
"Evimde ne işin var lan senin? Anlat çabuk!"
Gözlerim yaşlarla dolarken bu durumu nasıl açıklayacağını bile bilmiyordum. Bir anda beni kollarımdan ters kelepçe yapar hale getirip duvara yayamış ve kendi iri bedenini de üzerime kapatmıştı kaçmamam için. Oysa zaten kaşamayacak kadar kötü haldeydim.
"B-ben kötü bir amaçla girmedim yemin ederim!"
"Yalan söyleme! Hırsız mısın yoksa birinin adamı mı?"
Korkuyla derin bir nefes aldım. "Kimsenin adamı değilim, hırsız da değilim! Sadece... birilerinden kaçmam gerekiyordu bu evin bahçesine girdim."
Arkamda adeta kızgın boğa gibi soluyordu. o kadar hızlı hareket etmişti ki yüzünü bile görmemiştim.
"Ne tesadüftür ki bir yüzbaşının evine girdin. İnanayım mı sana küçük hırsız?"
Yüzbaşı mıydı? Lanet olsun Melek gire gire yüzbaşının evine mi girdin? Tek kapısı açık bahçe burasıydı mecbur buraya girmek zorunda kalmıştım. Üstelik cam da açıktı.
"T-tek bahçe kapısı açık ev burasıydı. Yoksa devletimizin askerinin evine niye gireyim! Gerçekten mecburdum girmeye. Bırakın kolumu her şeyi anlatayım."

