Şirin;
Yarım saattir hapşıran Deniz'i izliyordum. Gözleri kapanıyor elini ağzına kapatıyordu. "Özür- hapşu! Dilerim. En- hapşu! Kısa zamanda- hapşu! Özür dileyeceğim. Her şeyi- hapşu! Anlatacağım." "Önemli değil." bana baktı. "Ben şimdi- hapşu! Boşuna mı hapşırıyorum?" "Aslında hayır. O zaman sinirliydim. Şimdi sinirim geçti." "Ee? O çocuk?" omuz silkti. "Hala hoşlanıyorum. Konuşurum ben. Şaka yaptığını falan söylerim. Tabi inanırsa." "Bir şey söyleyeyim- hapşu! Mi?" kafa salladım. "Yakışmıyordunuz- hapşu! zaten. Aynı boydaydınız. Hapşu! Erkek dediğin- hapşu! Kadından uzun- hapşu! Olmalı." "O yüzden mi boyunu uzattın bu kadar?" çapkınca gülmeye başlasa da hapşırdığında bütün karizması çizilmişti. "Bu hapşırık daha ne kadar devam edecek?" "Birkaç saat." "Acıktım." kalkıp kapıya yöneldim ardından açmaya çalıştım. "Anahtarı- hapşu! Attın." telefonumu alıp Algı'yı aradığımda meşguldü. Gözde'yi aradığımda birkaç çalıştan sonra açtı. "Ne oldu Şirin? Ocakta yemek var." "Gözde boşver yemeği. Acil kliniğe gelmen gerekiyor. Yanında çilingirle." "Kafayı mı yedin, kedicik? Ne yapacaksın çilingiri?" "Fantezi. Çilingir fantezilerimi bilmiyor musun sen? Maymuncuk falan sokuyorum kulağıma. Hiç denk gelmedi mi? Bir ara gösteririm ben sana." "Ne saçmalıyorsun kedicik?" "Çıldıracağım! Gözde, çilingir alıp kliniğe gel!" "Gelemem. Annem kızıyor." telefonu suratına kapatıp sinirle nefes verdim. "Başka ne tür fantezilerin var? Çilingiri öğrendim." alayla sorduğu sorulara gayet ciddi bir şekilde cevap verdim. "Çok mu merak ediyorsun? Kelepçe var. Fular, kırbaç, kemer, tüy, buz, krem şanti, çikolata... Ooo daha çok var." kirpiklerini kırpıştırarak baktığında "Bakma öyle mal gibi! Kal geldi galiba?" "Evet, yani hayır." "Allah'ım sabır ver bana! Bir sapıkla kapalı bir alanda kaldım. Hem de hapşıran bir sapık!" "Sapık değilim. Hapşu! Sadece biraz şaşırdım." "Neden?" "Çünkü hiç öyle- hapşu! birine benzemiyorsun. Yani çok- hapşu! rahat birine benzemiyorsun." "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun hakkımda?" "Evet. Yani başka biri söylese inanmam ama-hapşu! gözümün içine baka baka- hapşu! ciddi bir şekilde söyleyince garibime- hapşu! Gİtti. Hatta hala inanmıyorum." "Neden?" "Çok masum duruyorsun." kızararak başımı eğdim. "Onları yapan bir kadın böyle utanamaz." "Dediklerim yalandı. Yani öyle değişik şeylerim yok. Biraz sinirliydim sadece. O sırada da sen öyle alayla sorunca ben de öyle bir şey demek istedim." "Tahmin etmeliydim." "Maraz'ı veya Hakan'ı arasana?" kafa salladı elini cebine attığında "Telefonum arabada." telefonumu uzattım. "Al buradan ara." "Numaralarını ezbere bilmiyorum." "Kaç yaşındasın sen? 2-3? Pamir bile ezbere biliyor numaralarınızı." "Benim sayılarla aram iyi değil. Ben sözelciyim." oflayarak Algı'yı aradım. Hala meşguldü. Ardından Gözde'yi aradım. Açmadı. En son Bahar kaldığında uyuyor olduğunu düşünsem de boşverip aradım. İkinci çalışta açtığında "Efendim kedicik?" "Kuzum sende Gökay'ın numarası var mı?" "Var. Ne yapacaksın?" "İşim var onunla. Sen numarasını söyle." "05......... Ne yapacaksınız?" "Beni klinikten almasını isteyeceğim. Kuzum sen uyu biraz." telefonu kapatıp Gökay'ı aradım. İkinci çalışta açtığında "Alo Gökay Saray?" "Alo, Gökay, merhaba ben Şirin. Yan komşu." "Tanıdım. Bir sorun mu var? Bahar-" "Yok, hayır. O iyi. Ben- daha doğrusu biz Deniz'le benim kliniğimde kilitli kaldık. Bizim kızları aradım ama Algı ve Gözde açmadı. Bahar da biraz garip son günlerde. Rica etsem buradan beni kurtarır mısın? Çünkü bu Deniz'le burada kalmak adeta bir cehennem azabı çekmek gibi." "Tabi ki kurtarırım. Yani adresi yollarsan en geç yarım saate oradayım." "Çok teşekkürler. Ben sana mesaj atarım birazdan." "Tamam o zaman görüşürüz." telefonu kapatıp adresi mesaj attıktan sonra derin bir nefes vererek koltuğa yaslandım. "Neden Gökay?" "Nedeni yok. İlk o denk geldi. Baharda numarası olması en muhtemel kişi o çünkü. Bahar'la aralarında garip bir anlaşma biçimi var." kafa salladı. "Yarım saat içimde gelirmiş. Ama ben o yarım saatte açlıktan ölürüm. Bir şeyler söylememi ister misin?" "Aslında iyi olabilir. Buraya gelmeden önce yemiştim ama hala yiyebilirim." telefonu alıp sürekli sipariş verdiğim yeri aradım. "Merhaba, ben Şirin. Her zamankinden 2 kişilik alabilir miyim? Bir tanesi Dila'nın ki gibi." "Merhaba Şirin hanım. Kliniğe mi?" "Evet. Biraz hızlı olursanız sevinirim. Kurt gibi açım." "5 dakika sonra geliyor." "İyi günler." telefonu kapatp cama çıktım. 5 dakika sonra sokağın köşesinden görünen Çınar'la cüzdanımı alacağım sırada Deniz'in cama geçtiğini ve tüm camı kapadığını fark ettim. Geçmeme izin vermedi. Parayı ödeyip yemekleri aldığında orta sehbaya koydu poşetleri. Ardından poşetleri açtığında gördüğü manzarayla kaşları çatılı bir şekilde bana baktı. "Bu ne?" "Salata. Sevmez misin?" "Sevmem. İnek miyim ben?" "Hayır, öküzsün." bir tabağı aldım ve yemeye başladım. "Ay ben kilo alırım!" sesini incelterek konuştuğunda kahkaha attım. "Ben vejetaryanım. Vahşice öldürülmüş hayvanları yemiyorum." "Hayvanlar vahşice öldürülmüyor. Ayrıca onlar yemek olacağını biliyor. Protein bunlar. Ot yiye yiye ot kafalı olursun mazallah." "Komik değilsin." "Bence gülmelisin. Gülmek güzelleştirir. Mesela deminki gibi kahkaha attığında güzelleşiyorsun. Ama somurtunca çirkinleşiyorsun." "Ne yani bir kadının güzel olması için gülmesi mi gerekiyor?" "Ben her zaman ne derim biliyor musun? Çirkin kadın yoktur, güldüremeyen erkek vardır. Sen böyle somurtunca kendimi de kötü hissediyorum. Tamam burada benimle kalmaya mecburen katlanıyorsun ama en azından gülersen daha iyi olur. Kendimi diken üstünde hissediyorum. Ama söz bir daha görmeyeceksin beni." "Yanlış anlama. Genel olarak biraz somurtkan bir yüze sahibim arkadaşlarım bile bu halime alıştı. Yani isteyerek olmuyor. Burada kalmaktan tabi ki hoşlanmadım ama bunu seni huzursuz etmekle hiçbir alakası yok." "Bunu duyduğuma sevindim ama yine de biraz gülsen fena olmaz. Ha? Ne dersin?" zorlama bir gülümseme suratımda belirdiğinde "Böyle güleceksen hiç gülme somurtunca biraz daha çekilebilir oluyorsun ama hu yüz şeklin tamamen böyle." yüzümü taklit ettiğinde kahkaha attım. "Hiçte bile ben öyle değilim. Far tutulmuş tavşan gibi duruyorsun." "Aynaya baksaydın anlardın ne demek istediğimi." yüzümdeki gülümsemeyi koruduğumda bir süre sonra "İşte böyle durmalısın. Daha iyi." "Salatan tavuklu. Ayrıca poşette ekmekte var." Gözlerini kısarak bana baktı. "Neden daha önce söylemiyorsun?" "Açıp bakarsın diye düşünmüştüm ama yeşili görür görmez bırakıp gittin." kıkırdadım. Sonra birlikte yemeye başladığımızda aslında Deniz'in gerçekten komik olduğunu anlamıştım. Kapının zorlanmaya çalışılmasıyla ayağa kalkıp kapıya gittik. "Gökay?" "Benim. Nasıl çıkaracağım sizi?" "Anahtarı dışarıya attım." "Neden böyle bir şey yaptın?" "Çünkü sinirliydim. Şimdi lütfen beni buradan kurtarır mısın?" "Pekala biz dışarıda anahtarı ararken siz burada uslu uslu oturun." "Siz?" "Ben de geldim." Bahar'ın sesini duyduğumda "Kuzucuğum sen niye geldin? Dinlenseydin?" "İyiyim ben." ardından ses vermeyip anahtarı aramaya başladıklarında biz de telefonlarımızın ışığını yakmış camdan bakıyorduk. "Deniz çok irisin! Kay biraz sıkıştım!" "Nereye kayayım tek kişilik camda? Sen git." "Hayır sen git." ittim. "Sen git otur. Ben bakarım." "Asıl sen otur. Benim camım." "Aman yedik camını! Otur oturduğun yerde ben bakarım." "Iııh! Git!" ittiğimde camdan çıktı. Dürttü "Ya dursana anahtarı arıyorum." bir kez daha dürttü. "Ne var?" arkamı döndüğümde Gökay ve Bahar sırıtıyordu. Deniz'le birbirimize baktıktan sonra aynı anda gülmeye başladık. Deniz "Bizi beklerken birbirinizi mi yediniz?" ikisi de aynı anda yüzlerine baktığında durdular. Birbirlerine şaşkınca bakarken biz hala gülüyorduk. Bahar "Dün gece?" "Gece bunu konuşsak?" kafa sallayarak onayladı. "İsterseniz biz çıkalım?" Deniz'in sorduğu soruya Gökay sinirle baktıktan sonra "Gidelim." ve Bahar'la bizi beklemeden çıktılar klinikten biz de arkalarından.
Gökay;
Eve gittiğimizde Hakan, Pamir ve Maraz yemek yiyorlardı. Yüzümin halini daha doğrusu dudaklarımın halini gördüklerinde sırıtarak baktılar. "Deniz? Gökay?" "Tek bir söz bile duymak istemiyorum." Pamir "Amca kavga mı ettin? Ayşına kim vuydu?" "Kavga etmedim aslanım. Alerji olmuşum." yemek yemeye devam etti. Masaya oturup bir şeyler atıştırdım. Maraz ve Hakan anlamaya çalışıyordu neler olduğunu. "Boşuna bakmayın öyle. Anlatmayacağım." Deniz atladı. "Ben anlatırım sonra." "Deniz, si- severim." Pamir'i fark ettim. Sırıtmaya devam edince odama çıktım. Kapıyı kilitleyip kamerayı ve laptopu kucağıma alıp çalışma masama oturdum. Kamerayı laptopa bağlayıp dün geceden kalma resim ve videoları bilgisayara attım. Ardından hepsini çıkarttırdım. Videolardan ilkini açtım. İlkinde elim çenemde poz verirken "Çekiyorum, çektim." kahkaha attı. "Ay, videoya almışım yanlışıkla. Aman, boşver." Kamerayı önümüzdeki sehbaya koydu ve kıkırdayarak arkasına yaslandı. "Güzel manzara." "Çok güzel manzara." birden sessizleşti.' şaşkınlıkla ekrana bakarken ilerlettim. '"Deneyelim mi?" sorduğu soruya şaşkınca bakarken "Ne?" gözlerini kapatıp bana yaklaştı. Dudaklarını dudaklarıma değdirdiği sahnede durdurdum. Elimle yüzümü ovuşturdum. Bu neydi şimdi? Bir yanım izlemeye devam etmemi söylerken, diğer yanım kapatmamı ve silmemi söylüyordu. İkinci seçeneği hızla eleyip başlata bastım. Ekran donmuş gibi dururken bir süre sonra dudaklarını hareket ettirmeye başladı. Elimi dudaklarıma götürdüm. Ergen kız mıydım? Biraz daha ilerlettiğimde kucağıma aldığım bölüme geçti. Ellerim kalçalarına koyup okşadım ve üzerimde hareketlerini derinleştirdim. Kucağımdaki ağırlığını ve dudaklarımdaki tadı hâlâ hatırlıyordum. Telefonum çaldığında ani bir hareketle kapattım. Bahar'ın aradığını görmemle pişmanlık duysam da telefonu kapanmadan açtım. "Alo?" "Bizim kızlar yattı. Müsaitsen bahçeye gelir misin?" "5 dakikaya oradayım." telefonu kapatıp kamerayı söktüm. Bilgisayara yüklediğim her şeyi sildikten sonra çıkarttırdığım bütün resimleri aldım. Kamerayla birlikte odamdan çıkıp aşağı indiğimde Maraz, Deniz ve Hakan maç yapıyorlardı. Beni çağırsalarda şu işi halletmeden ben eğlenemezdim.
Yan bahçeye girdiğimde Bahar'ın volta attığını gördüm. "Yine mi fotoğraf çekeceksin? Hiç havamda değilim." "Hayır. Sana göstermek için getirdim." Çıkarttığım fotoğrafları uzattım. Fotoğrafları alıp armuta oturdu. Ardından fotoğrafları incelemeye başladı. "Aslında dün gece göstermiştim ama hatırlamıyorsun sanırım?" kafa salladı. "Bunların yedeklerini alailir miyim?" "Sende kalabilir. Kameramda yedekleri var." kafa salladı ve resimleri sehbaya bıraktı. "Uzatmak istemiyorum. Dün gece ne oldu?" "Hiçbir şey hatırlamıyor musun? Herhangi bir şey?" "Sadece bir sahne. Elin yanağımda. Yüzüme bakıyorsun ve oldukça yakınız. Ama rüya mı değil mi hatırlamıyorum." "Dün ne olması gerektiğini düşünüyorsun?" "Dün hiçbir şey olmamış olduğunu diliyorum. İlk öpücüğümün sarhoşken gittiğini bilmek istemiyorum. Hem de aşk yaşamadığım biriyle olmasını. O kişinin komşum olmasını istemiyorum. Şimdi lütfen bana dün gece ne olduğunu söyler misin? Lütfen gerçeği söyle." ne diyecektim? "Bahar bak-" "Gökay, lütfen doğruyu söyle. Sana güveniyorum." gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Hatırlamanı istiyorum. Ne olduğunu söylemek istemiyorum. Kendini biraz zorlasan?" "Zorladım. Sabahtan beri zorluyorum. Ama başka sahne gelmiyor." yüzünü yüzüne yaklaştırıp elimi yanağına koydum. Böyle miydi?" kafasını salladı. "Sence bundan öncesinde veya sonrasında ne yapmış olabiliriz? Ya da bir şey yapmış olabilir miyiz?" titrek bir nefes aldı. "Öpüştük mü?" "Öpüşmedik. Yaptığımız şey öpüşmenin dışında bir şey." dudaklarımı dudaklarına sürttüm. İç çekti. Kendimi birden geri çektim. Kamerayı açtım. "Bunu dün yanlışıkla çekmişsin. Konuşmanın yarısından sonrası var. Ama asıl öğrenmek istediğin şey sonda." kamerayı elimden aldı. İlerlettikten sonra izlemeye başladı. Ben ise onun tepkilerini izlemeye başladım. İlerlettikten sonra gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bir bana bir ekrana bakıyordu. Kafamı eğmiş gelebilecek herhangi bir tepkiye hazılırlık yapıyordum. "Şimdi her şey yerine oturdu." kafamı kaldırdım. "Öpüşmüşüz- daha doğrusu ben dudaklarını yemişim. Ama hatırlıyorum. Özür dilerim. Ben o kafayla öptüm ama kafam güzeldi. Sen de biliyorsun, bir daha olmayacağının teminatını veririm." "Kızmadın mı?" "Açıkçası kızdım. Ama kendime. Deneyelim mi deyip yapışmışım ama sen de hiç karşı çıkmamışsın. Ayrıca utanıyorum. O hareketleri yapan ben olamam." "Seni utandırmak istemem ama o sensin. Sana bir şey söylemek istiyorum. İlk kez böyle bir öpüşme yaşadım." "Şaka yapıyor olmalısın? Çok cesur bir öpüşme olduğunun farkındayım ama daha cesurlarını görmüş olmalısın." "Senin zannettiğin gibi her hafta başka bir kadınla birlikte olmuyorum." "Öyle bir şey düşünmedim. Ya da düşündüm ama yani sen çok yakışıklı,, hoş bir adamsın. Kadınların, peşinden koştuğunu tahmin ediyorum." kafamı sağa sola salladım. "Aksine kadınlarla aram çok kötüdür." "Buna inanmamı bekleme." "Eski sevdiğim kadın hala benimle. Ölse bile benimle. Ona ihanet etmek kötü hissettiriyor." "Ama sevgili değilmişsiniz ki? Bu ihanet sayılmaz." "Bu onu sevdiğim gerçeğini değiştirmiyor." kafa salladı. "Ben teşekkür ederim. Her şey için." "Önemli değil her zaman." utanarak ayağa kalkıp eve yöneldi. O eve giderken ben de bahçe kapısına ulaştım. "Bahar!" bana döndü. "Sülük gibi öpüşmüyorsun!" şaşkınca bana bakarken ben eve doğru hızlı adımlarla ilerlemiştim.