2

1126 Kelimeler
“İyi de bu bana ait değil ki. “ Elimde başkasına ait zarfla kapının önünde dikilmeye devam ettim. Oflayarak eve girdiğimde zarf ile ne yapacağımı düşündüm. İçinde ne olduğunu bilmiyorum. Önemli de olabilir, önemsiz de. Adrese baktığımda eve çok uzak olmadığını gördüm. Ne yapmam gerekiyor. İnsanlık vazifesi deyip götürmeli miyim? “Aldın başına belayı Elif. Şimdi ne yapacaksın.” dedim kendi kendime. Koltuğa oturmuş elimde tuttuğum zarfa bakıp, durdum. Gönderen kişi belli ki askeriye ’de görev yapıyor. Zarfın içinde ya askerlik fotoğrafı var... Ya da bir mektup. Acaba hangisi? “Hangisi olursa olsun Elif, sonuçta gönderen vatani görevini yapan biri. Senin için olmasa bile, başkası için önemli olabilir.” dedikten sonra koltuktan kalktım. Evde malzeme olmadığından kahvaltı yapamazdım. Bu yüzden hemen hazırlanmaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra hazır olduğumda, arabamın anahtarını sehpanın üzerinden aldım. Çantamı ve telefonumu da alınca evden çıktım. Arabaya bindiğimde elim hala zarftaydı. Ne olur ne olmaz diye navigasyona adresi yazdım. Yavaşça arabayı hareket ettirdim. Gözüm dikiz aynasında kalan eve takıldı. İçimden bir ses, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” diyordu. Neden böyle hissettim bilmiyorum. Hayatta başımıza gelen şeylerin bir nedeni olduğuna inandığım için miydi, yoksa gördüğüm rüyanın etkisi yüzünden mi emin değilim? Karar veremesem de içimde oluşan hissi arka plana atamadım. Tabelalara, ev numaralarına bakarken kendimi mektupta yazan adresin önünde buldum. Etraf kalabalık olduğundan arabayı biraz uzağa park etmek zorunda kaldım. Kaldırıma yanaşırken yükselen davul zurna sesleri arabanın camlarını titretti. Doğru adrese gelip gelmediğimi anlamak için zarfta yazan adrese göz gezdirdim. Burasıydı. Doğru gelmiştim. Neden bilmiyorum, yanlış zamanda gelmişim gibi hissettim. Geldiğim evin önünde düğün vardı. Karşılıklı oynayan çifte kısa süre gözüm takıldı. Kalabalığın içine doğru yürüdüm. Düğün havası sokaklara taşmıştı. İnsanlar ellerinde mendiller, yüzlerinde gülücüklerle oynuyordu. Ben ise elimde bir zarf, insanların arasından geçmeye çalışıyorum. “Pardon…” dedim yoldan geçen birine. “Elif Nur Yılmaz’ı tanıyor musunuz? “ Adam ya duymadı ya da duymamazlıktan geldi. Başkalarına sordum, ama davulun sesi sorularımı yuttu. Herkes kendi eğlencesinde. Hiç kimse beni fark etmiyordu. Ya da belki görmek istemiyorlardı. İyice kalabalığın içine girdiğimde elimdeki zarfı sımsıkı tuttum. O kadar insanın arasından geçmek zor olsa da nihayet bir köşeye geçmeyi başardım. Zarf elimde, etrafa bakmaya başladım. Tam o sırada yanımda duran iki kadının konuştuğunu duydum. Önce dinlemek istemedim. Zaten bu gürültüde birkaç kelimeden fazlası anlaşılmıyordu. Ama sonra biri, öbürüne döndü. “Ali Asaf’a yazık vallahi. İyi çocuktu ama… bazen iyilik fayda etmiyor.” dedi. Ali Asaf ismini duyunca dikkat kesildim. Belki Elif Nur’un kim olduğunu biliyorlardır diye düşündüm. Konuşan kadınlara baktığımda sarışın kadının, esmer olana baktığını fark ettim. “Haklısın bacım. Elif Nur da az değilmiş ama. Baksana nişanlıyım demedi, gitti evlendi.” Duyduklarımla gözlerim fal taşı gibi açılırken, gülerek karşılıklı oynayan çifte baktım. İkisi de mutluydu, ikisi de heyecanlı. Anlam veremediğim şekilde o çiftten gözümü alamadım. İçgüdüsel bir dürtüyle hala konuşmaya devam eden kadınlara döndüm. “Gelinin adı...Elif Nur Yılmaz mı? “diye sordum. Kadınlardan esmer olan başını çevirip bana baktı. Gözlerinde ölçüp biçen bir merak vardı. Sonra başını yavaşça salladı. “Evet kızım. O Elif Nur. Peki sen kimsin?” “Kimseyim...Hiç kimse.” diye fısıldadım. Elimdeki zarf sıkmaktan buruşurken son kez baktım gelinle damada. Herkes eğlenmeye devam ederken, davulcular ritmi artırıyordu. Buraya yanlış adrese gelen zarfı vermek için gelmiştim ama bir kadının sevdiği adama ihanetini öğrenip gidiyordum. Elbette zarfı vermedim. Versem ne olacak ki. Nişanlısı askerdeyken evlenen insan açıp bakmaya tenezzül eder mi? Etmez...Artık elimde tuttuğum zarfın bir alıcısı yoktu. Teslim edilmesi gereken yer, Elif Nur değildi. Belki de hiç olmamıştı. Kalabalığın arasından uzaklaştığımda hızlı adımlarla park ettiğim arabamın yanına geldim. Çantamdan çıkardığım anahtarla açtım kapıyı. Arkama bakmadan bindiğimde, çalıştırdığım gibi uzaklaştım geldiğim evin önünden. Yol boyunca düşünüp durdum. Bir insan bunu sevdiği insana nasıl yapabilir diye. Sonra aklıma Elif Nur’un gülümseyerek oynayışı geldi. Evlendiği adamın yanında çok mutlu görünüyordu. Acaba neden bunu yaptı? Ailesi zorlamış olabilir mi? Ama o zaman konuşan iki kadın niye öyle söyledi. Belli ki Ali Asaf’ın sevdiği kadının evlendiğinden haberi yok. Olsa bu zarfı ona yollamaz değil mi? Kafamın içinde cevapsız binlerce soru kol gezerken evimin önüne geldim. Arabayı park ettikten sonra, eşyalarımı aldım. Anahtarı yuvasına geçirdikten sonra kapıyı açtığım gibi eve girdim. Koltuğa oturdum. Göreve başlamama fazla vakit kalmamıştı. Bir an önce eve yerleşmem gerekiyordu. Fakat aklım, veremediğim zarfta kalmıştı. Ali Asaf’ın gönderdiği zarfta. İçimden bir ses, “Keşke verseydin, sonrası onların bileceği iş.” dese de başka bir ses tam tersini söylüyordu. Çantama koyduğum zarfı aldım elime. Acaba içinde ne var diye düşündüm. Ve asla yapmamam gereken bir şey yaptım...Zarfı açtım. İçinden çıkan mektubu sanki bana gelmiş gibi ellerim titreyerek okudum. Elif Nur; Bu satırları sana yazarken ellerim titriyor, yüreğim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Şu an nöbetin sessizliğinde seni düşünüyorum; belki de bininci kez... Her şey sustuğunda, en çok senin sesin çınlıyor kulaklarımda. Hani o gülüşün var ya… bana nefes gibi gelen. Gözlerimin içine bakışını özledim, Elif. Öyle çok özledim ki ne bu çöl güneşi ne de soğuk geceler içimdeki yangını bastıramıyor. Gözlerimi kapattığımda ilk seni görüyorum. Hayalin bile güzel. Ama tüm güzellikleri kemiren bir şey var içimde. Sana ulaşamadığım her vakitte kemirmeye devam eden bir his. Ne yapıyorsun, nasılsın bilmiyorum? Bu mektup eline ne zaman geçecek onu da bilmiyorum? Ne aramalarıma ne de yazdığım mektuplara cevap vermiyorsun. Biliyorum bana kızgınsın. Nişanlılık fazla uzadı. Ama merak etme, bu hasretlik yakında bitecek. Sana verdiğim sözü tutacağım. Düğünümüz öyle görkemli olacak ki, herkes imrenerek bakacak bize. Hepsi şahit olacak sevdamıza. Bazı geceler düğünümüzü hayal ediyorum. Urla sahilindeyiz. Masmavi denizin yanında senin bana gelişini izliyorum. Elinde gelin çiçeğin, gülümseyerek bana geliyorsun. Gelinliğinin etekleri rüzgârda dans ediyor. Sonra koluma giriyorsun, ama etraf nasıl kalabalık. Tanıdık tanımadık herkes gelmiş düğünümüze. Nikah memurunun sorusuna birbirimizin gözlerinde kaybolurken ‘Evet.’ diyoruz. Hayali bile nasıl güzel. Ve o evetle birlikte bütün eksikler tamamlanıyor. İçimde bir boşluk vardı ya hani, işte seninle doluyor o boşluk. Her şey tamam oluyor. Ellerini tutuyorum sonra. İnce, zarif ellerini. “Sen artık benim eşimsin.” diyorum, ama içimden o kadar fazlası geçiyor ki... “Sen artık benim yuvamsın, nefesimsin, kalbimin en güzel yerisin...” demek geliyor. Sana sarılıyorum, uzun uzun. Çünkü bazı cümleler sadece sarılarak söylenebilir. Şimdi nöbetteyim. Gece sessiz. Yıldızlar bile bir başka parlıyor bu gece. Belki sen de şu an gökyüzüne bakıyorsundur. Belki aynı yıldızları izliyoruzdur, kim bilir? Ama benim aklımda hep aynı dua dönüp duruyor. "Allah’ım Elif’imden beni ayırma." Seni korusun, seni saklasın diye dua ediyorum. Bu kadar sevmişken, senden ayrı kalmak kalbime ağır geliyor. Elif Nur, ne olur yaz bana. Bir satır bile olsa yaz. Sesini, kokunu, gözlerini, suskunluğunu, her şeyini özledim. Ama en çok da bana “Asaf” deyişini. Dünya dursun, zaman aksın, ama sen bir kere daha bana Asaf de. O an içimdeki fırtınalar diner, kalbim yeniden huzur bulur. Bu mektubu bitirirken, gözlerim nemli. Gözyaşlarımı saklamıyorum çünkü seni özlemekten utanmıyorum. Seni sevmek, şu hayatta en doğru bildiğim şey. Ali Asaf
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE