7

1294 Kelimeler
O sabah bir defter verdi bana Mahmut. Saklamamı istedi, bir gün başına bir iş gelirse o defteri Mehmet'e vermemi söyledi. Başına bir iş gelmesinden neden korktuğunu sordum, güldü keyiflice. "Artık yazmayı bıraktım, ondan." Ne yazdığına hiç bakmadım. Mehmet'e özeldi belki de yazdığı her şey. Onu nerden bulacak da verecektim bilmiyordum ama söylediğini yapacak zamanın gelmemesini umarak sakladım defterini. İki gün sonra Gülnur'un yanına giderken üç köy koruyucusunun arabalarından inerken gördüm onu. Kanlar içindeydi. Yanlışlıkla vurduklarını söylüyorlardı, telefonları yoktu. Ambulans, jandarma çağırmamızı istiyorlardı. Feryat figan koşuştuk Mahmut'un yanına. Baki önüme geçti, onu o haliyle görmemi istemediğinden engel oldu dokunmama. Ambulansa lüzum yok, dedi. Çünkü çoktan ölmüştü. Otopsi yapılmak üzere kaldırıldı morga. O morgun bulunduğu hastanede uyudum aynı gece. Mahmut'un ölümü hayata dair yaşadığım ilk kayıp gibiydi. Daha önce tanıdığım, sevdiğim kimse ölmemişti. Kimsenin ardından ağlamamıştım onun ardından ağladığım gibi. Sabah olmuş, gün aymış Mahmut o soğuk depoda kesintisiz bir uykuda geçirmişti gecesini. Üzerimi örtme dediğini anımsadım, evinin sobasında yakacak odunun olmadığını... "Cenazeyi almaya geldi aileniz." Görevlinin sesi ile kalktım yerimden. Morg kapısına bir sürü araba park etmişti. İçerisi erkeklerle dolmuştu. Baki gelmişti arkamdan ses etti. Harap etmişim kendimi bir tek ben düşmüşüm aklıma kalkmış gelmiş o da. Mahmut’un öleceğini bildiğini söyledim. Babasının onu öldürdüğü. Fal taşı gibi açtı gözlerini Baki, günahına ortak oldu adeta katilin. "O öldürdü!" Bir anda çıktı karşıma Ramazan. Tutamadım kendimi içim bu kadar kanarken. "Sen öldürdün!" diye atladım üzerine. "Ganime'yi de Mahmut'u da sen öldürdün." "Kafayı yemiş bu kadın. Kendine gel!" Kuvvetli bir tokat attı yüzüme. Babamdan yemediğim fiskeyi yedim ondan. Sarsıldım, düştüm olduğum yerde sendeleyip. Pes etmedim. "Katil katil" diyerek inlettim ortalığı. Baki girdi aramıza. "İşine git Ramazan Bey, dokunma kadına." Tuttu omuzlarımdan, kaldırdı beni. Bir ağlamak tuttu içimden. En çok da yitip giden koskoca hayatı kederlendirdi beni. Hıçkırarak, dövünerek ağladım. Yanımda durdu Baki, morgun çıkış kapısında oturduk kaldırımın kenarına. Bir araba yanaştı diğer taraftan, içinden indi Mehmet. Matemliydi elbet, önce annesi şimdi de ağabeyi ölmüştü. Fırladım yerimden "Dur İpek..." derken dilinde kaldı adım. "Mehmet!" Önüne geçtim. Boş gözlerle baktı bana. Tanışmıyorduk, tanımıyordu beni. "Mahmut'u baban öldürdü. Biliyordu öleceğini, söylemişti bana." "Sen şu abimi kandıran öğretmen değil misin?" "Dinle beni, abini..." Tuttu kolumdan Baki. "Başını belaya sokacaksın İpek," "Katili baban, onu o öldürdü." "Çekil git başımdan, canım burnumda zaten." Birileri illaki duyacaktı sesimi. Beni dinlediğinde somut adımlar atabilecek tek kişi Mehmet olmuş olsa bile. Beni bu köye iten, tercih kılavuzunda okulun adını görür görmez hangi ile ait, o il Güneydoğuda mı diye baktığım; sahiden internet tarayıcısına köyün adını yazdığımda muhtar Ramazan Maden'in yanında iki oğlu ile çekilmiş fotoğrafını site sayfasında görünce sarsılmamla başlamıştı bu hikâye. Birçok erkek birçok kızı tek gecelik yapıp terk ediyordu. Sıradandı hareketi! Fakat bir kenarda bırakıp da o geceyi, yoluma devam edemeyince düştüm peşine. Bugün bu yerde yeniden Mehmet'in karşısındaysam, bunun tek açıklaması vardı hayatta, tesadüf diye bir şey yoktu. "Dinle beni!" diye bağırdım bir kez daha. "Dinle beni!" Dinlemedi, geçip gitti. Çaresizce ağlamak dışında yapabileceğim kalmamış gibi Baki'nin omzuna attım kendimi. "Gel güzel kardeşim dönelim biz, getirirler cenazeyi." Kadınlar katılmazdı cenaze törenine. Bir köşede kaldım Gülnur'un yanında. Çok ağladım, bugüne dek ardı ardına bunca göz yaşını dökmemiştim. Susturamadım kendimi. Hayatıma dair önemli bir yer edinmişti Mahmut. İnandığım, güvendiğim, masumiyeti ile huzur bulduğum tek insandı benim için. Kadınlar mezarlığa da gitmezdi. Solmuş bir ağacın altında annesinin mezarının yanına defnedilişini uzaktan izledim. Hep yüzü gözümün önünde. Çakmak çakmak bakan gözleri, güldüğünde mutsuzluğu hiç tanımamış gibi aydınlanan yüzü... Her biri kazınmış gibiydi hayatıma. Lanetler etsem canına kıyanlara, ne fayda. Ahirete dek beklersek onlar da cezasını bulacaktı Gülnur'a göre. Ahirete kadar içim kaynar, taşar, yanardı benim. Küle döneyim istiyorlardı besbelli bu acıyla. Taziyeleri aldı Ramazan Maden. Tek damla göz yaşı dökmedi oğlunun ardından. Öfkem daha da katlandı o dakikalarda. Mehmet yeniden tek çarem oldu. Sildim elimi yüzümü, atladım mezarlığın duvarından. Durmam için seslense de Gülnur, dinlemedim onu. Yağan yağmurun çamur haline getirdiği mezarlıkta bata çıka yürüyüp Mahmut'un kabrinin yakınında bir ağacın arkasına saklandım. Dağılıyordu herkes, dış kapıdan uğurluyordu misafirlerini Ramazan Maden de. Jandarma da Belediye Başkanı da, Kaymakam da bu cenazedeydi. En son Mehmet kalana dek bekledim ve sonra olduğum yerden seslendim. İkinci seferde duydu beni. Ağacın ardında da görünce, astı iyice suratını. "Bir dakika," diye fısıldadım. Döndü yönünü, geldi yanıma. Konuşmama müsaade etmeden de çıkıştı. "Ben senin ne istediğini biliyorum? Yarım akıllı bir adamı kandırıp malı mülkü için evlendin, şimdi de ortalığı karıştırıp daha çoğunu tırtıklayacaksın." "Çok zekisin." Hiç düşmedi üzerine kinayemin. "Bende sana ait bir şey var." "Ne istiyorsun?" "Mahmut, başıma bir şey gelirse Mehmet'e ver demişti. Bir defter. Günlük belki de. Bilemiyorum, hiç bakmadım içine. Evimde, bende. Onu sana vermem lazım." "Ne baş belası bir şeysin sen!" "İnanmıyorsun biliyorum ama baban öldürdü onu, yemin ederim sana. Bildiklerini söylemeye başladı diye, susmayacak artık diye." Derin bir nefes verdi suratıma doğru, daha fazlasına tahammül edemeyerek arkasını dönüp gitti. *** Benim evim de oldu taziye evi. Daha yeni gelin iken kaybetmiştim kocamı. Gerçi köylünün büyük bir kısmı Mahmut'la, Ramazan Maden'in malı mülkü için evlendiğimi düşünüyordu. Bir kısmı da ne düşünürse düşünsün yeni gelinken ölen kocamın yasında bana destek veriyordu. Kimi kapıdaki tavuğunu kesip pişirmişti, kimi börek yapmış, kimi baklava açmıştı. Cenaze sahibinin eli değmezdi yemek pişirmeye. Baki ile Gülnur gelip onlarda kalmamı istedi, beni kederli halimle bırakıp gitmeye gönülleri el vermiyordu. Gece geç saate kadar yanımda kalıp sonunda çıkıp gittiler evlerine. Mutfak tezgahı yemek dolmuş, bense ışıkları kapamış oturuyordum pencere önünde. Gece yarısı çıkar dolaşırdı Mahmut köyü, sonra da bu saatte döner gelirdi. Sıcak bir şey verirsem içer, vermezsem hiç istemezdi. Yine çıkıp gelecek gibi hissettirdi bana alıştırdığı üzere. Gözlerim yollarda buğulandı, yeniden çöreklendi üzerime ağlama hissi. Ta ki kapı önünde bir araba sesi duyana kadar. Ramazan Maden'in eski Mercedesi derken farklı bir araba olduğunu gördüm, doğrulup da baktığım pencere arkasından. Evime doğru yaklaşan kişi Mehmet'ti. Panikle fırladım kapıya, inanmıştı bana ya da kafasını karıştırmayı başarmıştım. Daha kapıyı çalmadan açtım, karşı karşıya kaldık o kör karanlıkta. "Gelebilir miyim?" Girmesine müsaade ettim, yanımdan geçip girdi içeri gösterdiğim yere. Açtım ışıkları. "Otur, ben sana defteri getireyim." Nice zaman sonra çıkar yerinden diye düşündüğüm defteri kaldırdığım duvardaki dolaptan alıp döndüm içeri, uzattım ona. Açarken ilk sayfasını ben de geçip oturdum sandalyeye. Sessizce bekledim karıştırsın içini diye. Çok sürmedi, kaldırdı başını. "Sana yardım edeyim aldır tayinini buradan." Kapattı elleri arasındaki defteri. İstemediğimi söyledim. Gitmem benim için iyi olurdu. Tehdit eder gibi… Tayin yaptıramayacağımı söyledim. Hatırlı tanıdıkları varmış benim için birilerini araya koyup tayin işimi yaptırabilirmiş. Nereli olduğumu sordu. İstanbul’a da yaptırırmış. Burada kalırsam başımı belaya sokacaktım. Mahmut’un katili ne olacaktı peki? Dudaklarını kemiriyordu, sıkıntılıydı, canı sıkkın. Sarhoş değil de ayıkken bu kadar ciddi duruşlu bir adam mıydı? diye sordurdu hali bana. "Kimse kendi evladının katili olmaz." Tek kaşımı kaldırdım. Hiç televizyon izlemiyor, gazete okumuyor mu yani? "Mahmut Abimin karışıktı kafası. Aldatıldı, kandırıldı, çok sevdiği karısı tarafından terk edildi. Eskiden de çok cevval bir adam değildi zaten. Sen onu normal bilip de inandıysan her dediğine..." "Sen de inanıyorsun. Belki de diyorsun, abim ne dediyse bugüne dek bana, doğru dedi. Bakışlarında bir bilgeye aitmiş gibi duran eminlikler vardı, sen de gördün defalarca. Delirmiş değildi Mahmut, boş vermiş hiç değildi. Sıkışmıştı yaşadıklarının arasında. Baş edememişti." Uzaklara daldı gözleri, ellerinin arasında çevirdi durdu abisinin defterini. "Ne biliyorsun?" Bildiklerimi söylemekten imtina ettim, ona ne kadar güvenebileceğimi de bilmediğimden. "Korkuyorsun aslında sen de. Korktuğun halde bağırıyorsun baban öldürdü diye." "Çünkü o caninin cezasını bulmasını istiyorum. Kızı yaşında çocuklara sulanırken, onları kendi malları gibi kullanırken, gelinin namusuna göz dikerken her şeyi normalleştirip yaşamasına, kendini Allah adamı gibi göstermesine tahammül edemiyorum. Kaçıp gitmişsin buralardan. Mahmut'un kaçışından ne farkı var senin yaptığının?" "Seni hatırlıyorum İpek." Neyi kastettiğini anlamamış gibi astım suratımı. "Yolun buraya nasıl düştü, onu anlamıyorum." Derin bir nefesle of çekti kalktı ayağa, defteri gösterdi. "Okuyayım, sen de kapa çeneni biraz. Konuşma sağda solda, sus!" Kalkmadım ardı sıra, sadece bekledim gitsin diye. Kapıyı kapatışını duydum, sonra da arabasının motorunun çalışma sesini.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE