bc

Aşk: Kör Kuyu (Türkçe)

book_age16+
2.7K
TAKİP ET
12.7K
OKU
revenge
forced
arranged marriage
drama
friendship
secrets
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Aynadaki görüntüsüne baktı derin bir iç çekerek...

Evet, çok güzel olmuştu, ama güzel olan sadece dış görüntüsüydü.

İçi... İçi ne haldeydi kimsenin bir haberi yoktu.

Gözyaşları hâlâ akmak için göz pınarlarını zorlarken, nasıl sahte bir gülümseme takınacaktı yüzüne? Böyle bir şeyin olduğuna inanamıyordu... Üzerindeki krem rengi, oldukça pahalı elbiseyi elleriyle parçalamamak icin kendini zor tutuyordu genç kadın.

O anda oda kapısının tıklatılmasıyla, arkasına doğru döndü. Işte oradaydı... Çocukluğundan beri tüm hayallerini süsleyen adam, tam karşısındaydı...

"Abim sana bakmamı rica etti benden. Aşağıya inmenin zamanı geldi."

Işte o an, hayal ettiklerinin ömür boyu hayal olarak kalacağından bir kez daha emin oldu, çünkü birazdan nişanlanacaktı.

Sevdiği adamın ağabeyiyle nişanlanıyordu...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. Bölüm
"Sürer misin?" Hayal güneşten korumak için kıstığı gözlerini Meriç'in yüzüne çevirdi. Iki haftaya yakındır birlikte tatil yapıyorlardı ve bu zaman zarfında Meriç ve Hayal daha önce hiç olmadıkları kadar birbirlerini anlar olmuşlardı. Bir yerde de birbirlerini anlamak zorunda olduklarını biliyordu Hayal, çünkü Meriç çok yakında onun görümcesi olacaktı. Bu düşünceyle bir an için titrediyse de kendini çok çabuk toparlamayı başardı. Hayal, Meriç'in elindeki güneş kremini alarak onun yanına geçip oturdu ve yavaş hareketlerle elindeki güneş kremini Meriç'in sırtına sürmeye başladı.  Alanya en sıcak yazını yaşıyordu o sene ve iki genç kız her ne kadar ara sıra sıcak havalardan bunalsalar da, havuza girerek biraz olsun rahatlayabiliyorlardı.  "Abim aradı bugün." Meriç'in sırtındakı eli asılı kaldı bir anlığına. Kendini toparlayabildikten sonra yarım bıraktığı işine devam etti. "Giray mı?" "Evet." "Ne dedi?" "Ne zaman dönüyorsunuz diye sordu. Aslında diyecektim, "Abicim burayı bırakıp gelmeye hiç niyetimiz yok, hem gözün arkada kalmasın, ben müstakbel eşine göz kulak oluyorum, yanına erkek sineği bile yaklaştırmıyorum" diye de, sonra vazgeçtim." Hayal'in içinden Meriç'in söylediklerine gülmek dahi gelmiyordu. Hem kim acınacak haline gülebilirdi ki? Giray onun evleneceği adamdı... Hem de bu doğduğu günden beri belli olan bir şeydi. Dudakları alayla kıvrıldı... Babası Yusuf Bey ile Giray'ın Babası Muhsin bey çocukluk arkadaşlarıydı. Daha bekârlarken, ileride doğacak olan çocuklarını beşik kertmesi yapma konusunda anlaşmışlardı.  Beşik kertmesi... Bu devirde böyle bir şeyin hâlâ var olduguna inanamıyordu aslında. Zamanında babasının karşısına geçip. "Ben Giray'la evlenmek istemiyorum," diye çok diretmişti Hayal, ama babası onu dinlemek yerine, sanki kulaklarını kapatmış gibiydi. "Bu evlilik olacak Hayal! Ben can dostuma bir söz verdim ve geri dönüşü yok bu işin," demişti babası. Hayal gözyaşlarıyla onun yanından ayrıldığında, tek çocuk olduğu için isyan etmişti kaderine. Eğer kendinden büyük bir ablası olsaydı, şimdi hiç sevmediği bir adamla evlenmek zorunda kalmayacaktı. Aslında bu konuyu Giray'la da konuşmaya karar vermişti, ama o dönem babasının kalp krizi geçirmesiyle eli kolu iyice bağlanmıştı. "Söz ver bana Hayal... Ne olursa olsun evleneceksin Giray'la. Bu benim senden son isteğim kızım..." demişti Yusuf bey hasta yatağında. İşte o an anlamıştı Hayal evlenmekten başka bir çaresinin olmadığını. Babasına bir şey olursa, bu yükle yaşayamayacağını çok iyi biliyordu artık ve çaresizce babasına istedigi o sözü vermişti. "Söz baba... Evleneceğim Giray'la." O günden sonra her şey ışık hızında gelişmişti sanki. Nişan için hazırlıklara başlanmış, Giray ve Hayal'in evlendikten sonra oturacakları ev döşenmeye bile başlanmıştı. Hayal ise sanki olayları dışarıdan izliyormuş gibi hissediyordu çoğu zaman kendisini. Bütün o telaşeden kurtulmak adına, Meriç'in tatil teklifine bir can simidiymiş gibi sıkıca sarılmıştı bu yüzden. "Yarın dönüyoruz deseydin keşke." Meriç uzun sarı saçlarını savurarak yüzünü Hayal'e doğru çevirdi. Koyu kahverengi gözlerindeki muzip parıltılarla bakıyordu şimdi. "Hadi abim neyse, senin aşkından ölüp bitiyor, bu nedenle de hasretine dayanamıyor. Peki ya sen sevgili yengeciğim? Sen de mi çok özledin?" Meriç her ne kadar bunca zaman belli etmemiş olsa da, Hayal'deki tuhaflıkların farkındaydı. Abisi ne zaman yanında olmaya çalışsa, Hayal ondan uzaklaşmak adına her şeyi yapıyordu, bunun da farkındaydı. Bu yüzden evlenme kararı almaları çok şaşırtmıştı Meriç'i, ama yine de fazla üstünde durmamıştı bu kararın. Hayal ile çocukluğundan beri tanışıyorlardı. Onun yengesi olma düşüncesi çok mutlu ediyordu genç kızı. "Ne alaka Meriç? Nasılsa dönüyoruz, en azından bizi havaalanından alması için bir araba yollardı." "Merak etme sen... Ben seni evine sağ sağlim bırakırım." Aslında Hayal hiç dönmek istemiyordu İstanbul'a. Döndüğü gibi yıllarca kaçmak için çabaladığı gerçeklerle yüz yüze gelecekti çünküç. Giray'ın ona karşı olan hislerinin elbette farkındaydı, zaten bu yüzden karşı çıkmamıştı bu işe. Oysa Hayal gecelerce Giray'ın da bu evliliğe itiraz etmesi için dualar etmişti. Ama Giray'ın bu evliliğe dünden razı olduğu gerçeğiyle de daha çok yıkılmıştı. "Hayal..." Meriç'in kendine seslenen sesini duyduktan sonra sıyrılabilmişti düşüncelerinin derinliğinden. Bu saatten sonra da düşünmek hiçbir işe yaramazdı zaten. Kalem kırılmış, hükmü verilmişti...Evlenecekti, istese de istemese de... "Efendim?" "İstanbul'a döner dönmez gelinliğine bakalım." "Daha nişanı atlatmadık, ne gelinliği Allah aşkına?" Bu cümleyi kurarken, sesinin titremesine güçlükle hakim olabilmişti Hayal. O günün bir gün geleceğini elbette biliyordu. Ama yine de şimdiden düşünmek istemiyordu. Zaten hayatının en kötü günü olacağını bildiği bir günde ne giyeceği de ilgilendirmiyordu Hayal'i. "Haftaya Cumartesi zaten nişan var. Abimin ve babamın düğünü fazla geciktirmek istemeyeceklerinden adım gibi eminim ben." Hayal de biliyordu Meriç'in haklı olduğunu. Babası da söylemişti zaten, yaz bitmeden düğünün yapılmasını istediklerini. Ama yine de inanmak istememişti. Sanki düğün tarihi ne kadar geç olursa, bir o kadar da bu işten kurtulma fırsatı bulabilirmiş gibi geliyordu, oysa ki hiçbir çıkar yolunun olmadığını Hayal de çok iyi biliyordu. Giray'la evlenmemek demek, babasını kaybetmek demekti, ve o bunu istemiyordu. Her zaman için aileye önem veren biri olmuştu Hayal. "İstanbul'a döndükten sonra konuşuruz bunu," diye geçiştirmekte buldu çareyi. *** İstanbula ayak basar basmaz derin bir nefes aldı. Bu şehri her zaman çok sevmişti, ama şimdi tekrar ona kavuşmuş olmak, eskiden olduğu gibi mutlu etmemişti Hayal'i. Bu şehir artık büyük acılarının mimarıydı onun için. Haftaya hiç istemediği halde nişanlanıyordu. Ve kim bilir belki de iki aya varmadan düğünü bile olacaktı. Bundan sonra yaşamaya nasıl devam edeceğini düşündü kara kara. "İşte benim yakışıklım geliyor!" Hayal, Meriç'in sözleriyle onun baktığı yöne doğru döndü. Onu her gördüğünde olduğu gibi nefes almayı unuttu başta, ardından kendini çok geçmeden toparlayıp, ağabey ve kardeşin kucaklaşmasını seyretti. "Hoşgeldin Cadı..." "Abi bak cadı deme bana fena bozuşacağız sonra seninle." "Bozuşmadığımız gün var mı acaba?" diyerek Meriç'in burnunu sıktı hafif bir şekilde. Hayal ise yüzünde buruk bir tebessümle izliyordu onları. Hayatta birçok kez kardeş özlemi çekmişti, en çokta Meriç ve Arda'yı gördüğü zamanlarda... "Sen de hoşgeldin Hayal." Hayal, ne Arda'nın dikkatinin birden kendi üstünde toplanmasına, ne de onun aniden yanağına değen dudaklarına hazırlıklıydı. Elini alev alev yanan yanağına götürmemek için kendiyle büyük bir mücadele verdi. "Hoşbuldum sağ ol." Arda, şoförüne valizleri arabaya taşıma talimatını verdikten sonra, kız kardeşini kolunun altına alarak arabaya doğru ilerlemeye başladı. Hayal'in onları takip etmekten başka çaresi yoktu. Meriç hiç bahsetmemişti onları Arda'nın alacağından, bahsetseydi kendini bu karşılaşmaya hazırlayabilirdi en azından. Bu konuda baya usta olmuş sayılırdı hem artık. Yıllardır içinde Arda'ya karşı büyüttüğü aşkını bu zamana kadar iyi dizginleyebilmişti. Dizginlemek zorundaydı daha doğrusu... Arda, Giray'ın kendinden küçük kardeşiydi. Ona karşı bir ilgisinin olduğu ortaya çıkarsa, bu kendinin ve iki ailenin dostluğunun sonu olurdu, çok iyi biliyordu...  Çok yakında Giray'la evlenecek ve Arda, onun kalbinde hep bir yara olarak kalmaya devam edecekti. Kendi iç hesaplaşmasıyla o kadar meşguldü ki, Arda'nın, "Nasıl geçti tatiliniz?" sorusuyla bir an için irkildi. "Süperdi... Bir sürü yeni kişi tanıdık." "Bu bir sürü yeni kişi dediklerinin içinde yakışıklılar yoktur inşaAllah." "Aman abi, olsa ne olur ki? Hem merak etme, Hayal yanımdayken kimse bana bakmadı bile. Bazen Hayal'i ekip tek takılayım dedim ama, Giray abimin öfkesini üzerimde toplamayı göze alamadım işte." Hayal, birden Arda'nın üstünde odaklanmış bakışlarıyla saç diplerine kadar kızardığını hissetti. "Bakma sen ona, abartıyor. Her zamanki Meriç işte." "Niye? Bence söyledikleri mantıklı şeyler... Hangi erkek senin gibi güzel bir kızın ilgisini üstüne çekmek istemez ki?" "Sen mesela..." diye geçirse de aklından, gözlerini cesurca Arda'nın gece kadar siyah gözlerinin içine dikti... "Ben haftaya abinle nişanlanıyorum ve başkaları beni ilgilendirmiyor." Hayal bir an Arda'nın gözlerinde gördüğü öfkeyle allak bullak olsa da, bunu belli etmedi... "Evleneceğin adamdan başkası ilgini çekmiyor yani?" "Evet." Ne kadar da usta bir yalancı olmuştu kısa bir sürede. Söyledikleriyle hissettikleri birbirine zıt duygulardı. Ama bunu kendisinden başka kimse bilmiyordu. Bir süre sonra evine geldiklerinde Meriç ve Arda'yı bir şeyler içmek için içeri davet etse de, ikisinin nazikçe bu teklifi reddetmeleriyle rahatlamadan edememişti. O an için istedigi en son şey çevresinde Arda'nın varlığıydı. Her ne olursa olsun, Arda onun bünyesini alt üst etmeyi çok iyi başarıyordu. Eve girdiğinde eskiden olduğu gibi, "Ben geldiiimmm!" diye bağırmamıştı. İtiraf etmesi zor da olsa, ona yaptıkları yüzünden ailesiyle araları iyice soğumaya başlamıştı.  Salona girdiğinde kimsenin olmaması dikkatini çekti. Sonra mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Mutfakta evin emektarı Gülnur Hanım vardı ve yanındaki hizmetçiye laf anlatmakla mesguldü. "Bak Ayşe, saat oniki dedin mi Feryal Hanım kahvesini önünde ister. Ama tam on ikide, yoksa ikimizde gün boyu azarını işitir dururuz, anladın mı beni kızım?" Karşısındakı kız kafasını, "Anladım," anlamında salladıktan sonra mutfak kapısını kullanarak ayrıldı. Bu hizmetçiyi daha önce hiç görmemişti. Annesi Feryal Hanım o yokken evde küçük bir değişiklik yapmıştı demek ki. "Merhaba... Kolay gelsin." Gülnur Hanım, Hayal'in sesini duymasıyla birlikte arkasını döndü ve koşar adımlarla Hayal'in yanına kadar geldi. "Hoşgelmişsin pamuk prensesim," diyerek Hayal'i kucakladı ve yanaklarını içten bir şekilde öptü. Gülnur Hanım, Hayal'in doğumuna şahit olmuş biriydi. Ve onu bebekken gördüğü o ilk andan itibaren hep pamuk prensesim diye sevmişti. Benzetmesinde haksız da sayılmazdı aslında...Hayal'in beline kadar inen simsiyah saçları ve kömür karası gözleri vardı. Bunlara bir de ipeksi beyaz teni eklenince tıpkı bir Pamuk Prenses'e benziyordu. "Aaa hâlâ ne prensesi teyzoşum ya? Gelmişim 24'üme, ama sen hâlâ bana pamuk prensesim diyorsun." Aslında kendine böyle hitap edilmesi çok hoşuna gidiyordu Hayal'in, ama yine de Gülnur teyzesine takılmadan edememişti işte. "İstersen 50 yaşına gel, ama sen yine de benim Pamuk Prensesimsin... Oyy ne kadar özlemişim seni! Dön bakayım şöyle...'' Hayal gülerek kendinden istenileni yaptı ve bakışlarını tekrar Gülnur Hanım'ın yüzüne çevirdi. "Orada hiç mi yemek vermezler, iki haftada nasıl zayıflamışsın sen öyle?" "Vermez olurlar mı hic? Hatta sana yemin ederim ki, evde yediğimin iki katını orada yedim, ama işte aşırı sıcak vardı." "Herkes tatile yanmaya gider, sen kararmamışsında." Hayal gercekten de fazla güneş altında durmak istememişti. Ama bunun nedeni, kendini şimdi ki haliyle daha çok beğenmesiydi. "Ben halimden memnunum. Annem nerede?" "Sabah Billur Hanım aradı, birlikte nişan için davetiyeleri halledeceklerdi." Derin bir nefes aldıktan sonra, "Anladım," dedi Hayal, ama Gülnur Hanım, Hayal'in solan yüzünü görünce dayanamadı yine. "Neyi anladın ? Gün geçtikçe solup gidiyorsun yavrum, ben bunun farkında değil miyim sanıyorsun sen? Hâlâ vazgeçmek elindeyken, niye bu inat? Zararın neresinden dönülse kardır demişler." "Artık olmaz teyzoşum, ben babama bir söz verdim ve bu sözümü de tutacağım!" "Hah sözmüş!" diyerek sinirle tezgaha doğru ilerledi ve akşam yemeği için çıkardığı soğanları doğramaya başladı. "Senin o babanla annen ne zaman her verdiği sözü tutmuş ki, şimdi sen tutmak zorundasın?" Hayal bu soruya cevap vermek yerine Gülnur Hanım'ın yanağına bir öpücük kondurdu ve ardından yavaş adımlarla odasına çıktı. Artık çok yorulmuştu. Bir şeylere direnmek düşündüğündende çok yormuştu onu ve artık direnecek gücü de kalmamıştı. Ne olursa olsun verdiği karardan geri dönemezdi. Yanaklarından süzülen gözyaşlarını elinin tersiyle sildikten sonra, çalan telefonuna uzandı. Arayanın kim olduğunu daha telefonu eline almadan anlamıştı. "Alo?" "Hayal? İyi misin sen?" "Evet, gayet iyiyim Giray... Sen ne diyecektin?" Giray'ın bir süre cevap vermemesi üzerine onunda kendini toplamaya çalıştığını tahmin etti. Her ne kadar Giray'a karşı bir saygısı varsa da, ona onun istediği gibi yakın davranamıyordu işte. "İstanbul'a döndüğünüzü duydum da, bir arayayım dedim..." "Sağ ol, çok düşüncelisin." "Akşama her zamanki yerde yer ayırttım. Saat yedi gibi alırım seni evden." Nefret ediyordu Giray'ın bu emrivakilerinden, ama yine de karşı çıkmak yerine her zamanki gibi, "Tamam," dedi. Giray, Hayal'in bu görüşmeyi uzatmak istemediğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden kapatmadan önce, "Seni Özledim," dedi. Hayal ise onun istediği kelimeler yerine oldukça mesafeli bir ses tonunda, "Akşam görüşürüz," diyerek vermişti yanıtını. Giray kapanan telefona baktı bir süre, ardından yavaşça oturduğu sandalyeden kalkarak, pencereye doğru ilerledi. Hayal'i kendini bildiğinden beri büyük bir aşkla seviyordu ve ne olursa olsun onu kaybetmemeye kararlıydı. Gözlerini kapatarak içindeki acıyı yok etmeye çalıştı, ama başarılı olamadı. "Neden o da beni sevmiyor?" diye sormaktan vaygeçeli çok olmuştu. Tekrar masasına doğru ilerlerken sert bir sesle, "Sevecek..." dedi ve eline masanın üzerinde duran fotoğrafı aldı..Elini yavaşca Hayal'in fotoğraftaki yüzünde gezdirdi.. "Ne pahasına olursa olsun beni seveceksin..." Zaten bu evliliğe bu yüzden bu kadar umut bağlamamış mıydı? Hayal şimdi kendinden kaçıyordu belki ama, evlendikten sonra kaçacak hiçbir yeri kalmayacaktı... Düşündüklerinin verdiği mutlulukla sırtını koltuğuna yasladı, ve sabırsız bir şekilde akşamın bir an önce olmasını istedi...

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

HÜKÜM

read
222.8K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
518.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook