Katil olacağım

1103 Kelimeler
Yüsra Bakırcı Bütün toplanma işi bitti ama kızlarla biz de bittik. İşlerimiz uzadığı için ancak düğün sabahı yetişecektim. Düğün için elbise hazırdı; abilerim ve tayfa çıldırsa da giyecektim. Bu yıl bitirdim. Gönüllü öğretmen olarak Hakkari Yüksekova'da bir köy okuluna gideceğim. Bunu aileme nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Annem duyduğunda kalpten gitmezse iyidir. Toparlandık kızlarla. Onlar kendi ailelerinin yanına, ben kendi ailemin yanına... Evi eşyalarıyla birlikte bizden sonrakilere bıraktık. Gelirken iki valizle gelmiştim, dönüşüm beş valiz bir sırt çantası oldu. Artık daha fazla kıyafet çeşidi ve ayakkabım vardı, makyaj çantam ayrı bir mevzu. Sabah çok erkenden yola çıktık. Öğlene doğru eve ulaştım ama ev düğün evi olunca çok kalabalıktı. Çantaları bırakır bırakmaz annem, babam ve büyük abim Kenan'a sarıldım. Yengem ortalıkta yoktu, bebeği küçüktü ve onunla ilgileniyordu. Benim de hemen kuaföre yetişmem lazım. Elbisemi kaptığım gibi çıktım. Ben geldiğimde gelin çıkmıştı. Benim fazla bir işim yoktu. Saçlarımı salık bırakacaktım, aralarına geniş dalgalar atılacak ve makyaj... Makyaj ve saçım tamamdı. Elbisem geniş askılı, mini, etek uçları uçuş uçuş olan siyah bir elbiseydi. Önden değil ama sırt dekoltesi çok olan bir elbise... Sırtı açık olunca içime sütyen giymedim. Elbisemi giydiğimde ayaklarıma siyah bantlı yüksek topukluları da giyindim ve tamamen hazırım. İşim ancak bitmişti ve direkt düğün salonuna gidecektim. Düğün salonuna konvoydan önce geldim. Büyük bir kalabalık; eş, dost, akraba, hepsi burada… İçeride gelin odasına doğru giderken Kenan abime yakalandım. Gözlerinden ateş çıkıyordu. “Yüsraaa…” diyerek bana yaklaştı. “Abicim…” dedim, sesim içime kaçmıştı resmen. “Ne kız bu halin?” dedi gözlerini üzerimde gezdirerek. Ben de kendimi dikleştirdim. Gayet güzel olmuştum. Eski Yüsra yoktu karşısında; ben 22 yaşında genç bir hanımefendiydim. “Ne varmış halimde? Gayet güzel oldum.” Daha arkamı görmedi, saçlarım kapatıyor. İyi ki! “Evet, güzel olmuşsun da bacım... Fazla güzel olmuşsun.” “Off abi ya, bugünlük görme beni. Her zaman giyinmiyorum ya.” Derin bir nefes aldı, burnunun kemerini sıktı. “Tamam ama fazla kalkma, oraya buraya gezme ortalıkta. Şu bacaklara bak, hepsi ortada.” Abimin boynuna atıldım. “Abimm benim… Tamam, fazla dolaşmam.” dedim, gelin odasına girdim. Halil abimi yeni görüyordum, o da sarıldı. İkisi de sırtımı fark etmedi, saçlarımdan. Taze yengeme sarıldım, kutladım, dışarıya çıktım gelenlere "Hoş geldiniz" demeye. Girişe doğru gittiğimde onu gördüm. Cengaver… Aysel Teyze ile geliyor. Kendimi toplayıp onlara doğru gittim, en seksi yürüyüşü yapmayı da ihmal etmedim. Aysel Teyze’ye sarıldım sıkıca, çok sıcakkanlı insandı. Cengaver’e döndüm, elimi uzattım, sesimi soğuk tutarak: “Hoş geldin, Cengaver abi.” dedim, "abi" kısmını bastırarak. Baya şaşırmış olmalı ki fazla konuşamadı. “Yüsra…” Evet, canım benim. Kafamı evet anlamında salladım ve yanlarından ayrıldım. Fazla muhatap olmaya gerek yok. Ufaklıklarla işi olmaz sonuçta. Düğün başladı, gelin damat geldi. Dans müziği… Herkes dansa kalktı. Tabii ki mahalledeki erkekler abilerden korkunca kimse beni dansa kaldırmıyor. Geçtim kenardan, izlemeye başladım. Aniden kolumdan birisi çekti, dansa kaldırdı. Sonunda gelmiş, kankam Furki. Dans ederken bana: “Seninki ateş ediyor.” dedi. “Benimki kim be?” “Saat üç yönünde…” deyince baktım o tarafa doğru. Cengaver gözlerini dikmiş, bize bakıyor. Neden bakıyor ki acaba? Kesin abim gibi elbiseme kızdı, ondan. “Aman… Abimgil gibi o da elbiseme kızıyordur işte.” Furki güldü. “Bana hiç öyle gelmedi nedense.” Hâlâ sırıtıyor, piç herif. Dans bitti. Oyun havaları başladı, derken çok yoruldum. Abim “Sen bittin.” bakışları atıyordu. Bir de “Fazla ortada dolaşma.” demişti. Ortam çok sıcak olmuştu. Lavaboya gittim, elimi yüzümü yıkadım; yok, kesmedi. Dışarı çıkıp hava almam gerekiyor. Kapının önü çok kalabalıktı. Biraz arkaya doğru dolandım. Ayaklarım da acımıştı. Bantları gevşetmek için eğilirken saçlarımı da elimle toplayıp tek omzuma doğru attım. Biri beni aniden sırtımdan tuttuğu gibi kendine çekti. Kenara doğru sürüklemeye başladı. Giderken de: “Bu siktimin elbisesinin neden arkası yok?” diyordu. Cengaver'in kolları arasındaydım. Çıplak sırtım onun göğsüne yapışmıştı. Kalbim onu ilk gördüğüm andaki gibi atmaya başladı. Beni kendine çevirdi, gözlerinde anlam veremediğim bir ifade vardı. Elleri çıplak omuzlarımda... “Ne işin var dışarıda? Bu elbisenin arkası nerede?” Abilik yapıyor aklınca. Kaşlarımı çattım, ellerinin arasından kendimi kurtardım. “Hava almaya çıkmıştım Cengaver abi. Ne var bunda? Elbisem de gayet güzel.” dedim, saçlarımı savurarak. “Zaten sorun da bu ya…” diye homurdandı. Kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. Adım atacağım sırada tekrar çekti beni, duvarla kendisi arasına sıkıştırdı. “Çok değişmişsin Yüsra.” Neden yaklaştı? Nefesim kesilmeye başlamıştı bile. Kendine gel kızım… Diğerlerinden neyse bu da öyle? "Abinim" dedi sana. Kafamı dik tutarak: “Ben hâlâ aynı Yüsra’yım. Değişmedim, büyüdüm abi.” “Abi mi olduk şimdi de?” “Sen öyle istedin. Ben de söz dinleyen bir kız kardeşim.” “Abinim diyen ağzımı siksinler…” Mırıldanıyor ama duyuyorum. “Ben duyuyorum yalnız.” Elinin tersiyle yanağımı okşadı. Nefes alışverişlerim düzensiz. O kadar yakın ki, nefes aldıkça memelerim göğsüne değiyor. Sütyen de takmamıştım. Elini yavaşça aşağıya doğru indirdi; boynuma, oradan göğsüme doğru yol aldı. Biraz daha inerse belirginleşmiş meme uçlarımı hissedecekti. Elini tuttum, durdurdum. Hâlâ kendime gelmeye çalışıyordum. Çok sıcaktı… Dokunuşları, nefesi çok yakındı. Kulağıma doğru: “Büyümüşsün Yüsra…” Yutkunmaktan başka bir şey yapamıyordum. Bu adam değil miydi bana "ufaklık" diyen? Ne değişti? Ben büyüdüm, o yerinde mi saydı? Yaş farkı hâlâ aynı. Ellerimle göğsünden iteledim. “Evet, ben büyüdüm. Ama yaş farkımız hâlâ aynı, Cengaver abi. İzin verirsen artık içeriye gideceğim. Üşüdüm.” “Üşürsün tabii amına koyim… Elbisenin yarısı yok.” O küfürleri sıralarken ben kıvırta kıvırta içeriye girdim. Keyfim yerine gelmişti. Bak bakalım, ufaklık kimmiş? Bütün düğün boyunca Cengaver'in bakışları beni takip etmişti. Halaya biri elimi tutacak olsa hemen araya girdi, peşimi bırakmadı. O peşimi bırakmadıkça Furki piç piç güldü. Pasta kesiminden sonra, hareketli müzikler eşliğinde dans ederken arkamda birini hissettim. Eli çıplak sırtımdaydı. Kulağıma: “Fazla hareket etme, katil olacağım yoksa.” dedi. Durdum. Çok sıkı bir kalabalığın içindeydik, herkes dip dibeydi ve onun eli benim sırtımda dolaşıyordu. Zor bela birkaç adım uzaklaştım, kurtulmuştum elinden. Düğünün sonlarına doğru gelmiştik. Herkes arabalara dağıldı. Evin önüne geldi konvoy. Eğlence devam, havai fişekler atılıyor, bütün mahalle burada. Yeter ki eğlence olsun. Etrafta havai fişeklerin ışığından başka bir şey gözükmüyor. Kolumdan tutup çekildim yine bir köşeye. “Ehh yeter be! Ne tutup tutup çekiyorsunuz beni?” Yine Cengaver’miş. Bu da bırakmadı gitti beni. Sinirli bakarak: “Başka kim çekti seni, ha?” “Yine mi sen be? Bu abi rolüne iyi kaptırdın. Kendi abilerim bu kadar müdahale etmediler bana.” “Sıçarım abine de rolüne de.” “Ne var Cengaver abi? Abim değil misin? Benden yaşlısın ya…” der demez dudaklarıma yapıştı. Kollarını sardı. Akşamın serin havasında, sıcak kollarının arasında sarmaladı beni. Dudaklarımı öyle bir hırsla öpüyordu ki, sanki hıncını alır gibiydi. Dudaklarımız ayrıldığında nefes nefeseydik. “Çok güzelsin Yüsra… Çok.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE