Düğün 👰‍♂️🤵

1734 Kelimeler
Bir haftadır ablam için susuyorum. Gülistan ana düğüne gitmemize izin versin diye. Hayır yani ondan izin almadan gizli gitmişliğimiz var. Ama ablam illa bu kez hep birlikte gitmek istiyor. Onun için çok önemliymiş. Nasıl bir önemi varsa artık. Ablam bir boklar karıştırıyor gibi ama hadi hayırlısı diyerek susuyorum. Herkesten gizli kullandığı bir telefon var. Benden bile saklamaya çalışsada beceremedi. Aynı odada kaldığımız için görmemem imkansızdı. Sosyal medya hesabı bile açmış. En azından aklını kullanıp fotoğrafını koymadı. Tabi ismide gerçek değil.. Herkese normal olan şeyler bizim için yasaklı. Ablam biraz daha uyumlu bana göre. O yüzden de bir çok şeye susuyor. Liseye bile göndermedi Gülistan ana. Konağın işlerine yardım etsin diye. Beni de göndermek istemedi ama ben jandarmaya gider şikayet ederim sizi diyerek zorla okula gittim. O zamanlar jandarma bu olaylarla çok ilgileniyordu. Belki de benim şansım buydu. Yoksa babam asla böyle tehdide göz yummazdı. Tabi hakkını asla ödeyemem ablam yine araya girmiş "Ben onun yapacağı işleri de yaparım" deyince Gülistan ana ses etmedi. Yoksa babamdan bir güzel dayak yiyip oturmuştum. Meryem abla üniversite bile okurken ben liseyi zorla bitirdim. Ben hayallerin gerçek olacağını okula giderken anlamıştım. Yani bir şeyi çok istersen başaramayacağın hiçbir şey yoktu. Okula gidebildim ya… Öğretmenim “Bir insanın kaderini değiştiren ilk şey okumaktır.” dediğinde gözlerim dolmuştu. Ablamın ise kaderi biz doğduğumuz gün yazılmış sanki: Konağın kızı değil, konağın hizmetçisi. Okula giderken kaderimi değiştireceğime o kadar inanıyordum ki, sonra bu konağın içinde kalınca tüm hayallerim çöp olmuştu. Yani kader denilen şey öyle kolay kolay değişmiyormuş. Okusan da, kör cahil olsanda kaderinde yazılanlar değişmiyor.. Yada ben değiştiremeyeceğime artık inandım.. O yüzden artık hayaller kurmuyorum. Kaderim de ne varsa onu yaşarım.. Ablam dün gece, karanlıkta yorganın altında birilerine mesaj atıyordu. Telefonun ışığı yüzüne vurunca gözlerinde garip bir ışıltı gördüm. Umut gibi… Belki sevda? "Abla sen aşık mı oldun?" pat diye sorduğum soruyla ablam başını yorganın altından çıkartıp "Saçmalama Senem.. Kimi gördüğüm varda kime aşık olacağım?" dese de hiç inandırıcı gelmedi. Düğün bahanesi mi? Yoksa biriyle buluşma planı mı? Bilemem. Ama bir şey var. Ve ablam benden daha cesur aslında; sadece ses etmiyor. "Yalan söyleme abla dökül çabuk.. Ben seni tanıyorum kesin birisi var.. Bak Gülistan ana bi anlarsa görürsün ebeninkini.. Ya bana söylersin, yada seni Gülistan anaya söylerim.." "Bok söylersin Senem.. Hiç bir şey söylemezsin.. Sanki seni tanımıyorum.. Tehdidini yemedim ama azıcık bir şeyler anlatabilirim.. Hani şu Behram aşireti varya.." "Evet var.. Mardin'in en zengin aşireti.. Meryem ablanın sürekli bahsettiği.." "Bir sus da dinle be.. Bak anlatmam.." dediğinde hemen ağzıma fermuar çekiyormuş gibi yaparak. "Tamam sustum anlat" deyince devam etti. "İşte ben o Behram aşiretinin yeni ağasıyla konuşuyorum. Devran ağayla.. Tabi o benim kim olduğumu bilmiyor. O beni hiç görmedi.. Ama söz verdim düğün günü karşısına çıkacağım." Ablamın heyecanla anlattığı şeyleri ben korkuyla dinledim. Bu anlattıklarını bir duyan, bir gören olursa ikimizde biterdik.. Hele ki Gülistan ana duyarsa.. Babamın bile üstünde söz sahibi. Yani düşün, evdeki en büyük erkek bile onun gölgesinde. Babam bir lafıyla bizi gebertir yeminle.. Ama yine de herşeye rağmen ablamın hevesini kırmamak için bir şey diyemedim. Ablam için ölmeye razıyım. Belki de bizim içinde bir şeyler değişirdi. Ama sadece Meryem abladan duyduğum kadarıyla biraz kendini beğenmiş tipdi bu Devran ağa. Nasıl olurdu da ablam ile konuşuyordu? Düğün sabahı erkenden kalktık. Ablam sırf Gülistan ana hiç bir kusur bulamasın diye dört kişinin yapacağı işi yaptı. Resmen tüm hünerlerini sergiler gibi kahvaltıyı hazırladık. Mutfaktakiler bile ablamın bu haline şaşırsa da kimse laf etmedi. Kahvaltıdan sonra bütün konağın odalarını elden geçirdik. Ulan kül kedisiyiz işte prensese dönüşmeyeceğiz ki.. Ablam sanırım düğüne gidince prensese dönüşeceğini sanıyor.. Yeminle kül kedisinden hiç bir eksiğimiz yok. Hatta fazlamız bile var.. Biz iki kişiyiz kül kedisinden daha şanslıyız bence. Onun bir kardeşi yoktu. Üvey anasının da iki kızı vardı. Bizimkinin iki kızı iki de oğlu var.. Hey yavrum hey.. Kül kedisi gelde birde bizim hayatı gör.. Yeminle ben daha rahatım deyip giderdi köyüne.. Tabak çanaklar yıkandı, yerler silindi, yataklar düzeltilip havlular katlandı. Ablamın alnından boncuk boncuk ter akıyordu ama yüzünde garip bir gülümseme… “Bugün” diyordu o gülümseme, “Bugün benim günüm.” Ben ise içimdeki kötü hisle boğuşuyordum. Bir yandan ablama bakıyorum; sanki içindeki bütün ışık o adamın telefon ekranında parlıyordu. Bir yandan da “Allahım ne olur bir bela çıkmasın” diye içimden dua ediyorum. Çünkü içimde tuhaf bir his var. Daha doğrusu kötü bir his.. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi.. Öğleye doğru Gülistan ana giyinmeye başladı. O odasından hazırlanmış bir şekilde çıkınca da biz hazırlanmaya koyulduk. Ablam aynanın karşısında saçını örgü yapıyor ama elleri heyecandan titriyordu. “Çok mu heyecanlısın?” dedim yanağını sıkıp. "Hemde nasıl.. Heyecandan kalbim güm güm atıyor.. Ya beni görünce beğenmezse?" derken bir anda yüzü düştü. "Seni beğenmemesi için kör olması lazım.. Hem o kim köpek ki benim dünya güzeli ablamı beğenmiyor.." dememle popoma şapla yedim. "Eniştene köpek deme..." "Ayy hemende savunmaya geç.. Tamam enişte ağam seni görünce çok beğenecek. Ama biz biraz biraz daha odadan çıkmazsak bizi almadan gidecekler. Hatta özellikle bile seslenmeden giderler." derken Tam o sırada Gülistan ana bağırdı: “Hadi çıkıyoruz!" hayret seslendi. Ablam hemen toparlandı, çantasını sakladığı yerden aldı. Telefon da içinde tabii. Ben ise Gülistan ananın arkasından yürürken içim içime sığmıyordu. Gülistan ana ablamla beni göz ucuyla süzdükten sonra "Gözüm üzerinizde olacak, ona göre! Saçma sapan hareket yapmayın. Valla babanıza söylerim sizi. Aslında gelmeseniz de olurdu da, bir de orada insanlardan laf işitemem. Ayağınızı denk alın..” Saçma sapan ne yapacaksak. Zaten hep biz ayağımızı denk alıyoruz. Meryem abla ve Nare kuaföre gittiler oradan geleceklermiş düğüne. Bize makyaja dahi izin vermeyen Gülistan ana, kendi kızlarını kuaföre gönderdi. Ama ne yaparsa yapsın ikisi de ablam kadar güzel olamaz.. Benim ablamın makyaja zaten hiç ihtiyacı yok.. Yeşil gözleri yeter.. Düğünün yapıldığı meydan kalabalık, davul zurna her yeri inletiyordu. Gülistan ananın arkasından giderken insanların bakışları yine üzerimizdeydi. Herkes o konağın içinde neler olduğunu gayet iyi biliyordu. dışarıdan gayet kızlarından ayrı tutmuyormuş gibi gözükmeye çalışsa da bunu bile beceremiyordu.. Yüzümüze bakarken ki ifadesi bile tiksintiyle olduğu için çok açık veriyordu. Hele ki ablama yada bana birisi 'Maşallah çok güzeller' deyince bakışı anında değişiyor ne diyeceğini şaşırıyordu. Kadınların olduğu tarafa geçip oturduk. Ablamın gözleri etrafta benim gözlerim ise ablamdaydı. "Allahım şu düğünde bir sıkıntı olmadan eve gidelim, söz üç gün oruç tutacağım" Düğün tam anlamıyla başlamıştı gelin damat bile geldi, ama Meryem ablamlar gelmedi. Gülistan ananın etrafında oturan kadınlar dedikodu malzemesi bulmak için sormaya başladılar bile. "Senin kızlar gelmeyecek mi Gülistan?" Gülistan ananın gözleri elindeki telefona kaydı. Şimdiye çoktan gelmeleri lazımdı. "Kuaföre gitmişlerdi sıra bulamamışlar, gelirler birazdan.. Senem sen kapının o tarafa bir bak belki de geldiler de bizi görmediler." deyince hemen Şilan ablam "Gülistan ana ben bakarım" deyip kalktı ayağa. Tabi canım kesin Meryem ablamlara bakar. Gitsin de kendini Devran ağa enişteme göstersin.. Ablam gittikten beş dakika sonra Meryem ablamlar geldi. Gülistan ana kimseye belli etmemeye çalışsada ikisine de çok kızmıştı. Ben öylece etrafa bakarken yanımıza bir kadın geldi. Her kimse Gülistan ana görünce hemen ayağa kalktı. Ne konuştuklarını tam anlamasam da kadın bana dönüp "Buda mı senin kızın? Maşallah çok güzelmiş.." "Benim kızım sayılır.. Anası ölüp gitti, bunları ben büyüttüm" deyip anında konuyu değiştirdi. Kadının gözü üzerimde olsada hiç umursamadım. Benim aklım ablamdaydı. Bir an önce gelse çok iyi olurdu. Gülistan ana hala gelmediğini fark ederse hiç iyi olmazdı. Meryem abla kulağıma eğilip "Telefonumu arabada unutmuşum. Al şu anahtarı git getir.." diyerek uzattığı anahtarı alsam da Gülistan anaya söyleyip öyle ayrıldım yanlarından. Ablam ortada yok bir de ben bir şey demeden gidersem olmazdı. Kalabalığın içinden sessizce yürüdüm. Arabayı nereye park etmişti, ben şimdi nasıl bulacaktım hiç bilmiyorum. O kadar arabanın içinde Meryem ablanın arabasını ararken bir anda çıkan arabayı son anda fark etsemde çok geç kalmıştım. Bir anda gelen “diiiit!” sesiyle irkildim ama kaçacak zamanım olmadı. Araba geri geri gelirken çarptı, olduğum yere sendeleyip düştüm. Allah’tan hızlı gelmiyordu yoksa şimdi çoktan tahtalı köyü boylamıştım… Arabanın kapısı hızla açıldı. “Kızım kör müsün, nereye bakıyorsun sen?!” diye bir erkek sesi yükseldi. Yerde, popomu tutup kıvranırken kafamı kaldırıp baktım. Gözleri sinirden kısılmış, sanki suçlu benmişim gibi öfkeyle bakıyordu. Canımın daha doğrusu popumun acısın es geçip ayağa kalktım. "Kör olan sen mi, ben mi? Koskoca beni görmeyip çarpan sensin. Yardım edeceğine bir de utanmadan beni suçluyorsun.." dediğim de şöyle bir süzüp "Koskoca sen.." dedi alay eder gibi. Tamam koskoca olmayabilirim ama görünmez de değilim. 1.65 boyum var 50 küsür kilom var. "Evet koskoca ben.." onun bana baktığı gibi bakarak. "Eğer görmediysen gözlük takmanı tavsiye ederim.. Az kalsın eziyordun beni.." dediğimde "Bir yerine bir şey olmuş gibi durmuyorsun. Hatta maşallahın var.." deyince göz devirdim. "Ömer ağam.." diye sesler duyunca adamın yanından uzaklaştım. Şimdi durduk yere elin manyağı ile adımı çıkartamazdım. Arkamdan bir şeyler söyledi ama kafamı bile çevirmedim.. Beni eziyordu desem kimse inanmaz. Hele Gülistan ana asla.. O kadar arabanın içinde Meryem ablanın arabasını buldum. Arabanın her bir köşesini aradım resmen ama telefon falan yoktu.. Şimdi bulamadım desem oda biraz önceki manyak gibi "kör müsün?" diyecek. Ama yoktu ne yapayım.. Düğünün olduğu alana doğru yürümeye başlamıştım ki bir anda silah sesleri yükseldi. Şu düğünlerde silah sıkmasalar olmaz zaten. Bir kaç adım daha atmıştım ki sonra sesler farklı geldi. Bir değil, iki değil… Arka arkaya, panik dolu, acıtan cinsten. Ve insanların çığlıkları davul zurnayı bastırdı. Kalabalık bir anda sağa sola savruldu. Kadınlar çocuklarını kollarının altına alıp yere çöktü. Damat ve gelin ne olduğunu anlamaya çalışırken yüzler bir bir korkuya bulanıyordu. Ben sadece şok olmuştum. Kulaklarım uğuldarken bir anda bir ismin çığlık içinde yankılandığını duydum: “ŞİLAN!!” Bu ses… Gülistan ana'nın sesiydi. İlk kez böyle… böylesine çaresiz ve korkmuş duydum onu. O an ablamın nerede olduğunu hatırladım. İçimdeki o kötü his, kabus gibi gerçeğe dönüştü. Kalabalığı yara yara koşmaya başladım. “Ablam!! Şilan!” diye bağırmaya başladım, ama kim duyuyordu ki? Her adım attığımda kalbim daha da sıkışıyordu sanki.. Sonra… İnsanların etrafında halka olduğu o yere geldim. 'Allahın nolur ablama bir şey olmuş olmasın...' içimden dua etsemde ablamı kanlar içinde içinde öyle görünce aklım gidiyor sandım.. Ablam... Ablamın mavi elbisesi kızıl bir lekeye bulanıyordu hızla. Gözleri açık, donuklaşmaya yüz tutmuş… Elleri titreyerek göğsüne bastırıyordu. “Abla!” diye öyle bir çığlık attım ki, boğazım yırtıldı sandım. Dizlerimin bağı çözüldü ve onun yanına çöktüm. Ellerim kanına bulaştı. Kan… ablamın kanı… O kadar çoktu ki… Durmuyordu. “Senem… kork… korkma…” dedi nefesi kesik kesik. Dudaklarının kenarına kan dolmuştu. Ben ağlamaktan konuşamıyordum. Ama o hala bir şey söylemeye çalışıyordu. O an dünya ikimiz içinde durdu. Ablamın gülen gözleri kapandı bir anda... Sonrasında duyduğum hiç bir sesi hatırlamıyorum..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE