8.

2697 Kelimeler
Uzay Heykelci; "İşte böyle kızlar. Birden kalkıp birbirimizi sevdiğimizi söyledim. Tabi kendimi kurtarmak için o ayrı." Yüzüm düştüğünde kızlar bana sarıldı. "Sen sevmeye başladın değil mi bu çocuğu?" Kafa salladım. "Ama hiç umudum yok. Burçin bile reddedilmiş. Beni bu halimle kim beğensin?" "Burçin?" "Babamın arkadaşı var ya. Onun kızı." "Hatırladım. O kız çok güzeldi. Kim reddetmiş?" "Bilmiyorum. Dün geldiler. Bana bir sürü şey söyleyip gitti." "Bu halinle mi? Sen çok güzelsin. Neden böyle düşünüyorsun?" "Bana yarım dedi. Benden nefret ettiğini ve yarım olduğumu birilerinin nasıl olup da beni sevebileceği hakkında bir şeyler zırvaladı." "Onu takma. Kendi kendine konuşup duruyor. Sen yarım falan değilsin. Ayrıca çok güzelsin. Başarılısın, akıllısın. Her şeye sahipsin. Ayrıca bu konuşman sana bağlı bir şey. İstersen konuşabilirsin. Bunu sen de biliyorsun. Sadece istemiyorsun." "Hazan haklı. İstediğin zaman konuşabildiğini sen de biliyorsun. Sadece istemiyorsun." "Kızlar neden istemediğimi bilmiyorum. Dün babam o kadar baskı yaptı ki bana konuşmak istedim. Ama misafirler falan geldi. Kaynadı. Aslında iyi oldu. Ben konuşmak istemiyorum. En azından mecbur olmadığım zamana kadar." "Neden?" "Ben o gün o kadar çok konuştum bağırdım ki. Ama kimse beni duymadı. O kadar çok çırpındım ki. Sonunda sonuma az kala kurtarıldım. O günden sonra sizden başka kimseyle konuşmadım." "Her zaman yanındayız." Gülümsedim. "Teşekkürler." Sarıldık. "Hadi bakalım uyan uykucu." Hazan beni dürttüğünde homurdandım. "5 dakika daha!" "Hadi ama kaç saat oldu 5 dakika daha diye diye?" "Bilmem kaç saat?" Güldü. "Hadi uyan." Gülümseyerek gözlerimi açtım. "Elini yüzünü yıka bahçeye gel. Kahvaltı yapalım." "Tamam şurayı da toplayıp geliyorum." "Ben toplarım." "Hayır olmaz. Sen git hemen geleceğim." "Pekala." Bahçeye çıktığında yer yatağını toplayıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp hızlı adımlarla bahçeye çıktım. "Günaydın!" Yanaklarından öptüm. "Günaydın." "Günaydın." "Ne konuşuyordunuz?" "Sizin bu kapıdaki koruma var ya." "Evet. Sadece kapıda yok. Evin çevresinde de var." "Heh işte bizimki kapıdakine vurulmuş." "Gerçekten mi?!" "Ya yok vurulma falan. Sadece biraz hoşlandım." Hazan'la gülüştük. "Ya yok öyle bir şey." Hazan'la bakıştıktan sonra kahkaha attık. "Kızlar. Teşekkür ederim. Beni kabul ettiğiniz için." "Şaka mı yapıyorsun? İstediğin zaman istediğin kadar gelip kalabilirsin. Başımızın üstünde yerin var." "Teşekkürler kızlar. Sonra görüşürüz." "Yine gel." Evden çıkıp korumaların getirdiği arabaya bindim. Camdan el salladım. Araba hareket etti ve yola çıktık. Eve geldiğimde odama çıktım ve duşa girdim. Mesaj geldiğinde uzanıp mesajı açtım. Gönderen; Asistan Burcu Size bu numaradan ulaşabileceğimi söylemiştiniz. 45 dakika sonra bir toplantınız var. Bunu haber vermek için rahatsız ettim. Gönderilen; Asistan Burcu Hatırlattığın için teşekkürler. 20 dakikaya oradayım. Duştan çıkıp giyindim. Evden çıktıktan sonra arabaya binip şoförün beni şirkete götürmesini söyledim. Şirkete geldiğimizde toplantıya 20 dakika kalmıştı odama gidip toplantı raporlarını incelemeye başladım. Kapı çaldı ve içeriye Jeremy girdi. "Sahte sevgilim bugün nasıl?" Gülümsedim. 'Toplantım var. Nasıl olabilirim?' "Ne toplantısı?" 'Aylık bütçe toplantısı.' "Ao... İnan katılmayı çok isterdim ama başım ağrıyor." Elini kafasına koydu ve güldü. 'Tabi tabi. Bilmez miyim?' Güldüm. "Ne kadar sürer toplantı?" 'Çok uzun değil. En fazla 30-40 dakika. Neden?' "Yemeğe çıkabiliriz?" 'Daha yeni kahvaltı yapmamış olsaydım kabul ederdim ama yeni yedim. Göz kapaklarıma kadar doluyum.' "Akşam yemeği?" 'Bilmiyorum. Babama sorarım.' "Haber bekliyorum." Gülümsedim. 'Senin işin yok mu?' "Yok. Bugün boşum." 'O zaman benimle toplantıya geliyorsun.' "Çok isterdim ama olmaz." 'Neden? Boşsun.' "Ben sayı sevmiyorum." 'Sahte sevgilin için katlanamaz mısın?' Alınmış bir ifadeyle yüzüne baktım. "Bakma bana öyle... Ah! Pekala." Gülümsememi büyüttüm. Sonra gülerek kapıdan çıktım. Peşimden geldi ve toplantı odasına girdik. Toplantı bittiğinde herkes odadan çıktı. Jeremy kafasını kağıtlara koydu. "Sanırım öleceğim." Güldüm. 'Sen ne tembel bir şey çıktın?' "Ben tembel değilim sadece işime gelen şeyleri yapıyorum." Gülümsedim. İşine gelen şeyleri merak ettim doğrusu. Kapı açıldığında gülümsememi kesip kapıya odaklandım. Babam odaya girdiğinde kalktım. "Kalkma prenses." Yerime oturdum. Jeremy kalkıp babama yer verdi. "Teşekkürler. Nasılsınız?" "İyiyiz." 'İyiyiz baba. Sen nasılsın?' "Ben de iyiyim. Ne yapıyorsunuz burada?" 'Toplantı yeni bitti. Konuşuyorduk.' "Ne konuştuğunuzu sorsam çok mu korumacı bir baba olurum?" Gülümsedim. 'Biraz ama önemli değil. Jeremy'nin ne kadar tembel olduğunu konuşuyorduk.' "Ben tembel değilim. Sadece işime gelen şeyleri yapmak hoşuma gidiyor." Babam gülümsedi. "Çalışkan olduğunu biliyorum... Her neyse Uzay tatlım bu akşam katılmam gereken bir davet var. Benimle gelmek ister misin?" 'Aslında hayır. Sevmiyorum davetleri biliyorsun.' "O yüzden sordum zaten. Jeremy sen gelecek misin? Baban da davetli." "Hayır. Haberim yoktu. Ama zaten gelmem." Güldüm. "Tamam o zaman. Sonra görüşürüz prenses." Beni öptü ve odadan çıkacağı sırada Jeremy babamı durdurdu. "Cüneyt Bey!" Babam ona baktı. "Aslında bu akşam siz yoksanız Uzay'ı yemeğe çıkarabilir miyim?" Babam bana baktı. "Uzay için sorun yoksa benim için de yok. Hem artık bana sormayın. Sevgilisiniz siz. İstediğinizi yapın." "Teşekkürler Cüneyt Bey. İyi günler." Babam odadan çıktığında bana baktı. "Senin için sorun var mı sahte sevgilim?" 'Yok sahte sevgilim.' Güldük. Alışıyor muydum? Akşam yemeği için hazırlanmaya eve gittim ve dolabımın önüne geçip kıyafetlerimi gözden geçirdim. Rahat edebileceğim bir şeyler buldum ve üzerime geçirdim. Beyaz kumaş pantolon, beyaz bir bluz ve lacivert bir ceket giyinip lacivert topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Aynada kendime baktığımda iyi duruyordum. Aynaya geçip saçlarımı dalgalandırdım ve makyaj yapıp saate baktım. 40 dakika vardı. Aşağı indiğimde babam çıkıyordu. Salona geçip kanalları açtım. Bir belgesel kanalında durdum. Belgesellerden korkuyordum ama seviyordum. Kapı çaldığında koşarak kapıya gittim ve aynada kendime bakıp kapıyı sakin bir şekilde açtım. 'Hoş geldin.' "Hoş buldum. Nasılsın?" 'İyiyim. Sen?' "Ben de iyiyim. Çok güzel görünüyorsun." 'Teşekkür ederim. Sen de çok şık olmuşsun.' "Hazırsan çıkalım mı?" Kafa sallayıp çantamı aldım. Uzattığı elini tereddütle tuttum. Arabanın kapısını açtı ve binmeme yardım etti. O da kendi tarafına bindiğinde "Umarım balık seviyorsundur?" Kafamı olumlu anlamda salladım. Gülümsedi ve arabayı çalıştırdı. Marinaya geldiğimizde arabayı park etti. İndikten sonra deniz kokusunu içime çektim. "Gidelim mi?" Kafa salladım ve beni yönlendirmesini takip ettim. Sıralı yatların olduğu iskeleye doğru ilerledik. "Evime hoş geldin." Dediğinde bir yatın önünde durmuştu. Üzerinde 'Kargısan' yazıyordu. Ilk önce kendi bindi sonra binmem için elini uzattı. Uzattığı elini tuttum. Beni içeriye çekti. İçeri ayakkabılarıyla girdiğinde ayakkabılarımı çıkardım. "Öyle girebilirsin." 'Senin de normalde çıplak ayakla gezdiğini tahmin edebiliyorum.' Kaşları havaya kalktığında gülümsedim. O da aynı şekilde ayakkabılarını çıkardığında yatın kıç tarafına ilerledik. Buraya çok güzel bir masa hazırlanmıştı. Biraz şaşkınca biraz beğeniyle masayı süzdüm. Sandalyemi çektiğinde oturdum. 'Çok güzel görünüyor.' "Umarım tatlarını da beğenirsin." 'Sen mi yaptın?' "Evet." 'Vay canına.' "Neden?" 'Şu an utandım. Ben yemek yapmayı bilmiyorum.' Kahkaha attı. "Evlendiğinde kocana mı yaptıracaksın?" 'Evlenmeyi düşünmüyorum.' "Sen kız olduğuna emin misin? Her kız aşık olduğu insanla evlenmeyi düşünür." 'Aşka inanmayan bir kız evlenmeyi düşünmez. En azından ben öyle düşünüyorum.' "Aşka neden inanmıyorsun? Yoksa geçmişte aşk kazığı mı yedin?" 'Hayır. Bu kendi düşüncem. Kendi hislerim. Hem aşık olsam ne olacak karşılık alamadıktan sonra?' "Senin kesinlikle başından kötü bir aşk geçmiş." Gülümsemeye çalışarak kafamı olumsuz anlamda salladım. Gençliğimi hatırlamıyordum ki. Yoktu benim gençliğim. Çocukken uyudum uyandığımda yaşlanmıştım. Sanki içimde 70 yaşında her an ölecek bir yaşlı vardı. Kendimi genç hissetmiyordum. 'Keşke bu alfabeyi bilmiyor olsaydın.' "Neden?" 'Sana anlatmak isterdim bütün dertlerimi.' "Hala anlatabilirsin. Dinlerim." 'Ama ben yapamam.' Çatalı önümdeki tabağa batırdım. Daha fazla ısrar etmemesi gerektiğini anlamış gibi sustuğunda kafamı kaldırdım. "Beğendin mi?" 'Fena değil.' Güldü. "Bunu bana yemek yapmayı bilmeyen biri mi söylüyor?" Gülümsedim. 'Daha iyilerini yemiştim.' Burun kıvırdığımda güldü. "Benim yaptığım kadar güzelini yememişsindir." Egosunu okşamaya başladığında güldüm. 'Egon ağır basıyor.' Güldü. "Bu yüzden bana ters cevaplar veriyorsun değil mi?" Anlamadığımı belirtircesine kaşlarımı kaldırdığımda "Yani kendini beğenmiş gibi davrandığım için ama inan bana ben asla böyle biri değilim. Gülelim diye böyle şeyler söylüyorum." 'Güvensem mi sana?' Güldüm. "Güven. Her zaman." Gözlerime baktı. 'Güvenmeseydim burada olmazdım.' "Güvene!" Kadehini kaldırdığında ben de kaldırdım. Ama içmedim. 'Açılabilir miyiz?' "Lodos var. Tehlikeli. Başka zaman söz." Kafa sallayıp deniz kokusunu içime çektim. "Üzerine bir şey ister misin?" Olumlu anlamda kafamı salladım. Aşağı indiğinde denizi izlemeye başladım. 'Küçükken babamın da teknesi vardı. Annemi ve beni her hafta sonu bindirir boğaz turu yaptırırdı.' "Anneni hatırlıyor musun?" 'Hayal meyal ama anılar dün gibi aklımda. Tüm anılar.' Yüzümde buruk bir gülümseme oluştuğunda "Gülüşündeki burukluğun nedenini öğrenmeyi o kadar çok istiyorum ki." 'Öğrendiğinde de keşke öğrenmeseydim diyeceksin.' "Sen çok farklı bir kızsın... Bu yüzden senden hoşlanıyorum." Gözlerini gözlerime dikip konuştuğunda gözlerimi kaçırdım. 'Ben gitsem iyi olacak.' Güverteye inen merdivenlere yöneldim ve hızla inmeye başladım. 4. merdivende ayağım dönünce dengemi kaybettim. Yere düşmeyi beklerken yine belimi saran kollar düşmemi engelledi. Kafamı kaldırdığımda Jeremy ile göz göze geldim. Gözlerimi göğsüne indirdim. "İyi misin?" Sesi kısık ve oldukça etkileyiciydi. Kafamı aniden kaldırdım. Burunlarımız birbirine çarptı. Gözlerimiz birbirine kenetlendi ve sanki o anda dünya dondu; Deniz çekildi, etraftaki ışıklar söndü, insanlar sustu, rüzgar durdu. Bir anda sadece onu görmeye başladım. Gözleri o kadar derin, duygulu ve davetkâr bakıyordu ki. Bir an sadece onun olmak istedim ama ben istesem de sadece onun olamazdım, çünkü o adam bana dokunmuştu. Bütün masumluğumu almıştı. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi birine masumum deyip hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdım. Yapamazdım. O adamın izlerini hala üzerimde taşırken, onun yüzünden konuşmazlık yaparken bunu kimseye yapamazdım. Yüzüme yaklaşan sıcak nefes beni düşüncelerimden ayırırken gözlerimi kaçırmayı denedim ama yapamadım. Bir eli, hareketsiz olmamdan cesaret almış gibi yanağıma çıktığında gözlerimi kapattım. Baş parmağı yanağımda daireler çizerken yüzüme zaten yakın olan yüzü iyice yaklaştı. Sıcak nefesini yüzümde iyice hissederken dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Ilk önce tepkimi merak eder gibi kısa süre bekledi. Tepki vermediğimi anladığında öpmeye başladı. Sımsıkı kapattığım gözlerim aslında benim tepkimdi ama olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğunu ben bile bilmiyordum. Yanağımı okşamaya başladı. Ne karşılık veriyordum ne de hareket ediyordum. Üst dudağımı ağzının içine aldığında terlemeye başlamıştım. Ben neden itmiyordum? İçimdeki ses 'Sen de istiyorsun da ondan.' Dediğinde derin bir nefes aldım. Haklıydı. Kendimi toparladım ve onu ittim. Bunu kimseye yapamazdım. Ona ümit veremezdim. Belki babam öldükten sonra bir düzine kedi alır evde ölmeyi beklerdim ama evlenemezdim ya da birine bağlanamazdım. Benden uzaklaştığında dolan gözlerimi sildim ve ağrıyan ayağımla merdivenleri inmeye devam ettim. "Uzay! Uzay bekle!" Dirseğimden tutup kendine çevirdiğinde kolumu çektim ve topuklu ayakkabılarımı yerden alıp iskeleye çıktım. Peşimden geldi. "Uzay bekle! Özür dilerim! Özür dilerim tamam mı? Karşı çıkmayınca sen de istiyorsun zannetmiştim. Özür dilerim bu kadar abartacağını düşünmemiştim." Tokat attığım da kafası yana gitti. 'Bir daha bana yaklaşma!' Kolumdan tuttu. "Sana senden hoşlanıyorum diyorum sen bana tokat atıp bana yaklaşma diyorsun! Seni öpüyorum karşı çıkmıyorsun. Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" 'Bırak beni.' "Hislerini öğrenmek, yaşadığın şeyleri öğrenmek istiyorum. Anlatmıyorsun! Seni tanımak istiyorum." 'Ben istemiyorum! Bırak artık beni!' "Hayır! Anlatmadan bırakmayacağım!" Tekrar yata doğru çektiğinde direnmeye çalıştım. Teknenin içine çekti ve yukarı çıkardı. Motoru çalıştırıp dümene geçti. 'Sen ne yapıyorsun?' "Açılıyorum. Konuşacağız." 'Ben istemiyorum. Beni evime bırak.' "Hayır bana her şeyi anlatacaksın! Şimdi nereden başlayacağını kararlaştır. Birazdan anlatacaksın!" Motor hızla çalışmaya devam ederken kara kaybolmuştu. Etrafta sadece uçsuz bucaksız deniz kaldığında motoru kapattı ve demir attı. Bacaklarımı kendime çekmiş oturuyordum. "Uzay?" Sakinleşmişti. Sinirli hali gerçekten ürkütücüydü. Yavaşça yüzümü ona çevirdim. Yüzümdeki makyajın aktığına emindim. Gözyaşlarımı sildim. "Ben özür dilerim." Karşıma geçip oturduğunda bakışlarımız kenetlendi. Pişmandı bunu görebiliyordum. "Uzay ben seni gerçekten çok seviyorum." 'Ben gitmek istiyorum.' "Lütfen dinle?!" 'Dinlemek istemiyorum beni evime götür.' "Beni dinleyeceksin!" 'Korkuyorum beni evime bırak. Sakinleştiğinde konuşuruz. İstemiyorum sevmiyorum seni.' "Tamam sus! Daha fazla devam etme. Neden böyle yapıyorsun? Canımı mı yakmak istiyorsun? Karşılık beklemiyorum senden sadece seni sevdiğimi bil istiyorum." 'Ben seni sevmek falan istemiyorum. Ben sadece eve gitmek istiyorum. Rahat bırak beni. Git.' "Bana yaşadıklarını anlat." 'Neden?' "Seni tanımam için." 'Beni evime götür.' "Anlatmadığın sürece burada kalacağız!" 'Beni burada zorla tutamazsın. Sana yemin ediyorum buradan çıktıktan sonra seni polise şikayet ederim.' "Madem beni sevmiyorsun neden anlatmıyorsun? Seni yargılayıp yargılamamam neden seni bu kadar çok ilgilendiriyor? Anlat kurtul." Bileğimi ovaladım. Sanırım burkmuştum. Birkaç dakika sonra Jeremy elinde krem ve bandaj ile geldi ve ayağımı kucağına koydu. Krem sürüp masaj yaptı ve bandajı sardı. "Burkulmuş." Kafa salladım. "Benim yüzümden oldu. Ben seni öpmeseydim burkmayacaktın... Yanlış anlama öptüğüm için pişman değilim. Ben sadece ayağını burktuğun için üzgünüm." Kendi kendine mırıldanıyordu. Kalkıp aşağı indi. Birkaç dakika sonra battaniye ile geldi. Bir tanesini omuzlarıma, bir tanesini de dizlerime koydu. Ardından kendi omuzlarına sarıp karşıma oturdu. Bakışlarını bir an benden ayırmıyordu. 'Bana öyle bakma.' "Nasıl?" 'İşte böyle. Masum masum. Masum olmadığını daha demin gördüm. Bana bağırırken bu kadar masum durmuyordun.' "Sinirlendiğimde kendimi kaybediyorum. Buna şahit olduğun için üzgünüm." Bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Bu sefer ben onu izlemeye başladım. Şaka gibiydi. "Aşka neden inanmıyorsun?" 'Aşka inanıyorum. Aşkın temizlere ait olduğuna inanıyorum.' "Sen kirli misin ki?" 'Tahmin edemeyeceğin kadar hem de. O yüzden benden karşılık bekleme. Hayal kırıklığına uğrarsın.' "Bu yalana inanacağımı mı zannediyorsun?" Omuz silktim. 'Masumluğu gitmiş bir kızı kimse istemez.' Dürtülerek uyandığımda gözlerimi açtım. Karşımda Jeremy vardı ve gülümsüyordu. "İki dakika aşağı indim uyuyakalmışsın." 'İki dakika? Biz açılmamış mıydık?' "Havada lodos var tehlikeli demiştim ya. Unuttun mu?" 'Şey sanırım rüya gördüm ama oldukça gerçekçiydi.' "Ne gördün?" Anlatamazdım. 'Açılmıştık denize falan işte önemli değil. Saati söyler misin?' Ayağa kalkıp ayağımı hareket ettirdim. Gayet iyiydi. "Saat 22.48. Ayağına bir şey mi oldu?" 'Hayır. Şey aslında kramp girdi sanırım.' Beni geri oturttu. "Sen kalkma ben hemen geliyorum." Birkaç dakika sonra aşağıdan geldiğinde elinde krem ve bandaj vardı. Aslında ayağım iyiydi. Bir şey yoktu. Sadece tepkisini merek etmiştim. Ayak ucuma oturup ayağımı kucağına koydu ve kremle ovdu. Bandajı ayağıma sardı ve tutturdu. "Şimdi nasıl?" 'Teşekkür ederim. İyiyim. Gerek yoktu.' "Olur mu öyle şey? Seni sapasağlam geri götürmem gerekiyor. O yüzden dikkatli olmalıyız." Gülümsedi. "Ee yapmak istediğin bir şey var mı?" 'Aslında var. Konuşalım biraz. Seni tanımak istiyorum.' "Neden?" 'Arkadaşımı tanımam gerek. Dost olmak o kadar kolay değil.' "Arkadaş mı?" 'Yaş farkı olsa abi-kardeş diyeceğim ama yaş farkı da yok.' Gülümsemeye çalışarak cevap verdi. "Tabiki. Birbirimizi tanımalıyız, Arkadaşım. Sonuçta arkadaşız öyle değil mi arkadaş?!" Sinirlenmişti. Rüyamın gerçek olmasını ilk defa istemiyordum. Bana bağlanmasını ve acı çekmesini istemiyordum. Bu en son isteyeceğim şeylerdendi. Ben ona istediğini veremezdim. Ona karşılık veremezdim. Bunu ikimize de yapamazdım. Sonucunun hüsran olacağını bile bile devam edemezdim. 'Yani tanımalıyız.' "O zaman anlat bana. Gizli saklı da olmaz arkadaşlar arasında." 'Bunu sana anlatamayacağımı söyledim. Kişisel algılama.' "Gizli saklı olduğu sürece biz arkadaş olamayız. Şimdi istediğin bir şey var mı?" 'Eve gitmek istiyorum.' Ayağa kalkıp beni kucağına almaya çalıştı. 'Gerek yok yürüyebilirim.' Beni dinlemeden kucağına aldı ve aşağı indi. Ayakkabılarımı ve çantamı alıp yattan çıktı. Arabaya doğru ilerledi. Arabaya oturttu. Kemerimi bağladıktan sonra kendi tarafına geçti ve kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Evin önüne geldiğimizde inmek için hamle yaptım. Tekrar kucağına alıp kapıyı çaldı. Yardımcılar kapıyı açtı. "Hoş geldiniz efendim. Babanız yeni geldi. Salonda." 'Teşekkürler.' İnmek için hamle yaptığımda "Ne oldu?" 'Salona gideceğim.' Salona yöneldi. Keşke girmeseydim. Leman hanım, Onur Bey ve Burçin vardı. Jeremy ikili koltuğa oturttuktan sonra babamın yanına gidip selamlaştı. Daha sonra diğer misafirlerle de. "Hoş geldiniz." "Asıl siz hoş geldiniz." Burçin'in imasını anlamış olacak ki. "Uzay'ı yemeğe davet etmiştim. Ayağını burktu sanırım biraz. O yüzden zorlamaması için ben getirdim." Babam "Teşekkürler. Uzay prensesim iyi misin hayatım?" 'Evet. Sadece küçük bir kramp girdi. Zaten Jeremy de ilaç sürüp sardı.' "Doktor çağıralım mı?" 'Gerek yok.' "Cüneyt Bey benim bir arkadaşım var. Ona mesaj attım. Yarın kliniğe bekliyor. Şimdilik bir sorun yok." "Ah teşekkürler Jeremy. " "Uzay hayatım geçmiş olsun tatlım." 'Teşekkür ederim. Dediğim gibi önemli bir şeyim yok.' Babam beni çevirdiğinde "Şanslıymışsın. Yanında Jeremy varmış." Kafa salladım. Onur bey "Geçmiş olsun Uzay. Bizde artık kalkalım." "Ben sizi geçireyim." Salondan çıktıklarında 'Nereden çıktı bu doktor?' "Bir arkadaşım. Çok iyi bir doktordur. Güvenebilirsin." 'Ben doktora falan gitmem.' Omuz silktim. "Babana söylerim." Yüzüme bakıp güldüğünde ofladım. Babam salona geldi ve yanıma oturdu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" 'Ben iyiyim. Küçük bir kramp. Söyledim.' "Doktora gitmeyeceğim diyor." Beni babama şikayet ettiğinde gözlerimi kısarak ona baktım. 'Sen sussana!' Güldü ve diğer yanıma oturdu ve sırtıma yastık koydu. 'Ya benim yok bir şeyim. Sapasağlamım. Taş gibiyim.' Kulağıma yaklaştı. "Buna katılıyorum. Taş gibisin." Dirsek attım. Ayağa kalktı. "Ben Uzay'ı odasına taşıdıktan sonra müsaadenizi isteyeyim." "Olur mu öyle şey? Bu gece burada kal. Geç oldu zaten. Daha fazla yorulma. Ben oda hazırlatıyorum." 'Ya baba bırak evine gitsin. Gıcık.' "Uzay sevgilin hakkında düzgün konuş." Babam beni uyardığında kollarımı bağladım. Gülerek beni kucağına aldı. "Odan hangi katta?" '2. Kat.' Merdivenleri çıkmaya başladı. Odamın önüne gelince aşağı indim. 'Odama giremezsin.' "Neden?" 'Çünkü giremezsin.' Beni tekrar kucağına alıp kapıyı açtı ve odama girdi. Yatağın üzerine bıraktı. "Girdim?" Kapıyı gösterdim. "Sabah kahvaltıdan sonra doktora gideceğiz. Ona göre giyin." 'Ben doktora falan gitmeyeceğim.' "Sen öyle zannet. Kahvaltıdan sonra gideceğiz. İyi geceler." 'İyi geceler.' Uzattığı dudaklarına baktım. 'Ne oldu?' "İyi geceler öpücüğü yok mu? Ya da teşekkürler?" 'Olmaz mı? Gözlerini kapatıp yaklaş.' Gülerek dediğimi yaptı. Uzattığı dudaklarına vurdum. Gözlerini açtı. Kafamı sabitleyip yanağımı vakumladı. Sonra odadan koşar adım çıktı. Yanağımı yalamıştı neredeyse! Ama hoşuma gitmişti. Gülümseyerek ayağa kalktım ve bandajı çıkarıp normal bir şekilde duşa girdim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE