bc

FİNAL'ler

book_age18+
62
TAKİP ET
1K
OKU
revenge
dark
forbidden
love-triangle
BE
one-night stand
reincarnation/transmigration
family
HE
escape while being pregnant
teacherxstudent
love after marriage
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
pregnant
arranged marriage
curse
playboy
badboy
kickass heroine
neighbor
mafia
single mother
heir/heiress
blue collar
drama
tragedy
sweet
lighthearted
serious
kicking
bold
single daddy
werewolves
city
office/work place
small town
cheating
childhood crush
disappearance
enimies to lovers
lies
rejected
secrets
soul-swap
war
love at the first sight
affair
friends with benefits
polygamy
surrender
addiction
assistant
substitute
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

bütün hikayelerin on sekiz sene sonra toplandığı yer ve aynı zamanda bütün hikayelerin final olacağı yer. lütfen dikkat, geçmiş hikayeri okuyup, buraya öyle başlayın... hepiniz hoş geldiniz sefalar verdiniz 🥰🥰🥰

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
ilk kahraman, ilk tanıtım... ❤️❤️❤️
•~~~•BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM•~~~• Babamın, doğduğum gece; yüzüm benziyor diye, gök yüzünde gördüğü şeyden esinlenerek verdiği isimden ve onun alnımın karası gibi yapışan soy isminden kurtulacağım gün... Son iki yılım bunun özlemiyle geçmiş, annemin aksini tembihlemesine rağmen, yine de ondan nefret etmiştim... Bir dediğimi iki etmeyen, muhteşem bir çocukluk geçirmemi sağlayan o adamın, annemin genç kızlık trawması olduğunu öğrendiğim gün, yaşadığım hayâl kırıklığını, hayatım boyunca bir daha yaşamamın mümkünatı yoktu... Annemin, "Akşam geç kalma!" demesine aldırış etmeden adliyeye gelmiş, dilekçemi vermeyi bekliyordum... Görevliler bankoya geçip, hem sohbet ediyor bir yandan da masasının üzerini güne hazırlıyordu. Karşımdaki masada oturan kişiye, "O kalemi daha kaç defa yer değiştireceksin amca?" demeyi çok istesem de, annemden öğrendiğim güzel ahlâkımdan dolayı yapmayıp, sessizce bekledim... Dokuzu altı geçe, numaram ile aynı numaranın yandığı bankoya gidip, "Kolay gelsin, ben adımla soy ismimi değiştirmek istiyorum." dedim, aynı anda dilekçemi de vererek. Eski adımla, almak için uğraştığım adı karşılaştırınca, "Salak mı bu nee?" diye düşünmüş olabilirdi ama ben, bu adı hayatıma da tatbik etmek istiyordum... "Kumru" gibi sessiz sakin yaşarken, "KARTAL" gibi yalnız ve vahşi olacaktım... Dilekçemi inceleyen görevli abla, gerekçede yazanı görünce gözüme baktı. "Bu isim yerine başka bir isim ile tanınıyorum" Yüzüne bakarak, "Ne yazsaydım abla, soyadını kullanmak istemediğim adam annemin ırzına geçmiş, babamın babasından tutunda, çocuklarına kadar hepsi şerefsiz, namuzsuzun önde gideniymiş mi deseydim." derken, bir an önce işimi halletsin diye gülümsüyordum... "Hakim, savunmanı haklı görüp isim değişikliğini onaylarsa, bazı belgelerde sorun çıkabilir... Bu belgeler arasında T.C. kimlik kartı, ehliyet, pasaport gibi önemli resmi belgeler bulunmakta. Sen bu süreci iyice araştırdın değil mi?.." dedi Biraz düşündükten sonra, "Hayır..." deyip yüzüm asılarak dosyamı geriye aldım. Kim doğum gününde üzülmek isterdi ki, Hiç kimse, ben de doğum günümde bu hâle gelmekten çok üzülmüştüm... Beş ay sonra, Kumrular gibi sessiz sakin yurtdışına kaçmayı planlarken, nereden çıkmıştı bu... Mahkeme zaten üç ila altı ayda sonuçlanırken, bu engel nereden çıkmıştı... En iyisi yurt dışında vatandaşlık başvurusu yapmak ve kabul edilirsem vatanımla birlikte, adımı da değiştirmekti... İki yıl önce, doğum günümde babamın aldığı arabayı, geçen sene doğum günümde kapının önünde yaktığım için, ailem tarafından arabasızlıkla cezalandırılmıştım... Gözleri önünde, içinde kendimi de yakmaya çalışmasaydım, bu derece birlik olup, süründürmezlerdi diye düşünüyordum... O günden sonra, bütün imkanlarımı kısıtladıkları için; akbil paramı, dava açmada gerekli evrakların parasını kazanmak için çevirmenlik yapmaya başladım... Dikey geçiş ile ilk yılda tutturamadığım üniversitenin, önünden geçerken, OTOBÜSTE, kafam dağılsın diye açtığım matematik kitabındaki rakamlar, harfler, kat kat büyüyerek beynimde bir birleriyle çarpı'şıyor, hücrelerim limitleri zorlar şekilde köklerine ayrılıyordu. Ben bu kafayla ne yurtdışına gidebilirdim, ne de o soyadından kurtulabilirdim... Sorusunu bile net anlamadığım işlemde, şıklarda boğularak, rast gele birini işaretleyince, "Emin misin?" diyen bir sesle olduğum yerde sıçrayıp, "Haaağğ!" diyerek sağıma baktım. "Bence biraz daha bak, soruyu anlamadın galiba, sorularda fazlası derse + kullanılır , eksiği derse – kullanılır, katı derse x kullanılır , yarısı derse ½ ile çarpılır." deyince soruya baktım ve, "Nasıl yaa, x işte, ben ne yaptım ki?" deyip, bu sefer kafamı vererek yapınca yanlış olduğunu anladım... "Yorgun ya da düşünceliyken böyle önemli problemleri yapmazsan senin için iyi olur." diyen kişiye, "Sen kimsin bee, bana öğüt veriyorsun?" der gibi bakıp, "Teşekkürler, denerim." dedim. Sağ tarafımız da kalan çay bahçesinin masalarını göstererek, "İstersen bu konuyla ilgili yardımcı olabilirim. Çalışabiliriz." deyince iki saniye kadar bekleyip, "Olur." anlamında "duracak" düğmesine basıp ayağa kalktım... Birlikte çay bahçesindeki masaya gelip, oturduktan sonra, "Öncelikle ben Doğan CAN." dedi "Can"da güzel soyisimdi... Gerçi benim almak istediğim daha güzeldi, "KARTAL" "Merhaba, ben dee-" deyip sustum, ne diyecektim ki, bir süre sonra değişecek ismimi mi, yoksa bir yıldır kullandığım ismimi mi?.. Ben bunu düşünürken o kitabın üzerinde yazan ismi söyleyerek, "Kumru, memnun oldum." dedi... Bir saat, sanki yıllardır tanıdığım biriymiş gibi ders çalıştıktan sonra, "Sen hangi okuldansın?" diye sordum. "Ankara üniversitesi-" deyince, "Oranın öğretmenleri çok gıcık oluyorlarmış doğru mu?" dedim. "Bilmem, bana öyle gelmedi, zaten bu ilk senem." deyince yutkundum, Ben, benimle yaşıt, ya da en fazla bir iki yaş küçük zannederken; O, beş yaş küçüktü... "Yavrum, kim bilir bu hayat sana neler yaptı da daha yirmi yaşındayken beş yaş yaşlandırdı." diye düşündüm. Üniversite hazırlık kitabını gören Doğan da bana aynı şeyleri hissetmiş olacak ki, ilk sene tutturamadın galiba." dedi "Evet, sözelden geçiş zor oldu." dedim, baba parasıyla okuduğum üniversitenin diplomasını da yaktığım için... "Kardeşimden bir yaş büyüksün, ona da ders çalıştırıyorum, istersen ikinizi hazırlayabilirim." dediğinde gülesim geldi ama kendimi tuttum, çünkü ben yirmi altı yaşındaydım... Hayat, bana acımasızlığı yeni başlattığı için henüz yaşımı göstermiyor olabilirdim... O an, yurtdışına sıfıra sıfır kaçmaktansa, öncesinde burada bir şeyler yapabileceğimi düşünüp, "Ama, benim özel derse verecek param yok." dedim, milyoner babanın kuruşu bile çantamda olmadığı için. "Ben sana özel ders vermeyeceğim ki, ben kardeşimle çalışırken sen de dinleyeceksin." deyince, "Son üç ay, toparlayabilir miyim ki?" dedim, çok geç değildir inşaallah diye ümit ederek. "Diğer derslerden sorunun yoksa toparlarsın." deyince çok mutlu oldum... Saate baktıktan sonra, "Numaranı ver." deyip telefonunu çıkartınca, ben de 'kullan at' hattımın numarasını verdim. "Kalkalım mı?.. Sen bu konuyu iyice çalış, ben boş bir gün ayarlayıp seni ararım." deyince "olur kalkalım." dedim Birlikte yine aynı numara otobüse binip yola koyulduk. Annemin evi yerine yine arkadaşımda kalmaya gidiyordum... Evet, bugün benim doğum günümdü, bir zamanlar çok sevdiğim amcam, halam, babaannem, hâlâ çok çok çok çok sevdiğim ananem, dedem, Cansu, Derya, Derin teyzemler de gelecekti ama, bir sevmediğim, bütün sevdiklerimi götürdüğü için gitmeyecektim... Madem bu gün benim özelimdi, istediğimi yapmakta da özgür olmalıydım... Kendimi yakmakta dahil... Ama bugün, elime bir şans geçtiği için, geçen sene başarısızlıkla sonuçlanan bu eylemden bu doğum günümde vazgeçmiştim... Babam olacak kişiye, "Senin yüzünden hayata geldim, bundan sonra her doğum günümde kendimi yakacağım." dediğim için ekstra üstüme düşmüş, peşime adam takar olmuştu... ama bilmediği bir şey vardı... Ben onun kızıydım, o adamı çok kolay atlatabiliyordum... Annemin evinde giyindiğim kıyafeti otobüste terlemiş gibi çıkartıp, yerine başka biriymiş gibi en kalabalık durakta inip, kalabalığa karışmakta bundan biriydi... Arkadaşımın evine geldiğimde hava kararmak üzereydi ve babamın adamı, kapıda beni bekliyordu... Adam, hemen telefonu çıkartıp yanmadığımın haberini verirken, "Ver şunu." deyip telefonu aldım. "Bana bak, beni takip ettirme, bugün bana bir şans daha doğdu, onu kullanacağım. Bugünkü doğum günümde kendimi yakmam iptal, rahat ol. Bu adamı gönder hemen." dememe rağmen bana kendi koyduğu isimle başlayarak, "Hilal, kızım yoldayım, geliyorum..." dedi Ağlamamak için kendimi tutup telefonu kapattım ve, kimden olduğunu bilmeden kendimi korumak için çantamda bulundurduğum çakıyı çıkarttım. Korumanın, "Hilal hanım, ne yapıyorsunuz?" sözüne aldırmadan, çakıyı lastiklere bastırdıktan sonra, peşime koşmaktansa hastaneye gitsin diye sonuncuyu da koluna saplayıp koşmaya başladım, nereye gittiğimi bilmeden... Normalde önünden geçip, hiç açık olduğunu görmediğim bir bara girip etrafı izlemeye başladım... İki genç, önlerinde minik bardakların çeyreği kadar suya benzer bir içeceğe bakıp, birbirlerine gövde gösterisi yapıyorlardı... Biri, ilk hamleyi yapıp, derin nefes alarak bardağı bir yudumda bitirirken, "Uuaaağğhhh!" benzeri bir ses çıkartıp, limonu yerken, "sıra sende," der gibi bakıyordu... "Ne var lan onda, benim yarım Adanalı, o acı bana koymaz," deyip, barmene, "Bana da ondan beş tane versene?" dedim... Barmenin, "Beeeşşş!" derken gözleri çıkıp bardağa düşecek gibiydi... "Şimdilik beş," dedikten sonra, "Beğenirsem devamını isterim." dedim. "Ayık kalırsam.' demek istedin herhalde?" deyip bardakları önüme koyarken, bende telefonumu çıkartıp bardakların fotoğrafını çekerek, altına, "Bu akşam da kendimi böyle yakacağım baba!.. Bakalım ben ölmeden yetişebilecek misin?" yazdıktan sonra, babamın gençken en sevdiği, "Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz, sen bile tutamazsın, yıldızlar tutamaz." şarkısıyla paylaştım... "Görün görün, nasıl içilir." edasıyla bardağı tepeme tikince, dilimin dibinden, bağırsağımın başına kadar bir yanma hissettim... o an, karşımdakileri çift görmem, gözlerimin farklı yönlere kaymış olabileceğinden olmalıydı... "Ulaaann." diye düşünüp, geçiririr ümidiyle diğer bardağı da almıştım ki, bir elin bileğimi tutup, "Böyle olmaz, mideni delersin, heeeyyy, yavaş ol." dediğini duydum. Ön kamerayı açıp, "Baba, nasılım ama, sen bana doğum günü hediyemi veremeden ben sana babalar günü hediyesi vereceğim... Sabah nerede nasıl uyanırım bilmiyorum... Hadi, göster o kudretli gücünü de gel kurtar beni." deyip tekrar paylaştım... Telefonu nereye koydum bilmiyordum ama bende bir haller olduğunu hissetmeye başlamıştım... Çünkü, gözümün önündeki üçüncü bardağı tutamıyordum, bardak sürekli yer değiştirmeyeceğine göre, ben sarhoş olmuştum ve bu doğum günümde de kendimi böyle yakmıştım............. •~~~~•Doğan can, kendine gelen bildirimle telefonuna bakınca, Kumru'nun paylaşımlarını gördü... İlk defa sabah gördüğü kızın hâlinden de dertli olduğunu anladığı için endişelenerek, arkada adı görünen bara gitmek üzere evden çıktı... Bara geldiğinde Kumru çoktan sarhoş olmuş ve bilinçsizce dans ediyordu. Kolundan kendine çevirerek, "Kumru!" dedi. "Kumru! Evet Kumru... Benim adım Kumru!" diye bağırıp, "Bu akşam ölürüm kimse beni tutamaz, sen bile tutamazsın, yıldızlar tutamaz," Şarkısını kendine söyleyen Kumru'yu kucağına alan Doğan Can, bardan çıkarken karşısına biri çıkıp, "Heeeyyy, nereye, o benim kızım." dedi Doğan Can, "Bana bak, defol şuradan, polisleri ararım, reşit olmayan kızı bu hâle getirdiğini ihbar ederim." deyince Kumru, "Ben reşit değilim, ben Kumru'yum," diye bağırdı, Adam, önce Kumru'ya, sonra da Doğan Can'a bakarak, "Afiyet olsun, yarasın." deyip kenara çekildi. Doğan can, "Tövbe estağfurullah." diyerek Kumru'yu arabaya götürdü... "Heeeyyy, Kumru, beni duyuyor musun? Evin nerede? Bırakayım." diyen Doğan Can'a, "Benim evim yok, annemin evi var, babamın evi var, ama benim evim yok." deyip uyumaya başladı Kumru... Doğan Can, kimliğinden babasına arattırmayı düşünerek çantasını kurcaladı ama Kumru'nun, kimliği, kredi kartı, banka kartı, adına kayıtlı öğrenci kartının bile olmadığını görüp, "Ooofff yaa, neyse, eve gideyim, annemler gelmiştir, seni o ayıltır." diyerek arabayı eve doğru sürdü... Kumru, arada yine o şarkıyı söylüyordu... Eve gelince ışıkları kapalı gören Doğan Can, "Kumru, sessiz ol, bak üst katta halamlar var, uyanmasınlar." deyip arabadan indirirken Kumru, "ŞŞŞŞŞŞTTTTT! KUMRUUUU, KUMRUUUUU, SESSİZ OOOOLLLL, KARTAL GİBİ OLMAAA, KUMRU GİBİ OOOOLLLL." diye bağırınca Doğan Can, ağzını kapatıp, "Ooofff, çattım valla. Babam çok kızacak." dedi Eliyle Kumru'nun ağzını kapatarak eve giren Doğan Can, odaya giderek televizyonu açıp, Kumru'nun sesini bastırmaya çalıştı... "Kumru, sen yat, ben sana kahve yapayım." deyip gidecekken, Kumru midesi bulanıyor gibi yapınca hemen banyoya götürdü... Bütün yediklerini kusan Kumru, "YANIYORUUUUMMM!" diye bağırdı... Doğan Can, yine ağzını kapatıp, "Senin yangın geçecek de böyle bağırmaya devam edersen benimki başlayacak." dedi, klozetin önünde oturmuş susması için yalvarır hâlde. Kumru, "Şşşşş!" yaparak işaret parmağını Doğan Can'ın elinin üzerinden sus çizgisine götürünce, Doğan Can, "Aferin sana, şimdi elimi çekeceğim, sen de bağırmayacaksın tamam mı?" dedi Kumru, gözlerini kapatıp, "Tamam." der gibi başını da aşağı yukarı salladı... Doğan Can, yine de güvenmeyerek yavaşça elini çekerken Kumru, "Sen kimsin?" diye sordu "Hatırlamadın mı?.. Benim Doğan Can." "Haaa, tamam... Doğan... Can, güzel soyadı." "Yaa hayır, soyadım Can değil... Can diğer adım... Soyadım Tokmak." "Aaaaamaaaaannnn ne fark eder... Benim de adım kumru değil." "Ne peki?" "Ne neee?" "Adım Kumru değil dedin yaa, gerçek adın ne?" "Kumru. Benim adım Kumru." "Hay Allah'ım yaa, kaç tane içtin?" "Neyden?" "Oooffff, sormadım farz et, miden hâlâ bulanıyor mu?" "Sen çok iyi birisin." "Ne o, sabah 'gıcık' diyordun, şimdi değişti mi?" "Kiiim beeen miii dedim, yooo, sen çok iyisin." "O zaman neymiş, bilip bilmeden konuşmamak lazımmış... Tamam mı, midenin bulantısı geçti mi?" "Sen çok tatlısın." "Ben ne diyorum sen neee?.. Kumru, bitti mi? Çıkalım mı?.. Kahve yapayım sana?" Burnuna dokunarak: "Iıııı ııııııhhhh ben sana kahve yapayım, tuzlu..." "Sen önce benim acı kahvemi iç de, ona sonra bakarız." "Çok tatlısın." "Biliyorum, hadi kalk." "Çok yakışıklısın amaaa!" "Öyleyim galiba, kusura bakma, elimde değil." "Benim olsana!" "Annemle babama söyle, verirlerse olurum." "Tamam, benim babam her istediğimi alır, babama söyliym o alsın." "Bana da sorar inşaallah." "Çok tatlısın." "Heee heee, anladık, kalk hadiii?" "Ben güzel miyim?" "Sabah daha güzeldin, şuan saçında bezelye tanesiyle pirinç var ve kusmuk kokuyorsun." "Yıka beni!" "Saçmalama yaa, o kadar da değil... Annemler gelmek üzere, o yıkar seni." Kumru; Engel olmasına rağmen kıyafetlerini çıkartmaya çalışınca Doğan Can, "Tamam, sen yıkan, ben de kardeşimin kıyafetlerinden getireyim." diyerek, klozetin önünden kalkmasına yardım ettikten sonra banyodan çıktı... İlk olarak sade kahve yapan Doğan Can, sonrasında kardeşi Cennet Naz'ın kıyafetlerinden hazırlayıp yatağın üzerine bıraktıktan sonra, Kumru'ya bakmak için çıkacaktı ki, onu, kapıda üzerinden sular yere damlar hâlde karşısında çırıl çıplak gördü. "Kumru, dolapta temiz havlu vardı, neden almadın." deyip, bakmadan banyoya gidecekken, Kumru bir adım sola kayıp önünde durarak, "Bak bana, şimdi güzel miyim?" diye sordu. Doğan Can, başı yerde, "Ya bi git, gece gece," dedi, kapıdan geçmeye çalışarak ama Kumru, iki eliyle göğsünden itip odaya tekrar iterken, "Seni istiyorum." dedi Doğan Can, "Kumru, git, kızım manyak mısın?.. Sarhoşsun, çekil." deyince Kumru, "Hayır, ayıkım." dedi. "Belli, sözelden de ne kadar başarılı olduğunu görmüş olduk." Kumru, "Sor, bir şey sor bak, ne kadar ayıkım gör." deyince Doğan Can, "Ya bi git, yakma gece gece kendini de beni de." deyip kaçmaya çalışınca Kumru, "Yapmazsan gerçekten yanarım." derken sol kolundaki yanık izini gösterdi. "Sana 'yanıyorum' derken yalan söylemiyordum." diyen Kumru, Doğan Can'ın dudaklarından öperken, bir yandan da arkasındaki yatağa doğru geri geri yürüttü... Doğan Can, bir süre tepkisiz kalsa da daha sonrasında Kumru'nun güzelliğine yenik düşerek karşılık vermeye başladı... "Ama bak, bu benim ilk, beni bırakmazsın değil mi?" diyen Doğan Can'a Kumru, "Söz veremem, okulu kazanamazsam yurtdışına gideceğim." dedi... Doğan Can, "O zaman ben seni güzelce çalıştırayım da kazan." derken telefonu çaldı. Ekranda, "Aslan babam" yazısını gören Doğan Can, "Özür dilerim babacığım." deyip sessize alarak yatağın yanına bıraktı... •~~~~•Kumru, Başıma bastırıp, "Ne oluyor bee, ne vuruyorsunuz?" diyerek gözümü açtığımda, başımda tokmak ile vuran kişiyi görmeyip, "nereye gittin şerefsiz" demek için başımı kaldırmaya çalışınca, tokmağı vuran şerefsizin beynimin içinde olduğunu ve acımadan arka arkaya vurduğunu hissettim... "Anneee!" diye seslenirken bile kendi sesim yine kendimi dövmüştü... Bu seferde, "Sen ne verdin bana şerefsiz." diyerek barmene sövdüm. Başımla beraber, kasıklarımda da ağrım olduğunu hissedince, "Regl mi olucam ne?" diye düşünerek elimi karnıma bastırmak istedim... Karnıma dokunduğumda elimin sıcaklığını tenimde hissettim... "Ben, ben çıplak mıyım?" dedim sesli şekilde kendime sorarak. Boynumu hafif kaldırıp, gözlerimi görebildiğim kadar aşağıya indirdiğim de çıplak olduğumu ve başkasının odasında, başkasının yatağında olduğumu gördüm... Kurşun ile yarışacak düzeyde bir sıçrama ile yerimden doğrulduğumda beynimden vurulmuşa döndüm... Hem ağrının hem gördüğümün etkisiyle, biraz önceki yarıştığım kurşun beynime saplanmış gibi hissetmeye başladım... O an, "Ben nerdeyim?" den çok, "Bana ne oldu?" diye düşündüm, ve, "Lütfen Allah'ım, lütfen, lütfen o olmamış olsun?" diyerek kendimi geriye kaydırıp bacak arama baktım ve, "Hiiiiiiiii'." diye çığlık attıktan sonra ağlamaya başladım... Anneannem her zaman, "İçkinin imana dostluğu olmaz." derdi ve içki benim de düşmanım olmuştu... Şuan, bir düşmanım daha vardı, bana bu kötülüğü yapan kişi. Yerimden kalkıp, üzerimde varla yok arası duran pikeye sarınarak kapıya yaklaştım. İçeriden kadın erkek sesleri geliyor ama ne konuştukları anlaşılmıyordu. Etrafa bakarak elbiselerimi aradım ama onlar da yoktu. Yatağın ayak ucunda yere düşmek üzere olan elbiseyi giydikten sonra perdeyi açıp bakındım. Çok yüksek olmadığı için aşağı inip geriye bile bakmadan oradan uzaklaştım... Caddeye çıkınca gelen ilk taksiyi durdurup bindim. Gerimden takip edilmediğimi anlamak için arkaya bakarken, "Sür abi sür," deyip annemin evinin adresini söyledikten sonra geriye yaslanıp, kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Gördüğüm manzara gözümün önüne geldikçe avazım çıktığı kadar bağırmak, çatlayan başımı duvalara vurmak istiyordum. "Abi, rica etsem, telefonunu verir misin?" dedim ağladığımı belli eden sesle. "Al kızım." diyen amca dikiz aynasından bakarak telefonu uzattı. Hemen annemi arayıp, "Anne, geliyorum, taksideyim. Yanına para alıp kapıya çıkar mısın?" deyip telefonu kapattım. Annemin, telaşla, "Hilal." demesine cevap verecek olsaydım, içimdeki volkanları patlata bilirdim... Bana, iki saat gibi geçen yarım saatten sonra, "Şurası abi." diyerek, annemin sağa sola bakındığı kapıyı işaret ettim... Annem, yaklaşan taksiyi görünce, "GELDİİİİİİİ!" diye çığlık atarak koştu. Benim tarafıma gelip, kapıyı açarak kolumdan dışarı çektikten sonra, "Çok şükür Allah'ım, çok şükür." dedi. Bu yaş günümde de kendimi yakmıştım ama bu sefer babam kurtaramamıştı. Taksicinin parasını veren babam, yanıma gelip, yanık koluma dokununca, "BABAAAAA!" dedikten sonra ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya başladım... Annem, "HİLAL, KIZIM... NE OLDU?.. NEREDEYDİN?" diye bağırınca, Babam, "Şşşş, sakin ol. İzin ver, biraz sakinleşsin." derken, beni kucağına alıp, eve taşıdı. Küçükken olduğu gibi kollarımı boynuna dolayıp, başımı da omuzuna koyarak ağlamaya devam ettim. Yatağıma yatarken, babama bir kere daha, "Özür dilerim." dedim, herşeyden pişmanlık duyarak. Geçen sene arabanın içinde yanmayı beklerken bile bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyordum. Çünkü, sonumun ne olacağını biliyordum. Babam, elinde yangın tüpü, kendi yanma pahasına beni kurtaracak ve yine suçlu gibi kendi harap olacaktı ama bu sefer öyle olmamıştı... Babam, "herşey yoluna girecek" gibi bir tavra bürünürken ben kahroluyordum. Babam, beni yatırıp çıkınca, annem başıma gelip ağlamaya başladı. Yıllardır birlikteydim ama annemi ilk defa bu kadar çaresiz, bitkin, yaşamdan bezmiş görüyordum... O an anladım ki, annemi ayakta tutan bendim. Şimdi ben de bu hâlde olunca, annemin o güçlü halinden eser kalmamıştı. Saçlarımı okşarken, "Kızım, bebeğim, ılık bir duş almak ister misin?.. Suyun götürmediği dert tasa pislik yoktur." deyince, dün gecenin eserini yok etmek için buna mecbur olduğumu hissedip, "Olur." dedim, bir yandan da başımı aşağı yukarı sallayarak. Annem, banyoma girip suyu açtıktan sonra, "Küvet dolsun, ben geliyorum." diyerek çıkınca, yanımın üzerine yatıp yüzümü yastığa gömerek ağlamaya başladım. •~~~~•Beyza, odaya geldiğinde Okan telefonda konuşuyordu. Telefonu kapatıp, "Nasıl?" diye sordu Beyza, "Aynı, su hazırlıyorum. Duş alsın." deyince Okan, "Hayır!.." diye çıkışıp, "Git engel ol, yıkanmasın." dedikten sonra Beyza'nın soru dolu bakışını cevapladı. "Zorla olmuşsa!" Beyza: "Muayene mi?.. Hayır Okan. Kızıma onu yapamam." "Beyza, hâlini görmüyor musun?.. Cezasız mı kalsın." "Başka bir şey düşün Okan, muayene olmaz." "Elimde bir şey olsa yapardım Beyza, 'kendi isteğiyle çıktı' dediler, bulsam bile hiç bir hak iddia edemeyiz." "Ben istemiyorum." "Beyzaaa!.. Video olabilir... Git bi sor, Gata da arkadaşın yok muydu, oraya götürelim." "Önce bi konuşayım. Kabul ederse... Ama baktım gönülsüz, ne olursa olsun olmaz." "Tamam, sen git konuş." •~~~~•Hilal, Annem, beni kaldırıp banyoya götürecek diye beklerken, o gelip suyu kapattıktan sonra yanıma oturdu. "Kızım, konuşmak ister misin?.." "Özür dilerim anne, yemin ederim ben istemedim, zorladı... Elini ağzıma kapattı, bağırma dedi." dedim, uyumadan önce en son hatırladığımı söyleyerek. "Hilal, annem, sen oradan isteyerek çıkmışsın, o yüzden şuan polisler bir şey yapamıyor, ama muayene olursan, doktor delili olur. Cezasını verirler. İster misin?" deyince, kim olduğunu bile bilmediğim birinin cezasını çekmesini isteyerek, "Olur anne, yeter ki o pislik cezasını çeksin." dedim. "Tamam güzelim. Ben sana kıyafet hazırlayayım, çıkalım... Hem bak, gideceğimiz doktor seni çok seviyor, bana senin haberini verendi." deyince hatırladım ve, "Farketmez anne." dedim. Yolda giderken arka koltukta uzanmış, uyuma numarası yapıyordum... Yıllarca anneme zulüm ettiğim yeterdi, bir de bu hâlime üzülsün istemiyordum... Bir süre sessiz sakin yaptığımız yolculuktan sonra, araba durunca annemin sesi geldi... "Ne oluyor?" Babam, "Bilmiyor musun? ülke ayaklandı," dedikten sonra, "Dün akşam, bir komiser ve savcıya pusu kurmuşlar." dedi Annem, "AAA!.. Ne diyorsun?" deyince babam devam etti, "Yıllar önce ikisinin tutukladığı biri, iki gün önce tahliye olmuş, eve giderken de önlerini kesmiş, komiseri delik deşik ederken karısını da kaçırmış... Akşam, İstanbul, Ankara bütün emniyet ayaktaydı, ben o yüzden Hilal'i bulamadım." Allah'ım, ben, ben bir savcı bulunsun diye mi yanmıştım... Kendimi o savcının çocukları yerine koyduğumda biraz olsun içime su serpildiğini hissettim... Babam, beni yanmadan bulamamıştı ama beni yakanı bulacaktı emindim... Annem, "Girebilecek miyiz peki?" deyince hastanenin kapısında olduğumuzu anladım... "Gireceğiz merak etme, onlar da beni arayacaklarmış zaten, içeriden bilgi görüntü sızmasın diye... Siz diğer işi hallederken, ben de kameraları halledeceğim." Babam, anneme cevabı verdikten sonra, biriyle telefonda konuşup, "Geldim, Kapıdayız." dedi. Gözlerimi hiç açmadan dinlerken, yavaşça ilerlediğimizi hissettim... Babam camını açınca sürekli telsiz konuşmalarını duymaya başladım... Annem, "Kızım, geldik." deyip ön kolumu tutunca, şiş gözlerimi aralayıp, yerimden doğruldum... Hastanenin bahçesinde polis kaynıyordu... Annemin koluna girerek yürümeye başladım... Doktorun kapısında geldiğimizi söyler söylemez içeri girdik... İlk defa yatacağım şeye bakarken içim bi tuhaf oldu ve acaba yapmasam mıydı diye düşünmeye başladım... •~~~~•Doğan Can, başını elleri arasına almış, yere bakarak, "Beni aradı, aslan babam, beni aradı, 'kurtar beni oğlum' mu diyecekti, 'anneni kurtar' mı diyecekti, 'kardeşine iyi bak' mı diyecekti kim bilir, ama ben açmadım, gördüm ama açmadım. Onlara bir şey olursa, kendimi ölene kadar affetmem." diyerek ağlıyordu... Selim Alp, "Geri zekalısın oğlum, malsın!" derken, Doğan Alp, "Abi tamam, üstüne gitme, görmüyor musun ne kadar kötü?" dedi. Selim Alp: "Hem senin araban neredeydi de otobüse bindin lan?" deyince Doğan Can başını kaldırıp, "Senin kız kardeşin sevgilisiyle rahat gezsin diye verdim oldu mu?.. Başımda cır cır ötme de git işini yap, annemi bul." dedi. Selim Alp, "Ne diyorsun lan sen, ne sevgilisi?" deyip biraz düşündükten sonra, Doğan Alp'e bakıp, "Ne diyor lan bu?" diye sordu Doğan Alp, "Sana söyledim değil mi, saçmalıyor işte yaa, üzerine gitme." deyince Selim Alp, Doğan Alp'in yakasından tutup, "Dün akşama kadar nerede olduğunu biliyorum, o şerefsiz sensen de kardeşimden uzak dur, değilsen de." deyip oradan ayrıldı... Doğan Alp: "Dua et acının ne olduğunu hissedebiliyorum, yoksa ağzını burnunu kırardım." Doğan Can: "Sen de haa, hem adamın bacısıyla geziyorsun hem de ne rapor veriyorsun, İstanbul'dayım deseydin?" Doğan Alp: "Kıza bir şey yaparsa seni elimden kimse alamaz." Doğan Can: "Kim, Selim Alp mi?.. Lan bi git, bir şey yapacak olursa babası kemiklerini kırar. Adaşını tanımadın mı hâlâ." Doğan Alp, "Gidiyorum, haber var mı bakayım." deyip giderken Doğan Can da, pişmanlığından dolayı saçlarını çekmeye devam etti... •~~~~•Cennet Naz, halası ile eve geldiğinde kapının eşiğine oturup ağlamaya başladı... "Keşke ben de gitseydim hala, benim yüzümden." "Kızım, yapma böyle. Böyle olacağını kim bilebilirdi ki, ben bilseydim gönderir miydim sanıyorsun, ama kimse bilemez, takdiri ilahi yavrum." "Hala, ben o doğum gününe gitmek istemeseydim, babamlar okula beni almaya gelecekti. O eski yolu kullanmak zorunda kalmayacaktı, belki de fark edip hızlancaktı ve-" "Cennet, yapma böyle... Kaderde olandan kaçamazsın kızım, hadi gel, bir an önce alacaklarımızı alıp gidelim." Halası, koluna girerek içeriye girmesine yardım eden Cennet naz, odasına doğru giderken odada televizyonun açık olduğunu gördü. "Hala?" Neşe hanım, "Abin, haberi alınca unuttu herhalde." deyip kapatmaya giderken, Cennet Naz da kapıyı açıp odasına girince, yatağın hâlini görüp çığlık attı. Halası koşup yanına gelince de, "Hala, yemin ederim benim değil." dedi kanı göstererek. Neşe hanım, yastıktaki saçlara bakıp, "Ah deli çocuk ah." dedikten sonra Cennet Naz, "Hala, ne yapacağız şimdi?" dedi Neşe hanım, "Hiç bir şeye dokunmadan yatağın üzerini kapat, şimdilik kimseye bir şey belli etmeyelim. Ben halledicem. Sen üzerini değiştir de çıkalım hadi." dedi. Cennet Naz, üzerini değiştirirken, Neşe hanım, banyodan, "Naz, etrafa iyi bak, kayıp bir şey var mı?" diye bağırıp elinde ilk defa gördüğü kıyafetler ile yanına geldi. Cennet Naz, "Hala, çiçekli elbisem kayıp, sadece o." deyince Neşe hanım, "Bunları banyoda buldum, küvette saçlar var. Klozet de kusmuk dolu." dedi Cennet Naz, "Hala, abim içmez." dedi, Neşe hanımında bildiği gibi, Neşe hanım, "Abin değil ama, şu, Kumru her kimse o içmiş olabilir." dedi, harf yazılı boncuklar ile yapılmış bilekliği göstererek... "Mutfakta da dokunulmamış kahve var." diyen Neşe hanım, Kumru'nun kıyafetlerini yatağın üzerine atıp, "Bütün eşlayalarını al, babaannenin odasına bırak, bu odanın kapısını kilitle, abinin odasında bir yere koy, ondan başkası girmesin." dedikten sonra Cennet Naz'a yardım ederek, kıyafetleri hazırladı. •~~~~•Hilal, Muayeneden sonra kıyafetlerimi giyerken doktor annemin yanına geçti. •~~~~•Beyza, arkadaşına meraklı gözlerle bakınca, doktor göz kırpıp, "Canım, Hilal'in çok ağrısı var, ona bir serum taktıralım, biraz rahatlasın." dedikten sonra yardımcısına, "Sen ilgilen." deyip ikisini gönderdi Beyza, Hilal'in odadan bitkin hâlde çıkışına üzülerek baktıktan sonra, arkadaşına dönüp, "Söyle artık, ne var?" diye sordu. Doktor, "Zorlama yok." deyince şok olan Beyza, "Ama, 'Ağzımı kapattı, bağırma dedi' diyor." deyince doktor, dudaklarını gerip bıraktıktan sonra, "Beyza, o an olan başka bir sebepten bağırmış olmalı, zorlama da yok, aşırı derecede yırtık da," dedi Beyza, şaşırarak bakarken doktor devam etti, "Senin de anladığın üzere, ya hızlı boşalma sorunu var, ya da onun da ilki," Beyza: "Ne yapacağız şimdi? Hilal'e bunu nasıl söyleyeceğim?." "Hilal'e hiç bir şey söylemeyeceksin Beyza, bu testi alacaksın, Okan'a vereceksin, evet zorla olmayabilir ama sarhoş ve akli yetisi yerinde olmadan yapılan şeyde t.cavüze girer. Sen, şuan ki adelete güven olmayacağını biliyor olmalısın... Yıllardır sana bir sürü vaka geldi, hangisinde tam sonuç elde edildi ki bunda olsun... Hilal'i yormaktan başka işe yaramaz, deliller, şahitler, sürekli muayeneler, psikolojik testler, git kızının yanında ol, babası da bulsun pisliği versin cezasını... Babasının verdiği ceza, Hilal için daha iyi olur." Beyza, DNA örneğini alıp, teşekkür ettikten sonra odadan çıktı... •~~~~•Hilal, Annem, elinde bir şeyler ile odaya gelince iğrenerek baktım. Babam da, "Ne oldu?" diyerek içeri girerken, diğer işini de halletmiş gibiydi. "Sen akşam bana bir video göstermiştin ya, onu açsana, belki Hilal tanıyordur." deyince yerimde doğruldum. Babam, şaşırarak anneme bakarken, telefonundan bir şey arayıp bulduktan sonra bana uzattı. Başında şapka olan birinin kucağındaydım ama net seçemiyordum. "Başka yok mu?" dedim, belki diğeri daha nettir diye düşünerek. Babam, işletme sahiplerine tavırla, "Maalesef başka yokmuş, diğer kameralar bakımda olduğu için kayıt yapmamışlar." dedikten sonra anneme bakıp, "Yıllık bakım parası vermemek işlerine geliyor, bu nasıl çalışıyordu?" dedi, yıllardır bilgisayar ve kamera sistemleri işini yaptığından bildiği için... Elimdeki ile yetinip tekrar bakmaya başladım. Yüzü gözü net görünmediği için bende daha dikkatli baktım. Bir süre baştan sar izle yaptıktan sonra, "Doğan!" dedim şaşırarak. İkisi de aynı anda, "Doğan kim?" deyince, "Dün otobüste tanıştık, bana ders çalıştıracaktı." dedim. "Atatürk üniversitesi birinci sınıf talebesi, soyadı da Can." Babam, telefonunu alıp çıkarken, arkasından baktım. Bu çıkışından sonra çok geçmeden, "Buldum." diyerek geleceğini biliyordum... Gerçekten de öyle olmuş, serumumun bitmesiyle babam odaya geri gelmişti ama yüzü asıktı. "Okan?" diyen annem, benim yerime de, "Ne oldu?" demiş gibi söylemişti bunu "Hilal, kızım, sen adının Doğan Can olduğuna emin misin?.. O okulda öyle biri yok." deyince kendimi kaç saat öncesinden kandırılmış hissettim. "Baba!" dedim, emin değilim der gibi. Annem, "Diğer sınıflara baksaydın?" deyince babam, "Sınıfta demedim Beyza, 'okulda öyle biri yok' dedim." dedikten sonra, "Bir kişi var, ama o da yirmi beş yaşında ve okulun öğretmeni, soyadı da Can değil." deyince annem, "O olabilir mi?" diye sordu Babam, "Biraz önce kendisini ölüden farksız görmeseydim düşünebilirdim, babası komada annesi kayıp olduğu için aklıma gelmedi." deyip, "Bu kişi, sahte kimlikle Hilal'in peşinde olabilir Beyza, bilet alıyorum, hemen yurtdışına çıkıyorsunuz!" dedikten sonra, bana yaklaşıp, yüzümü elleri arasına alarak, "Kızım, ufak bir tatile çıkıyorsun tamam mı, söz veriyorum, sen geldiğinde her şeyi halletmiş olacağım." dedi... "Onu bulup cezasını vereceğim." der gibi. Hastaneden çıkarken, telsiz sesleri yerini siren seslerine bırakırken, ekip otoları hızla dışarı çıkıyordu. Annem, "Ne oluyor?" diyerek babama bakarken babam, üzgün şekilde giden otoların arkasından bakıp, "Komiserin durumu çok ağırdı, şehit oldu galiba." dedi... E hani, benim yanmamın ne anlamı kalmıştı... O şehit olduktan sonra, benim yanmamın ne anlamı kalmıştı?.. •~~~~•Havaalanına, geldiğimizde içim ürperdi. Babam, geçen sene, kaçmayayım diye aldığı pasaportum ile gelmiş, beni kendi elleriyle süresiz Amerika'ya gönderiyordu... Elveda Ankara, elveda hayallerim, elveda Kumru...

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

HÜKÜM

read
222.2K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
517.5K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.2K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.6K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.8K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook