ANKARA PART 2

1183 Kelimeler
Arabanın durması ile derin bir nefes alıp indim arabadan. Bir otelin önünde olmalıydık sanırım. Kapıdaki valelerden biri gelip arabayı alıp uzaklaştı yanımızdan. Onun gitmesi ile içeri doğru ilerledik. Dönen kapıdan içeri girip rezervasyon yerine doğru adımlamaya başladık. Otel fazlasıyla güzel ve büyüktü. Kaç katlıydı bilmiyorum ama ferah rahat bir havası vardı. Beyaz ve mavinin hâkim olduğu renklerle döşenmişti. Oturmak için konulan sandalyeler mavi iken masalar ve yerler beyazdı. Duvarda farklı farklı sanat tabloları yer alıyordu. Bu da mekânı daha da güzel kılıyordu.  "Merhaba hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?" İnce çıkan ses ile konuşan kişiye baktım. Sarışın, mavi gözlü, buğday tenli güzel bir kızdı. Masum, iyi bir kıza benziyordu.  "İki tane tek kişilik oda lütfen." "Tabii. Hemen boş odamız var mı diye bakıyorum." Bilgisayardan bir iki tuşa basıp aramaya başladı. "İki tane tek kişilik boş odalarımız var fakat ayrı katlarda. Sorun olur mu sizin için?" Deyip bakışlarını ikimizin arasında gezdirdi. Hemen atlayıp Tufan'ın konuşmasına engel oldum.  "Hayır, sorun olmaz." Başını olumlu anlamda sallayıp kimliklerimizi alarak işlemleri yapmaya başladı. Göz ucu ile Tufan'a baktığımda etrafı incelediğini gördüm. "Buyurun efendim. Hanımefendinin oda numarası 2001 sizinde 2017. Odalarınız 5. katta. Yardımcı olmamı ister misiniz? " Demesi ile olumsuz anlamda başımızı sallayıp uzatmış olduğu anahtarları alarak odaya çıktık. Asansörle beşinci kata hızlı bir şekilde çıkarak odalarımıza çekildik. Çantamı köşeye bırakıp kendimi yatağa attım. Kısa bir süreliğine durup tavanı izledim.  Kapının çalması ile doğrulup kapıyı açtım. Nemli saçlarından banyo yapıp geldiği belliydi. Siyah pantolonu, beyaz tişörtü ve siyah kot ceketi ile asi görünüyordu.  "Gidelim mi?"  "Nereye?" "Acıkmışsındır diye düşündüm o yüzden yemek ayarladım. Açsan gidip yiyelim." Reddedeceğim sırada karnımdan gelen sesler ile başımı önüme eğip dudaklarımı dişlemeye başladım. Evet, acıkmıştım ama gidip bir şeyler yemek gelmiyordu içimden. "Senin yerine karnın konuştu. Bekliyorum seni." Gülmemek için kendini zor tuttuğu belliydi. Rezil olmuştum. Kapıyı kapatıp çantamdan giyeceğim kıyafetleri çıkarttım. Kırmızı convers, dar kot pantolon ve beyaz gömleğimi üzerime geçirdikten sonra saçlarımı da atkuyruğu yaptım. Üzerime kırmızı yünlü bir hırka giyip çıktım odadan. Birlikte restoran yerine gidip pencere kenarında oturduk. Saat henüz öğlen on ikiydi. Yağmur durmuş, hava aydınlanmıştı. Serin, açık bir hava vardı. Açık pencerelerden gelen toprak kokusunu içime çekerek kapattım gözlerimi. Huzur dolu bir kokuydu. Birçok parfümü es geçecek türdendi.  "Konuşmayacak mısın?" Konuşması ile ona döndüm.  "Ne konuşacağım? Konuşacak bir şey olduğunu düşünmüyorum." Derin bir nefes çekip ellerini birleştirdi.  "Bu gideceğin iş hakkında konuşalım. Bugünlük otelde kalalım. Yarın gider işine yakın bir ev kiralarız." "Paramız var mı bizim?" Hafif sırıtıp kaşlarını çattı.  "Benim var. Arabayı sattım, unuttun mu?"  "Dışarıdaki araba kimindi peki?" "Benim, Ankara'daki arabam. Arkadaşıma emanet olarak bırakmıştım." Başımı olumlu anlamda sallayıp konuşmaya devam ettim. O sırada da yemeklerimiz gelmişti.  "Beni işe alırlar mı sence? Çünkü birçok kişi iş başvurusu yapıyor seçilme ihtimalim biraz düşük olabilir." Arkasına yaslanıp kollarını kucağında birleştirdi. Bu hareketi ile kol kasları ortaya çıkmıştı.  "İçeriden birini ayarlarız olur biter." "Torpille mi gireceğim?" "Evet." "Ama bu haksızlık olur. Olmaz."  "Haksızlık ya da değil ailen için buradasın ve bunu yapmak zorundasın. Şu an bunu düşünemezsin." Haklıydı. "Yemeğimizi yedikten sonra odana çekil dinlen. Yarından itibaren başlıyoruz."  "Ben işe girerken sen ne yapacaksın? Evde temizlik mi yapacaksın. Ah çok makbule geçer benim için." Deyip kahkaha attım. Tufan'ı önünde önlükle evi temizlediğini hayal edince komik bir görüntü çıkıyordu ortaya.  "Aman ne komik. Bende senin yanında işe başlayacağım. Bu işleri tek başına yapamazsın. Yemek soğudu, ye hadi." Bence komikti. Susup yemeğimi yemeye başladım. Aklıma gelen düşünce ile telefonumu cebimden çıkartıp Hasret'in atmış olduğu mesajları okumaya başladım. Arabada uçak modundan çıkarttıktan sonra hiçbir mesaja bakmamıştım. Şu an bakmak için uygun bir zamandı.  "İnci neler oluyor? Neden gidiyorsunuz." "Tufan neden geliyor?" "Ailene bir şey mi oldu?"  "Ne zaman dönersiniz?  "Dönecek misiniz?" "Okulu neden dondurdunuz?"  Ve bunun gibi birçok mesaj ardı ardına sıralanmıştı. Son mesajında ise aramamı söylemişti. Odaya gidince arayacağımı aklıma not edip telefonu cebime koydum. "Bir sorun mu var?"  "Hasret mesaj atmıştı. Onlara bakayım dedim." Lokmasını bitirdikten sonra ağzını temizleyip söze başladı.  "Doğru beni de aramıştı ve mesaj atmıştı. Merak etmiş bizi. Şimdi ara istersen." "Gerek yok. Odaya geçince ararım." "Anlatacak mısın?" Neyden bahsettiğini gayet iyi anlamıştım. Cevabını bildiği soruları sormayı seviyor olsa gerekti.  "Hasret'ten hiçbir şey gizlemediğimi sende biliyorsun. Anlatacağım tabii ki. Bütün olanlardan haberi olsun istiyorum." "Biliyorum. Fakat biraz daha düşün istersen. Bu olay önceden anlattığın olaylar gibi değil. Daha farklı." "Biliyorum Tufan. Olay ne kadar farklı olursa olsun yine de anlatacağım." Bıkkın bir şekilde nefes alıp verdikten sonra yemeğine devam etti.  "Peki, sen bilirsin." Sesi duyulmayacak kadar kısık çıkmıştı. Tekrardan yemeğime dönüp yarım bıraktığım yemeğimi yemeye devam ettim. İkimizde yemeğimizi bitirdikten sonra kalkıp odalarımıza çekildik. Bugün dinlenme günü ilân etmiştik. Yarın her şeyin başlangıcı olacaktı. Telefonu hırkamın cebinden çıkartıp Hasret'i aradım. Sanki bu anı bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı telefonu.  "İnci?" "Hasret?" "İnci?" "Hasret?" "İnci?" "Hasret ismimi mi ezberlemeye çalışıyorsun? Yoksa 'efendim' kelimesinin nasıl ve ne zaman kullanılacağını mı unuttun?" İkimizde söylemiş olduğum şeye güldük. Sesini özlemiştim. İki gündür onunla yüz yüze görüşmedik ve şimdiden Onu çok özledim.  "Hahaha. Neyse sen onu bunu boş ver de anlat ne oldu? Ne sen ne de Tufan aramalarıma mesajlarıma cevap vermeyince merak ettim. Kötü bir şey mi oldu? Ne oldu?" Bir solukta kurmuş olduğu cümleler ile onun yerine ben yorulmuştum. Gülümseme sebebimdi. Yanında asıl benliğimi kazandığım tek kişiydi. Ablamla aramda olan olayı ve ailemle olan ilişkimden her şeyden haberdardı. Geçen sene başımdan geçenleri anlatmıştım.  "Nasıl nereden başlayacağımı bilmiyorum." "Nasıl başlamak istiyorsan başla. Seni her şekilde dinleyeceğimi biliyorsun. İlk başta saçmalayabilirsin." Söylemiş olduğu şeyle kıkırdayıp bu cümlelerden güç alarak anlatmaya başladım.  Her bir kelime dilimden döküldüğünde yavaş yavaş hafiflediğimi hissediyordum. Sürmenaj beynim rahata kavuşuyordu. Mecruh ruhum sürmenaj olan beynimdeki kelimelerin dışarı aktarılması ile büyük bir huzura kavuşuyordu. Yorgun beynimin ve yaralı ruhumun suçlusu ben miydim? Yoksa ailem miydi? Ben mecruh ruhlu bir serçeydim. Sürmenaj beynim mecruh ruhumla yoldaştı. Belki de ruhumun asıl yönetmeni beynimdi. Ruh ve beden ortak değil miydi bir bedende? Bu durumda ikisi de birbirini yönetmez miydi? Çelişkilerin ardı arkası kesilmiyordu. Dilimden dökülen kelimeler ile hafifleyeceğimi sanmış iken bu düşünceler ile daha çok yoruluyordum.  Yaşamım karanlık ve bataklıktan oluşuyordu. Karanlık gecede bataklıktan aydınlığa doğru ilerlemeye çalışan zavallı bir varlıktım. Benliğimi insanların oluşturdu kendinden aciz bir canlıydım.  Sustu, sustum. Bir şeyleri birilerine anlatmak gerçekten çok rahatlatıcıydı.  "Bu oyun ne zaman bitecek? Belirli değil mi yani?" Görmeyeceğini bile bile başımı olumsuz anlamda salladım.  "Hayır, maalesef değil. Erken bitmesi için elimden ne geliyorsa onu yapacağım. Hem endişelenme, Tufan yanımda. O bana yardımcı olacak." Tufan'ın ailesini anlatmamıştım. Bunca yıldır sadece bana söylemişti sanırım. Şimdi de Tufan'ın izni olmadan Hasret'e anlatmak doğru değildi.  "Tufan neden yanında? O ne alaka?" "Bana yardımcı olacak. Ne kadar istemesem de Ona ihtiyacım var. Tek başıma yapabileceğimi sanmıyorum."  "Dikkatli olun olur mu? Eğer benim yapabileceğim bir şey olursa söyleyin. Uçarak gelirim." "Hahaha tamam. Seni seviyorum. İyi ki hayatımdasın Hasret." "Bende seni seviyorum. İyi ki hayatımdasın İnci." Biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra kapattık telefonları. Saate baktığımda saat ikiydi. Odaya geldiğimde saat birdi. Bir saat boyunca telefonda görüşmüştük. Onunla konuşmak iyi hissettirmişti. Üzerime rahat kıyafetler giyip tekrardan yatağa girdim. Bugün yeni şehre gelmiştik. Yarında açılışı yapacaktık. Karanlık gecede bataklıktaki zavallı kız önündeki ışığa ulaşacak mıydı? Yoksa daha çok bataklığa mı çekilecektim. Bundan sonra hayatımın normal bir şekilde ilerlemeyeceğini nereden bilebilirdim ki.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE