İhanetin her hali acıdır.. Ama bu ihanet en yakınından geldiyse bu acıyı ikiye katlar. Alparslan Bahtiyar'da ihanetin en ağır halini görüp, yaşadı.
Alparslan Bahtiyar 26 yaşındaydı. Harp Okulu’ndan dereceyle mezun olmuş, disiplinin ve sadakatin ne demek olduğunu genç yaşta öğrenmişti. Ama hayat ona en büyük dersi, üniformasından değil kalbinden vurmuştu. Sevdiği kadın… Ömrünü üzerine kurduğu, hayallerini paylaştığı o tek kişilik dünyası, başına yıkıldı. O yıkım geride koskaca bir enkaz bıraktı. Alparslan’ın içindeki güven, saflık ve gençliğin coşkusu da son nefesini verdi.
Büşra için ailesini yok saymıştı. Ama şimdi anlyordu ki en büyük hatayı baştan yapmıştı. Büşra ile okul yıllarında tanışmışlardı. Kendisinden iki yaş büyüktü. Ama aşkın yaşı olmadığını biliyordu. Onun için hiç bir önemi yoktu. Ama ailesi kabul etmemişti. Kendisinden büyük olması değildi aslında onlar için sıkıntı olan. Sıkıntı Büşra'nın giyimi, kuşamı yaşam tarzıydı. Alparslan'ın ailesi muhafazakar bir aile yapısına sahipti. Üvey babası Alparslan'ın asker olmasını istememişti, bir de Büşra girince hayatlarına araları daha çok açılmıştı. Ama Büşra bu ailede tam olarak sırıtıyordu. Büşra' da hiç bir zaman bu ailenin içinde olmak istemiyordu. İçten, içe iki tarafta bir birinden uzak durmaya çalışıyordu. Öyle ki bu bir savaşa dönmüş, ve savaşın kazananı Büşra olmuştu. Alparslan’a sürekli ailesini kötülemiş ve sonunda istediğini almıştı. Alparslan ailesinden uzak durmaya başlamıştı. Annesi ve kardeşleri için senelerce bir çok şeye katlanmış olsada sevdiği kadının da aynı hor görülmesine katlanamamıştı. Görev için Mardin'e taşındı. İlk başlarda Büşra gelmek istememişti. Ama sonra ne olduysa bir günde karar değiştirip Mardin'e eşinin yanına taşınmıştı. Büşra aslen Mardin'li olsada asla bunu kabul etmiyordu. Aslında geçmişinden ve köklerinden hep uzak durmak istemişti. Başarmıştı da bunu, yada bir süreliğine izin verilmişti.
Alparslan, Mardin'deki görevi sırasında bölgedeki en kritik operasyonların içinde yer alıyordu. Kaçakçılık, terör bağlantıları, sınırın karanlık yüzü… Görev bilinciyle hareket eden bir subay için işin ağırlığı zordu ama taşıyordu. Ta ki en yakını sırtına hançeri saplayana kadar.
Büşra, ailesiyle bağlarını kopardığını söylemişti ama aslında gizli gizli irtibat halindeydi. Kaçakçılıkla uğraşan akrabaları, sınırdan geçen her bilgiyi ondan öğreniyor; Alparslan’ın görevleri, operasyon saatleri, devriye güzergâhları tek tek sızdırılıyordu. Alparslan ise evdeki bu sessiz telefon konuşmalarından şüphelenmiyordu. Hatta çoğu zaman “ailesini özlemiştir” diyerek görmezden geliyordu. Elinden geldiği kadar sevdiği kadınla zaman geçirmeye çalışıyordu. Sohbet konuları bir anda Alparslan’ın işlerine dönüyordu. Alparslan bu konuları konuşmak istemese de eşinin kafasının rahat olması için bazen anlatıyordu. Büşra tüm bunları öyle bir incelikte soruyordu ki, sanki Alparslan’ı merak ediyormuş ve onun için endişeleniyormuş gibi. Nereye gidiyorsun, ne yapıyorsun gibi sorularlarla gün içinde hep kontrol ediyordu. Alparslan'ın bunlar hoşuna gidiyordu. Çünkü kendini merak eden bir karısı vardı. Bazen hiç fark etmeden Büşra'ya istediği bilgileri veriyordu. "Canım bir kaç saat telefonum çekmeyebilir sınırda olacağız." Alparslan’ın masumca söylediği şeyler başkaları için büyük fırsatlar olabiliyordu. Bir buçuk sene böyle devam etti. Alparslan’ın bir çok operasyonu başarısız olurken diğerleri için bulunmaz fırsatlar geliyordu. Tabiki de Büşra payını alıyordu. Onun içinde bulunmaz bir fırsattı bu. Bir kaç sene bu muhbirliğe devam eder sonrada herkesten kurtulurum düşüncesiyle devam ediyordu. Aslında Alparslan’ın ailesi zengindi ilk başlarda bunu bilerek Alparslan’a yaklaşmıştı. Ama tutucu hallerine katlanamamıştı. Özellikle de evlendikten sonra her şeye karışmalarına. Ama neyse ki Alparslan hep onun tarafından olmuştu.. Alparslan'ın tayini Mardin'e çıkınca boşanmayı düşünmüştü. Sevmediği bu şehire gelmektense boşanmak daha mantıklıydı. Ama hiç beklemediği bir gün amcasının arayıp işbirliği teklif etmesiyle değişmişti. Amcası Alparslan Bahtiyar'ın yeğeni ile evli olduğunu öğrenince kafasında planını çoktan kurmuştu. Aslında yeğenine Alparslan ile iş birliği yapmak istediğini söylese de Büşra "Alparslan asla böyle bir şeyi kabul etmez. O vatanına ihanet etmem gibi lafsafalarla dolu. Ama bana güzel bir pay verirseniz size istediğiniz bilgiyi ulaştırırım." demişti. Öylede yaptı.. Malasef ki Alparslan bir gün olsun şüphelenmemişti.
Ve bir gün, sınırda büyük bir operasyon yapıldı. Alparslan’ın ekibi, kaçakçıların kolunu yakaladı. Dosyalar, silahlar, bağlantılar bir bir ortaya çıkıyordu. Fakat işin en ağır kısmı daha başlamamıştı. Kaçakçılar sorguda ağız birliği etmişti:
“Bizi koruyan Alparslan Bahtiyar’dır. O subay sayesinde işlerimizi yürütüyorduk. Sınırdan giriş, çıkışlarımız da bize yardım etti.” demişlerdi.
O gün Büşra aramış nerede olduğunu sormuştu. Alparslan ise operasyonun büyüklüğü ve neler olacağını kestiremediği için Büşra evde merak içinde kalmasın diye karakoldayım demişti.
Bu sözler, yıllarını verdiği üniformanın üzerine kara bir leke gibi yapıştı. Disiplin kurulu, üstleri herkes şaşkındı. Alparslan ne kadar inkâr etse de kanıt gibi duran şeyler vardı: Telefon kayıtları, adresler, hatta evde bulunan bazı belgeler. O belgelerin oraya nasıl girdiğini bile bilmiyordu. Büşra'nın verdiği ifade ile tüm askeri hayatı bitmişti.
Gerçek, tokat gibi yüzüne çarptı. İhanet eden, hayatını üzerine kurduğu kadındı. Büşra, kendisini korumak için Alparslan’ı ateşe atmıştı. Hem de gözünü kırpmadan. Hem her şeyi yapan Büşra'ydı hemde suçsuz gözükendi.. Alparslan sadece askerlikten men edilmemiş ve iki sene de hapiste yatmıştı. Hemde suçsuz yere.. Ailesinin yardımını kabul etmedi, avukat istemedi, savunma dahi yapmadı.. Aslında istese tüm bunlardan kurtulabilirdi. Büşra'nın yaptığını kanıtlayabilirdi. Ama yapmadı, yapamadı... Sevdiği kadının ihaneti çok zoruna gitmişti. O gün sadece askerliğinden olmamıştı. Aşka, sevgiye olan inancından da olmuştu. Büşra ile yüzleşmek istese de bir kez bile karşısına çıkmadı. Öğrenmek istiyordu 'Neden yaptığını?'
Oysa ki en iyi Büşra biliyordu bu üniformayı ne kadar sevdiğini. "Bir senin, bir de şu üniforma için canımı bile veririm" diyordu. Ama Büşra hem o üniformadan, hemde kendinden etmişti.. İhanet bazen başka tene dokunmak değil. Teninden uzak tutmakmış. Hiç düşünmeden yok saymakmış.. İlk başlarda Büşra'nın tüm bunları baskıyla yaptığını bile düşünmüştü. Ama zamanla anladı ki bile isteye kendi rızasıyla yapmış. Alparslan hapisten çıktığında ne eskisi gibi bir subay, ne de saf bir aşıktı.
İki senelik dört duvar, zihninde ağır bir muhasebe yapmasına yetmişti. Bir yanda kaybettikleri, diğer yanda içini kemiren “neden” sorusu… Her şeyden önemlisi, adının lekelendiği bir geçmişin yüküyle dışarı çıkmıştı. Tabi bir de düşündükçe hatırladığı olaylar vardı. Mardin'de görev yaptığı süreçte iki görev arkadaşı şehit olmuştu. Beynini kemiren o soru 'Onların ölümüne sebep olma ihtimali' Büşra'ya her gittiği yeri söylüyordu. Belki o günde söylemişti ve onların ölümüne istemeden de olsa sebep olmuştu.
O günden sonra Alparslan kayıplarının izini sürmeye başladı. Sessiz, dikkatli ve sistemli. Eski bir subay disiplinine sahipti. Ne kadar küllerin altında kalsa da, içindeki asker hâlâ yaşıyordu.
İlk işi, Büşra’nın izini bulmak oldu. Öğrendi ki Büşra evlenmiş Trabzon'da lüks bir hayat yaşıyordu. Yeni bir çevre edinmiş, sanki geçmişteki günleri hiç olmamış gibi… Bir ay içinde kendinden boşanmıştı, ama şimdi başkasıyla evliydi. Büşra, işlediği günahların karşılığında daha da zenginleşmişti. Kocası Trabzon'un köklü ailelerinden birinin tek oğluydu.
Alparslan geceleri uyuyamıyor, zihninde tek bir şey dönüyordu:
“Ben iki yıl demir parmaklıkların ardında çürürken, o hayatını mı kurdu?”
* * * * *
Alparslan Bahtiyar
Kimseyi kendinden fazla sevip, güvenmeyeceksin.. Sevdim çok sevdim. Sorgusuz, sualsiz güvendim. 'Annen beni sevmiyor, sürekli beni hor görüyor' dedi inandım. Öyleki aslında onlar söylediği en masum yalanlarmış.. Keşke tek derdimiz annemin giyimine karışması, kardeşlerimin Büşra'yı yanıma yakıştırmaması olsaydı. Hayatımı sikip şimdi kendisi mutlu hayatını yaşıyor.. İki yıl, koskaca iki yılım onun yüzünden hapiste geçti.. Babama verdiğim sözümü tutamadım.. Sicilimde koskoca bir lekeyle hayatıma devam etmem bekleniyor.
Kendim için değil babam için, şehit düşen o iki genç için Büşra'nın peşine düştüm. Yaptığının cezasını çekmek zorunda. Varsın ben bir daha o üniformayı giymeyeyim. Ama bu pislik kadın yaptığının bedelini ödemeli. Yok öyle rahat bir hayat..
Bir aydır ki Trabzon'dayım iş yok, güç yok.. Kardeşimin gönderdiği parayla küçük bir pansiyonda kalıyorum. Üvey babam gelsin yanımda çalışsın demiş. Ama gidemem.. O iki şehidin, giden iki yılımın hesabını almadan gidemem.
Sabah erkenden kalktım Sema'nın arkadaşlarıyla buluşacağım. Arkadaşı avukat eşide polismiş. "Abi lütfen git görüş ben konuştum seninle ilgili her şeyi anlattım. Belki sana yardımcı olurlar." demişti. Aslın da ben kimseden yardım istemiyorum. Ama Sema'yıda kıramadım. Benim için bir şeyler yapmak için kendini parçalıyor. Ah abicim ben sizi anında silerken sen hala benim için uğraşıyorsun ya.. Karşınızda küçüldükçe küçülüyorum.
Söylediği adrese geldiğimde "Bahar Kara Şen'le görüşecektim" dediğim de
"İsminiz? Randevunuz var mıydı?" diye soran kadına biraz uyuz olsam da "Randevum var Alparslan Bahtiyar.."
"Buyrun Alparslan bey Bahar Hanım sizi bekliyor." diyerek odasını gösterdi. İçeri geçip kendimi tanıttım. Eşi de oradaydı ve ilk söze giren o oldu.
"Yalan söylemeyeceğim Alparslan bey sizi araştırdım ve siciliniz, geçmişiniz ortada. Eşimden nasıl bir yardım bekliyorsunuz?" derken gözünde ki ifade aslında her şeyi anlatıyordu. Adam nefretle bakıyor.. Haksızda sayılmaz.. Aynı durumda bende olsam bende aynı şekilde bakardım.
"Hakan bey dediğiniz gibi sicilim ortada bir polis olarak ulaşmanız beş dakikanızı alır. Buraya gelirken bir şey beklediğim için gelmedim. Sema kız kardeşim eşinizin arkadaşıymış ve onun ısrarı üzerine geldim. Neyse sanırım gelmem iyi fikir değilmiş, rahatsızlık verdim iyi günler.." deyip ayağa kalktım.
"Alparslan bey lütfen oturun, rica ediyorum.. Eşimin kusuruna bakmayın. Sema bana her şeyi anlattı.. Eğer böyle giderseniz arkadaşımın yüzüne bakamam. " derken sesi yalvarır gibiydi. "Bahar!!!"
"Hakan rica ediyorum sen karışma.. Ben arkadaşıma inanıyorum. Abim suçsuz diyorsa doğrudur. Hem o siciline baktığın her insan çok mu doğru." diyerek eşine çıkışına tekrar oturdum. Sema'nın arkadaşı da kendi gibi inatçı sanırım.
"Peki tamam karışmıyorum.." diyerek karşıma geçip oda oturdu. Bahar Hanım bir şeyler anlatıyordu ama yeminle kulağıma girmiyordu. Karşımda ki adamın gözleri daha çok şey anlatıyor gibiydi. Özellikle de bir hainmişim gibi bakışı vardı.. İşte ona daha fazla dayanamadım..
"Hakan bey eşinizi seviyor musunuz?"
"Seviyorum tabiki bu nasıl soru böyle?"
"Peki eşiniz sizi seviyor mu?"
"Ne anlatmaya çalışıyorsun böyle saçma sorularla. Seviyor tabiki sevmese evlenmezdi." sevmeden de evleniyorlarmış ama neyse konumuz o değil.
"Bende eşimi çok seviyordum, onunda beni sevdiğini sanıyordum. Her göreve gittiğim de beni merak etmesin benim için üzülmesin diye gittiğim yeri yada işimin kolay olduğunu söylüyordum. Bir ihbar aldık sınırdan geçiş olacakmış gibi, gibi.. Ama nerden bilebilirdim ben o kişilerle işbirliği yaptığını.. Bakın ben buraya kendimi aklamaya gelmedim. Bir süreliğine işe ihtiyacım var o kadar. Sizi de gayet iyi anlıyorum. Bende olsam karşıma benim gibi bir çıksa güvenmez ve ailemden uzak tutmak isterdim. Güvenip, güvenmemek size kalmış."
Haklı olabilir ama bende haklıyım.. Suçlu olsam bile verilen cezayı çekmişim.
"Ben sizin suçsuz olduğunuza inanıyorum Alparslan bey.. O yüzden burada güvenlik olarak çalışmanızı istiyorum." diyen Bahar hanıma değilde eşine baktım. Her ne olursa olsun aralarında bir soruna neden olmak istemem. Benim başımda yeteri kadar var sonuçta.
"Tamam Bahar madem öyle diyorsun çalışsın.. Ama gözüm üzerin de haberin olsun." diyerek elini uzattı. Olsun kardeşim olsun gözün üzerim de olsun... Ama benim de gözüm birilerinin üzerinde olacak.. Bu şehirden, o zengin rahat hayatından etmeden gitmeyeceğim birilerini. Arkasına bakmadan gitmekle olmayacak. Gideceği tek yer onun o dört duvar olacak.
Ben Alparslan Bahtiyar... Soy ismim gibi bahtiyar olmadan gitmeyeceğim bu şehirden. Kara bahtım, kör talihim değil... Ben Alparslan Bahtiyar soy ismimin hakkını vereceğim ve herkes bir gün gerçekleri öğrenecek.. Ben vatan haini değilim, ben sınırdan yapılan kaçakcılara asla yardım etmedim. En önemlisi de ben o iki gencin ölümüne sebep olmadım.. Belki istemeyerek evet.. Ama asla bile, isteye yapmadım..