1- Kaldır Kollarını!

856 Kelimeler
Yüzbaşı Ayaz Sancak Şiddetli bir şekilde yağan yağmur, arabamın camını istila ederken bir küfür savurdum. Aynı saniyeler içinde de telefonum çalmaya başladı. “Ne var Oğuz?” Zaten yeterince sinirliydim. Eğitimden yeni dönmüştük ve evimi kontrol etmek için kameralarıma erişmeye çalıştığımda, erişim engellenmişti. Elektrikler gitse bile jenaratör sistemiyle çalışan kameralar vardı evde, ne olmuştu da evimi kontrol edemiyordum? “Bir kere de şu telefonu efendim diye aç amına koyayım.” “Boş konuşmayı bırak da ne diye aradın söyle Oğuz.” “Fırtına çıkacakmış eve vardın mı diye aradım düşünen de kabahat.” Alnımı ovuşturdum, çok az kalmıştı varmama. “Eyvallah. Gelmek üzereyim. Bu hafta sonu bana kimse elleşmesin, kafamı dinlemek istiyorum.” “Bir sıkıntı olursa haber ver.” Telefonu kapattıktan sonra direksiyona bir yumruk attım. İçimde biriken öfke giderek kabarıyordu. Günlerdir devam eden tempolu eğitim, raporlar, disiplin meseleleri… Ve şimdi de evde ne olup bittiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Yolun sonuna yaklaştığımda evin silueti, yağmurun arasından bulanık bir şekilde belirdi. Normalde huzur bulduğum, her bir köşesini kendim tasarladığım o taş ev şimdi bana yabancı gibi geliyordu. Arka bahçeye giden küçük kapının açık olduğunu gördüğüm an frenlere asıldım. Arabadan inmemle birlikte üzerime sağanak gibi yağan yağmur, kamuflaj kıyafetimi birkaç saniyede sırılsıklam etti. Ama umurumda değildi. Sessiz adımlarla arka bahçeye ilerledim. O kapı kendiliğinden açılmazdı. Açılmışsa, ya biri içerideydi ya da birisi içeride olmak üzereydi. Elimi yavaşça tabancama götürdüm. Evime izinsiz giren her kimse, umarım geçerli nedeni vardır. Aksi takdirde sonuçlarına katlanacaktı. Arka kapıdan içeri girdiğimde sessizlik göğsüme çöktü. Yalnızca çatının saçlarında dans eden yağmurun sesi ve arada bir çakan şimşek ışığı… Adımlarımı salona doğru dikkatle sürdürdüm. Birden, koridorun ucundan gelen cılız bir hışırtı kulaklarıma çalındı. Mutfak tarafına çevirdim yönümü. Orada biri vardı. Sert adımlarla ilerleyip bir anda mutfağın kapısını açtım. Ve bana doğru döndü ama beni göremedi. Göremezdi de, ben sessizliğim ile nam salmıştım. Küçük yapılı, ürkek bakışlı bir kız… Saçları omzuna düşmüş, üstü başı çamur içindeydi. Gözleri büyümüş, sanki bir şeyin hissiyle korkmuştu. Elindeki ıslak çantayı yere düşürdü. Hiç tereddüt etmeden hamle yaptım. İki adımda yanına varıp kollarından yakaladım, bir bileğini çevirdim ve tek hamlede ters kelepçe pozisyonuna aldım. Duvara yasladım onu, sertçe. “Evimde ne işin var lan senin? Anlat çabuk!” Sesi çıkmadı önce. Sonra titrek bir sesle, korkunun tüm tonlarıyla karışık cümleler döküldü dudaklarından. “B-ben kötü bir amaçla girmedim yemin ederim!” Yüzüme bile bakamıyordu. Belki de bakmaya cesaret edemiyordu. “Yalan söyleme! Hırsız mısın yoksa birinin adamı mı?” Bir süre sustu. Sonra derin bir nefes aldı, sanki cesaretini toplamaya çalışır gibi. “Kimsenin adamı değilim, hırsız da değilim! Sadece... birilerinden kaçmam gerekiyordu, bu evin bahçesine girdim.” Adeta kızgın bir boğa gibi soluyordum. Öfkemin yarısı onun cesaretineydi, yarısıysa bana bunu yaşatan sisteme. Yüzünü bile seçememiştim doğru düzgün. Ama kalbimdeki nabız, kafamdaki siren gibi ötüyordu. “Ne tesadüftür ki, bir yüzbaşının evine girdin. İnanayım mı sana, küçük hırsız?” Kız dondu. Sonra yüzü kireç gibi oldu. “Y-yüzbaşı mıydınız? Kahretsin…” Sırtındaki kaslar titriyordu. Islak tişörtü derisine yapışmıştı. Kelepçeyi çözüp onu kendime doğru çevirdim, ama yine duvarla arasına sıkıştırarak. Gözlerini benden kaçırmaya çalıştı. Oysa ben onun her bakışından, her soluğundan yalan mı söylüyor, korkudan mı titriyor anlayacak kadar çok şey yaşamıştım. “İncelemen bittiyse anlat,” dedim buz gibi ses tonuyla. “Çünkü vereceğim karar yaşamanı sağlayacak.” Korkuyla titremeye devam etti. Gözlerim bir an ıslak beyaz tişörtünün belirginleştirdiği, cılız bedenine göre iri olan memelerine kaydı. Hiç kadına dokunmamış olan aletim bir anda bokserımın içinde dikleşirken kendime şaşırdım. Ne oluyordu amına koyayım? Yıllarca karı görmeyince en ufak şeye dikilir oldu herhalde. “B-ben peşimde olan birkaç sapıktan kaçıyordum. Yağmur da bir anda bastırınca buraya girdim. Üstelik kapılar zaten açıktı açık görmesem nasıl g-gireyim ki? O kapı çok ağır bir kapıya benziyor açamam ki ben...” Titreye titreye anlattığı her şey kaşlarımı daha da çatmama neden oldu. Kapılar açık olamazdı, bu kapıların açılması bile zordu. “Bana yalan söyleme sakın!” diye bağırdım bir anda. “Nasıl girdin lan eve? Bu eve kolay kolay girilemez! Kim gönderdi seni buraya söyle! Söyle ki o gırtlağını kesmeyeyim.” Gözleri yaşlarla dolarken kolunu sıktığımdan ötürü yüzünü buruşturdu ve iri yeşil gözlerini kapatıp açtı. “Bak yemin ederim ki ben bir şey yapmaya girmedim buraya. Görmüyor musun yağmuru, sığınacak yer aradım sadece.” “Ne şanstır ki evlerden en uç noktada olan benim evimi tercih etmişsin.” “K-koşuyordum, sapıklardan kaçmak için. Yolun sonunda da sadece bu ev vardı ben de hemen kendimi buraya attım buraya giremediler, kaçtılar.” Doğru söylemiyordu, bunu hissedebiliyordum. Onu sıkıştırmak için birçok taktiğim vardı. Fırtına diner dinmez ekstra karargaha götürecektim onu ancak şimdi asıl sorguya ben alacaktım onu. Yöntemlerim bakalım hoşuna gidecek miydi? “Kaldır kollarını, üzerini arayacağım.” dedim sertçe ve bileklerini serbest bıraktım. Titreye titreye kaldırdı kollarını ve askılısı iyice yukarı çıktı. Göbek açık bir askılı giymişti. Krop mu ne zıkkım diyorlarsa artık. Kollarını kaldırınca göğsünün alt tarafı hafifçe dışarı çıktı ve güzel bir görüntü oluşturdu. Evime giren hırsızı sikme peşinde olmam gerçekten içler acısıydı. Fakat evimden bir şey çalınmışsa, işte o zaman işler boka sarardı. Şu an işin eğlencesindeydim, aslında köpürüp hemen onu korkutma moduna geçerdim ama şimdi kaçacak yeri olmayan bu kızı, cayır cayır yakacaktım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE