* * * * * * * * * * GEÇMİŞ * * * * * * * * * *
Doğum günü bir insanın kutlamaya değer verdiği özel günlerden biriymiş bir zamanlar. Bir avam olarak, daha doğrusu bir öksüz olarak bırakın doğum gününü kutlamak herhangi bir izin günümüz bile yoktu bizim. Ki zaten ne zaman doğduğumu bile bilmiyorum ben.
Bir insan yaşama gözünü açtığı günü bilmek ister değil mi? Her ne kadar bizim için zamanın bir önemi olmasa da. Dünyada olan meteor felaketinden sonra ne takvim kalmıştı ne de saat. Horus da tabi ki bir zaman birimi vardı. Bu birim bize yani avamlara göre ayarlanmış bir ölçüttü.
Günümüzü belirleyen, kolumuzdaki bilekliklere bağlı bir zaman birimi. Bu bileklikler biz avamlar için özel olarak tasarlanmıştı. Küçük bir operasyonla omur iliğimize yerleştirilen çip sinir uçlarımıza bağlanmış ve bilekliklerimiz de o çipi kontrol etmek için programlanmıştı. Bu mekanizma sayesinde bizi istedikleri zaman kontrol edebiliyordu Horus.
‘’ Ne düşünüyorsun öyle bilekliğine bakarak?’ ’ diye sordu Sam burnunu yanağıma sürterek. Bakışlarımı havaya kaldırdığım elimden –daha doğrusu bileklik olan elimden- ona çevirirken çok yakın olduğumuz için kıkırdamıştım dudak dudağa gelince. Sam ona gülümseyen dudaklarımı dudaklarıyla mühürleyince hızla öpüşüne karşılık verdim. Böyle güzel anlarımız genelde çok kısa sürüyordu. Bizim için bir lütuftu.
Yavaşça ve birbirimizi keşfetmek amacıyla başlayan öpüşmemiz ensemden vücuduma yayılan elektrik dalgasıyla son bulmuştu. Alışmıştım artık bana hafifçe elektrik vermelerine. Bu birazdan yatma saatimin geldiğini, en kısa zamanda işlerimi bitirmem gerektiğini gösteren sinyaldi.
‘’ İyi misin? ’’ diye sordu Sam yanağımı okşayarak. Soluklanmak ve vücudumdaki kasılmaların geçmesini beklemek için Sam’in alnına yaslamıştım alnımı. Gözlerim kapalıydı ama yüzünde endişeli bir ifadeyle bana baktığından emindim. Onu bu kadar kısa sürede çok iyi tanımıştım.
‘’ Hı-hım. İyiyim. Ama artık gitmem gerek. ’’ Gözlerimi açıp ondan ayrıldığımda Sam endişeyle -tam da tahmin ettiğim gibi- bana bakıyordu. Gülümseyerek ayağa kalktım. Kalkana çok yakın olan yuvamıza kısaca göz gezdirdim. Bana ait bir şey yoktu burada. Zaten bana ait ne vardı ki Horus’ta? Sam’in getirdiği battaniye ve pike. Yine onun getirdiği ve bana okuduğu kitaplar vardı.
‘’Lina, senden bir şey isteyebilir miyim?’’ Sam’in dedikleriyle Savaş ve Barış adlı klasikten bakışlarımı çekip ona çevirdim. Şaşırmıştım. İlk defa benden bir şey isteyecekti. Endişelenmiştim. Ya benden isteyeceği şeyi karşılayamazsam? Demiştim ya hiçbir şeyim yoktu diye. Yoktu. Bana ait hiçbir şey yoktu. Sam’den başka.
‘’ Ta- tabi. ’’ Dedim kekeleyerek. Ayağa kalkıp ellerini belime sardı ve bedenimi kendine çekti. Kafasını eğip burnunu burnuma sürttü ve eğilip dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktı. Onun yanındayken açabildiğim saçlarımı okşadı yavaşça.
‘’ Ben her şeyi ayarladım Lina. Gerekli izinleri aldım. Sadece senin onayın lazım. Çünkü bunu istemeyeceğini ve bana karşı çıkacağını biliyorum. Bu yüzden her şeyi önceden ayarladım. Ben - ‘’
‘’ Sam, söyle artık. ’’ Dedim kollarımı onun bedenine sararak. Telaşlanmıştı. Ne yapmıştı ki?
‘’ Yarın benim doğum günüm. Biliyorsun annem ve babam da meclisten olduğu için bazı haklara sahibiz. Bayan McKennit ile de konuştum ve onun da onayını aldım. Oraya Bayan McKennit’ın avamı olarak geleceksin. Ama asıl davetli sensin. Seni oraya yani Horus halkının yaşadığı bloğa geçirmemin tek yolu buydu. ’’ Sam’in dedikleriyle bozguna uğrarken gözlerim duyduklarımın etkisiyle kocaman açılırken Sam’in bedenine sardığım kollarımı çözdüm ve ondan uzaklaştım.
Bu en büyük yasaktı. Biz avamlar asla o bloğa geçemezdik. Bunu biz daha konuşmaya başlamadan önce öğrettikleri kurallarla aklımıza kazımışlardı. Bu öyle bir şeydi ki ifade bile edemiyordum. Hem ben bunu yapamazdım ki. Öğle yemeği yemeye hak kazandığım zaman bir zaman ailem saydığım –her ne kadar Bayan McKennit beni sahiplenmiş olsa da ben her zaman bir avam olacaktım- avamlar tarafından dışlanmış ve hor görülmüştüm. Bir de o tarafa, Horus halkının bloğuna geçtiğimi öğrenseler kim bilir neler yaparlardı.
‘’ Sam, bunu yapamam. ’’ Bayan McKennit’ın emri altında olacaktım ama yine de bana yanlış geliyordu. Sam açtığım arayı hızla kapattı ve ellerini yüzümün iki yanına koydu. Gözlerimin içine yalvararak bakarken gözlerimi kapattım. Baş parmaklarıyla yanaklarımı okşarken içimden gelen ağlama isteğimi bastırarak gözlerimi araladım ve ona baktım.
‘’ Lina, ne olursun hemen hayır deme. Zorla olsun istemiyorum. Sen de iste bunu diyorum. Hem bak bu benim için çok önemli, doğum günümde senin de olmanı istiyorum. Bu benim için hayatımda alıp alabileceğim en büyük hediye. Anladın mı beni?’ ’ Ruhumu görür gibi bakarken titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Horus’ta bana ait bir şey olmadığını söylemiştim değil mi? Sam bana aitti. Bir tek ona sahiptim ben. başka da bir şeye ihtiyacı yoktu benim. En değerli varlığımdı benim.
‘’ Peki, tamam. Sırf senin için kabul ediyorum teklifini. Sırf senin için geleceğim oraya. Senin için yapmayacağım şey yok benim. ’’