Ölüm🥹

1932 Kelimeler
Dudaklarının kenarına kan dolmuştu. Ben ağlamaktan konuşamıyordum. Ama o hala bir şey söylemeye çalışıyordu. O an dünya ikimiz içinde durdu. Ablamın gülen gözleri kapandı bir anda... Sonrasında duyduğum hiç bir sesi hatırlamıyorum.... Öldü dediler.. Ne kadar da kolay söylemişlerdi.. Kurşun kalbine gelmiş.. Ablam kollarımın arasında gözlerini kapatmıştı.. Dünya bir kez daha benim için durdu.. Şu hayatta tek sevdiğim, tek sığınağım da beni bırakıp gitmişti.. Yüreğime saplanan bir hançer gibiydi. Her darbede ciğerim sökülüyor sanıyordum. Ablamın az önce bana bakan o gözleri… O gözlerin içindeki hayat nasıl böyle aniden söner? Sanki biri nefesimi avuçlarıyla sıkıyordu. Feryadımı kimse duymadı... Koca konakta üzülen bir ben oldum.. Herkes hayatına kaldığı yerden devam etti.. Babam yalandan bile olsa üzülmedi. Ben mezarın başında dizlerime çökmüş, toprağı tırnaklarımla kazıyordum. “Geri verin onu!” diye bağırmak istedim ama boğazımdan sadece sessiz bir inilti çıkıyordu. Herkes bakıyordu bana, acıyan gözlerle değil… Rahatsız olmuş gözlerle. Sanki ablamın ölümü benim suçummuş gibi… Babam omzuma dokunmak için bir adım attı… ama vazgeçti. O an anladım… Ben bu hayatta kimsenin tamamı değilim. Herkes için fazlalık, herkes için yüküm. Annemin yanına koydular öylece bırakıp gittiler.. Sevdiklerim toprağın altında ben üstünde kaldım.. Keşke bende onların yanında olsaydım.. Ana kız kavuştular.. Ben yine yokum… Hep bir eksik yanım varmış meğer. Bir yanım annesiz, bir yanım artık ablamsız… Ben kimim şimdi? Kime yaslanacağım? Karanlıkta kalmış küçük bir kız çocuğuyum ben… Kimse duymuyor sesimi, kimse elimi tutmuyor. Beni yine tek bıraktılar.. Göz yaşlarımı silip konuşmaya başladım. "Anne!! annem... Doğru söyle sende mi beni hiç sevmedin? Beni doğururken ölmüşsün.. Bir kez yüzünü görmek nasip olmadı.. Tamam ablamda seni çok hatırlamıyordu ama eminin onu öpüp kokladın.. Şimdi de onu yanına aldın, ben yine yokum.. Anne… Eğer orada bir yerlerde beni duyuyorsan… Eğer bir kez olsun beni seveceksen… Şimdi sev. Çünkü çok yalnızım… Çünkü buna çok ihtiyacım var..” Rüzgar saçlarımı savurdu, sanki cevap vermek ister gibi. Ama rüzgarın bile merhameti sınırlıydı. Konak… O koca soğuk duvarlar beni bekliyordu. Bomboş odalar, yankılanan sessizlik… Her köşesinde ablamın gülüşü saklı. Artık o bile yok. Tek başıma kaldım bu hayatta.. Ayağa kalkmaya çalıştım… Ayaklarım titredi. Ablamın mezar taşına son kez dokundum. "Şimdi gidiyorum ama yine geleceğim.. Bundan sonra hep geleceğim.. Öldünüz diye benden kurtuldunuz zanmayın.. Gelip yine tüm derdimi, olmayan sevinçlerimi size anlatacağım.. Annem... Kızını sana emanet ediyorum.. İyi bak ona olur mu?? Bu dünyada mutlu olamadı, inşallah orada çok mutlu olur.." Duamı okuyup, son kez mezarlarına bakıp çıktım.. Artık kimsem yoktu.... Zaman denen şey ne kadarda acımasız.. Ne kadar da çabuk geçiyordu.. Ablamı o soğuk toprağa dün koymuş gibiydim. Ama bugün kırk gün olmuş.. Tam kırk gündür kimsesizim.. Babam nasıl olduysa ablam için kuran okutmaya karar vermiş. Gülistan anada kabul etmiş.. Koştur, koştur mutfaktakilere yardım ediyorum.. Ablam hayattayken bizim için hiç bir şey yapmayan babam, ablam için ilk kez bir şey yapıyordu. Kuran okuyordu. Keşke ablam yaşasaydı da yine babam bizim için bir şey yapmasaydı.. Biz bize yetiyorduk.. Elim tabakta titriyordu. Çay bardaklarını tepsiye dizerken, her birinin camında kendi kırılmış hâlimi görüyordum sanki. Konak kalabalık… Ama kalabalığın ortasında ben yine yapayalnızdım. Herkes ablam için ağıt yakıyormuş gibi görünüyordu ama gözlerinin içindeki o “Oh be…” bakışını ben görüyordum. Gülistan ana yanıma geldi. “Elini çabuk tut kız!” dedi sert bir sesle. Sesi kalbime çarpıp kırık bir aynadan sekip toprağa düşerken, içimdeki rüzgar daha da şiddetlendi. Ablam yanında olsaydı hemen beni korumaya geçerek "Tamam ana hazır zaten" diyerek alttan alırdı.. Şimdi beni korumaya çalışan kimse yok.. O yüzden usul usul başımı sallayıp devam ettim. Konak misafir dolu, kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. Herkesten kaçarken kendimi bir anda ablamın yatağının üzerinde buldum. İçeride hâlâ onun kokusu vardı. Yasemin ile karışık bir umut.. Yastığını alıp sarıldım.. Ablam kokuyordu.. O günden sonra her gece yatağına bakıp ağladım. Kızardı yatağının üzerine oturmama. Gelde kız abla.. Bak yatağının üzerine oturdum, yatağını bozuyorum.. Ne olur gelde kız bana.. Göz yaşlarım hiç durmadan akmaya başladı.. Dışarıdan gelen kuran sesiyle daha bir kötü oldum.. Ablamın yemenisini çıkarttım başıma onu örtecektim.. Belki yatağına oturdum diye gelmedi, ama en sevdiği yemenisini almaya gelirdi.. Yatağın üzerine bırakıp abdest almak için banyoya geçtim. Abdestimi alıp döndüğüm de yatağın üzerine koyduğum yemeni yoktu. Kapı aralıktı, hemen baktım ama kimseyi göremedim.. "Ablam... Yoksa sen mi aldın?" Bunun ne kadar imkansız olduğunu bilsem de bazen insan imkansıza tutuluyor.. Çekmesini açıp en çok kullandığı tokasını aldım bu kez de.Tokayı saçlarıma iliştirdim. “Sen yanımda olacaksın, tamam mı abla?” diye fısıldadım. Sonra derin bir nefes alıp kalabalığın en ücra köşesine oturdum. Kalabalık uğultusu kulaklarımı boğarken, bir çift göz bana dikildi. Gülistan ana... Oturup acımı bile yaşamama izin yok gibi. Bu bakışları çok iyi biliyorum. "Kalk yardım et" bakışı.. Zaten okuma bittikten sonra insanlar anında dedikodu moduna geçmeye başlamıştı bile. Kalkacağım sırada bir el dizime dokunup "Başın sağolsun kızım.. Mekani cennet olsun" dediğin de kalkamadım. Kadın yanıma oturup teselli vermeye başladı.. O kadar güzel konuşuyordu ki göz yaşlarımı tutamadım. Zaten bozuk musluk gibi sürekli damlatıyordu.. "Ağla kızım, tutma kendini rahatlarsın.." deyince daha çok ağlamaya başladım. “Annen de, ablan da seni görüyorlar kızım. Sen onların dua kaynağısın. Sakın başını eğme.” Sözleri yüreğime bir parmak dokunuşu gibi değdi. Bir an için nefes alabildim… Bir anlığına yalnız olmadığımı sandım. Öyle bir sarıldı ki anne sıcaklığı vardı.. Gülistan ananın sesiyle kadına sarılmayı bıraktım. "Rezzan hanım.. Hoş geldiniz.. Sizi bizim evde görmek ne güzel.. Buyurun şöyle geçelim. Burada ayak altında kalmışsınız.. Senem sende kalk bir mutfağa bak." derken gözleri çok daha fazlasını söylüyordu. Ama ben bir şey söylemeden kadın elimden tutup kaldırdı. "Kalk kızım Gülistan hanım haklı burası ayak altı. Gel sen benimle otur yanımda.." tereddüt de kalsam da kadın elimi bırakmadı. "Mutfakta yardıma ihtiyaç varsa bizim oradan adam çağırayım Gülistan?" deyince Gülistan ana gevelemeye başladı. İhtiyaç falan yokmuş, ben burada üzülmeyeyim diye beni mutfağa göndermek istemiş.. Külliyen yalan... Meryem abla sırf gelenler tarafından beğeni almak için ortalıkta salınıyor. Nare ise odasından bile çıkmadı. Bir tek Rıdvan abi gerçekten üzgün gibi duruyor. Zaten ilk günü beni gerçekten teselli etmeye çalışan tek kişi oydu. Hastaneye götürüp sakinleştirici yaptırmıştı.. Yanımda ki konuşmaları sadece dinledim. Zaten beni ilgilendiren bir konu yoktu. Taki Rezzan denilen kadının Devran ağanın annesi olduğunu öğrenene kadar.. Bir kez daha gözüm doldu. Yanlarından sessizce kalktım.. Ablam ne hayaller kurmuştu.. Belki Devran ağa burada, belki ablamın cenazesine bile geldi... Ablamı hiç bilmeden, onu seven kadının okumasına gelmişti.. Hayat çok zalimsin... Çok acımasızsın... Ben avludan içeri adımlarımı geri çekerken, kalbimde ince bir sızı kabarıyordu. Ablamın hayallerini düşündüm. Evliliğini, bir yuvası olmasını… Belki bir gün bu konaktan telli, duvaklı çıkacaktı.. Beni de yanında götüreceğini söylemişti. “İkimiz hiç ayrılmayacağız Senem,” demişti. “Ben seni bırakmam.” Söz vermişti… Ama kader verdiği sözü ondan zorla almıştı. Gelinliğiyle, duvağıyla çıkcağı evden kefeniyle çıktı benim ablam.. Kendimi avludan bahçeye attım. Gökyüzü griye dönmüş, karanlık çöküyordu. Ağaçların dalları rüzgârla eğilip bükülürken, ben içimdeki ağırlığı taşımakta zorlanıyordum. Ayaklarım beni yine o mezarlığa götürmek istedi ama… Artık gidemiyordum. Çünkü geri döndüğümde daha da eksilmiş oluyordum. Kalabalığın içinde yalnızdım.. Tam o sırada arkamdan bir ses geldi: “Senem!” Başımı çevirdim. Rıdvan abi… ağır adımlarla yanıma yaklaşıp “İyi misin?” dedi yumuşak bir sesle. Güldüm… Acıyla. “İyi miyim? Sence?” “Biliyorum…” dedi. “Çok zor. Ama… Kader elden bir şey gelmez.. Şilan'ın ömrü bu kadarmış.. Ağlamak, üzülmek onu geri getirmez.. Bak dört tane daha kardeşin var. Ben varım, biz varız.. Yalnız değilsin.." Kafamı çevirip yüzüne baktım. Söylediklerine gerçekten inanıyormu diye. Gerçekten böyle mi düşünüyor diye.. Ama yüzünden hiç bir şey çözemedim.. "Biz hep yalnızdık abi.. Benim ablamdan başka kimsem yoktu.. Sen, siz yoksunuz.. Dört kardeşim varmış ya... Hani neredeler göstersene? Kerem abim cenazeye bile gelmedi. Meryem ablam bir kez gelip sarılmadı. Nasılsın diye sormadı.. Nare en küçüğümüz nerde? Dur ben söyleyim odasında film izliyor.. Psikolojisi bozuluyormuş ağlayan görmek istemiyor muş... Boşuna biz kardeşiz yalnız değilsin palavrasına gerek yok.. Biz sizin için hep yük olduk. Hep omuzlarınız da koca bir külfet.. Bizi kardeş olarak hiç bir zaman görmediniz.. Siz bizi hiç sevmediniz.." derken sesim titriyordu. Belki de ilk kez bu kadar gerçekleri korkusuzca söylüyordum.. "Öyle deme Senem.. Ne olursa olsun kardeşimsin.. Tamam iyi bir abi olamasam da ben seni de Şilan'ı da sevdim... Annen bu eve geldiğinde çok şey değişmişti.. Onun yüzünden çok şey oldu.. Anneme, bize kızıyorsun belki nefret bile ediyor olabilirsin.. Ama onun sayesinde bu evde kalabildiniz.. Çocuklarımın kardeşleri bu konakta kalsın diye ısrar etti.. Ne olursa olsun biz kardeşiz.." dediğin de cevap vermedim. Şu an yanımda sadece vicdanını rahatlatmak için duruyordu.. Ama ben o vicdanı rahatlatmak istemiyorum.. Bir süre sussamda "Keşke bu konakta kalmasaydık.. Keşke bizi anneanneme verseydiniz.." diyerek abimin yanından uzaklaştım.. Bu günde bile geçmişi, annemi suçlayacaktı.. Gülistan ana bizi göndermemiş ki analarına yapamadığım eziyeti kızlarına yapayım diye.. Çocuklarının kardeşi hikaye.. Madem kardeşiz neden aynı haklara sahip değiliz, neden biz mutfaktan çıkamadık. Odama doğru giderken babamla göz göze geldim.. Hiç gözünde yaş yoktu. Sanki kırk gün önce gencecik kızı değil, evdeki köpek ölmüştü. Yanıma yaklaşıp “Ne yapıyorsun sen burada? Misafirler ne düşünür?” dedi dişlerinin arasından. “Ağlayıp ortalıkta dolaşma. Odana git. Biraz toparlan.” Bir kahkaha yükseldi içimde… Zehirli, keskin bir kahkaha. Ama dışarı çıkmadı. Dudaklarım titredi sadece. “Toparlanayım ha?” dedim. “Nasıl toparlanayım baba? Ablam öldü benim!” Sesim kırıldı. “O senin kızındı! Hiç mi canın acımadı? Hiç mi üzülmedin? Karının yanına kızını koydun.. Daha yirmi ikisindeydi benim ablam.. Sen nasıl babasın, nasıl insansın?” Babamın gözleri karardı. Bastığı yer çatlar gibi oldu.. "Senem!!! Kendine gel.. Haddini bil.." derken öfkesi gözlerindeydi.. Keşke bu öfkeyle beni şuracıkta öldürüp bıraksa.. "Keşke annem bu konağa hiç gelmeseymiş.. Keşke babam sen değil başkası olsaymış.." Yüzüme inen tokatla acı hissetmem gerekirken ben gülmeye başladım.. İlerimiz de duran kalabalık, misafirler hiç umurumda değildi.. Damarına basarcasına "Belki de dedikodular doğrudur ha baba.. Belki de ben senin kızın değildirim..." Pat... Bir tokat daha hemde en ağırından.. O kalabalığın uğultusu bile susturmaya yetmedi.. Bir anda tüm gözler bize döndü.. "Allahın cezası kaybol gözümün önünden.. Yemin ederim seni kendi ellerimle gebertirim. Çok sevdiğin ananla, bacının yanına gönderirim seni." Yüzüme inen tokatla bedenim bir an sendeledi. Ama canım acımadı. Acı verebilmesi için, önce kalpte can kalmalıydı. Benim kalbimse çoktan mezarda, anne ve ablamın yanında gömülüydü. Gülüşüm babamın yüzünde bir anlık dehşet yarattı. Gözlerimin içine bakarken sanki karşısında kendi evladını değil de yıllardır bastırdığı bir günahın şekil bulmuş hâlini görüyordu. “Elinden gelen bu kadar mı? Gebertsene beni.. Öldür.. Bir an tereddüt bile etmeden öldürsene beni” dedim, gülüşüm kederle karışırken. “Sen hep böyle yaptın zaten. Biz acı çekerken saklandın. Hiç görmedin bizi, görmemezlikten geldin.. Şimdi de suçunu kapatmak için vur!” vurduğu yüzümü çevirip "Bak buraya vurmadın, bir tane de bu tarafa vur.." Babam nefes aldı, içindeki öfkeyi geri yutmak istercesine. Ama yutamadı. Çünkü ben onun için her zaman susturulması gereken bir ses, yok sayılması gereken bir gölgeydim. “Yeter!” diye kükredi. Ben ise bir adım daha yaklaştım. Artık korkmuyordum. “Korktun mu benden? Kendi kızından mı korkuyorsun?” yürek mi yedim, yoksa kafayı mı bilmiyorum. Deli kanı dolaşıyor tüm bedenimde.. Tam o an omzumdan bir el tuttu. Rıdvan abi. “Senem,” dedi sessizce, uyarır gibi değil… Korkar gibi. "Senem herkes buraya bakıyor, yeter.. Sakinleş.." Başımı çevirip ona baktım. O bakışta merhametle karışık bir çaresizlik vardı. Ama ben artık kimsenin merhametine sığmayacak kadar kırılmıştım. “Elini çek abi,” dedim. “Kimse bana dokunmasın.” Geri çekildi. Bu kez gerçekten yalnızdım. Babam yüzünü sertçe diğer tarafa çevirdi. “Odana git Senem.. Seninle sonra görüşeceğiz..” deyip arkasını dönüp gitti.. Arkamı döndüm, merdivenlere yöneldim. Her adımda ayaklarım titredi, ama durmadım. Odama girer girmez kapıyı sertçe kapattım. Yastığa kapanıp sessizce ağladım. Çünkü bağıracak hâlim kalmamıştı. Ablamın tokası hâlâ saçımdaydı. Dokundum. “İkimiz hiçbir zaman ayrılmayacağız abla… Bu gidişle ben de fazla kalmam burada. En kısa zamanda gelirim yanınıza”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE