fazla mola vermedim. Yeni görevime başlamak için son bir haftam vardı. Bir an önce eve yerleşmek zorundayım. Tabi içeriye girebilirsem!
4 saat 27 dakika süren yolculuğum, İzmir tabelasını görünce son buldu. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken Ege Ordusu İstihkam Savaş Tabur Komutanlığı’nın önünden geçtim. Burası görev yapacağım yerdi. Asker değilim, hemşirelik yapıyorum. Birkaç senedir İstanbul’da görev yaparken kaderin cilvesinden ötürü memleketime geri döndüm.
Aşinası olduğum evi gördüğümde derin bir nefes verdim. Arabamı rastgele bir yerde durdurup, doğduğum eve baktım.
“Hadi Elif, sen yaparsın. Alt tarafı doğduğun eve gireceksin.”
Dudaklarım titrerken arabayı çalıştırdım. Geldiğimi gören nakliyeciler araçtan eşyaları indirmeye başlarken, arabamı kenara park ettim. Daha fazla vakit kaybetmemek için evin kapısını açtım.
“İstediğiniz yere koyabilirsiniz.” dedim kenara çekilirken.
Evden ayrılırken eşyaları satmak istesem de hatıralar izin vermediği için yapamadım. Buradan ayrılırken aklıma tekrar İzmir Urla’ya geleceğim gelmemişti. Nakliyeciler eşyalarımı içeriye taşırken, gözüm babamın benim için yaptığı salıncağa takıldı. Abimle birlikte diktiğimiz ağaç dimdik ayakta duruyordu. O günü hiç unutmuyorum. Tüm gün babam nasıl ağaç dikmemiz gerektiğini anlatıp durmuştu. Başaramayınca kendi dikmek istese de abim ve ben izin vermemiştik. İki kardeşin birlikte başaracağı bir görevdi ağaç dikmek. Günün sonunda zor da olsa başardığımızda annemle babamın bize gururla baktığını hatırlıyorum. Titrek ellerimle ağacın gövdesine dokunduğumda, gözlerimden akan yaşları durduramadım.
“Ben geldim abi. Elif’in geri döndü.” diye fısıldadım.
Elimi ağaçtan çektiğimde salıncağa yürüdüm. Tozlu olmasını umursamadan, oturdum. Hafif sallanmaya başladım. Birden aklıma babamın beni sallarken yere düşmesi geldi. Bir gün önce yağmur yağmıştı. Salıncağın ıslak olması umurumda değildi. Tek istediğim bulutlara yükselmekti. Israrıma dayanamayan babam beni sallarken çamurdan dolayı ayağı kaydığı için yere düşmüştü. Bir daha salıncağa binmek istemiyorum diye tutturduğumu hatırlıyorum. Ve babamın kızımın yüzü gülecekse her gün düşmeye razıyım deyişini.
“Elif Hanım bizim işimiz bitti.”
Duyduğum ses ile kendime geldiğimde çaktırmamaya çalışarak gözümden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Salıncaktan kalktım. Çantamdan cüzdanımı çıkardım.
“Elinize sağlık.” dedim anlaştığımız miktarı nakliyeciye uzatırken.
Parayı aldıktan sonra evin önünden uzaklaştıklarında, bir süre ayakta dikildim. Kapı açıktı. Yaklaşık olarak beş adım da eve girebilirdim. Ama ben ayakta durmayı tercih ettim. İçimden sürekli sen yaparsın desem de başaramadım. Fakat gökyüzü benimle aynı fikirde olmadığını belli etmek ister gibi kararmaya başladı. Kısa süre içinde yağan yağmur ile kendimi birden evin içinde buldum. Islanmamaya çalışırken eve girdiğimin farkında bile değildim. Fark ettiğimde yüzümde buruk bir gülümseme oluştu.
“Başardın Elif...Eve girdin.” dedim kısık sesle.
Kapıyı kapatırken adım atmaya çalıştım. Yarım saat sonra başardığımda evi dolaştım. Anılarım gözümün önüne gelirken, bir kez daha akmaya başladı damlalar gözlerimden. Salona girdiğimde gözüm aile fotoğraflarımızın olduğu çerçevelere takıldı. Elime bir tane fotoğrafı aldım. Resimde herkes vardı. Annem, babam, abim ve ben.
Mutlu bir aile tablosu.
En azından onları kaybedene kadar öyleydi. Elimde fotoğrafı tutarken ağlamam şiddetlendi, aynı şekilde gürleyen gök sanki ağladığımı saklamak ister gibiydi. Yere otururken elimdeki fotoğrafı bırakmadım. Kalbimin üzerine koydum.
“Sizi çok özledim.” diye fısıldadım.
Ağlamam şiddetlenirken cenin pozisyonu aldım. Fotoğraf kalbimin üzerinde, ben yerde. Hiçbir şeyi umursamadım. O an sadece ailem ve ben vardık. Başka kimse yoktu. Bu halde kimsenin yanımda olmasını da istemedim zaten. Beni anlamadıktan sonra ne gerek var çevremde insan olmasının. Herkes aynı şeyi söyleyip duracak. Keşke gitmeseydin... hatıralarına sahip çıkman gerekiyordu...üzülme artık.
Bunun gibi sözlere o kadar aşina oldum ki, artık duymak istemiyorum. Beni anlayacak biri olsun istiyorum hayatımda. Geçecek, iyi olacaksın demeyen ama yanımda olduğunu hissettiren biri. Gözlerim benden bağımsız kapanmaya başladı. Sonrası koca bir karanlık. Birden kendimi papatyaların arasında buldum. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken karşıdan annemin bana doğru geldiğini fark ettim. Güzel gülüşü hala aynıydı. Sonra annemin arkasından gelen babamı ve abimi görüyorum. İkisi de gülümseyerek bana bakıyorlardı. O an anladım rüyada olduğumu. Zaten onları ancak rüyalarımda görebiliyorum.
Yüzümde oluşan buruk gülümseme ile koşmaya başladım. Ne kadar koşarsam koşayım bir türlü tutamadım uzattıkları eli.
“Anne...baba...abi. Ben çok yalnızım, ne olur tutun elimden. “dedim titrek çıkan sesimle. Hiçbiri tutmadı. Gerçekte tutamayacaklarını elbette biliyorum ama sonuçta bu bir rüya. Rüyalarda her şey mümkün değil mi?
“Tutamayız Elif. Bunu sen de biliyorsun. “dedi babam.
Omuz silktim. “Olsun, sen yine de tutmayı denesen olmaz mı baba? “
“Olmaz. “
“Neden? “
“Çünkü yakında yalnız kalmayacaksın kızım.” dedi.
Ne demekti bu? Soracaktım ama bir üşüme hissiyle gözlerimi açtım. Ailemi ararcasına etrafı taradım. Kimse yoktu. Elimdeki fotoğrafı yerine koyup pencereye yürüdüm. Ay, hiç olmadığı kadar parlaktı. Sanki o da bana bir şey söylüyordu. Belki de “yalnız değilsin” diyordu. Uykumu aldığım için yeniden uyumak istemedim. Evi toparlamaya koyuldum. Toz içinde kalmıştı. Önce çamaşır makinesine yıkanması gerekenleri attım. Ardından süpürgeyi elime alıp temizlik yapmaya başladım... Yorulduğumu hissettiğimde dinlenmek için koltuğa oturdum. Ter içinde kaldığımı fark ettim. Bu şekilde oturmak istemediğimden, hiç istemesem de koltuktan kalktım. Banyonun yolunu tuttuğumda valizden kıyafet almayı ihmal etmedim. Sıcak duş, vücudumu rahatlatırken, uykumu da getirmişti. İşim bittiğinde bedenimi bornoza sardım. Kıyafetlerimi giydikten sonra, saçlarımı kurutma ihtiyacı hissetmeden çıktım banyodan.
Yatağa uzandığımda duşun verdiği rahatlamayla gözlerim kendiliğinden kapandı. Saatin kaç olduğunu bilmiyorum, açıkçası umurumda da değil. Tek istediğim yorgunluğumu üzerimden atmak. Gözlerimi kapının alacaklı gibi çalmasıyla açtım. Uyku sersemliği ile ilk başta ne olduğunu anlayamamıştım. Tekrar duyduğum ses ile oflayarak kalktım yataktan. Gözüm duvarda asılı duran saate iliştiğinde 12:00 olduğunu fark ettim. Gözlerimi kaşıyarak odadan çıktığımda çalmaya devam eden kapıyı açtım.
“Sabahın köründe ne alacaklı gibi çalıyorsun, kardeşim.” dedim hafif sesimi yükselterek.
“Sabah mı? Abla öğlen oldu, ne sabahı.”
Gözlerimi devirmek istesem de karşımda duran adam haklıydı.
“Ne istiyorsun?” diye sordum.
“Burası Elif Yılmaz’ın evi mi? “
“Evet. Elif benim. “
Elinde tuttuğu zarfı bana uzattı. “Bu size gelmiş.”
Söyledikleri ile kaşlarımı çattım. Uzattığı zarfı elime aldığımda kim tarafından gönderildiğine bakıyordum ki, postacının imzalamam için uzattığı evrakla yarım kaldı.
“Sonra bakarsın abla. Önce şunu imzala. Daha vereceğim bir sürü posta var.”
Postacıyı işinden alıkoymamak adına uzattığı evrakı imzaladım. Hızla gözden kaybolurken, kimin gönderdiğine bakmak için zarfı ters çevirdim.
Gönderen: Ali Asaf Çelik
Adres: 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı/ Gaziantep
Alıcı: Elif Nur Yılmaz
Adres: Hacı İsa Mah. Bülent Baratalı Bulvarı, No:6 İzmir/ Urla