Ali Asaf’a gönderdiğim mektubun üzerinden tam olarak beş gün geçti. O günden beri aklım gönderdiğim mektuptaydı. Eline ulaşıp, ulaşmadığını merak ediyorum. En çok da okuyup, okumadığını. Elif Nur’un adıyla gönderdiğim için yüksek ihtimalle okumuş olmalı. Peki ya verdiği tepki? Mektubu Elif Nur’un yazmadığını anlaması ne kadar zaman alır. Belki de çoktan anladı. Ama anlasa kim olduğumu, neden Elif Nur gibi davrandığımı sormak için mektup yazmaz mı?
Kafamın içindeki binlerce soruyla oflayarak hazırlandım. Bugün yeni görev yerimde ilk günüm. Bana verilen sürenin sonuna geldim. Üzerime kıyafetleri giydikten sonra saçlarımı bağladım. Hazır olduğuma kanaat getirince odadan çıktım. Kahvaltı yapmayı sevmesem de bir şeyler atıştırdım. Ne olur ne olmaz ilk günden kan şekerimin düşmesini istemem. Dişlerimi fırçaladıktan sonra çantama gerekli eşyaları koyduğumdan emin oldum. Evin anahtarını elime aldıktan sonra evden çıktım. Arabaya bindiğim gibi Ege Ordusu İstihkam Savaş Tabur Komutanlığı’nın önüne geldim. Girişte bulunan askerlere kimliğimi uzattım.
“Kolay gelsin...Ben bugün hemşire olarak göreve başlayacağım. Bu da kimliğim. “
Bir süre gerekli incelemelerin yapılmasını bekledikten sonra içeriye girebileceğimi söylediklerinde gülümsedim. Arabamı çalıştırırken yavaşça girdim askeriyeden içeri. Müsait bir yere arabamı park ettiğimde çantamı aldığım gibi indim. Adımlarım revirin olduğu tarafa doğru ilerlerken arkadan duyduğum ses ile durdum.
“Bir günaydın yok mu? “
Bu sesi tanıyorum. Yavaşça arkamı döndüm. Tahmin ettiğim gibi seslenen kişi Sinan’dı.
“Günaydın. “dedim gülümseyerek.
Sinan yeni tanıdığım biriydi ama nedense onu gördüğüme sevinmiştim. Sıcak kanlı olduğu için mi, yoksa karşımda abim duruyormuş gibi hissettiğim için mi bilmiyorum? Tek bildiğim Sinan’ı görmenin bana iyi geldiği idi.
“Nasılsın bakalım ufaklık. “dediğinde kaşlarımı çattım.
“Ufaklık olamayacak kadar büyüdüm bence. “dedim.
“Vallahi buradan bakınca ufacık duruyorsun ama sen bilirsin. “dedi gülerek.
Gülmekte haksız da sayılmaz. Boyum Sinan’ın boyunun yanında ufacık kalıyordu. Yine de bu bana ufaklık demesini gerektirmez.
“Sende deve gibi boy varsa bu benim mi suçum? Boyum gayet ideal bence. “dedim üste çıkmaya çalışarak.
“Sen öyle diyorsan doğrudur civciv. “
Kaşlarımı çattım. “Bana civciv deme.”
“Tamam civciv.”
Gülerek söylediği sözlerden sonra yanımdan uzaklaşan Sinan’a baktım. Yanındayken çattığım kaşlarım, onun gidişiyle normale dönerken kafamı iki yana salladım. Revirin olduğu tarafa gitmeye başladığımda aklıma Sinan’ın benim için söylediği söz geldi.
“Gerçekten civcive mi benziyorum acaba? “diye düşündüm. Sonra kendi düşüncemin saçma olduğuna karar verdim. Bir kere civciv sarı renk, ben ise esmerim. Nerem civcive benziyor canım. Sinan’ın işgüzarlığı işte. Revirin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Kapıyı açtığım gibi sağ ayağımla eşikten içeri girdim. Odaya göz gezdirdiğimde üç tane muayene yatağı, acil durum için taşıma sedyesi, bir masa, sandalye, muayene lambası olduğunu gördüm. Klasik revir odasıydı. Bir köşede gerekli tıbbi malzemeler bulunurken, diğer köşede acil müdahale ekipmanları vardı. Çantamı odada bulunan dolabın içine koyduktan sonra nerede ne var öğrenmeye çalıştım. Revire kolay kolay kimsenin gelmeyeceğini bildiğimden bu fırsatı değerlendirmek istemiştim. İlaçların nerede olduğunu iyi öğrenmem gerekiyordu. Acil bir durum olduğunda gerekli malzemeleri arayacak halim yok. Dikkatli bir şekilde malzemelerin yerlerini ezberlemeye çalışırken arkadan duyduğum ses ile durdum.
“Bakıyorum da birileri çalışmaya başlamış. “
Gülerek söylenen sözden sonra arkamı döndüm. Bugün aynı sahneyi iki kere yaşıyorum. Tuhaf, aynı zamanda komik gelmeye başlayan bir sahne.
“Siz.” dedim soru sorar gibi. Karşımda oldukça karizmatik ve kendinden emin duruşuyla esmer uzun boylu bir adam duruyordu. Zaten ne hikmetse karşıma çıkan herkes uzun boylu. Herhalde evren benimle dalga geçiyor.
“Ben Pratisyen Doktor Batuhan Kaya. Sen de hemşire Elif olmalısın geleceğini söylemişlerdi.” dedi.
Kafamı salladım. “Evet, Elif benim.”
“Tanıştığıma memnun oldum Elif.” dedikten sonra masasına oturan Doktor Batuhan eliyle karşısında duran sandalyeyi işaret etti. İkiletmeden sandalyeye oturduğumda göz göze geldik.
“Sana buradaki işleyişten bahsedeyim. Genelde dışarıdaki kazmalar rahat durabilirlerse gelen giden olmaz. Tabi acil durum olmadığı sürece. Revire gelen askerlerin çoğunda mutlaka kurşun yarası bulabilirsin. Bunu söylememe gerek yok, zaten biliyorsundur. “
“Biliyorum. “dedim onaylayarak.
“Güzel...Hastaneye gitme gereği olmayan askerlere bakıyoruz. Eğer askerin acil hastaneye gitmesi gerekiyorsa ve yarası ağırsa genelde hemşireyi yanında yollarız. Bazen çok durağan olurken, bazen de ana baba günü gibi olabiliyor.”
“Daha önce de askeriye hemşiresiydim. Bunlara hakimim merak etmeyin Batuhan Bey.” dedim.
Kaşlarını çattı.
“Burada çalıştığın süre içerisinde benim kurallarıma uyman gerek. “ dediğinde kafamı salladım.
“Kural 1: Bana Bey deme. Abi diyebilirsin ya da ismimle seslenebilirsin. Nasıl rahat edeceksen.”
“Peki kural 2 nedir? “ dedim.
“Kural 2 ve diğer kurallar kural birin aynısı.” dedi. Güldüm.
“Gülme ben çok ciddiyim. Aynı yerde çalıştığım insanla Bey, Hanım ilişkisi içinde olmak beni geriyor. Sonuçta ailemizden çok birbirimizle vakit geçiriyoruz. “
“Haklısınız. “dedim. Gerçekten de öyleydi. Ailemizden çok iş arkadaşlarımızla vakit geçiriyorduk. Gerçi benim için fark eden bir şey yoktu. Sonuçta eve gelişimi bekleyen bir ailem yok.
“Haklı olduğumu söylerken bile araya -sız eki getirdiğinin farkında mısın?” dedi.
“Kusura bakma farkında değildim.”
Düşünür gibi yaptı. “Gelişinin şerefine ikimize birer kahve ısmarlarsan tabi ki kusura bakmam küçük hanım. “
“Neden bana küçük Hanım diyorsun. “diye sitem ettim.
“Bilmem...Boyun kısa olduğu için olabilir.” dedi.
“Benim boyum kısa değil, siz fazla uzunsunuz.”
“Emin misin çünkü buradan bakıldığında bayağı kısa görünüyorsun? “
Batuhan’ın gülerek söylediği sözlerden sonra kaşlarımı çattım. İkimize kahve almak için kantine gittim. Beni gıcık ettiği için nasıl içtiğini bilerek sormadım. Sıramın gelmesini beklerken aklıma Ali Asaf’ın gelmesiyle yüzüm düştü. Acaba mektubu okudu mu?
“Okuduysa okudu canım bana ne. “dedim kısık sesle. Gerçekten de bana neydi ki. Sonuçta benim yazdığımı bilmiyor.
“Kara kara ne düşünüyorsun civciv. “diyen Sinan ile olduğum yerde sıçradım. Sinirli şekilde arkamı döndüğümde gülerek bana baktığını fark ettim.
“Senin derdin beni öldürmek, artık buna emin oldum.”
“Seninle derdim yok civciv. Sadece sinir etmek hoşuma gidiyor.” dedi.
“Aman ne güzel!”
“Onu bunu boş ver de söyle bakalım seni kendinden geçmiş şekilde düşündüren şey ne? Biri canını sıkmadı değil mi? “ diye sordu.
Sinan’ın sorusuyla istemsiz gülümsedim.
“Kimse sıkmadı canımı? “desem de inanmadı.
“Kusura bakma civciv külahımı evde unutmuşum çıkışta hatırlat da yarın getirmeyi unutmayayım. “
“Cidden yok bir şey.” dedim konuyu uzatmaması için.
“Hayatta bırakmam. Kesin bu dallamalardan biri bir şey söyledi canın sıkıldı değil mi? “ dedi.
“Hayır Sinan düşündüğün gibi değil. “
“O zaman sorun ne? “ diye sordu.
Derin bir nefes aldım. Belli ki anlatmadan Sinan’dan kurtulamayacağım.
“Birine mektup yazdım. ”dedim.
Güldü. “Vay...Manitacılık durumları, yakışır kardeşime. “
“Öyle değil. “dedim ve sıkıntılı şekilde anlatmaya başladım. Dinlerken kaşlarını çattı. Şaşırmış olabileceğini düşünerek üstünde durmadım. Sözlerim bittiğinde tepki vermesini bekledim fakat tek kelime etmeden arkasını döndüğü gibi gitti. Nedenini anlayamasam da sonra öğrenirim diyerek önüme döndüm. Sıram geldiğinde kahveleri aldım. Dökmemeye çalışarak revire gittiğimde Batuhan’ın bir askeri muayene ettiğini gördüm. Ses çıkarmamaya çalışarak masasına kahvelerden birini bıraktım. O sırada işi bitmişti. Askere ilaç verdikten sonra karşıma geçti.
“Kahvemi nasıl içtiğimi sormadın, gözümden kaçmadı sanma.” dedi.
“Ya öyle mi yaşmışım.” dedim masum ayağına yatarak.
Gözlerini kıstı. “Sen kesin bilmeden yapmışsındır. “
Kinayeli şekilde söylediği sözlerden sonra omuz silktim.
“Yo...Bilerek yaptım. “dediğimde kahkaha attı. Batuhan’ın gülmesiyle ben de gülmeye başladım. İçtiğimiz kahvenin ardından boşları kantine götürdüm. Günümün geri kalanını revire gelen askerlere bakarak geçirdim. Bazılarına ilaç verdik, bazılarına da serum takıldı. Akşam olduğunda çantamı dolaptan aldım. Batuhan’a iyi akşamlar dileyerek revirden çıktım. Arabama binecekken Sinan’ı telefonda hararetli şekilde konuşurken gördüm. Sert ve kuvvetli çıkan ses tonu yüzünden son söylediklerini net bir şekilde duymuştum.
“Evlenmiş işte. Uzatma artık. Değmeyecek biri için bana çıkışman çok saçma. Sinirini ne benden, ne de o kızdan çıkarmaya hakkın yok Ali.”