bc

Hazan Vakti -Zemheri-

book_age16+
509
TAKİP ET
2.6K
OKU
possessive
powerful
drama
tragedy
bxg
first love
friends
naive
passionate
stubborn
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Aşk iki kişi arasında geçmiş ve geleceğin şimdi ki halidir. Tıpkı onların aralarında olduğu gibi... Hazan ve Poyraz'ın ortak geçmişi onların gelecekteki yaşamlarını ve hatta aşklarını da etkiler. Bütün zorluklar karşısında kendilerine kalan tek şeyi, yani aşkı korumak için mücadele verirken hayatlarını da diğer tehlikelerden korumak zorundadırlar. Onları bekleyen kötülük, ikisini ayıracak mı yoksa onları birbirine daha mı bağlayacak?

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
SOĞUK
Hazan KARASU Kış aylarındaydık ve hava oldukça soğuktu. Şöminenin başında soğuktan iki büklüm olmuştum. Bir yandan ısınmaya çalışıyor diğer yandan da buz tutmuş ellerimle kahve bardağını tutuyordum. Bir iki yudum alamadan kapı çaldı. Gelen Mira olmalıydı. Kapıyı açmak için kımıldayacak halim yoktu. Peçetemi kahvemi ve battaniyemi alarak kapıya yöneldim. Kapıyı açmam üzerine Mira'nın üstüme atlaması bir oldu. '' Hey! Mira! Kahveyi görmüyor musun? Yavaş ol. '' Dedim kendimi geri çekerek. Baya heyecanlı duruyordu. '' Özür dilerim. Ama çok özlemişim. Sonunda yurtdışından gelmeyi başarabildin. Neden bana gelmek yerine bu dağın tepesindeki bağ evine geldin. Ayrıca burası çok uzak... Bir şey olabilme ihtimali varken hasta halinle buraya neden geldin? Merak etmemek elde değil doğrusu! '' dedi ardı ardına konuşarak. Ay bu kız hiç değişmez miydi? '' Mira artık susacak mısın yoksa seni bu karlı puslu sisli havada dışarıda mı bırakayım?'' dedim dışarıdaki karı gözlerimle işaret ederek. '' Peki, peki geliyorum. '' dedi gülerek. Gülüşüne karşılık verdim ve içeri girmesini izledim. Kapıyı hemen kapattım ve yanına gittim. Mira montunu çıkardı ve şöminenin önündeki koltuğa oturdu. Ellerini ovuşturarak ısıtmaya çalışıyordu. '' Eee işler nasıl bir problem var mı? '' dedim şöminenin yanında durarak. Ellerimi ateşe doğru tuttum ve ısıttım. '' Senin olmaman haricinde bir problem yok. Üç yıl Hazan. Üç yıldır ortalarda yoksun. '' dedi sitem dolu sesiyle. '' Bir problem olmadığını söylemiştin. '' Dedim kahvemden bir yudum alarak. ''Evet, yok ama merak edeceğini düşünmüştüm. Her şey çok iyi. Nasıl oluyor bilmiyorum ama buradan da işleri çok iyi yönetiyorsun. Hazan seni anlıyorum ama artık tamamıyla dönmenin zamanı gelmedi mi sence de? '' '' Biraz daha zamana ihtiyacım var diyelim. Ben kalıcı durmaya emin değilim. '' dedim gözlerimi devirerek. Kahve bardağımı masaya koydum ve ayağa kalktım. Mutfağa ilerlemeye başladığımda Mira'da arkamdan geliyordu. '' Bu bağ evine gelme nedenin ne peki. Ben buraya gelmezsin sanıyordum. Sonuçta bütün kötü anılar burada. '' '' Biliyorum. Ama böylesi daha iyi olacak. Çok düşündüm Mira. Anılarından kaçarak yaşayamazsın ki... '' '' Madem kalıcı değilsin neden geldin o zaman? '' '' Çünkü onları özledim. Anılarımı... '' dedim tezgâha yaslanarak. '' Anlıyorum canım… Belki de kalıcı olur ne dersin? Belki her şeye yeniden başlarsın.'' Mira'nın söylediklerine gözlerimi devirdim ve tezgâhtan doğrularak sıcak suyu ketılda bir kez daha ısıttım. Kahve tozunu bardağa döktüm. '' Bilmiyorum Mira. Yeni geldim zaten. Kimseyi görmeye fırsatım olmadı. '' '' Peki… Burası şehre uzak. Nasıl yaşayacaksın burada? '' '' Burası zaten kafa dağıtmak ve her şeyden uzak kalmak için hazırlanmış bir ortam Mira'cım. '' '' Farkettim Hazan. Bu bağ evi beş yıldızlı otelden farksız zaten. Üç katlı bir evden bahsediyoruz. Ve bir sürü bölmelere sahip bir ev… '' Söylediğine güldüm ve ısınan suyu kahve tozunun üstüne döktüm. '' Öyle miymiş? '' dedim gülerek. Daha sonra kahveyi karıştırıp Mira'ya uzattım. Eline aldı ve bir yudum içti. Yüzünde memnun bir ifade vardı. Teşekkür ederim diye mırıldandı. Gözlerimi kırptım. ' Gençsin biliyorum ama kendine göre birini bulup evlensen hiçte fena olmaz. Bir de bebek yaparsan.. '' dedi bebek kelimesine vurgu yaparak. Kıkırdıyordu. '' Delinin zoruna bak sen! Daha çok gencim. Kendine kimseyi bulamadığın için mi bana sataşıyorsun ?''dedim alayla karışık şakalaşırken. '' Hayır. Ben sadece aklı başka türlü muhabbetlere kayan adamlardan uzak olmaya çalıştığım için ve her defasında da öylelerine denk geldiğim için sıramı başkalarına devrediyorum. ‘’ Duraksadı ve yüzüme dikkatle baktı. ‘’ Her neyse. Sen pek iyi görünmüyorsun. Yüzün kireç gibi olmuş. Sana sıcak bir çorba yaparsam bir şeyin kalmaz. ‘’ '' Doğrusu çok iyi olur. '' dedim ağrımaya başlayan başımı ovalayarak. ‘’ Buraya alışmam zaman alacak. Öyle görünüyor. ‘’ ‘’ Sen içeri geç ve biraz uyumaya çalış. Ben seni uyandıracağım. ‘’ ‘’ Peki… ‘’ dedim ve elimdeki kahve bardağını masanın üzerine bırakıp Mira’nın yanağına bir öpücük kondurdum. Mutfaktan çıktım ve kendimi uzun koltuklardan birine attım. Üstüme battaniyeyi örttüm. Mira’nın şuan burada benimle olması beni öyle çok rahatlatmıştı ki vücudum onun varlığıyla kendini daha iyi hissediyordu. Mira’yı çok eskiden beri tanıyor oluşumun dışında benim hem en yakın dostum hem de şirketimdeki elim ayağımdı. Onun varlığı hayatımdaki öyle çok şeyi kolaylaştırıyordu ki kendisi bunun farkında bile değildi. İçten ve tamamen istediği için yanımdaydı. Mira omuzlarına dökülen kahverengi saçları masmavi büyük gözleri ve yuvarlak yüzüyle manken gibi bir kadındı. Güzelliğini ve dişiliğini kullanmasını çok iyi biliyordu. Sevginin ve şefkatin ne demek olduğunu bildiğinden etrafındaki insanlara karşı da fazlaca vefakârdı… Ailemin bana kalmış olan şirketimin başına geçtiğimde onu da yanıma almıştım. Bu yola birlikte baş koymuştuk ve onun azmine her zaman hayrandım. O buna karşılık her türlü işi üstleniyor, hakkını vermek istiyordu. Kısaca o benim gözüm kulağımdı ve her şeyin en iyisini hak ediyordu. Düşüncelerimle birlikte uyuyakalmıştım. Mira işini bitirmiş olacak yanıma geldi ve eliyle saçlarımı yüzümden çekti. Alçak sesle kendi kendine mırıldanıyor ve şarkı söylüyordu. Uyanmış olduğumu gördüğünde yüzüne kocaman bir gülümse yayıldı. '' Uyanabildin demek O kadar yorulmuşsun ki seni çağırdığımda uyanmadın. Bende biraz daha uyumana müsaade ettim. '' dedi gülerek. Daha sonra sehpanın üzerindeki tepsiyi kucağına aldı ve kaşığı çorba kâsesine daldırdı. Mis gibi mercimek çorbası kokuyordu… Kaşığı ağzıma doğru getirirken mırıldandı. ‘’ Ne mırıldanıyorsun öyle bakalım. ‘’ dedim. Çorbayı içtiğimde gözlerim parlamıştı. Nasıl güzel bir şeydi bu… ‘’ Kabul etmezsen pek söyleyeceğim bir şey değil. ‘’ dedi Mira. Güldü. ‘’ Öncelikle eline sağlık. Söyle bakalım neymiş bu kabul etmeyeceğim şey? ‘’ ‘’ Hazan… Bugün önemli bir parti var. Şirketlerin özel hazırladığı bir parti. ‘’ Kıvranıyordu. ‘’ Eee… ‘’ dedim gülerek. ‘’ Eee anladın işte. Gidelim mi? ‘’ Homurdandım. ‘’ Bunca zaman sonra yurtdışından döndüm ve inan en son görünmek istediğim yer bir parti. Kimseyi görmek ve konuşmak istemiyorum. ‘’ ‘’ Ama bu bir maskeli parti olacak. Yüzün gözükmeyecek. Kimseyle muhabbet kurmak zorunda değilsin ki. Biraz eğleneceğiz. Hem bende önemli bir işi bağlayacağım. Ne dersin? Bir farklılık olacak. Emin ol bana. Sana da iyi gelecek. ‘’ Mira kucağındaki tepsiyi sehpanın üzerine geri koydu ve bana kedi bakışlarını yöneltti. Ona kıyamayacağımı biliyordu fakat bu durum beni biraz endişelendiriyordu. İnsan içine çıkmaktan uzun zamandır korkuyordum. Geriliyordum. ‘’ Peki. ‘’ dedim sonunda yenilerek. ‘’ Sen nasıl istersen… Gidelim. ‘’ Mira heyecanla yerinde zıplayıp ayağa kalktığında güldüm. Çocuk gibiydi. ‘’ Ben evime geçip hazırlanırım. Sen de beni almaya gelirsin. Oradan parti yerine geçeriz. Olur mu? ‘’ Başımla onaylayıp onu kapıya kadar geçirdim ve salona geçtim. Evet. Partiye gidecektik gitmesine fakat ortada kıyafete dair bir şey yoktu. Bir umut annemin eski giysi dolaplarına göz atabilirdim. Eminim ki bir şeyler yapabilirdim. Öncelikle evin güvenliğini sağlamalı ve ortama göz atmalıydım. Birkaç kez hırsızlık yapmak için girişimde bulunanlar olduğundan ben gelmeden güvenlik işlerini hallettirmiştim. Şimdi tek yapmam gereken alarmları devreye sokmaktı. Bana yönelttikleri gibi yapıp alarmları devreye soktum ve evi gezmeye başladım. Burası annemin ve babamın bana hediye ettiği çok büyük bir bağ eviydi. Şehirden uzak olmasına karşın güneşin doğuşunu gören bir vadiye bakıyordu odam. Beyaz yatak örtümün üstünden mor tül geçiyordu. Uzun beyaz dolaplar duvarı boydan boya sarmıştı. Babamın özel olarak diktirdiği ve üzerinde kendi resmimin bulunduğu perdem vardı. Perdemde küçüklükten bu yana olan resimlerim dikilmişti. Ve o resim. Annemin elleriyle çizdiği resim... Annem çok iyi bir ressamdı. Yatağımın hemen başucundaki duvara ailemizin resmini çizmişti. Koskocaman hayat ağacının her dalında biz vardık. Burada uyumayalı yıllar olmuştu. Bir an içimde tarif edilemeyecek kadar büyük bir sızı hissettim. Onların eksikliği canımı acıtan tek şeydi. Gözlerim dolmuştu ve en kötüsü odamda, en güzel anılarımı yaşadığım yerde ağlamak istemiyordum. Güçlü olmalıydım. Onlara söz vermiştim. Asla ağlamayacaktım. Ne olursa olsun güçlü duracaktım ve öyle olmaya gayret gösteriyordum. Aniden hızlıca çarpan kapının sesini duydum. Büyük ihtimalle rüzgârdan çarpmış olmalıydı. Doğruca merdivenlerden aşağıya indim. Mutfağa yöneldim. Tahmin ettiğim gibi kapı çarpmıştı. Mutfak kapısını açık bırakmıştım. İçeri girerek kahvemi hazırladım ve asıl girmem gereken odaya girdim. Babamın benim için hazırladığı bir odaydı burası. Kocaman bir kütüphanesi olan odam duvardan duvara aynalarla kaplıydı. Bunun nedenini anlayamamıştım. Babam neden bu kadar ayna astırmıştı bu odaya? Kitaplıklar ise bir kütüphane kitaplıkları gibi raf raf sıralıydı. Belki yüzlerce binlerce on binlerce kitap vardı burada. Kitaplar sıralarına renklerine ve ciltlerine göre ayrılmışlardı. Biri hariç. Simsiyah kitapların arasında beyaz kalın bir kitap vardı. Babamın bunu istemeyerek karıştıramayacağını biliyordum çünkü babam çok titiz bir insandı. Kitabı almak için kendime doğru çektiğimde korkudan çığlık atarak geri sıçradım. Kitaplık otomatik kapılar gibi ikiye ayrılmıştı. Bu iş tam babamın işiydi. Sonuçta babamda mimardı. Gizli çalışmalarını nasıl sakladığını hep merak etmiştim. İnanamadım. Burası sadece bir oda değildi. Oda demeye bin şahit isterdi burası. Sandığımdan daha büyüktü. Açılan kapı aşağıya doğru merdiven iniyordu. Aşağısı karanlıktı ve görünmüyordu. Işık olmalıydı. Tereddüt edip aşağı inmek ve inmemek arasında kaldığımda derin bir nefes aldım ve bir adım attım. Babamın elleriyle hazırladığı bu yeri görmeliydim. Adımımı atmam üzerine ışıkların açılması bir oldu. Burası elmas ve yakutlarla çerçevelenmiş resimlerle doluydu. Odaya tekrar dikkatlice bakmaya başladım. Burada pencere yoktu. Ama anlamadığım şey ise burası havasız da değildi. Oldukça ferahtı. Halılar modern halılardan daha farklıydı. Oda bölmelere ayrılmıştı. Bir bölümü deri koltuklarla kaplı bir toplantı odasına benziyordu. Kocaman masa ve sandalyeler odanın tam ortasındaydı. Masanın üzerinde değeri ölçülemeyecek kadar büyük bir avize duruyordu. Süs eşyaları antikaydı. Burası da üst kattaki gibi aynalarla doluydu. Aynaların bu kadar çok ve boydan boya olmasının sırrını çözememiştim doğrusu ve bu garipti. Ayrıca bu kadar zengin işi süslü eşyaların olmasına anlam veremiyordum. Elmas ve yakutlar sanki bir müzeden çıkmış gibiydi. Üstündeki tozlar temizlense oldukça göz alırlardı. Kim bilir nereden çıkmıştı bunca şey? Babasının böyle değerli eşyalara düşkünlüğünü biliyordu ama hiçbir zaman göz önüne koymazdı. Demek ki burada saklıyordu. Gözüm kolumdaki saate kaydığında artık çıkmam gerektiğini farkettim. Mira beni arayabilir ve geç kalmam durumunda azarlayabilirdi. Biran önce hazırlanmalıydım. Fakat bunun için annemin elbise dolabına gitmeliydim. Odadan hızlıca çıkıp kütüphane odasına vardığımda kapı açıldığı gibi kapandı. Nasıl bir ustalıkla yapıldığını anlayamıyordum ama bu inanılmaz bir projeydi. Daha sonra incelemek adına şimdilik üst katlara, annemin giyinme odasına yöneldim. Dolaplardan birini açacağım sırada gözüme komodinin üzerinde duran bir fotoğraf çarptı. Annem ve babamın baloya giderken çekilmiş bir fotoğrafıydı. O gün annemin giydiği balo kıyafetini kendim seçmiştim. Anneme o kadar yakışmıştı ki bir an önce büyüyüp onun gibi olmak istiyordum. Bana büyüdüğümde o elbiseyi giyebileceğimi söylemişti. O anda aklıma gelen bir düşünceyle giysi dolaplarından birini açtım ve en üst rafa uzandım. Oradan kılıfa geçirilmiş elbiseyi indirdim ve sıkıca göğsüme bastırdım. Ne giyeceğimi biliyordum… Elbiseyi de alıp odadan çıktım ve kendi odama geçtim. Elbiseyi yatağımın üstüne bırakıp üstümdekilerden kurtuldum. Önce duşa girip ferahlamalıydım... Banyo kapısına ulaştım ve üstümdeki son giysi parçalarını da attım. Küvete girip sıcak suyu açtım ve kendimi suyun verdiği huzura kaptırdım. Bu ülke, bu şehir, bu ev ve anılar... Benim hayatımın en acılı dönüm noktalarımdı… Ve insanların en acılı dönüm noktaları bile bazen özlenir. Bu arada; Ben kim miyim? Hayatının en genç dönemlerinde çeşitli işkenceler yaşamış ve kurtulmak için en ufak çaresi olmayan, acıyı ve korkuyu henüz on yedi yaşlarında tatmış bir kadınım. Acılarımı dindirmek için üç senemi olay yerinden uzak yerlerde geçirdim. Ve şimdi yine geldim. Bir kurban en acı olaylarını yaşadığı yere gelir miydi? İşte ben geldim. Beni acılarımdan çekip kurtarmak isteyen bir adama âşık oldum. Onu sevdim, ona tutundum. Ve o adamında acılarımın içinde boğulmasını izledim. Benim uğruma ölmesini izledim. Ailemin gözümün önünde yok oluşunu izledim. Birini bilerek veya isteyerek incitecek, kalbini kıracak iradeye sahip değilim. Çünkü bütün acıları tatmış bir insan olarak kalp yarasının nasıl bir şey olduğunu hücrelerime kadar bilirim. Hayatıma aldığım insanları kolay kolay kapı dışarı edemem. Etsem de pişmanlığın bir zehir gibi damarlarımda dolaştığını ve yaktığını hissedebilirim. Böyle düşünüyorum da... Çok yakın zamanlarda hayatıma karanlık bir adamın gireceğini hiç düşünemezdim. O adamın beni bu kadar yaralayacağını, bütün otoritemi yerle bir edeceğini ve kalkanlarımı kıracağını... Benim buzdan duvarlarımın arkasını göreceğini bilemezdim. Ölüşüne şahit olduğum sevdiğim adamın sevgisinden sonra böyle bir adamın hayatıma girmesine izin vereceğimi ve onu sevebileceğimi... Evet. Onu canımdan bile çok sevebileceğimi bilemezdim. Aşkın varlığını tam olarak tadamamış olan ben aşkın ne olduğunu bilmeden aşka düşeceğimi bilemezdim. Bana aşkı öğreten adama âşık olmuştum. Ben beni sevmekten kaçan bir adama âşık olmuştum. Ben beni sevmekten korkan, dünyanın en tehlikeli korkusuz adamına âşık olmuştum. Evet. Ben korkusuz bir korkağa âşık olmuştum... Ve bu hikâyenin sonunda birimizin yenileceğini, birimizin korkup kaçacağını biliyordum. Bu oyundu. Ve bir gün sona erecekti. Ve biz aynı kutulara konularak zifiri bir karanlığa gömülecektik. Aynı dünyada birbirimizi görmeden…

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

Yasak Sevda

read
85.3K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook