HESNA - 4

1795 Kelimeler
Saçları başları dağılmış, yüzlerinde çizikler olan iki kız müdür odasının bir köşesinde dikiliyordu. Hesna dimdik bakıyordu karşıya çünkü haklıydı. Tek üzüldüğü nokta annesini böyle bir durum için okula çağırmış olmalarıydı. Konuşarak halledebileceği bir konu için şiddete başvurmak da onluk bir davranış olmasa da mevzu bahis şehitlik askerlik gibi konular olduğunda damarına basmak karşı taraf için pek de hayırlı olmuyordu. Kapı tıklandığında müdür ters bir sesle “Gel” dedi. İçeri önce Leyla girdi. Ardından da Mirhan ile Fatma. Anneler kızlarına baktıklarında şaşkınlardı. Leyla kızının yaptıklarına inanamamıştı. Kavga onluk bir eylem olmamıştı hiç ve şimdi gördüğü şeyle ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Müdür Beyin “Oturun lütfen” demesiyle karşılıklı oturduklarında Mirhan kaşlarını çatmış iki kıza bakıyordu. Kız kardeşi başını eğmişti ama Hesna dik duruyordu. Gözleri doluydu. Ellerini önünde kavuşturmuş sıkmıştı ama titrediği her halinden belli oluyordu. Leyla sakin bir tonla “Sorun nedir müdür bey? Kızlar neden kavga etmişler.” Dediğinde müdür tok bir sesle “Eşiniz gelmedi mi?” dedi. Karşısında muhatap olarak bir erkek görmek istiyordu. Eski kafalı bir adamdı ve bu hali Leyla’nın kaşlarını çatmasına neden olmuştu. “Gelmedi. Muhatabınız benim. Sizi dinliyorum.” Geri yaslanan adam gözlüğünü düzeltirken “Neden böyle olduğu belli” diye mırıldandı. Mirhan bunu duyduğunda müdüre ters ters bakarken “Müdür Bey, artık sorunu söyleyecek misiniz?” deyip bekledi. “Kantinde nedenini söylemedikleri bir şeyden ötürü birbirlerine girmişler. Üç öğretmen Gülşah’ı yeni gelen kız öğrencinin elinden zor almış. Dakikalardır arkadaşından özür dilemesini söylüyorum ama beni asla dinlemiyor. Kavgayı başlatan olduğu için üç gün uzaklaştırma cezası alacak. Özür dilerse bir defaya mahsus ceza almamasını sağlayacağım.” Hesna inatla “Asla özür dilemem. Sadece annemden özür dilerim buraya böyle bir nedenden geldiği için.” Derken ki ses tonu ben haklıyım diye bağırıyordu. “Görüyorsunuz işte. Yeni geldi diye tolerans göstereceğimizi umuyor galiba. Bu okulda böyle davranışlara asla müsaade edemem.” Fatma “Neden kavga ettikleri konusunda niye bir şey söylemiyorlar ki?” derken Mirhan kardeşine bakıyordu. Başını kaldırmayışından haksız olduğunu anlamak zor değildi ama abiydi ve bir şekilde korumalıydı. Sonunda omuzlarını dikleştirdi. Kardeşine bakıp “Neden kavga ettiniz?” diye sordu. Gülşah’tan ses çıkmazken burnunu çeken Hesna yeşillerini adamın mavilerine saplayıp “Çünkü kardeşin şehitlere laf etti. Alay edip onlara enayiler dedi. Para için ölüyorlar sonra da aileleri mağdur edebiyatı yapıyor diyerek dalga geçti. Bende gerekeni yaptım.” Dediği an müdür elini masaya vurdu. “Sana mı düştü kızım gereğini yapmak. Eşkıya mısın sen?” Bu defa ona dönen kızın gözünden akan yaş çenesine ulaşırken sinirle bağırdı. “Bende bir şehit kızıyım. Kimse onlara laf edemez. Benim babam enayilik yaparken şehadete ermedi. Bu vatan için can verdi. Askerini kurtarmak için canından oldu. O koltukta rahatça oturabiliyorsanız, her an sırtımıza bir terörist kurşunu yiyeceğimiz korkusu ile dolaşmıyorsak bunlar onların sayesinde. Kimsenin laf etmesine izin vermem. Bu siz bile olsanız tepkimi koyarım. Nankörlük edilmesine müsaade etmem.” Müdürn odasından çıkıp giderken Fatma elini ağzına kapadı. Şaşkınlık nidası hem kızının yaptığı terbiyesizliğe hem de kızın şehit çocuğu olduğunu haykırmasına istinadendi. Gülşah da durumu yeni öğrenmiş olacak ki mahcup ve pişman şekilde kızın arkasından baktı. Hata yapmıştı. Kızlara uymuş boş ve gereksiz konuşmuş dayağını yemiş şimdi ise yaptığı şeyin altında ezilir olmuştu. Müdür Leyla’ya bakıp “Eşiniz?” demişti ki kadın kızı gibi dik bir ifade ile “Evet. Ben Şehit Binbaşı Asım Sevcan’ın eşiyim.” Dedi. Müdür bir an duraksasa da “Başınız sağ olsun. Lakin kızınızın yaptığı şey bir cezayı hak ediyor.” Deyip Mirhan’a döndü. “Gülşah da ceza alacak.” Burnundan soluk alan genç adam dişlerini sıkıyordu. O an Gülşah “Hocam, tüm suç da kabahat de bende. Arkadaşım haklıydı. Çok kırıcı ve kötü konuştum. Beni sözlü uyardı ama dinlemedim. Lütfen bu seferlik görmezden gelseniz. Ben yaptığım terbiyesizlik için hem sizden hem de arkadaşımdan özür diliyorum.” Diyerek atıldı. Sonuç itibari ile ceza almadılar ama Gülşah’ı evde sağlam bir fırça bekliyordu. Koridora çıktıklarında Fatma kızına “Bunu sana yakıştıramadım Gülşah. Nasıl öyle konuşursun” derken kızın gözleri Leyla’daydı. Onun karşısına dikilip mahcup bir ifade ile bakarken “Ben çok özür dilerim. Lütfen cahilliğime aptallığıma verin. Öyle konuşmamam gerekirdi. Eğer kızınızın yerinde ben olsaydım onunla aynı tepkileri verirdim. Başınız sağ olsun.” Dedi. Leyla, iç çekip uzandı ve çenesinden tutup yüzünü kaldırdı. Çizikleri gördüğünde yüzünü buruşturdu. “Her ne olursa olsun kızım dahi olsa şiddete baş vurmasını doğru bulmuyorum. Bu nedenle bende senden özür dilerim. Yaşının getirisi olarak davranışlarınla seni yargılamayacağım. Ama unutma ki laf ettiğin o makam Peygambere komşu. O kadar yüce ve yüksek. Şimdi üzülme ve bir daha da böyle bir konu hakkında kötü konuşma. Hesna, bu konuda çok hassas. Asker çocuğu olmak sadece kendi acısını değil başka çocukların da acısını anlamak demek oluyor ve o başka şehit çocuklarının da ne hissettiğini biliyor. Sert tepkisi bu yüzdendi.” Mirhan “Eve gidince sağlam bir konuşma yapmam şart anlaşılan.” Bunu duyan Leyla ona dönüp “Sakın. Evet, bir hata yaptı ama bence o hatasını anladı. ikisi de olmaması gereken şeyler yapmışlar. Lakin şimdi onlar konuşur anlaşır barışır. Rica ediyorum üzerine gitmeyin.” Dediğinde Fatma kadının asaletine hayran olmadan edemedi. Bu hayatta tek başına kalmış evladı için ayakta duran bir kadına anca hayran olunurdu. Müdürün odasından çıkan Hesna kendini tuvalete atmış aynanın karşısında bir süre ağlamıştı. Bu bir tür sinir boşalmasıydı. Ardından elini yüzünü yıkamış saçlarını toparlamıştı. Tam çıkmak için döndüğünde kapı açıldı ve içeri Gülşah girdi. Siyah saçları cadılar bayramındaki kostüm saçlarına benzemişti. Yüzündeki çiziklerse belirgindi. Kaşlarını çatan Hesna yanından geçip gidecekti ki genç kız konuştu. Saf üzüntü ve pişmanlık ses tonuna yansımıştı. “Ben özür dilerim. Çok aptalca saçma ve boş konuştum. Cümlelerimden çirkinlik akıyordu. O saçma gruba girip onlarla birlikte olmak için saçmalıklarına ortak oldum. Asla öyle bir düşüncem olmadı. Babanın cenaze törenini internete atmışlardı. Sosyal medya da dolanırken görmüştüm. Çok üzülmüş hatta ağlamıştım.” Hesna arkası dönük dinliyordu. Merak etmişti diyeceklerini ve kötü bir laf ederse okuldan atılmayı bile göze alıp yeniden onu yolacaktı. Lakin duydukları hafiften tek kaşını kaldırmasına yetmişti. Gülşah devam etti. Olduğu konumdan ayrılıp kızın önüne geçti ve yüzüne baktı. “O gün seni gördüm. Üzerindeki bol kamuflaj ve başındaki askeri bere ile öylece duruyordun. Kendi kendime ‘Ben olsam orayı yıkmış babam için kendimi parçalamıştım’ dediğimi hatırlıyorum. Geçen zaman içinde yüzünü unutmuşum ama o dik duruşunu metaneti şimdi daha net görüyorum. Biliyorum aptallığıma kılıf bulmak beni daha büyük aptal yapar ama” deyip omuz silkti. “Cahilim işte. Onlardan olursam popüler olurum diye düşündüm hep ama şimdi bakınca yanlış olduğunu anlıyorum.” Hesna “Onlar seni evcil hayvanları gibi kullanıyor hiç fark etmedin mi?” dedi ve onun mavilerine baktı. Dudaklarını birbirine bastıran kız sessizdi. Lakin gözleri dolmuştu. Bir den uzanıp elini tuttuğunda şaşıran kız geri çekilmek istedi ama beceremedi. “Bak, ne dersen de ben çok pişmanım. O lafları etmemem lazımdı. Affet beni ne olur.” “Bırak elimi.” “Bırakamam. Sen beni affettiğini söylemeden olmaz. Yemin ediyorum asla o pis laflarm gibi düşüncelerim olmadı. İstersen yine vur gıkım çıkmaz ama bağışla.” Hesna soluğunu bırakıp elini çekerken “Tamam. Affettim.” Deyip çıkmak istedi. Koluna sarılan Gülşah yaşlarla parlayan gözlerini ona dikerken “Valla mı?” dedi. “Valla.” “Yemin et.” “Gülşah, tuvaletteyiz. Sen çarpılmak istiyor olabilirsin ama ben istemiyorum.” Ensesini kaşıyan kız saçlarını işaret edip “Zaten biraz çarpıldım gibi görünüyor.” Derken güldü. Hesna anlık güldü ama bunu sinire mi yoksa Gülşah’ın deliliğine mi bağlasın bilemedi. Ardından çenesini ovan kız homurdandı. “Yalnız sağ kroşen iyiymiş. Çenem acıyor hala.” “Senin de tırnaklar kedi gibiymiş. Çizdin her yanımı.” “Dedi ve beni tırnak kaşıma aparatı olarak kullandı.” “Saç diplerim senin yüzünden acıyor.” “Benim bir avuç saçım sendeydi hatırlatırım.” “Dua et kafanı yere sürtmedim.” “Aslında sürttün. Anın heyecanı ile farkında değildin sadece.” “Hadi ya. Bak şimdi düşününce hatırladım.” “Yalnız hocaları nasıl döndürdün öyle kızım ya. Nasıl bir kuvvet güç varmış maşallah üç kişi elinden alamadılar beni.” Kaşlarını kaldıran Hesna dudak büktü. “Gözüm dönünce kimseyi takmadığımı fark ettim.” Gülşah güldü. Yanağından yaşlar süzülüyordu ama yüzünde kocaman gülümseme vardı. Burnunu çekti. Tıpkı küçük bir kız çocuğu gibiydi. “Onu bende fark ettim ilk elden. Soran olursa itina ile anlatırım.” “Çok dağılmışsın.” “Bir ara beyaz ışığı gördüm sen dağılmışsın diyorsun.” “O kadar mı ya?” “O kadar ya.” Bir an ikisi de durdu. Bakıştılar. Nerede ve ne halde olduklarını anladıklarında dudaklarını birbirine bastırıp gülmemek için kendini tutan Gülşah kahkahasını tutamadı ve kızın yüzüne karşı patlattı. Ona sonradan katılan Hesna da gülüyordu. Sırtlarını duvara yaslayıp öylece biraz gülseler de durulduklarında Gülşah pişman bir halde “Özür dilerim Hesna.” Dedi. “Tamam sorun yok. Bir daha öyle konuşma yeter. Bak, sevmezsin sana doğru gelmez anlarım ama hakaretvari kötü şekilde dillendirme. Saygın olsun. İnan bana daha babasını tanıyamadan babasız kalan bebekler var. Kimi anne karnında veda ediyor babasına kimi benim gibi büyümüşken. Sırf başka çocuklar babasız kalmasın diye biz kalıyoruz. Bunu acınmak için söylemiyorum. Doğru olduğu için dile getiriyorum. Sizin izlemekten sıkıldığınız o haberler nice ocaklara ateş düşürüyor.” Biraz daha konuştular. Sonra doğrulduklarında Hesna Gülşah’ın saçlarını toparlamasına yardım etti. Ardından tenefüs zili çalınca ilk yardım dolabından malzeme alıp birbirlerinin yarasını temizlediler. Çıkış saatleri geldiği için aileleri onları dışarıda bekliyordu. Fatma defalarca kez kızı adına özür dilemiş Leyla buna gerek olmadığını söylemiş durmuştu. Mirhan bir köşede elinde telefon mesajlaşıyordu. Pelin ona sahile gel diyordu o ise kardeşinin okulunda olduğunu anlatıyordu. Sonunda genç kız “Benden daha önemliyse gelme Mirhan. Ben seni özlüyorum gizli kaçak gel buluşalım diyorum sen hala kardeşim diyorsun. Neyse ya boş ver. Eve gidiyorum ben.” Yazıp atmış internetten çıkmış ve telefonu komple kapamıştı. Biliyordu ki bunu yaptığında Mirhan dayanamayıp gelecekti. Sinirlenen adam aradı ama ulaşılamıyordu. Daha da öfkelendi. Annesine yaklaşıp “Siz eve geçersiniz anne benim acil işim çıktı” dediğinde kadının kaşları çatıldı. “Hayırdır oğlum.” “Bir şey yok anne. Akşama görüşürüz.” “Görüşürüz oğlum görüşürüz.” Mirhan okuldan çıktığı gibi hemen ilerideki durağa kadar yürüdü ve şansına gelen ilk dolmuşa bildi. Sahile en yakın giden buydu ve defalarca kez Pelin’i aradı ama hala ulaşılamıyordu. Kalbi korkuyla sıkışıyordu. Ya onu kaybederse ya Pelin ondan ayrılırsa. Bu ihtimal kurt misali kemiriyordu ve görene konuşana kadar o kurt geçmeyecekti. Sonunda çıkış zili çaldığında çantalarını alan kızlar yan yana okuldan çıkarken konuşuyorlardı. Gülşah ona matematikte zayıf olduğundan bahsediyor, Hesna ise yardım edebileceğini söylüyordu. Leyla kızının bu haline şaşırmasa da Fatma “E bunlar birkaç saat önce birbirini yolmadı mı?” derken buldu kendini. “Olsun, onlar genç. Konuşup anlaşırlar. Mühim olan onların kavgasını bizim alevlendirmememiz.” Fatma “Yok asla kızımı haklı görmem çünkü bu konuda haksız.” Kızlar annelerinin yanına geldiğinde birbirlerine bakıp kıkırdadılar. Gülşah o gün çok kötü bir şey yapmış şerle başlamıştı her şey ama sonradan hakiki pişmanlık ve özür Hesna ile arkadaşlığının başlangıcı oldu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE