Kaderden Kaçmak

1201 Kelimeler
2024 İstanbul Vera Her gündüzün bir de gecesi vardır. Çoğu zaman bunu düşünmez insanoğlu, avantajlı taraf hep kendi olacak zanneder. Oysaki gerçek hiç de öyle değildir. Mete de sanırım şu an bu durumu canlı bir biçimde yaşıyordu. Gözleri kocaman açılmıştı, ee tabii anca k.çımın kenarı olur dediği adam karşısındaydı ve bu büyük bir felaketti. Çünkü biz şu an Dinçsoy'ların otelindeydik. Bölgemize bir Arslanlı girmiş, inimize kadar ilerlemişti. Biz ise bunu o bizi avlamadan sadece bir dakika önce fark etmiştik. Bu korkunç bir şeydi. Gözlerimi zorlukla o ölüm mavisi gözlerden çekip yanımda oturan kocama baktım. O da gözlerini dikmiş, masadaki diğer herkes gibi tek bir noktaya bakıyordu. Sonra gözlerim az ilerimizde, kendi halinde oynayan çocuklara kaydı. Çocuklar vardı, çocuklar buradaydı! Korkuyla yeniden Arda'ya dönüp masanın altından elini sıktım. Oğlum şu an onun düşmanıyla aynı odadaydı. Hem de en acımasız düşmanıyla! Arda dönüp bana bakmadı. Gözlerini tek bir an olsun Arslanlı’dan ayırmıyordu. İlk ayaklanan Kemal oldu. Gözlerim Ferda'ya kaydığında yüreğinin ağzında olduğunu gördüm. Bu grupta kocasını seven tek kadın oydu. "Ne oluyor Arslan bey?!" Aslında için için nasıl korktuğunu biliyordum, haklıydı da. Arslan Arslanlı korkulmayacak bir adam değildi. Güçlü olduğu için değil merhametsiz olduğu için korkardı herkes ondan. Zaten insan güçten değil, merhametsizlikten korkmalıydı en çok. Arslan Arslanlı kendinden emin adımları ve yüzündeki psikopat sırıtışıyla - ki genelde sevmediği insanlara hep böyle bakardı - bize doğru yürümeye başladı. Gözüm ikide bir yan tarafımızda oynayan çocuklara kayıyordu. Henüz herhangi bir hengame çıkmadığından umurlarında değildik, kendi aralarında oynamaya devam ediyorlardı. Arslan Arslanlı masanın önüne kadar geldiğinde korkuyu kanımda hissediyordum. Kalbim küt küt atıyor, bu ana şahit olmamak için vücudumdan kopup kaçmaya çalışıyordu. Ama kaçış yoktu, insan kaderinden istese de kaçamazdı. Arslan ve yanındaki arkadaşları masamıza gülerek baktılar. Mahir iyice yaklaşıp ortadaki bütün tavuğun butunu kopardı. Herkes şaşırsa da ben, pek şaşıramadım çünkü onu yakından tanıyordum. Arslan Arslanlı'nın bir diğer arkadaşı Ozan masanın başına geçerek elleri pantolonunun cebinde üstten üstten bize baktı. "Aşk olsun, böyle sofra kuruyorsunuz ama bizi davet bile etmiyorsunuz. Kırılır, güceniriz." Mahşerin dördüncü atlısı Malik de elini masaya dayadı. "Kırılırsak da kırarız, huyumuz kurusun. Değil mi Arslan?" Arslan sırıtarak, biraz arkasında duran adama baktı. "Yavuz oğlum, söyle bir sandalye getirsinler. Konuşacak çok şey var, oturalım değil mi beyler?" On saniye içinde Arslan'a bir sandalye geldiğinde rahatça oturarak karşısındaki adamlara baktı. Ne ara olduğunu bilmesem de masamızdaki erkeklerin hepsi ayaklanmıştı ve ben yanımda oturan Arda'nın bile kalktığını hissetmemiştim. "Rahatsız olmayın beyler, oturun." Arda'nın yumruklarını sıktığını gördüm. Hiçbir zaman Arslan'a vurmaya cesaret edemeyeceği yumruklarını.. "Derdin neyse söyle, sonra da s.ktir git!" Arslan, kocamın çıkışıyla tek kaşını kaldırarak öyle mi der gibi baktı. "Derdimi anlatmaya değil, sizi öldürmeye geldim soysuz dinç." Gözlerimi kısa bir an için sıkı sıkıya kapattım. Biliyordum, Arslan birisi için onu öldüreceğini söylüyorsa asla sağ bırakmazdı. Onun blöf yapmayacağı tek konu öldürmekti. "Yapamazsın! Konsey canına okur!" Aktuğ dayının yeğeni olmasına güveniyordu ama Arslanlı’ların ondan korktuğunu sanmıyordum. Aktuğ Orhon, Arslanlı’ların Türkiye'deki en güçlü düşmanıydı. Arda'nın annesiyle kardeş olmaları, diğer yandan Arda'nın babasının da zaten konseyden biri olması onun ailesini oldukça güçlü kılıyordu. Ama bu güç Arslan Arslanlı'nın umurunda olan son şey bile olamazdı çünkü o bir şeyi yaparken sonunu hiçbir zaman düşünmezdi. Arslan, Arda'nın tam gözlerinin içine baktı. Bakışları sertti.. bakışları.. insanın içini donduruyordu. "Ben; seni, bu p.ç kurusu arkadaşlarını ve soyunuzun devamı olan çocukları.. hepinizi tek tek öldüreceğim soysuz dinç. Ve sen sadece izlemekle yetineceksin." Yutkunamadım. Soyunuzun devamı olan çocukları demişti.. soy.. Mert, Dinçsoy'ların en gözde veliahtıydı! Nefes alamadım. Gözlerim çocuklara takıldı. Artık oyun oynamıyorlardı.. çocuklar artık bize bakıyordu. Gözlerimiz kesişir kesişmez Mert büyük bir hızla koşarak yanıma geldi. Kocaman sarıldım oğluma, içime sokup saklamak ister gibi sardım. Sonra bakışlarımı Arslan'ın ölüm mavisi gözlerine çevirdim. Bir parça merhamet aradım ama salt nefret vardı. Arslan'ın bakışları şu an kollarımdaki çocuğa sarılışımdaydı. Biraz sonra bunu sonsuza kadar yok edeceğini biliyor olmanın tatmini ve hırsı vardı gözlerinde. Ne yazık ki onu bakışlarının altındaki anlamı bilecek kadar iyi tanıyordum. Yutkundum. "Çocukları bu işe karıştırma, iki dakika adam ol Arslanlı!" Arslan'ın bakışları söylediğiyle Arda'ya döndü. Yüzünde yine o korkunç gülüş belirdi. "Diyelim ki ben iki dakika adam olmuyorum, ne yapacaksın soysuz dinç?" Arda'nın yaşadığı çaresizliği biliyordum çünkü onun ailesinin otelindeydik. Arslan bizi kendi çöplüğümüzde sıkıştırmıştı. Nasıl böyle gafil avlanmıştık bilmiyorum. Hangi güvenlik tedbirini iyi almamıştı Arda? Nasıl böyle bir hata yapabilmişti? Oysaki o, bu konuda çok iyiydi. Bunca sene güvenlik duvarını hiç yıktırmamış, Arslan'ı yakınımıza sokmamıştı. Bunun bir gün son bulacağını, Arslan'ın yırtıcı pençelerini üzerimize bulduğu en iyi fırsatta saplayacağını biliyordum. Yine iyi bile dayanmıştık. Bir kez daha yutkundum. Yavrusunu birazdan vahşi aslanın ağzında görecek bir ceylan gibi sarıldım kucağımdaki yavruma. Kafamda kırk tilki dönerken ilk defa hepsinin kuyruğu birbirine dolandı. Ben Vera, 25 yıllık hayatımda ilk defa bir sonraki hamlemi kestiremiyordum. Üzerimde evladı için her şeyi göze alabilecek bir annenin kontrolsüz saldırganlığı vardı. Sakince bekledim. Arslan bakışlarını yeniden bize çevirdi. Bana ve Mert'e.. "Biliyor musun soysuz dinç, ne yapacaksın aşırı derecede merak ediyorum. Ne dersin, deneyip görsek mi?" Arda'nın benzi bembeyaz oldu. O da tıpkı benim gibi az sonra karşı karşıya kalacağımız şeyi biliyordu. Onunla belki de ilk defa ortak bir duyguda yoğruluyorduk. "Saçmalama Arslan, senin derdin benimle! Bırak karımla oğlum gitsinler buradan!" İşte bu, Arslan'a asla söylememesi gereken kelimeyi içinde, tam merkezinde barındıran bir cümleydi. Arda, Arslan'a benim için karım demişti... karımla oğlum gitsinler demişti.. Aptaldı.. düşmanını zerre tanımayacak kadar aptal! Arslan'ın bakışları tam da tahmin ettiğim gibi sertleşti. Artık doğrudan yırtıcı bir hayvan gibi bakıyordu. Yanındaki adama doğru dönüp konuştu. "Yavuz, çocuğu bana getir." Yavuz dediği adam hareket etmeyip boş boş Arslan'ın yüzüne bakarken ben, Mert'e sıkı sıkıya sarıldım. Oğlumu Arslan'a veremezdim. Ama o isterse... alırdı. "Yavuz?" "Abi çocuk-" Arslan öldürücü bakışlarını sağındaki adamına gönderdi. "Yavuz!" Emri alan ve gördüğüm kadarıyla başka çaresi olmayan Yavuz yavaş adımlarla bize doğru ilerlemeye başladı. Bu adamı tanımıyordum ama.. değişikti. Ben Arslan'ın yanında hep kendi gibi manyakları görmeye alışık olduğumdan bu adamın varlığı da gözlerindeki ızdıraplı tereddüt de beni şaşırtıyordu. Adam, elini Mert'e uzattığında oğlumu daha da sıkı sardım. "BIRAK, DOKUNMA!" Arslan'a döndüm. "Derdin neyse Arda'yla çöz, oğlumdan ne istiyorsun?!" Bakışları yavaşça bana çevrildi. "Senin oğlundan bir şey istediğim yok ama Dinçsoy'ların küçük veliahtının canını istiyorum." Kanım buz kesti. O, ölüm hakkında hiçbir zaman şaka yapmazdı. Ne kadar karşı koymaya çalışsam da Mert'i çekip aldılar elimden. "Anne!" Mert ağlarken ben çaresiz gözlerle Arslan'a bakıyordum. Arda bağırıp çağırıyor, öne atılmak istediği için Arslan'ın etrafımızı saran adamları tarafından tutuluyordu. Benim ondan yana hiçbir umudum kalmamıştı. Arslan, inine girdiği anda Arda Dinçsoy'un işi zaten bitmişti. Bakışlarımı Arslan'a çevirdim. Oğluma bakıyordu. "Arslan.." Yavaşça bana döndü. Derin bir nefes aldım. "Arda'ya dedin ki, soyunuzdan olan çocukları.." Arslan devam etmem için gözlerimin içine bakıyordu. "Seninle konuşmam gereken bir şey var." "Konuş!" Başımı iki yana salladım. "Yalnız, yalnız konuşmalıyım. Sadece iki dakika.. lütfen." "Ne söyleyeceksen şimdi burada söyle. Söylemiyorsan da sonsuza kadar sus Vera!" Susamazdım. Mert ağlıyor, korkuyordu. "O, Arda'nın oğlu değil." Çok yüksek sesli olmayan, sıradan bir şeyi söyler gibi ama çokça da zorlanarak kurduğum bu cümle Arslan'ın beyninde defalarca kez yankılandı. Sonra gözleri yeniden keskinleşti. "Yalan söyleme." Ben hep yalan söylerdim ama şimdi tükenmişti yalanlarım. "Gerçeği söylüyorum, yemin ederim. İstersen DNA testi yaptır. Gerçek bu!" "Onu da mı boynuzladın yani?!" Arslan'ın sorusu sertti, nefret ettiği bir davranışın aynısını başkasına yapmış olmamı bile kaldıramıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı iki yana salladım. "Ona gittiğimde... hamileydim."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE