bc

KURBAĞA PRENSESS

book_age16+
1.9K
TAKİP ET
14.6K
OKU
comedy
twisted
sweet
humorous
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Aşkta yaş çok mu önemli? Yada biraz balık etli olmak.Gamze hayalindeki prensin beyaz atlı olmadığını fark etse de çok geçti atık. Kurbağa prenses olarak yaşayacaktı bundan sonra Fatih için.

Gamze kendi ile barışık kilolarına alışık bir o kadar da aklı karışık ruh haliyle Fatih'in hayatına girince ağlamaya başlar..

Fatih çapkın, baba kuzusu ve şımarık.Gamze ile yolları kesişince hayatı tadar...

Romantik komedi gibi bol bol güleceğiniz bir hikaye sizi bekliyor..

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Kilo Savaşları
Tartı bana bakıyordu bende tartıya. Ayağımı atıp çıkmaya cesaret edemiyordum bir türlü. Yıllardır denemediğim zayıflama ilacı kalmamıştı ama niye ise benim pek yüzümü güldürememişti bu güne kadar hiçbiri, ya da ben uygulamayı yanlış yapıyorum bilemiyorum. Tam bir haftadır  en son çare olarak aldığım o salak mamayı yiyordum ve mutlaka işe yaramış olmalıydı. Hadi Gamze çık şu tartıya kızım! Gözlerimi kapatıp içimden dua ederek tartıya çıktım. Gözlerimi yavaş yavaş aralayarak kirpiklerimin arasından tartıya baktım usulca.Sanki öyle yapınca bana bir sürpriz olacak ve 5 kilo vermiş olacağım. Ne saçma değil mi? "Yuh! 95 mi? Allah belanızı versin. Dünya kadar para verdim ben o salak mamaya. Yapmıyorum ulan diyet filan, beğenmezlerse beğenmesinler beni, evlenmem olur biter.Hiç umurumda değildi bu saatten sonra boğazımı düşünmeliydim artık. "Anne kahvaltı hazır mı?'' tartıdan inip bir haftadır aç kalan bedenimi doyurmaya mutfağa gitmiştim. "Hani diyetteydin sen ?" "Yok diyet filan, bir haftadır yemiyorum. Yine de bir bok olmuyor. Bir de gözümün önünde sucukları yiyorsunuz. Can boğazdan gelir anacım." Ocağın başında sucukları pişiriyordu annem. Elimi omuzuna atıp ona sarıldım. "Götüm yemedi desene. Zaten ben senden ümidimi kestim kızım. En sonunda 50 yaşında çocuklu bir adam alırsın. Ya da oturur kardeşinin çocuklarına bakarsın." "Anne sinir edip durma beni. Geldiler de biz mi geri çevirdik." Masaya oturup bir haftanın acısını çıkartmaya başladım.. "Hep o şerefsiz Ahmet yüzünden, gençliğin güzelliğin gitti birde üzerine 40 kilo aldın." "Of! Anne yine başlama. Ben onu Allaha havale ettim. Ne hali varsa görsün." "Sana bir hikaye anlatacağım. Kulağını iyi aç. Köyün birinde bir oduncu, karısı ve oğlu yaşarmış. Oduncunun karısı köyden biri ile yatıyormuş. Oğlu bunu görüp babasına "Baba biri anamla yatıyor" demiş "Yuh! Anne anlattığın hikayeye bak!" "Sus kız! kesme lafımı dinle, babası demişki Allah onun belasını verir demiş. Bir böyle, iki böyle çocuk babasına her dedikçe, babası Allah onun belasını verir dermiş. "Hikayenin sonu nere çıkacak çok merak ediyorum anne, birde benimle alakasını. Ee devam et." Sucuğu dürüme sarıp yiyordum. Birden annem elime vurdu. "Doldurma ağzını, miden benim kadar. Neyse, daha sonra çocuk dayanamamış gitmiş o köylüyü öldürmüş. Daha sonra babası adamın öldüğünü duyunca oğluna demiş ki ben sana demedim mi Allah onun belasını verir diye? Oğlu da demiş ki Allah'a kalsaydı daha anamı çoook becerirdi. Adamı ben öldürdüm demiş. Buradan çıkartacağın ders ne biliyor musun kızım? Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a havale et. Sana otuz kere o çocuk piçin teki dedim ama aşktan gözün bir halt görmedi. Şimdi de Allah'a havale edip tembellik yapma. Bundan sonra kendi işini kendin hallet diyeceğim de, bu halle de sana kim bakar bilmiyorum. Yaşında geçti sayılır. Of of! nazar değdi benim güzel kızıma ben öyle diyorum." Yemek boğazıma takılmış ve aşağıya inmiyordu. Annem bir yerde haklıydı. Aslında 20li yaşlardayken herkes benim süper bir evlilik yapacağımı düşünürdü ama ben o adinin okulu bitsin, askerliği bitsin, işini kursun derken dokuz sene beklemiştim. Sonrada sap gibi beni ortada koyup, iş yerinde tanıştığı biriyle evlenmişti. "Neyse anne ben kalkıyorum. Geç kalmayayım işe, zaten supervisor ile aram iyi değil. Takmış bana, birde geç kaldın diye beynimi yemesin. Ayrıca o babama söyle bıktım otobüsle işe gitmekten. Araba istiyorum." "İyide senin ehliyetin yok ki?" "Var anne yıllar önce almıştım. Arabayı kapının önüne koysun ben kullanırım" "Kapının önünde araba var. Onu kullan" "Oldu anne istersen birde Cinnah'a çıkayım nasıl olur? Ben o arabaya binmem otomatik istiyorum." Metroya doğru yürürken havanın soğuk olmasına rağmen bu şehirde yaşamanın çok güzel olduğunu düşündüm birden. Oturduğum semti çok seviyordum özellikle.Bana göre Ankara'nın en güzel yeriydi. Babam Malatya'da görevdeyken Oyak vakfının kooperatifine yazılıp ilerde Ankara'ya taşınırız diye Çayyolun'dan ev almıştı. İlk geldiğimizde burada kurtlar uluyordu ama, şu an en seçkin semtlerinden biriydi. Benim için tek sorun ulaşımdı ilk zamanlar ama şimdi metroda gelince süper olmuştu. Babam birazda ondan bana araba almak istemiyordu.200 metre ötede metro durağı vardı. Hava buz gibi soğuktu bugün ,koşturarak metroya doğru gittim. Kartımı basıp trenin gelmesini bekledim kalabalik insan yığını icinde. Kapı açılınca öyle bir izdihamla içeri girdi ki herkes, ayağımı içeri atmadan ayakta kalmıştım. Birde buradaki metronun şöyle bir sıkıntısı var. Genelde metroyu yaşlılar kullanıyor. Yani otursam bile mutlaka birine yer veriyordum. Gençlerin çoğuna aileleri araba alıp, kendileri gariban gibi her yere metroyla gidiyordu 65 yaş üstü bedava ya ,o mesele.Ayakta Geçtiğim durakların isimlerini okuyordum ki 25 yaşlarında bir genç "Buyurun teyze oturun" Demez mi? Densiz! Ne teyzesi 34 yaşındayım ben. Bunları söyleyemedim tabi ama söylemeyi çok istedim. "Geldim ben, siz rahatsız olmayın" Arabayla gitmek istememin asıl nedeni de buydu zaten. Bu laftan nefret ediyordum. Bilkent durağına gelince hemen inip çalıştığım kuleye gittim. Aslında işim çok öyle matah bir şey değildi ama ben burada, yani, bu lüks kulelerde çalışmayı seviyordum. Binlerce kişi çalışıyordu ve mutlaka biri beni keşfedecekti. Yani herhalde kilolu bayan seven biri vardır diye umuyorum. Çünkü yüz hatlarım oldukça güzeldi. Tek sorun üzerime yapışmış bu yağlardı. O piç Ahmet'ten sonra o kilolarla ben bütünleşmiştik. Yol yardımı veren bir çağrı merkezinde çalışıyordum. Vardiyalı olması benim için süperdi. Az uykuyla hem çalışıp hem de gündüz işlerimi hallediyordum. Daha kapıdan içeri girer girmez buradaki en yakın arkadaşım Zehra kolumdan çeke çeke beni sandalyeye oturttu.. "Ne oldu yine?" Böyle bir tepkinin arkasından kesin pis bir iş çıkacaktı. "Gamze ne olur şu adamla konuş. Bir türlü laftan anlamıyor. Aracı çamura saplanmış. Araç bulamıyorum. Dün geceki yağmurda her yer göçmüş. Çekici bulamıyoruz. Sakinleştir lütfen. Şikayet ederse mahvolurum. Sen güzel sesinle anlat durumu biraz cilve yap ne olur. "Kızım iyice yollu yaptınız beni. Her işiniz düşünce cilveli konuş deyip duruyorsunuz." "Lütfen lütfen" Ellerini birleştirmiş bana yalvarıyordu. "Çok sinirli sakinleştiremiyorum." "Adı ne adamın?" "Fatih" Hemen kulaklığı kafama takıp beklemede olan hatta bastım. "Fatih bey iyi günler. Gamze ben. Size ben yardımcı olmaya çalışacağım." "Konuştuğum ikinci kişisiniz ve ben daha fazla laf anlatmak istemiyorum ,o yüzden bana acil bir çekici gönderin." "Bu konu üzerinden gerçekten çalışıyoruz. Arkadaşlarım size en yakın çekiciyi bulmak için şu an araştırma yapıyor. Bulunduğunuz konumu alabilir miyim acaba?" "Eskişehir yolu üzerindeyim. Polatlı civarlarında" "Anlıyorum. Dün gece sağanak yağmurdan dolayı çok fazla araç mahsur durumda kaldı. O yüzden bugün böyle bir yoğunluğumuz var. En yakın araç size bir saat uzaklıkta. Eğer biraz daha dayanabilirseniz aracı yönlendiriyorum size" "Bakın toplantım var. İşlerim aksadı. Şu an ne kadar önemli bir görüşmeyi kaçırıyorum biliyor musunuz? Bunun tek nedeni de dünya para vererek almaya çalıştığım hizmetin içler acısı olması" "Tabi ki anlıyorum ama Allah'ın işine de karışamıyoruz biliyorsunuz. Yani yağmur yağmasaydı ne siz, nede başkaları bu durumda olmazdı değil mi?" Sinirlerimi kaldırmıştı sabah sabah, bazen dilimin ayarı olmuyordu. O an telefonu ses geçirmez konuma getirip Zehra'ya döndüm "Ne öküz adam bu ya, sanki biz götümüzle yağdırdık yağmuru. Tövbe tövbe! Adam gibi asfalttan gitseymiş, bok işimi var çamurun içinde" Hattı tekrar geri açarak, konuşmaya hiç bir şey olmamış gibi devam etmeye başladım. "Fatih bey, arkadaşlarım şu an çekiciyi size yönlendirdiklerini belirttiler.45 dakikaya yanınızda olur. Bu arada umarım sizde bir sorun yoktur. İyisiniz değil mi?" bunlar sakinleştirme taktikleriydi. "İyiyim. Kusura bakmayın çok sinirlendim sadece" "Anlıyorum sizi. Bu durumla çok karşılaşıyoruz. İçinde bulunduğunuz durum karşısında sakinliğinizi korumanız biraz zor olabilir." "Yardımlarınız için teşekkürler. Gerçekten kusura bakmayın. Size de bu şekilde çıkışmak istemezdim ama durum karşısında sakinliği korumak zaman zaman zor olabiliyor." "Biz araç şoförüne telefonunuzu ilettik ve konumunuzu bildirdik. Herhangi bir aksilik durumunda bizi arayabilirsiniz. Geçmiş olsun tekrardan." "İyi günler Gamze Hanım" telefonu kapatıp bütün hıncımı Zehra'dan aldım. "Kızım sabah sabah ne beni geriyorsun?" "Kırk tane laf etti bana Gamze. Yok beş para etmezmişiz, yok dava açacağım, şikayet edeceğim, korkudan geberdim. Bir şikayet daha alırsam işten kovar beni Serhat Bey. Zaten şu salak işi bulana kadar canım çıktı. Kpss'yi kazansam da kurtulsam bu dertten. Memur olup sırtımı devlete dayamak istiyorum" "Kızım yürü git. Aklın beş karış havada, sen kim? Kpss kim? Bu akılla sınav filan kazanamazsın. Kafayı çalıştır da bir doktora kapak atmaya çalış, en azından gençliğin güzelliğin bir işe yarasın. Benim gibi olma." Öğlen yemeğine kadar neredeyse 30 tane müşteri ile konuşmuştum. Hepsi de felaket sinirliydiler. Yemek zamanı gelince Zehra ile aşağıda dönerciye inip dürüm döner aldık. Yoğunluktan dolayı Serhat Bey 30 dakika izin vermişti. Zehra ile kıçımıza motor takmış gibi yiyip üzerine çay sefası yapmak istedik. Zehra sigara içtiği için, çayı donarak dışarıda içiyorduk. "Kızım bırak şu zıkkımı. Kıçım donuyor." Tüttürüp duruyordu. "Bence sende iç zayıflarsın." "Bedenime girmeyen bir o kalsın. Kendimi öldürdükten sonra ne işe yarar zayıflamam" "Kız karşıya bak seninki geliyor. Üstü başı pislik içinde. Buda mı çamura batmış acaba?" Katılarak gülüyorduk. "Lan çamurlu hali bile çok yakışıklı. Limonatam benim." Sarışın yeşil gözlüydü. Binaya girip çıkarken bir kaç kere görmüştüm. Sarışın olduğu için de adını Limonata koymuştum. "Ben sarışınları sevmem iy. Erkek dediğin esmer olur. Şöyle göğsü kıllıca" "Pardon da? Hangi maymun cinsisin sen? Adam yıkılıyor. Salavat getir Allah çarpar" "Ayrıca bu çocuk küçük, taş çatlasın 29, sense 34" "Kendime almıyorum Zehra. Hayal kuruyorum. Hayallerimin de içine ettin sağ ol. Her şeyin farkındayım herhalde." Tabi ki adamın bana bakacak hali yoktu. Göz var nizam var. Baksa zaten her gördüğümde onunla asansöre binmek için uğraşmazdım. Tabi bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Yine onunla binmek için koşturuyordum asansöre doğru. Tam kapanacaktı ki "Pardon asansörü tutar mısınız?" Elimi asansörün arasına sıkıştırmıştım. İçeri geçerek ona doğru yaklaştım. Telefonla konuşuyordu. "Hayır Simay bugün olmaz. Bak gerçekten sinirlerim bozuk. Hiç iyi bir gün geçirmiyorum. Senin kıskançlıklarınla uğraşamam." Kıskançlık mı demişti? O zaman kesin sevgilisi var ve çapkın olma ihtimali yüksek. Genelde gözlemlerim sayesinde tahminlerim doğru çıkardı. Ben onuncu katta ineceğim için onun kaça çıktığını ya da hangi düğmeye bastığını bir türlü yakalayamamıştım. O yüzden Limonatamla aşkım asansörde 10.kata kadardı. Zaten bu halle yaşadığım tek şey platonik aşktı. Bir de şirket sahibimiz 45 yaşındaki göbekli, kel patronumuz Ömer Bey'in cinsel tacizleri vardı. Hani, hem kel hem fodul derler ya, bu adamda kesinlikle oydu. Sanırım yaşım geçkin diye, beni bu konu için biçilmiş kaftan bulmuştu. Ofise girip masama geçtim. İçerideki uğultu beynimi tırmalıyordu. Çok felaket bir gündü. Kışın telefon trafiğimiz daha fazla artıyordu hava olaylarından dolayı. Birden Serhat Bey yanıma gelip "Ömer bey seninle görüşmek istiyor, odasında!" dedi imalı imalı. "Kötü bir şey mi oldu? Ne yapacak beni? Siz biliyor musunuz?" "Bilmiyorum gidince öğrenirsin" Gıcık adam ya, bir türlü yıldızımız parlamamıştı onunla. Kulaklığımı çıkartıp üzerime çeki düzen verdim .Malum biraz sapık olduğunu bildiğim için bu tırsma nedenim ondandı. Derin bir nefes alıp, kapıyı çalıp içeri girdim. "Buyurun Ömer Bey beni istemişsiniz?" "Evet, Gamze'cim gel otur, konuşalım biraz." "Olur tabi. Konu neydi acaba?" Bu adam böyle davrandıkça tüylerim diken diken oluyordu.Masasından kalkıp, karşıma geçerek koltuğa oturmuştu. Midem spazm geçiriyordu resmen. Kollarını kıvırmış, altın saati siyah kıllı kollarında iğrenç bir şekilde parlıyordu. Yani bu adamla yatan kadınların gözleri kör olsa bile, bir hayvanla yattığını anlayabilirlerdi. Karısına acıdım birden. Midem ağzıma geldi ıy!.. "Bak Gamze'cim, bebeğim, sen buradaki en tecrübeli elamansın ve personel tarafından çok seviliyorsun .O yüzden eğer sende istersen Serhat yerine seni Supervisor yapabilirim." "Gerçekten mi? Peki Serhat Bey'e ne olacak." Çok sevinmiştim. Bu maaşımın da artacağı anlamına geliyordu. "Onunda işine son vermek durumundayım tabi ki. İki tane Supervisor olmaz değil mi hayatım? Bu detayları akşam iş çıkışı konuşalım olur mu?" "İş çıkışı mı? Daha fazla detay mı var? Yani burada da konuşabiliriz." Tırsmalara başlamıştım. "Bunu kutlamalıyız bence. Akşam Çadır restoranda buluşalım olur mu?" "Peki efendim olur." Kapıdan çıkarken nedense havalara uçmam gerekirken sevinemiyordum. Yani benim yüzümden başkasının işten atılması beni kötü hissettirmişti .Ne kadar adinin teki de olsa da Serhat Bey'in bakması gereken çocukları vardı. Benim ailem yeterince yardım ediyordu bana. İçim hiç rahat değildi bu konu ile ilgili. O sırada Serhat Bey yanıma gelip "Ne oldu ne istiyormuş senden. Bana söylemek istemedi." dedi meraklı meraklı. "Heh! Ömer Bey mi? Bir şey yok. Bugün ki müşteri ile ilgili? İyi idare ettin diyor." "Kadın olsa bende edebilirdim ama erkekler kadınları daha çok tercih ediyor. Bu muymuş yani?" "Evet hepsi bu." Akşamı zor etmiştim. İçim hiç rahat değildi. İş çıkışı Serhat bey gece nöbetinde olduğu için kızı ile konuşmalarına istemeden şahit olmuştum. Sanırım babasından eve gelirken bir şeyler almasını istiyordu. Bende çok arardım babamı, onu al, bunu getir. Adam bir memur maaşı ile anca bakmıştı iki çocuğa. İçim buruk bir şekilde kapıda bekleyen taksiye bindim. Lüks restorana minibüs ile gitmek istememiştim. Kapıda karşılaşmışlardı beni. Burası bir kebapçı aslında, ama önünde hep lüks arabalar olurdu. Yani vekiller, bürokratlar filan. Ömer Bey'de sonradan görme olduğu için, böyle gösteriş yapmayı çok severdi .En köşedeki masada oturmuş beni bekliyordu. Beni görünce ayağa kalkıp sandalyemi çekti. Bu bile gidişatın ne olacağını anlamama yetmişti aslında. Böyle öküz bir adamdan bu kibarlıklar, şuracıkta kusacaktım, midem bulanmaya başlamıştı