Cemo Ağa Nebile'yi güçlükle de olsa ikna etmiş. Nebile için durumu büyük kızı Hazel'e anlatmanın vakti gelmişti.
Hazel ile Milena televizyonun karşısındaki tarihi divanda oturmuş Doktorlar'ın bilmem kaçıncı kez yayınlanan tekrarını izliyordu.
Bir yandan ise Hüsam'ı düşünüyordu. Nasıl kavuşacaktı sevdiğiyle? O cadı anasının derdi neydi? Bir türlü anlamıyordu. Hem kendi ailesine nasıl kabul ettirecekti. Belki de kaçmaktan başka çaresi yoktu ama Hüsam buna cesaret edebilir miydi?
Nebile biraz korkarak kızının yanına yanaştı. Arkasından Cemo ağa da odaya girdi. Hazel babasını fark edince Hüsam'ı düşünmeyi bırakıp dikkatini annesiyle babasına verdi.
Nebile Hazel’in yanına oturup saçlarını okşamaya başladı. "Babasının piremsesi, anasının mısır güzeli... Sana öyle bi haberim var ki sevincinden zil takıp oynayacaksın." O anda dili başka gönlü başka şeyler söylüyordu. Nebile’nin içi kan ağlıyordu.
"Ne haberi anne? Neden zil takıp oynayacağız?"
Nebile, kocasına bir göz atıp tekrar kızının sırma saçlarını okşamaya devam etti.
Hazel'in saçları omuzlarına dökülmüş buram buram papatya kokuyordu. Annesi bu durumda mutlu gibi görünmeye çalışırken dolan gözlerini kırpıştırdı.
Hazel esnedi. Annesi biraz daha başını okşamaya devam ederse annesinin dizine başını koyup uyuya kalabilirdi.
"Güzel kızım derim ki düğünün vardır, hep birlikte oynayacağız!"
Milena sevinçle ayağa kalktı. "Ayy düğünde çok güzel görünmeliyim! Ne giysem acaba!" O an annesinin ne demek istediğini anlamamıştı.
Nebile bir çırpıda söyleyip kurtulmuştu. Cemo ağa rahat bir nefes alırken Hazel kimin düğünü olupta habersiz kaldığını düşünmeye başlamıştı. Koskoca ağa kızıydı boru değil ya!
"Anne bu nasıl iş? Ağa kızıyım ama köyde kim evleniyor haberim yok."
Hazel annesinin gözlerine sorgu sual meleği gibi bakarken Cemo ağa sessiz kalmaya devam ediyordu.
"Hah işte onu dedim ya zaten. Senin düğünündür dedim duymadın mı?”
"Neee! Ben evleniyorum ama benim benden habarim yoktur öyle mi?"
Hazel yanan beyin devrelerinin dumanıyla boğuşurken olayı tam algılayamamıştı.
"Şimdi habarin olmuşdur. Evleniyon hem de çok yakında bir ağa oğluyla!"
Hazel bir an aklına gelen ihtimalle heyecanla "Kimle anne?" diye sordu. Hüsam ile derse düğünü beklemeden zil takıp oynayacaktı. Gerçi Hüsam ağa oğlu değildi ama belki ağa damadı olunca evlat sayılacağı için annesi ağa oğlu demişti. Umudunu kaybetmemeliydi. Sürpriz yapmıştır belki, o inatçı anasını ikna etmiştir. Hüsam'dan başka kim olacak ki?
"Meso ağanın oğlu Ateş ağaylan evlenecen."
Hazel çiviye oturmuş gibi minderin üstünden hızla ayağa kalktı. "Ohaa!" bu ilk tepkiydi.
"Cemo ağa bak hele nasıl sevindi. Ateş almış sanki."
Nebile imayla kızına bakarken bu 'oha'yı yanlış anladığını bilmiyordu. Nitekim bu Hazel'in dilinde 'çüş' demekti.
Cemo ağa Nebile'ye ters ters bakıp "Piremsesim şaşırmışdır. O deyyusun oğluyla evlenecek diye sevinmez." diyerek çıkıştı.
Hazel babasına aşkla bakarken annesine sinirle baktı. Milena ise şimdilik konu dışı olduğu için ona hiç bakmadı.
"Anne, baba ben onunla evlenmem, ahanda buraya yazın o hıyar ağasının gelini olmam ha!"
Hazel kararlıydı ancak annesi daha çok kararlıydı. Yıllar sonra kan dökülürse biricik oğlunun acısına dayanamazdı. Üstelik bir kız verirken bir kız alacaktı. Bu durumda orada kızına kötü davranamazlardı.
Bu düşünceyle içi rahatladı ve elini yumruk yapıp kızının şakağına hafifçe vurdu.
"Poğ yemişsin! Aha ben anneyim o da babandır! Karar bizim değildir. Bizim de elimiz kolumuz bağlıdır. Baban ölsün mü? Abin ölsün mü?”
Hazel başını iki yana sallayıp “Tövbe de anne, Allah yazdıysa bozsun,” dedi.
“O vakit Ateş ile evlenip berdel olacaksın! Onların kızı Dilber de bize gelin gelecek."
Hazel annesine göz devirdi. Dilber'i pek sevmezdi. Sarı çıyanın tekiydi. Abisini mutlu edemeyeceğine emindi. Gerçi karşı aşiretten olması onu sevememesinin başka nedeniydi.
Asıl nedeni Hüsam'ın bir zamanlar Dilber'in peşinden koşmasıydı. O kızın nesini beğenmişse!
"Ya berdel hangi devirde kaldı. Kim babamı öldürecekmiş söyle ben gideyim alnından vurayım!"
Nebile ayağa kalktı ve ellerini arkasında bağlayıp dik duruşunu bozmadan kızının gözlerine kararlılıkla baktı.
"Elden bir şey gelmez! Tüm köy pir dedeyi desteklerken bize boyun eğmek düşer. Berdel olacak!"
"Ne diyorsun anne? Töre var dediler, Berdellendik öyle mi?"
"Evet! Aynen öyle."
Hazel "Ben beni intihar ederim anne! O sümüklü Ateş’e asla kocam demem!" dedi omzunu silkerek ve Hüsam'ı düşündü. Geniş omuzları, dal gibi boyu ve yanık teniyle tam bir kocaydı. Onu severken nasıl Ateş’e varabilirdi?
“Hazel deli deli konuşma.”
"Hem Milena var onu verin!"
"Oyy sen ne diyosun? Senin berdeline ben hiç karışamam!” dedi Milena panikle.
Milena ünlü olmayı kafasına koymuşken gidip ablasının yerine evlenemezdi. Daha ünlü bir oyuncu olacak ve Giray Porselen ile başrol kesecekti. Hem belli mi olur belki Giray Porselen'de onu severdi. 'Evlen benimle!' derdi.
"Heri heri, Giray Porselen olaydı nasıl karışabilirdin dimi!"
Milena ablasına kaş göz işareti yaparken aynı anda 'ağzına sıçayım Hazel' mesajı gönderdi tepesinden çıkan dumanlarla.
Nebile küçük kızına dönüp "Ne porseleni, tabak olan mı?" diye sordu saf saf.
"Anne ya ne tabağı çanağı, koskoca artisti tanımıyon mu? Hayranım ben ona! Aramızda bi şey yoktur, henüz!"
"Anneye yalan atma he!"
"Vallah doğruyu söyledim. Hazel’e sor!"
Cemo ağa olaya müdahale etmeye karar verip, "Hazel, söz verilmişdir! Sözümüzden dönersek Kayaoğlu ailesinin sonu gelir. Ateş Almanyadan gelince berdel olacak, başka çare yok ne yazık” dedi.
"Tamam, baba." dedi dudağını sarkıtarak. Gözyaşları yanaklarını ıslatırken odadan çıkıp kendini banyoya attı. Aynadan yüzüne bakarken tek istediği bunun bir kabus olmasaydı.
Ne yazık ki kabus değildi. Odasına kapandı Hazel. İçli içli ağlamaya başladı. Bir çok kız gibi o da artık Töre kurbanı olacaktı. Hüsam’a olan aşkını kalbine mi gömecekti? Bu düşünce onu daha da çıkmaza sokmuştu. Sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Sağa döndü sola döndü. Sabaha doğru uykuya teslim oldu.
Rüyasında Meso ağanın burnu havada oğluyla ata binmişti. İçi kan ağlıyordu. Hüsam ise uzaktan onları seyrediyordu. Ne acı verici bir rüyaydı. Uyandığında bile etkisinden çıkamamıştı. Babasına gidip Hüsam’ı sevdiğini söylese Töre’den önce babası onu vururdu.
Hazel çaresizce odadan çıktı. Arkasından Milena de çıktı.
"Hazel beni beklesene," diyen kardeşine "Gelmee!" diye bağırdı.
Hazel evden çıkıp köyün sokaklarından tarla yoluna doğru saptı. Hızla yürüyor hatta koşuyordu. Milena’nın yüzünü görmek istemiyordu.