Bu hayatta en nefret ettiğim şeydir yalan.
Söyledikleri doğruymuş gibi direten insanlar, gözlerinin içine baka baka karşısındaki insanı saf yerine koyan insanlar sinirlerimi fazlasıyla bozuyor.
Tıpkı şu an olduğu gibi.
Sinir ayak parmak uçlarımdan başlamış, tüm vücudumu ele geçirmişti. Ben doğru söylüyorum diye net bir şekilde konuşan adam bana yalan söylüyormuş gibi geliyordu.
Evet, sesi titremiyordu, gözlerini kaçırmıyordu. Başı dik, gözlerimin içine bakarak konuşuyordu ama ben inanmıyordum. İnanasım gelmiyordu. Bu yanlış olabilirdi, Ateş asla kardeşine karşı kaba bir şekilde davranmamıştı gördüğüm kadarıyla. Gözleri ona değdiğinde doluyordu, güçlü yapısının ardından üzgün bir genç vardı. Bunları hissettiğim halde ondan yine de şüpheleniyordum. Birleşmeyen yapboz parçaları aslında Karan’ın gerçekleri söylemeyesiyle birleşmeyecekti. Benim gerçekleri Ateş’ten duymaya ihtiyacım vardı.
Bugün bunu çok iyi anladım ki Ateş’in sakladığı bir şeyler vardı. Gün yüzüne çıkmasını istemediği şeyler hem onu yaralıyordu hem de kardeşini.
Kollarımı göğsümün üzerinde bağlayıp bacağımı diğer bacağımın üzerine aldım. Şu an bulunduğumuz odanın içindeki sessizlik sinirlerimi bozmuştu. Gözlerini kırpmadan beni izleyen adamın ilk kez bakışlarından rahatsız oldum.
"Bana inanmıyorsun değil mi? Gözlerin ilk kez bana şüpheyle bakıyor. Sana kızmıyorum, böyle bakmakta haklısın, kim olsa aynısını düşünürdü. Şunu bil Mina, asla kardeşime zarar vermem ben. O iyi olsun diye çabalıyorum, eğer onu umursamasam dağ başında bırakır kendi halinde kalmasına izin verirdim. Ben bunu istemiyorum, ben kardeşim gülsün, benimle eskisi gibi olsun diye çabalıyorum. Başımızda büyük bir felaket var bunu daha iyi anladım bugün.”
“Senin de sakladığın bir şeyler var.” Yutkundu, bakışlarını kısa bir an kaçırıp derin nefes aldı. “İçinde sakladıklarını benimle paylaşmazsan senden şüphelenmeye devam ederim Ateş. Kardeşinin neden bu halde olduğunu biliyorsun, söylemeye cesaret edemiyorsun. İstiyorsun ki o bilincinde yaşadıklarını unutsun, hayatımıza eskisi gibi devam edelim. Üzgünüm ama ben gerçekleri öğrenmeden ne seni ne de Karan’ı bırakırım. Sizin sakladıklarınız yüzünden arkadaşım öldü.”
Yumruk yaptığı elini dizine vurup öne doğru eğildi.
"Kardeşimi bu hastaneden çıkaracağım. Evet, sana güvendim, onu iyi edeceğini düşündüm. Keza hâlâ da aynı düşünüyorum ama burada onu tutamam. Tanıdığım birinin hastanesi diyerek onu bu hastaneye getirdiğime pişmanım. Arkadaşın içinde gerçekten çok üzgünüm, emin ol katili bulunsun diye elimden geleni yapıyorum.”
Başımı hafif yana eğip gözlerimi üzerinde gezdirdim. Sinirli ve öfkeli olduğu için elleri sürekli yumruk oluyordu. Aldığı nefes ciğerlerine fazla geliyor gibiydi. Göğüs kafesi ise sert bir şekilde kalkıp iniyordu.
"Açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattın Ateş. Her ne olursa olsun kardeşinin yanında olacağını düşündüm. Kendin söyledin, Karan erkeklerden korkuyor. Onu burada tek bırakarak bir nevi erkeklerin ona dokunmasını sağladın. Belki sen onun yanından ayrılmasaydın kendini bu kadar çok kaybetmezdi. Düşünsene, dört duvar arasında gözlerini açıyorsun, etrafında kimse yok. Dokunulmaktan korkuyorsun, odaya erkek doktor, hastabakıcı giriyor. Kim yok? Çok sevdiği abisi etrafta yok. Nasıl korktuğunu iliklerime kadar hissedebiliyorum. Benim onunla aramda kan bağı olmamasına rağmen gözlerindeki acıyı, korkuyu hissedebiliyorum. Sen akşam eve gittiğinde kardeşim şu an korkmuyordur diyerek uyudun mu?"
Yutkunup başını iki yana salladı. Az önce dik duran ifadesi boşluğa düşmüş gibi yıkıldı. Omuzları çökmüş, gözlerini gri parkenin üzerine çevirmişti.
"Ben eve gitmedim Mina. Hep dışarıdaydım, aklım hep ondaydı. Sürekli telefon görüşmeleri yaptım arkadaşının katili bulunsun diye. Karan’ı bırakıp iş yerime bile gitmedim. Sadece iki günde bu hale geldi, gözlerime baktığında ne görüyorsun bilmiyorum ama acı çekiyorum. Hele ki kardeşime zarar verdiğimi düşündüğün için bağırıp çağırmak istiyorum. Ben sana kendimi en başında açık bir şekilde açtığım şu an hâlâ bana şüpheyle baktığın için sana da kırgın hissediyorum. Bu çok saçma değil mi? Birbirimizi tanımıyoruz ama sen bana böyle baktığın için kırgın hissediyorum.”
Ayağa kalkıp yumruk yaptığı sağ elini sol elinin avuç içine vurdu.
“Ben onu alıp gideceğim. Söz verdiğim gibi arkadaşının katilini bulacağım. Sanırım kardeşimi evde tedavi ettirmem iyi olacak. Orada ona zarar veren kimse yok en azından.”
Gözlerimi kısıp kollarımı çözdüm. Sakin halde ayağa kalkıp karşısına geçtim. Başım dik, korkusuz bir şekilde gözlerinin içine baktım uzun bir süre. Belki zaman hızlı bir şekilde geçti, belki hâlâ aynı olduğu yerde sayıyordu. Mavi gözlerde endişe vardı, uzun zamandır fark etmediğim tedirginliği bugün fark etmem tamamen aptallığımdan kaynaklanıyordu.
Zaaflarımdan biri, eğer karşımda biri ağlıyorsa o kişiyi tam anlamıyla çözemem. Gözlerinin içine saatlerce baksam da bir türlü derine inemem. Ben Ateş'in gözlerinde göremediğim gerçeği şimdi görüyordum. Dudaklarım iki yana kıvrılırken Ateş'in kolunu tutup başımı iki yana salladım.
"Sana söz verdim Ateş. Kardeşini iyileştirmeden bu hastaneden çıkarmam. Merak etme artık tamamen döndüm, onu iyileştireceğime söz veriyorum. Buradan götürmeni istemiyorum."
"Benden şüphe duyacak mısın peki?"
Başımı iki yana salladım. "Karan burada kalsın, ilaçlarını düzenli bir şekilde verir, onun normal hayata dönmesini sağlarım. Onu burada bırak lütfen."
Dudakları iki yana kıvrıldığında onun gibi tebessüm edip, "Bırakıyorsun değil mi?" dedim.
"Bırakıyorum, sen onunla ilgileneceğin için burada durmasında sakınca yok. Ama o doktorla müdür olacak adam kardeşimin yanına yaklaşmayacak."
"Merak etme Karan benim hastam. Bundan sonra onunla sadece ben ilgileneceğim. Aklın kalmasın."
"Peki o zaman. Yanına gidelim mi? Eminim şu an yine kriz geçirmiştir beni göremeyince."
"Yarın onunla görüşürsün, ilaç verildiği için uyuyordur."
Sıkıntıyla iç çekip kravatını çekiştirdi. Siyah ince uzun kravatı boynuna urgan gibi dolanmıştı. Gergindi, neden bu kadar gerginsin Ateş?
"O zaman ben dışarıda bekleyim."
"Burada bekleme, dediğim gibi kardeşin uyuduğu için onu yarına kadar göremezsin. Eve gidip uyu, birazdan ben de eve gideceğim."
"Son kez görsem."
"Maalesef. Yarın sabah geldiğinde seninle onu hemen görüştüreceğim."
"Gönlüm rahat değil. Sen istediğin için gidiyorum. Yarın sabah görüşmek üzere."
"İyi akşamlar, Ateş."
"İyi akşamlar, Mina."
Yüzü bana dönük şekilde kapının önüne gittiğinde başını selam verir gibi eğip dışarı çıktı. Gidişinin ardından bakarken ayaklarım beni pencerenin önüne götürdü.
Ne saklıyorsun bilmiyorum ama yakında öğreneceğim. Gerekirse saf ayağına yatıp doğruları öğreninceye kadar sesimi çıkarmayacağım. Gerçeği öğrendiğim takdirde bu işin arkasında sen varsan vay haline Ateş.
Hastanenin bahçesinden çıktığını gördükten sonra koşar adım odadan çıkıp hastaların olduğu kata geldim. B blokta yatan Karan'ın odasının önüne gittiğimde kimseye bir şey demeden odanın içine girdim. Güvenlikten anahtarı alarak en büyük iyiliği kendime yapmıştım şu an.
"Bakıyorum da benden kopamıyorsun doktor."
Yatmasını beklediğim adamı karşımda görünce bir adım geri çekildim. Banyo yapmış, üstü başı düzgündü. Az önce odada perişan olan adam gitmiş yerine bakımlı, asabi bir adam gelmişti. Ben korkusuzum taktiğini uyguluyordu ama korktuğu her halinden belli oluyordu.
Yavaş adımlarla yanına ilerleyip onun gibi pencereden dışarı baktım. Ellerini pencerenin pervazına dayamış, onun sayesinde ayakta duruyor gibiydi. Her ne kadar ilaçları içmese de ağzının içinde tuttuğu için tükürük bezlerine bulaştığından ilaç hafifte olsa bedeninde sersemlik yapıyordu. Normalde güçlü bir ilaç olduğu için onu ayakta bulmam benim için şaşılacak bir durumdu. Bedeni dirayetliydi.
"Seninle konuşmamız gerekiyor. Odada bana söylediklerini şimdi sakin kafayla konuşalım. Bak banyonu yaptın, söz verdiğim gibi odanın ışığı açık kalacak hep. Benden başka odana kimse gelmeyecek. Sadece kapıdan yemek verecekler. Sana bir süre ilaçta vermeyeceğim, sen bana uyum sağlarsan ben de sana uyum sağlayacağım, anlaştık mı?"
Gözleri kısık bir şekilde başını bana çevirdi. Bir süre yüzümü inceledikten sonra elini havaya kaldırdı. Uzun parmakları bana doğru gelirken geri adım atmadım. Aramızda güven oluşması için ondan korkmadığımı hissettirmem gerekiyordu.
Elini omzumun üzerine koyduğunda bakışlarımı omzumun üzerine çevirdim. Sıkmıyordu ama sıkıyormuş gibi gerilmişti kolum.
"Hava karardı, başına bir şey gelmeden evine git."
"Bir şey olmaz. Söyler misin Gökçe'ye kim zarar verdi?"
Elini omzumdan çekip ağır adımlarla yatağa ilerledi. Peşinden gidip kolunu tuttum. Ani bir hareketle beni geri ittiğinde sırtım duvara çarptı. Acıdan gözlerimi kapatırken onun dudakları arasından kaçan küfür kulağıma ulaştı.
"Sana evine git diyorum. Beni sinirlendirme, şu an konuşmak istemiyorum."
Gözlerimi açıp ellerimi havaya kaldırdım.
"Tamam, sakin ol. Şimdi gidiyorum, yarın sabah geleceğim."
"Işığı kapattıracak mısın?"
Başımı iki yana sallayıp, "Hayır," dedim. "Ben verdiğim sözleri tutarım. Gönül rahatlığıyla uyu. Kimse sana zarar vermeyecek."
"Buna bu kadar emin olma."
Cevap vermeden yatağa yatışını izledim. Gözlerini kapattığında kapının kolunu tutup kendime çektim. Dışarı çıkmadan tekrar ona baktığımda korkulu gözlerle beni izlediğini gördüm. İşte şu anda gidesim gelmiyordu. Onu deli gibi korkutan olay ne bilmiyorum. Adımlarım ileri gitmiyor. Karan'ı burada bırakıp gidemiyorum. Gittiğim an sanki tekrar ona zarar vereceklermiş gibi hissediyorum.
"Kendine dikkat et Mina."
"Sen de Karan."
Koridora çıkıp kapıyı kapadım. Kilitleyeceğim an bakışlarımı koridorda gezdirdim. İki güvenlikle hemşire bana bakıyordu. Derin nefes alıp tekrar odaya girdim. Kesinlikle çıldırmış olmalıyım.
Karan yatakta oturmuş öylece yere bakarken bakışlarını kapıya çevirdi. Gergin duran dudakları iki yana kıvrıldığında ben de tebessüm ettim.
"Benden kopamıyor musun?"
Tek kaşımı kaldırıp, "Ciddi ciddi soruyor musun bu soruyu?" dedim gülüşümü silmeden.
Başını aşağı yukarı sallayıp parmağını kendine çevirdi.
"Yakışıklı bir adamım hadi itiraf et. Benden uzak duramıyorsun."
"Evet, bay yakışıklı ve egolu beyefendi, eğer gece rahatsız olursan güvenliğe söyle bana ulaşırlar. Saat kaç olursa olsun gelirim. Bu gece huzurla uyu, kimse seni rahatsız etmeyecek söz veriyorum."
Gözlerini kapatıp yatağın içine doğru kaydı. Bu beni yalnız bırak demek oluyordu. Onu daha fazla rahatsız etmemek için kapıyı kapatıp kilitledim. Kaçmaması için mecbur kapıyı kilitlemem gerekiyordu. Odalar yedi yirmi dört izleniyordu, kendine zarar verecek bir şey yok ama bizler her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundayız.
Anahtarı güvenliğe teslim edip sıkıntıyla bakışlarımı yüzlerinde gezdirdim.
"Her ne olursa olsun beni arayacaksınız. En ufak olayda ona ilaç vermeyeceksiniz. Beni arayın ben sizi bilgilendiririm."
Başını sallayan hemşireye tebessüm edip güvenliklere döndüm. "Sizden de rica ediyorum odaya kimseyi almayın. Olumsuz bir görüntü görmediğiniz sürece içeri girmeyin."
"Merak etmeyin Mina Hanım, sizi bilgilendirmemiz gerektiği zaman mutlaka arayacağız. Aklınız kalmasın."
"Sağ olun. İyi geceler."
"İyi geceler, Mina Hanım."
Karan'ı arkada bırakarak hastanenin çıkışına ilerledim. İçim bir hoştu, onu geride bırakmak istemiyordum. Sanki ben ondan uzaklaştıkça ona zarar veren kişiler koşarak ona doğru gidiyordu. Ne yaşattılar bilmiyorum ama Karan'ın gözlerinde gördüğüm korku benim bile tüylerimi diken diken ediyordu. Acımasız insanların sadist düşüncelerini bilmeme rağmen, Karan'ın bunlardan birini yaşadığı düşüncesi ürperticiydi.
Eve vardığımda ses çıkarmadan kapıyı açıp içeri girdim. Mutfaktan çıkan abimle karşılaşınca geriye doğru sendeleyip, “Neden yatmadın?” dedim. Saat epey geç olmuştu.
"Seni bekledim. Biraz daha gelmeseydin ben gelecektim hastaneye."
"Benim abim eminim peşime birini takmıştır. Yoksa asla evde beklemezdi."
Tek gözünü kapatıp beni kendine çekti.
"Abisini de nasıl tanırmış. Küçük cimcimem benim."
“Kocaman kızım abi ne küçüğü?"
"Kaç yaşına gelirsen gel sen benim küçüğümsün. Karnın açsa mutfakta yemek ye, uykun varsa odana geçip uyu."
"Alina'yla miniğim uyudu mu?"
"Uyudular."
"Ben de yatayım, iyi geceler abim."
"Sana da güzelim."
Abimin yanağını öpüp odaya doğru ilerledim. Gökçe’nin kaldığı odaya asla girmezdim. Dün kuzenleri buraya gelip bütün eşyalarını almışlardı. Odaya girip kanayan yüreğimi daha fazla kanatmak istemiyordum.
Çantamı pencerenin önünde duran yatağın üzerine bırakıp yatağa oturdum. Bir süre bana eşlik edecek olan odanın içinde göz gezdirirken ruhum daraldı. Bu şehre geldiğim ilk gün Gökçe'yle beraber nasılda sevinmiştik. Küçük bir çocuk gibi birbirimize sarılıp, "Bundan sonra yeni bir hayatımız var, birlikte her yere gideceğiz. Beraber yemek hazırlayacağız, dolaşacağız," diye sevinmiştik. Ama şimdi, Gökçe yok. Hayallerimizi yaşayamadan göçüp gitti bu şehirden, benden. Onu özlüyorum, onu deli gibi özlüyorum. Hâlâ sesi kulaklarımda, hâlâ uyan hadi Mina deyişi benimle beraber. Görüntüsü gözlerimin önünden asla kaybolmuyor.
Gökçe, gittin ama gidemedin. Her zaman kalbimin bir köşesinde olacaksın. Asla bunu sana yapanlara rahat, huzur vermeyeceğim. Katilini buluncaya kadar gerekirse tırnaklarımla kazıyacağım toprağı. Saklanan sırları ortaya çıkarmak için güçlü olacağım. Gönlün rahat olsun canım arkadaşım.
Üstümü çıkarıp yatağa uzandım. Uyumak zor olsa da gözlerimi kapatıp bir süredir bana uğramayan uykunun bu gece uğraması için çabaladım. Düşünmekten, kafamda kurmaktan uyuyamıyordum. İstanbul'dayken uyku ilacı alıyordum. Hayatımın düzene girmesi için almamam gerekiyordu ilacı. Kendimi güçlü olmak için zorluyorsam bunu başarmam gerekiyordu.
***
Parmaklarımı ağrıyan başıma bastırıp yataktan kalktım. Dün gece ne kadar ilaç almamak için dirensem de en sonunda dayanamayıp almıştım. Uyku düzenim Gökçe'nin katili bulunmadan düzelecek gibi değildi. Ruhum sıkıntıdayken bedenim rahat bir uykuya kendini bırakacak değildi.
Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra havluyla kuruladım. Son zamanlarda yapmadığım rutin kontrolü yaptım. Aynada kendimi izledim. Yorgunluktan çöken gözaltlarım, doğru düzgün yemek yiyemediğim için yüzüm süzülmüştü. Neler yaşıyordum ben? İki hafta önceye gitmek istediğimde hayatıma bir anda giren Ateş'i iyi araştırmayarak kötü mü etmiştim? Başımı iki yana sallayıp elimi aynanın üzerine koydum.
Araştırdım, Sinan abi benim için ayrıntısına kadar araştırdı. İyi dedi, hiçbir sabıka kaydı olmadığı gibi mükemmel bir insan diyecek kadar iyi biriydi. Karan hakkında bir bilgim yok dedi. İyi de neden? Karan yirmi beş yaşında bir adamdı. Bunların holdingleri olduğuna göre basında mutlaka Karan'la ilgili de haber olması gerekiyordu. Nasıl olurda ondan bir haber olmazdı ki? Ateş kardeşini saklayarak onu küçük bir kutunun içine mi hapsetti yoksa? Aslında Karan için söyledikleri şeyler gerçek değildi. Belki de holdingde ona hisse vermemek için bu yola başvuruyordu. Her an her şey olabilir. Bu dünyada kimseye güvenme diyen Talha Aslan'ın kızıyım ben.
Ya her şey Ateş'in oynadığı bir oyunsa.
Yumduğum gözlerimi açıp elimi aynadan çektim. Bugün sırları çözme vaktiydi. Karan'ın artık susmaması gerekiyordu. Bu dünya yeteri kadar kötü insan barındırıyordu. Karan'ı bu hale, Gökçe'yi mezara koyan kişiyi ait olduğu yere göndermek için daha fazla beklemeyecektim.
Banyodan çıkıp salonda cıvıl konuşan meleğimin yanına gittim. Beni görünce badem gözlerini kocaman açıp annesinin kucağından atladı.
"Halacım."
"Halasının balı. Gel bakalım."
Kucağıma alıp yanaklarını hem öpüp hem de ısırdım.
"Sevdin mi evimizi meleğim?"
"Sevdim halacığım. Babam kahvaltı yaptıktan sonra bizi gezdirecek."
Mis gibi kokan kıvırcık saçlarını düzeltip sandalyeye oturdum.
"Çok şanslısınız küçük hanım. Ben işe gideceğim sen gezeceksin."
Minik dudaklarını büzüp başını babasına çevirdi.
"Canım babam halam da bizimle gelebilir mi?"
"Canım kızım halanın işe gitmesi gerekiyor. Akşam geldiğinde yine gideriz gezmeye."
Gözlerini hemen bana çevirdi. "Olur mu canım halam?" dediğinde "Olur meleğim," dedim yanaklarını öperek. "Öpmeye doyamıyorum ya, sen ne kadar tatlısın böyle."
"Teşekkür ederim hala, anneme benziyorum."
Çayını içen Alina kıkırdayıp abimin yanağını öptü.
"Bence babası ama Ömer sana benziyor diyor inatla."
Abime göz kırpıp, "Bence de sana benziyor," dedim. "Anladım karını çok seviyorsun ama göz var nizam var."
Yanında oturan karısını kolunun altına alıp saçlarının üzerine öpücük kondurdu.
"Ben kime baksam Alina'mı görüyorum. Kızım onun canından bir parça olduğu için benim gözümde annesinin tıpa tıp aynısı."
İç çekip, "Ah ah," dedim ağzıma peyniri alırken. "Abilerim diye söylemiyorum eşlerini çok seviyorlar. Umut abim bir Ömer abim iki. Ali abimi henüz söyleyemiyorum, onun ne yaptığı belli değil."
Kıkırdayan Alina başını iki yana sallayıp abimin yüzüne sırıtarak baktı. Ömer abim onun ne söylemek istediğini gözlerinden anlamış olacak ki onun gibi sırıtmaya başladı.
"Aklınızdan geçenleri bana da söyleyin ben de güleyim."
"Babamla anneme söylemek yok ama."
"Söz."
"Deniz Ali'yi vurmuş."
Sırıtışım yüzümde soldu. Gözlerim şaşkınlıktan büyürken abim elini havaya kaldırdı. "Sakin ol, iyi merak etme. Bizim herif hak etmiş kızda onu vurmuş."
"Abi sen iyi misin? Ne olursa olsun böyle bir şey yapmaması gerekiyordu. Söylesene abim ne yapmış olabilir de Deniz onu vurmuş."
Kucağımdan inen Su oyuncaklarının yanına giderken dikkatimi abime verdim. Dudakları arasından çıkacak cümleler ne olacak diye bekliyordum. Ali abim şu an yaralıydı ve onlar gülümsüyordu.
"Bunlar her zaman olduğu gibi yine ayrılmışlar. Deniz'in ailesi akraba ziyaretine gidince bizimki gece vakti eve gizlice girmiş. Kız hırsız girdiğini düşünüp babasının yatak odasından tabancasını almış. Bizim saf oğlan ses çıkarmak yerine Deniz'i görünce ona doğru koşmaya başlamış ve o sırada bam."
"Neresinden vurulmuş?" Diye bağırdım. "Abi sen iyi misin? Ali abim vurulmuş sen gülerek anlatıyorsun."
"İyi kızım, bir şeyi yok. Kolundan vurulmuş sadece. Merak etme domuz gibi, vicdan azabı çeken Deniz'e kendini baktırıyor evinde."
"Deniz yüzünü görmemiş mi abimin?"
"Evin içi karanlıkmış, bizim akıllı siyah kapüşonlu giymiş onun olduğunu anlamadım dedi. Yoksa kolundan değil kalbinden vururdum demeyi de söylemekten gocunmadı."
Alina'yla ikisi kahkaha atarken, "Aman be," diyerek oturduğum yerden kalktım. "Ben üstümü giyinip hastaneye gidiyorum. Akşama biber dolması yapar mısın Alina? Canım çekti."
"Yaparım canım."
"Sağ ol."
Odama girip hızlı bir şekilde üstümü giyindim. Evde fazlasıyla oyalandım, Karan eminim uzun bir süre odanın içinde kaldığı için olası bir kriz eşiğine gelmiştir. Her ne olursa olsun arayın dediğim halde kimseye güvenim yoktu. Nedense hastanenin başında olan Harun Bey şüpheli davranıyordu. Ateş'in geldiği ilk günde tuhafta. Adamın karşısında neredeyse korkudan bayılacak gibiydi.
Sen bu işin neresinden Harun Bey?
Evden çıktığımda kapının önünde duran arabama koşar adım ilerledim. Onu bile burada göreceğime bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi.
Ellerimi direksiyona vurup, aklındaki bütün düşünceleri kenara bırak Mina dedim kendi kendime. Bundan sonra dik duruş sergilemen için eskisi gibi bildiğimden şaşmaman gerekiyor. Asla duygusal yönünü ortaya koyma, eğer olaylara duygusal açıdan bakarsan asla bir sonuç bulamazsın.
Bomboş bir kafayla hastaneye geldim. Solgun duran asistanımın üzerinde gözlerimi gezdirip ona doğru hızlı adımlarla ilerledim.
"Günaydın Ayşenur."
"Günaydın Mina Hanım. Başınız sağ olsun."
"Sağ ol."
Çantamı masanın üzerine bırakıp ince uzun çenesini tuttum.
"Kapatıcı morlukları kapatamamış Ayşenur. Gel bakayım odama. Seninle konuşma yapmam gerekiyor."
"Sonra konuşsak olur mu Mina Hanım? Karan Bey saat altıya doğru kriz geçirmiş."
"Ne? Bana neden haber vermediniz?"
"Bana şimdi bilgi geldi sizi aramak üzereydim."
"Lanet olsun, bu konu burada kapanmadı. Karan'la ilgilendikten sonra seninle konuşacağım Ayşegül."
"Tamam, Mina Hanım."
Hızla odaya girip çantamı yerine koydum. Askıda duran beyaz önlüğü giyerken hemşire ve güvenliklere saydırdım hiç durmadan. Umarım ilaç vermemişsinizdir, yoksa elimden çekeceğiniz var. Benim bugün Karan'ı konuşturmam gerekiyordu, eğer siz benim konuşturmak istediğim adamı uyuttuysanız o zaman Mina Aslan'ı karşınıza almış olursunuz.
Topuklu ayakkabım yeri döve döve Karan'ın odasının önüne geldim. Yeni güvenlik ve hemşire geldiği için gözlerim dün gece duran hemşire ve güvenliği aradı. Ben gelmeden gitmeleri tuhaftı.
Güvenlik kapıyı açtığında derin nefes alıp içeri girdim. Lanet olsun, öfkeli bakışlarım yanımdaki güvenliği bulduğunda bir adım geri çekildi.
"Kim uyuttu?"
"Sabah kriz geçirdiğinde Gürcan doktor sakinleştirici verdi."
"Gürcan doktoru söyleyin hemen odama gelsin. Bu odaya benden başka kimse girmeyecek. Bu size son uyarım."
Odadan çıkıp koridoru ilerlerken karşıdan gelen Ateş sinirlerimi iyice gerdi. Henüz hiçbir şey belli değilken bu adama bu kadar öfkelenmem anormaldi.
"Günaydın Mina, Karan'ı görmeye gelmiştim."
"Sabah tekrar kriz geçirdiği için doktor sakinleştirici vermiş. Şu an uyuyor."
Sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp ellerini yumruk yaptı. "Ne zaman tam anlamıyla düzelecek?"
"Uzun bir zaman var önümüzde. İstersen sen işlerinin başına dön, ben Karan hakkında sana sürekli bilgi vereceğim."
Kravatını hafif gevşetip bakışlarını etrafta gezdirdi. Bu sabah dünün aksine göre gözlerimin içine bakmaya çekiniyor gibiydi.
"Onu görmeden duramam."
"Sabahları gelir görürsün ya da akşamları. Kardeşinle ilgilenmekten işlerinden geri kalıyorsun. Senin sosyal hayatında önemli."
Gergin duran dudakları iki yana kıvrıldığında yüzünde gözle görülecek şekilde rahatlama oldu.
"O kadar haklısın ki. Karan'ın peşinde koşmaktan işlerimi boş verdim. Dibi görmemek adına çalışmam gerekiyor. Kafam doluyken nasıl çalışacağım hakkında da bilgim yok."
Bir adım ona yaklaşıp kollarımı göğsümün üzerinde topladım.
"Karan'ı bana emanet et Ateş. Sana söz verdim onu iyileştireceğim, unuttun mu biz bu yolda beraberiz. Ben onu yakın bir zamanda konuşturmaya çalışacağım. Üstüne gitmeden, bunaltmadan her şeyi öğreneceğim."
Göz bebeklerinden geçen korkuyu iliklerime kadar hissettiğime yemin edebilirim. Gülüyor ama zoraki gibi olduğuna eminim.
"Umarım her şey yakında çözülür. Gökçe'nin katilini araştırıyorum."
"Ve aynı zamanda Karan'a zarar veren kişiyi?"
"Kesinlikle. O kişiyi bulduğumda her şey çorap söküğü gibi çözülecek."
"Sen kardeşinin yanına git istersen benim işimin başına dönmem gerekiyor."
"Tabii ki. Bir bilgi edindiğimde seni arayacağım."
"Bekliyor olacağım."
Başımı eğip yanından ayrıldım. Aklımdaki düşünceler sana doğru yol alıyor Ateş. Belki Karan'a Gökçe'ye sen zarar vermedin ama mutlaka senin çevrende olan birileri onlara zarar verdi. Sen bu kişiden şüphe ediyorsun ama konduramıyorsun. Nedense hislerim bu yönde ve biliyor musun ben hislerimde yanılmam.
"Mina Hanım, Gürcan Bey içeride."
Başımı sallayıp odaya girdim. Rahat bir halde koltuğa oturan adamın karşısına geçip onun gibi oturdum. Tek kaşını kaldırmış neden onu sorguladığımı düşünüyordu kesin.
"Karan Er'e neden ağır ilaçları veriyorsunuz Gürcan Bey? Ayrıca bu sabah kriz geçirdi diye ona sakinleştirici vurmuşsunuz. Beni aramak yerine neden onu uyuttunuz?"
Bacağını diğer bacağının üzerinden indirip öne doğru eğildi.
"Kendine zarar verecek boyuta geldiğinde onu mecbur uyutmak zorunda kaldım. Harun Bey hücreye alınsın dediğinde kabul ettim. Etrafa saldırıyordu, kendine zarar verdiği için mecbur bu yolu seçtim."
"Peki bu sabah neden onu uyuttunuz?"
Sıkıntıyla oflayıp ellerini birleştirdi.
"Size dürüst olacağım Mina Hanım. Bu adamda ne var bilmiyorum ama Harun Bey çok üzerine düşüyor. Normalde hiçbir hastanın odasına girmezken Karan Beyin odasına neredeyse iki saatte bir uğruyor. Sebebini inanın çok merak ediyorum, bir kere sordum dostumun kardeşi olduğu için merak ediyorum dedi. Ben Karan Beye ağır ilaç vermedim. Mümkün olduğunca az dozajda ilaç verdim. Ben doktorum, hastamı iyileştirmek isterim onu öldürmek değil. Garip bir durum var. Bu adam gözlerini kapatırken bana dokunmayın diye bağırıyordu her defasında. Son sözleri bunlar oluyordu. Anladığım kadarıyla tecavüze uğramış."
Gözlerimi sımsıkı yumdum.
"Acı bir durum. Erkeklerden korkuyor, bu sabah yemeğini bırakmak isteyen hasta bakıcı Ahmet Beyi görünce bağırmaya başlamış. Tepsiyi eline aldığı gibi adamın kafasına vurmuş. O anki boşluktan yararlanıp kaçmaya yeltenmiş ama güvenlik engel olmuş. Bana haber verdiklerinde mecbur onu uyutmam gerekiyordu yoksa yine kendine zarar verecekti."
"Yanına başka biri geldi mi?"
"Ben buradayken gelmedi. Sadece Harun Bey giriyordu yanına.”
"Hareketleri nasıldı?"
Geri çekilip, "Bir şeyden mi şüpheleniyorsunuz?" dedi meraklı sesiyle. Başımı iki yana sallayıp, "Sadece soruyorum," dedim. "Senin gözlemlediğin tuhaf bir şey olmadı sanırım?"
"Benim tuhafıma giden Harun Beyin sürekli odaya girmesi. Ve o odaya ne zaman girse Karan kriz geçiriyor."
"Kamera kayıtlarını izleyebilir miyiz?"
"Tabii ki. İstersen gidip bakalım."
Hemen ayağa kalkıp, "Gidelim," dedim. "Bu olay aramızda kalacak değil mi?"
"Tabii ki. İnan senden çok ben de bu olayın çözülmesini istiyorum. O adamın hıçkıra hıçkıra dokunmayın bana diye bağıran sesleri kulaklarımdan gitmiyor. Kim ona zarar verdiyse hâlâ dışarıda bence. Gözlerindeki korku capcanlı çünkü."
Tırnaklarımı avuç içime batırıp öfkeyle nefes aldım.
Az kaldı Karan. Sana bunları yapan kişileri bulacağım.