bile.Ara sıcaklar bittikten sonra kebaplar gelmişti. Oda alttan alttan bana ayarı veriyordu. "E, senin özel hayatın nasıl bakalım. Biliyorsun bu görev çok yoğun olacak. Yani öyle sevgili, evlilik filan durumu var mı?" "Şu an için yok Ömer Bey." Özel meselelere girmesi hiç hoşuma gitmemişti. "Hım buna sevindim ama senin gibi güzel bir kadını neden erkekler yalnız bırakır ki?" Güzel mi dedi? Bu adam hakikatten midemi bulandırıyordu. Söylediklerini Zehra ve Yeliz'e mutlaka dinletmeliydim. Yoksa hayatta inanmazlardı bana. Mesajlara bakar gibi telefondan ses kayıt tuşuna basmıştım. Sonrada konuşmaya devam ettim. "Ömer Bey iltifat ediyorsunuz ama ben kendimi biliyorum. Şu an için erkeklerle ilgilenmek istemiyorum." "Hımm gençler değil de aslında daha olgunlara baksan baya bir talibin olur bence. Olgun erkekler etine dolgun bayanlardan hoşlanır.Ayrıca, gözlerin çok güzel." Etine dolgun mu dedi. Yok yok! Ne yediysem çıkartıyorum. "Bunlar çok özel konular Ömer Bey, şu an bir ilişki düşünmüyorum zaten." O an elini elime koyup "Bak güzelim. Seni çok beğeniyorum. Zaten bu işi teklif etmemin en önemli nedeni seni daha fazla görmek istemem. Bu yaştan sonra normal bir sevgili beklemiyorsun değil mi? Gerçekçi olalım. Yani ne istersen alabilirsin, yeriz, içeriz, gezeriz, ben seni memnun ederim sende beni." Elimi anında çekmiştim elinden.Bütün vücudum ürpermişti birden . "Ömer Bey ne diyorsunuz siz? Ne saçmalıyorsunuz? Evlisiniz ayrıca bu yaptığınız hiç etik değil." "Ne yani patronun diye mi etik değil? Gerçekçi oluyorum güzelim. Bu yaşta ve bu haldeyken sana kim bakar acaba? Ben sana hayatının fırsatını sunuyorum. Bana bakire ayakları da yapma, çünkü yıllarca süren bir ilişkin olduğunu biliyorum. Adam seni o kadar zaman rahat bırakacak değildi ya?" "Ömer Bey ne diyorsunuz siz? Ne Şam'ın şekeri, ne de Arap'ın yüzü. Sizinle yatacağıma gider bir gorille yatarım daha iyi. Düşüncesi bile midemi bulandırıyor. İşinizde sizin olsun paranızda." Çantamı aldığım gibi kendimi dışarı attım. Nefes alamıyordum. O ara kapıdan çıkarken karşımdakini görmeyip çarpmıştım. Limonatamdı bu ve yanında insan olmayan bir kız vardı. "Çok pardon özür dilerim." Suratıma bile bakmamıştı. Ömer Bey haklı, aslında annem de haklı bu yaştan sonra aşk mı yaşamayı planlıyorsun? Hem de bu vücutla, geri zekalı, aptal. O gece eve gitmek istemedim. Yeliz'i aramak geçti aklımdan. Göz yaşlarıma engel olamıyordum. Nere gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. "Alo Yeliz?" kendimi tutamamış ağlamaya başlamıştım. "Neyin var? Ne oldu ?" "Çok kötüyüm gelip beni alır mısın? İş yerinde misin?" "Hayır spor salonundayım. Tamam tamam geliyorum neredeysen bekle beni?" Telefonu kapatıp bulduğum bir duvarın üzerinde oturdum. Yeliz ile açık öğretim kursunda tanışmıştık. Mütevazi biriydi, ama 18 yaşından beri arabası vardı ve o yaştan beri kendine ait bir kafesi vardı. Her şeyimi bilen nadir kişilerden biriydi. Aslında aramızda 5 yaş olmasına rağmen baya iyi anlaşıyorduk. Şu anda da onunla konuşmak istiyordum. Çok geçmeden yanıma gelmişti. "Neyin var kızım ne oldu? Ne bu hal? Bir yere gidelim mi? Oturalım mı?" "Olur. Şu an eve gidip annemi çekemem." "Nere gidelim Çukurambar mı? Erkeklerin bol olduğu piyasa bir yere götüreyim de biraz gözün gönlün açılsın." "Zaten bendeki bu şansla anca gözüm açılır. Sakin bir yere gidelim. Mümkünse erkek sinek bile olmasın. Hacca gitmeye karar verdim ben? Yok erkek filan artık." "Bence gel bunu umre yapalım? Bozması daha kolay olur. Ha ha." "Ya gülme saf. Başıma gelenleri az sonra dinleyeceksin." Çukurambar'daki en sakin kafeye gitmiştik. Cafe Brown, ortam gün yapan teyze ve aile doluydu. Yani Yeliz'in tabiri ile piyasa değildi. "Iyyy ruhumu daralttın Gamze şuraya bak. Amca, teyze dolu" "İyi böyle iyi sağa sola bakmaz, beni dinlersin." "EE anlat bakalım." "Anlatamam dinle istersen?" Kulaklığımı takıp dinlemeye başladı. Geri zekalı dinlerken gülmekten kafayı yedi. "Iy! Gamze adam gözümün önüne geldi de. Şu an, şurada, can vereceğim. Ay böyle bir adam beni istese bir daha sokağa çıkmam" "Sağ ol ya, ne iyi geldi. Ne yapalım kızım senin kadar zayıf değiliz." Bir yandan da sipariş ettiğim mozaik pastayı yiyordum. "Yeme o zaman. Bu saatte tatlı mı yenir?" "Banane sinirlenince tatlı iyi geliyor. Karışma bana." "Eee! Yarın işe gidecek misin?" "Bilmiyorum ki? Eşyalarımda var orada onları almam lazım. Zaten adam beni kesin kovmuştur. Neyse tazminatımı alırım en azından, 6 senem var burada sonuçta." " Gel yurt dışına gidelim. İtalya'ya olur mu?" "Annem o parayı bende bırakır mı Sence? Ama tazminatı eksik söylersem, gide biliriz." "Harika. Geliyoruz İtalya" ---------------- Kovulduğuma adım gibi emindim. Bana bunları söyleyip yüz yüze bakacak halimiz yoktu ya. Gerçi tazminatımı verdiği sürece benim için sorun değildi. İçeri girdiğimde herkes bana bakıyordu. Serhat Bey hızla yanıma gelip "Gamze Hanım konuşmamız lazım " Çokta mutlu görünüyordu beni işten kovduğunu söylemek için. Odasına geçip karşısına oturdum. "Buyurun dinliyorum?" "Gamze hanım bunu söylemek istemezdim ama şirkette küçülmeye gidiyoruz .O yüzden Ömer bey in talimatı ile işinize son vermek zorundayım." "Olur. Tazminatımı verdiğiniz sürece sorun yok." "Şirketin durumu çok iyi değil. Zaten performans açısında da son zamanlarda oldukça kötüydünüz. Bu nedenle tazminat vermeyeceğiz." "Dalgamı geçiyorsunuz siz? Altı senedir aklınız neredeydi acaba? Ben o şerefsizin derdini biliyorum ama ona söyleyin onu rezil edeceğim. Bu konu burada kapanmadı. Tazminatımı verseydi ağzımı açmayacaktım, kendi kaşındı." O sinirle daha önceden Zehra'nın topladığı eşyalarımı alarak asansöre doğru gittim. Zehra'da arkamdan koşarak geliyordu. "Neler oluyor çatlayacağım." "Kıyamet kopuyor olan bu? Anlatırım sonra." Asansöre binip kapıyı kapattım. Elim 0 yerine 40.kattaki Türker Avukatlık bürosuna gitti birden. Bunu onun yanına bırakmayacaktım.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Yasak Sevda

read
85.2K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook