Arslanlı'lar

733 Kelimeler
2024 İstanbul Vera Önümdeki mücevher kutularına baktım. Hepsi göz alıcı bir biçimde parlıyor olsalar da benim için hiçtiler. Yine de Arda Dinçsoy'un karısı olmaya yakışır vaziyette en görkemli olanını seçip boynuma geçirdim. Neticede boynuma geçirdiğim ilk pranga değildi, gecenin sonuna kadar tahammül edebilirdim. Son kez siyah kadife elbisemi kontrol ettim. Muhteşem gözüküyordum, tam da olması gerektiği gibi. "Anne, anneee!" Bana doğru koşan oğlumu görünce kocaman gülümsedim. Bu hayatta beni mutlu eden tek şey onun varlığıydı. Ardından gelen kocamı görmezden gelerek Mert'ime kocaman sarıldım. "Annee, çok güzel olmuşsun!" Yanaklarına iki öpücük kondurduktan sonra elimle, kalan ruj izlerini temizledim. "Sağ ol bal bebeğim benim." "Oğluma bebek deme artık annesi, koca adam oldu o. Di mi koçum benim?" Mert, Arda'ya dönüp sırıttı. "Evet! Babam doğru söylüyor anne, kocaman adam oldum ben! Kaslarıma baksana!" Mert bana kollarındaki olmayan kasları gösterirken sadece gülümsemekle yetindim. Biliyordum ki ne söylersem söyleyeyim Arda anlamayacaktı. Dinçsoy'ların klasik çocuk yetiştirme tekniğiydi bu. Veliahtlarını küçük yaşlardan itibaren daima över, onları olduğundan fazlasıymış gibi kandırırlardı. Zamanında anne, babası nasıl Arda'ya bunu yapmışsa, şimdi de o benim oğluma yapıyordu. Buna gram rızam olmasa da Arda bu konudaki fikrimi önemsemiyordu. Odayı bir telefon melodisi doldurduğunda Arda elini cebine atarak konuştu. "Hemen geliyorum." O rahat konuşmak için balkona çıkarken ben, kısık tuttuğum sesimle Mert'in gözlerine baktım. "Ne kadar büyürsen büyü, sen her zaman benim bal bebeğim olacaksın. Bu hiç değişmeyecek annecim." Mert gedik dişleriyle gülümseyerek sır verirmiş gibi fısıldadı. "Sen bana istediğini söyleyebilirsin annecim, ben sana hiç kızmam." Ona sıkıca sarılıp kokusunu içime çektim. Sonra artık kendimi toparlamam gerektiğini fark ederek ayağa kalktım. O sırada Arda da telefon konuşmasını bitirip yanımıza gelmişti. "Hazır mısınız bakalım? Bizimkiler aşağıdaymış, hadi bekletmeyelim daha fazla." Başımı sallayarak Mert'in elini tuttum. Tabii odanın dışına çıktığımızda asansörü gören oğlum hızla elimden kurtulup düğmeye basmaya gitti. Boyu o düğmelere yetişmeye başladığından beri en sevdiği şeylerden biri buydu. Biz de gülerek arkasından ilerlerken Arda elimi tutup dudaklarına götürdü. Ona kısa bir bakış atıp gülümsedim. Aşağıya indiğimizde Arda'nın yakın arkadaşları ve onların aileleri çoktan masaya geçmiş, başlamak için bizi bekliyor vaziyettelerdi. Geldiğimizi gören Deniz, büyük bir coşkuyla konuştu. "Abi nerede kaldınız, ağaç olduk burada!" Arda yanından geçerken omzuna pat pat vurup karşılık verdi. "Abartma oğlum, haber verdiler yeni geldiğinizi!" Bütün masa gülüşürken biz de yerlerimize geçtik. İşte şimdi her tarafından gösteriş akan masanın tüm sandalyeleri sahiplerine kavuşmuştu. Servisler başladığında erkekler kendi aralarında, biz kadınlar da kendi aramızda ufak ufak konuşmaya başladık. Arda'nın beş kişilik bir arkadaş grubu vardı. Hiçbirini sevmezdim, hepsi de Arda gibi kendini bir şey sanan ama aslında dünyada zerre kadar işe yaramayan adamlardı. Beşi de evliydi ve herkesin çocukları vardı. Kadınlar tarafından Deren, benim en yakın arkadaşımdı. Diğer kızları da sevmiyor değildim, aslında hepsi iyiydi sadece.. yanlış adamlarla evliydiler, evliydik. Deren beni sıkı takipçisi olduğu modacının yeni defilesine gitmeye ikna etmeye çabalarken, kızlar da onun bu haline gülüyorlardı. Evet Deren, tam bir moda sevdalısıydı! Bütün bu işi yapan tasarımcıları takip ederdi. Türkiye'de moda birinden sorulacak olsa, o kişi kesinlikle Deren olurdu. Onu gelmek istemediğim konusunda ikna etmeye çabalarken - çünkü bu defileler beni sıkıyordu - erkekler tarafından konuşulan konu da dikkatimi çekti. Daha doğrusu konuşulan soyad. "Arslanlı’lara saldırmak mantıklı mıydı emin değilim, üstelik Aktuğ abinin haberi bile yokken." Deniz, Kemal'e bakarak cevap verdi. "Korkma be oğlum, Arslanlı’lar bunu bizim yaptığımızı anlamayacaklar bile!" "Nereden biliyoruz? Neden anlamasınlar? Bahsettiğimiz depo baron Arslanlı’nın kardeşinin, yani öylesine biri değil ki işin peşini bıraksınlar. Savaş Arslanlı bizi bulana kadar pes etmez." Bakışlarımı Arda'ya çevirdim. Kemal'in söylediklerinden hoşlanmadığı belliydi. Zaten o sadece pohpohlanmayı severdi, düşüncelerinin aksine konuşan insanlar pek hoşuna gitmezdi. "Vera, sence yarınki düğünde kırmızı elbisemi mi giymeliyim yoksa yeşil olanı mı?" Bakışlarımı Ferda'ya çevirdim. Kemal'in karısıydı. "Anlayamadım canım, tekrar sorabilir misin?" "Yarınki düğünde diyorum, hani Kemal'in kardeşi evleniyor ya.. sence hangisi daha iyi olur? Karar veremedim bir türlü." Derin bir nefes aldım. Şu an sol tarafımda Savaş Arslanlı’nın kardeşinin deposu konuşulurken kesinlikle elbise konusuna odaklanamıyordum. "Deren'e sorsan daha iyi olur, o anlar bu işlerden." Ferda'nın ilgisini Deren'e yönlendirdikten sonra erkeklerin konuşmasına yeniden kulak kesildim. "Kemal doğru söylüyor, Arslanlı öğrenirse bunu yanımıza bırakmaz beyler." Kayra'nın söylemine Mete karşılık verdi. "Amma da abarttınız lan! Korkuyor musunuz bu kadar Arslanlı'dan." Sonra daha da coşarak ayağa kalktı. Sesi oldukça gür çıkıyordu. "Arslanlı dediğinin işi bir kurşuna bakar oğlum! Neymiş, baron soyuymuş! Onlardan anca k.çımın kenarı olur!" Tam o sırada yemek yediğimiz alanın büyük kapısı açıldı. Mete'nin elindeki kadeh yere düştü. Bakışlarımız kapıya çevrildi. Ve seneler sonra gözlerim yeniden o delici maviliklerle birleşti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE