Lavanta
Orta sona başladığımda artık Halil Efe'de tekrar senesini okuyacağından lise birinci sınıfa gidecekti. O yılın ilk haftalarında okulun dedikodusu Lale'ye aitti. Babası onu bir Almancı ile evlendiriyordu. Müstakbel damat adayının Mercedes marka arabası vardı ve Lale her yerde bunu anlatarak övünüyordu. Oysa okula devam edemeyecek, tahsili de yarım kalacaktı. Halil Efe'ye bunları anlata koyulmuşken "Salak," deyiverdi.
"Eski sevgilin," deyince de ben umursamaz bir edayla omzunu silkti. O sene saçları biraz daha uzundu. Omuz silkerken sağa sola sallanıyordu.
"Öpmediğim kız sevgilim değildir," dedi. Şaşırdım! Halil Efe'nin kızlarla samimiyetinin boyutlarını hiç adlandıramadığımı fark ettim. Farkındalığım o yıl biraz daha oturdu. Çünkü okuduğum romanlarla içime daha çok işleyen Halil Efe, kendisine ilk aydan sınıf arkadaşlarından bir sevgili yaptı ve benden bütünü ile uzaklaştı. El ele tutuştuğunu gördüğüm gün karnıma sabahlara dek kramplar girdi. Sürekli avucunun hissini düşünüp durdum. Kızın avucuna ne hissettiriyordu acaba?
Bir gün dayanamayıp Sezai Amca'ya onu ispiyonladım. Okulu yine boşladığını, bir kıza takıldığını söyledim. Sezai Amca'nın tedirgin olduğunu görünce de biraz abarttım. Dersten kaçtıklarına kadar yumurtladım. Ertesi gün Halil Efe beni okulun bahçesinde tartakladı. Yaptığı tam olarak tartaklamaktı; kolumdan tutup sıkarken gözüme ateş saçan bakışlarıyla baktı. O elaların grileştiği anlarda ağlamak istedim. Gurur yaptım. "Küçük sıçan," dedi bana. "Aklınca beni düşünen iyi kız çocuğu rolü mü yapıyorsun babama? Korkma yalakalık yapmasan da çalıştırır seni babam," dedi.
O günden sonra bir daha onunla hiç konuşmadım. Oysa özür diledi, hatta evimizin penceresinden bir mektup attı. Mektubunda kabalığı için kendisine hakaretler saydırdığını bile okudum. Konuşmadım! O kızla görüştüğü sürece onu affetmeyecektim. Ama öyle bir sürüklendi ki o kızın peşinden o sene çürüdükçe çürüdüm. İlk aşk acısını böylelikle çektim. Ondan uzakta, gördüklerimle, duyduklarımla yaşamak çok zor geldi. Bazen gülerlerken görürdüm, bazen öyle uzaklarda sadece yürürlerken...
O sene sınıfı geçti Halil Efe. Ama yine de Sezai Amca onu kasabadan göndermek istedi. Ceza olarak değil ancak tahminime göre biraz o kızdan uzak kalsın diye. İstanbul'a dayısının yanına gittiğinde bütün yaz hasretini iliklerime kadar hissettim. Sandım ki başka hiçbir gün olmaz bu kadar özlemle yandığım. Yanıldım! Çok daha beterini yaşayacağımı zaten hiç bilemedim.
Halil Efe döndü, ben liseye başladığımda onunla halen küstüm ve o okula başladığımızın üçüncü gününde büyük aşkından ayrıldı. Ayrıldığı gün matbaada makinelerin arasında paspas yaparken önüme geçti ve bana birkaç dal lavanta uzattı. Lavantaları bahçelerin birinden koparmıştı. "Buraları çok özlemişim. Özellikle de seni! Küs kalmayalım artık. Kaç ay oldu, insaf be kaç ay?" dedi. Lavantaları aldım, makinelerden birinin kenarına koydum. Paspasa devam ettim. Önümden dolandı, arkamdan dolandı. Sonra pes etti ofise gidip oturdu. Paspası bitirdim, eve gitmek üzere matbaadan çıktım. Peşime takıldı. Dayısı ile gezdiği yerleri anlattı. İstanbul'un çok başka bir şehir olduğundan insanların orada çok özgür olduğundan falan bahsetti. Denizin rengi bile başkaymış, öylesini görmediğime emindim. Hatta gökyüzü, güneş, yağmur her şeyi farklıymış şu İstanbul denen şehrin. "Üniversiteyi mutlaka orada okumalıyız Ayşen. Sana her yerini gezdiririm."
Üniversite fikri ilk kez düştü aklıma. Yolun ortasında durdum. Halil Efe'nin şapşal bakışlarının karşısında saç örgümü savurdum. "Yeni sevgilin de yanımızda olur mu?"
"Yeni sevgilim kim?"
"Üniversitede bulduğun kız."
"Kim be o?"
"Bilmiyorum kim? Birini bulmak sende adet. Bulunca da beni unutmak. Hatta hırpalamak."
"Deve kini var sende. Yemin ederim."
"Neden yemin ettin şimdi sen? Kin benim sana ne oluyor?"
"Ee bana kin duyuyorsun. Kızım arkadaş değil miyiz biz?"
"Öyle miyiz?"
"Hem de ölümüne..."
"O ne demek?"
"Sana daha çok lavanta koparacağım demek. Gel hadi barışalım."
Kollarını açtı. Sadece bir sene evvel kömürlükte sarılarak birlikte uyumuştuk fakat bu defa barışmak üzere sarıldığımızda fark ettim ki artık bir genç kızdım. Duruşum, bakışım, yaşım her biri bunu söylüyordu bana. Ve kalbim... Bedenine yaslanan göğüslerimden, beline sarılan ellerime kadar cereyana tutulmuştum. Geri çekildiğimde bana yüzümün kıpkırmızı olduğunu söyledi. Ateşimi kontrol etti sonra gülümsedi.
"Üniversiteyi birlikte okuyacağız söz mü?" dedi.
Başımı salladım. "Söz!"